Kanlı Pazar: ABD için sola savaş açanlar kimlerdi?

Antikomünist siyaset, ABD, NATO planı dâhilinde oluşturulan kontrgerilla aygıtı, Yeşil Kuşak Siyasetinin ürünleri, sivil faşist hareket Kanlı Pazar’da Taksim Meydanında sahnedeydi. Onurlu mücadele tarihiyle, onursuz ABD uşaklığının çarpıcı olaylarından biridir Kanlı Pazar. Hala sürüyor o mücadele…

Bu yazıya başladığım saatlerde Erzincan İliç’te yaşanan facianın sonuçları üzerine pek çok şey tartışılıyordu. İşçiler bir katliamda daha hayatlarını kaybettiler. Yaşanan yine göz göre göre geldi, katil, maden şirketi; ona yol veren, uyarıları yok sayan ise iktidar. İktidar mensupları yaşananın doğal afet olarak görülmesini istiyor. “Kader planında” siyanür havuzunun yol açtığı facianın olduğuna kimseyi inandıramazlar.

Kanlı Pazar’dan bahsedeceğim, ABD’nin 6. Filo’sunu protesto edenlerin maruz kaldığı saldırıdan... Üzerinden 55 yıl geçmiş, antiemperyalistlerin, devrimcilerin engellemeye çalıştığı ne varsa yaşanmış, yaşanmaya devam ediyor. İliç faciası da bunlardan biri. Emperyalist kapitalist sistem, uluslararası sermaye ve onların yerli ortakları ülkemizin yer altı ve yerüstü varlıklarını sömürmesin diye verdikleri mücadelenin haklılığı ne yazık ki böyle katliamlarla bir tekrar tekrar gün yüzüne çıkıyor. Dokuz işçi toprak altında, milyonlarca ton siyanür Fırat Nehri’ne ve toprağa karıştı.

Konumuza gelelim… AKP iktidarı boyunca “Kanlı Pazar” çok defa gündeme geldi. Kanlı Pazar’da rol alan örgütlenmelerin başında gelen Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) o günkü üye ve yöneticilerinin pek çoğunun AKP iktidarında görev almış olmasında bunda etkisi büyük. Çok fazla isim sayılabilir ama iki örnekle yetinelim; eski Meclis Başkanı İsmail Kahraman, Kanlı Pazar’ın yaşandığı dönemde MTTB’nin başkanı, Abdullah Gül yükseköğrenim bölümü başkanıydı.

Tarihte “Kanlı Pazar” adıyla anılan tek bir olay yok. 1887’de İrlanda’da, 1905’te Rusya’da, Petersburg’da, yine 1920’de İrlanda’da Dublin’de ve tekrar 1972’de İrlanda’da Deryy’de yaşanan katliamlar tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçmiş.

Bizim topraklarımızda Kanlı Pazar bundan 55 yıl önce 16 Şubat 1969’da yaşandı. Katliamı yapanlar da, saldırıya uğrayanlar da tanıdık. Ülkemizde hala sürmekte olan mücadelenin tarafları.

1960’LAR, ANTİEMPERYALİZM ve ABD’NİN DOSTLARI

1960’lar tarihsel kavşağına dünya güçlü bir sol dalgayla girdi. Ülkemizde yükselen sol rüzgâr 1965 seçimlerinde TİP’i Meclis’e taşıdı. Gençlik bu rüzgârdan etkileniyor ve daha da kuvvetli esmesini sağlıyordu. 1965’te gençliğin politikleşmesinin önemli bir adımı olan FKF, 1967’de işçi sınıfının örgütü DİSK kuruldu.

Aydınların yüzünü sola döndüğü, büyük işçi direnişlerine, köylülerin mücadelelerinin eklendiği, gençlik hareketinin devrimci bir harekete evrildiği, tarihin çok hızlı aktığı yıllardan bahsediyoruz. Ülkemizin vaziyeti bu iken Mayıs 1968’de Fransa’da gençlik hareketi patladı ve hızla yayıldı.

68 Haziranında İstanbul başta olmak üzere üniversitede reform talebiyle uzun süre devam edecek boykotlar, işgaller başladı. Dünyada olduğu gibi bizde de gençlik hareketinin antiemperyalist yönü öne çıkan en önemli özelliğidir. ABD karşıtlığıyla beraber Türkiye’nin NATO üyeliğinden çıkması da solun ve gençlik hareketinin temel taleplerinden biriydi. Örneğin 1968 yılında İTÜ’de “NATO’ya Hayır Haftası” etkinliği düzenlendi.

Temmuz 1968’de 6. Filo İstanbul’a geldiğinde antiemperyalist mücadele açısından pek çok yeni sonucu olacak bir dönemin kapıları açıldı. Dönemin sağ siyasetinin bu meselede tarafı çok netti, Amerikancılık açık biçimde savunuluyordu. Emperyalizmle bütünleşmenin en önemli sonuçlarından biri sağın hemen hemen bütün yelpazesinin antikomünist siyasetin ihtiyaçlarına göre düzenlenmesiydi.

68 yılında Adalet Partililer, (Erzurum’daki kurucularından birinin de Fethullah Gülen olduğu) Komünizmle Mücadele Dernekleri ve Milli Türk Talebe Birliği ülkenin pek çok yerinde TİP’lilere saldırdı. AP’liler TBMM’de de TİP’li vekillere saldırdı. TİP, 25 Şubat’ta İstanbul’da Anayasa Mitingi’yle cevabını meydanda verdi. Buna karşı MTTB, İstanbul ve Ankara’da “Şahlanış Mitingi” yaptı. Bol bol tekbir getirilen mitingde, “Yaşasın ordumuz, İslamiyet’tir yolumuz” en çok atılan sloganlardandı.

Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi bünyesinde kurulan komando kampları ise sivil faşist paramiliter bir yapılanmanın adımıydı ve Türkiye tarihinde bugüne kadar uzanan faşist katliamlar, siyasi cinayetler süreci başlıyordu.

“6. FİLO DEFOL”

ABD’nin ülkedeki varlığı, üslerinin sayısı, NATO sol tarafından sorgulanırken, Demirel “kaç üs var” sorusuna verdiği “üs yok tesis var” cevabıyla tarihe geçiyordu. Fakat 6. Filo gemilerinin gelişini muziplikle geçiştirmesi mümkün değildi.

Önceleri İtalya’da bulunan ve yalnızca birkaç gemiden oluşan ABD filosu, 1950 yılında 6. Filo adını almıştı. O tarihten bugüne Akdeniz coğrafyasında, Süveyş’te, Lübnan’da yaşanan pek çok müdahale, 90’lı yıllarda NATO şemsiyesi altında Yugoslavya’da yapılan operasyonları 6. Filo yürüttü. Antiemperyalist dalganın yükseldiği 1967 Haziranı’nda İstanbul’a geldiğinde büyük tepkilerle karşılaştı. Üniversiteliler 6. Filo Komutanlığının Taksim Anıtına bıraktığı çelengi yaktılar. Karaya çıkan pek çok ABD askeri öğrenciler tarafından dövüldü. 24 Haziran 1967’de Beyazıt’tan Taksim’e kitlesel bir yürüyüş yapıldı. Ekim ayında 6. Filo tekrar İzmir’e ve İstanbul’a demirlediğinde eylemler yapıldı. Dolmabahçe rıhtımında öğrenciler askerlerin karaya çıkışını engellediler.

1968’e gelindiğinde “demokratik üniversite” talebiyle yayılan ve büyüyen boykotlar yaz aylarında bir nebze azalmıştı. 15 Temmuz’da 6. Filo’ya bağlı gemilerin Boğaz’a demirlemesine üniversite gençliği eylemlerle karşılık verdi. Öğrenci önderleri eylemlerin konuşulduğu toplantı sonrası gözaltına alındı ama eylemler engellenemedi. Sabah saatlerinde yüz kişilik bir İTÜ’lü Dolmabahçe civarındaki bayrakları yarıya indirdi. Gece saatlerinde Beyoğlu’na eğlenmeye giden ABD askerleri öğrencilerin protestolarıyla karşılaştılar. On beş öğrenci gözaltına alındı.

16 Temmuz’da eylemler devam etti, polisle öğrenciler arasında birçok yerde çatışmalar yaşandı. Gece, askerlerin kaldıkları otellerin önünde protestolar sürdü, pek çok kişi gözaltına alındı.

17 Temmuz’da polis İTÜ öğrenci yurduna baskın düzenledi. Polisin saldırısında onlarca öğrenci yaralandı ve gözaltına alındı. Üç öğrenci ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılırken, Vedat Demircioğlu, 24 Temmuz’da hayatını kaybetti. Görgü tanıkları polislerin onu dördüncü kattan attığını söylüyorlardı. Demircioğlu’nun öldürülmesi Turan Emeksiz’in ardından yaşanan ikinci katliamdı, arkası gelecekti. Ruhi Su’nun Vedat Demircioğlu’na yazdığı ağıtı biliyorsunuzdur: “Bir sabah uykusunda / Polisi saldırdılar / Demircioğlu Vedat'ı / Coplarla öldürdüler / Coplarla yumruklarla / Vurdular öldürdüler…”[i]

Ortam sertleşmişti, yönetenler ABD’lilere karşı yapılanlara taviz vermemekte, devrimci öğrenciler de antiemperyalist mücadelede kararlıydı. Eylemler daha da kitleselleşti. Önce Taksim’e yürüyen gençlik buradan Dolmabahçe’ye yürüdü. Rıhtım’da ABD’ye ait araçlar tahrip edildi, ABD askerleri denize atıldı.

18 Temmuz’da ABD, olayları ciddiye aldığını, endişe duyduğunu açıklıyordu. Eylemlerde gözaltına alınan otuz öğrenci tutuklandı. İTÜ rektörü ve dekanlar istifa etti. 20 Temmuz’da İstanbul, Ankara, İzmir, Trabzon, Burdur ve Eskişehir’de kitlesel eylemler yapıldı. Ankara’daki eylemde polisin saldırısı sonucu çıkan çatışma sonucunda Atalay Savaş isimli genç minibüsün altında kalarak hayatını kaybetti. 23 Temmuz’da Konya’da yapılması planlanan miting öncesi gericiler pek yeri tahrip ettiler.

24 Temmuz’da Vedat Demircioğlu’nun cenazesinde yine polis öğrencilere saldırdı. Elli öğrenci gözaltına alınıp pek çoğu tutuklandı. Tutuklananların arasında Deniz Gezmiş de vardı ve 20 Eylül’e kadar hapishanede kaldı. Aynı gün 6. Filo Boğaz’dan ayrılıyordu.

29 Ağustos’ta 6. Filo İzmir Limanına demirledi. Üniversite gençliğinin “Tam Bağımsız Türkiye Mitingi”ne halk yoğun katılım gösterdi. Eyleme bir grup sağcı saldırdı, 2 öğrenci bıçaklandı.

6. FİLO’NUN TEKRAR GELİŞİ ve KANLI PAZAR

1968’in sonbahar ayları hareketliydi. Öğrenci örgütleri, 10 Kasım’da Ankara’da sonlanmasını planladıkları "Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü"nü 30 Ekim’de Samsun'dan başlattılar. Yürüyüş başladıktan kısa süre sonra Deniz Gezmiş’in de aralarında bulunduğu pek çok öğrenci gözaltına alındı. Kasım ayında Vietnam Kasabı olarak tanınan Robert Commer, Türkiye’ye elçi olarak atandı. İstanbul ve Ankara’da yapılan eylemlerde bazı öğrenciler tutuklandı. Commer 6 Ocak 1969’da ziyaret ettiği ODTÜ’de protesto edildi, arabası yakıldı.

10 Şubat’ta 6. Filo tekrar İstanbul’a geldi. Gençlik bu kez çok daha fazla hazırlıklıydı. Bildirilerle, afişlerle yoğun bir çalışma yapılmış, forumlar düzenlenmişti. Yapılan eylemlere polis saldırdı, gözaltına alınanlar oldu. Aynı gün Ankara’da da gençlik sokaktaydı.

11 Şubat’ta yapılan eylemlerde onlarca öğrenci yaralandı, elliden fazla öğrenci gözaltına alındı. İstanbul Üniversitesi’ne “6. Filo Defol” pankartı, Beyazıt Kulesi’ne Vedat Demircioğlu’nun resminin olduğu pankart asıldı. İzmir ve Ankara’da da gençlik sokaktaydı.

12 Şubat’ta eylemciler toplum polisinin lağvedilmesini ve 6. Filo’yu karşılamaya giden İstanbul Belediye Başkanının istifa etmesini istiyorlardı.

13 Şubat’ta üniversiteli kadın öğrenciler Beyazıt’tan Sultanahmet’e yürüdüler. Ellerinde “Yeni Halide Edipler geliyor”, “Türkiye 6. Filo’nun genelevi değildir” yazan dövizler vardı.

Öğrenci ve işçi örgütleri halkın geniş kesimlerinin katıldığı bir miting için 16 Şubat’ta karar kıldılar. “Emperyalizme ve sömürüye karşı” miting için valilikten de izin alındı. Beyazıt’ta başlayacak yürüyüş Taksim Meydanı’nda sona erecekti.

Bu arada 14 Şubat’ta Komünizmle Mücadele Derneği ve MTTB’nin çağrısıyla “Bayrağa Saygı” mitingi düzenlendi. Mitingde göze çarpan söylem “komünistlere karşı savaş açıldığı”ydı. AKP iktidarının TBMM Başkanlarından İsmail Kahraman, “İstanbul’un genelev haline geldiğini söyleyenler, karılarına sahip olsunlar… Pazar günü Taksim’de buluşalım” diyordu. Mehmet Şevket Eygi köşe yazısında “Müslümanlar ile kızıl kâfirler arasında topyekûn savaş kaçınılmaz hale gelmiştir ”diyordu. Bazı sağcı gazetelerde “Kızılları boğmanın vakti geldi. Ya tam susturacağız ya kan kusturacağız” gibi başlıklar atılıyordu.

15 Şubat’ta İzmir’de düzenlenen “Tam Bağımsız Türkiye Mitingi”ne gericilerin yaptığı saldırı sonucunda bazıları ağır olmak üzere onlarca kişi yaralandı. Saldırıya uğrayan kitleye ardından polisin saldırmasıyla yaralı sayısı arttı. Aynı gün Trabzon’da yapılan mitinge yönelen saldırıda da benzer şeyler yaşandı, yüz civarı insan yaralandı. Sağcı basın görev başındaydı öğrenciler her yerde “polise ve halka saldırmıştı.”

16 Şubat günü kırk bin kişi Beyazıt’ta toplandığı sırada sağcılar da Dolmabahçe’ye gelmişti. Dolmabahçe’de kıbleyi 6. Filo olarak belirleyip namaz kılanların fotoğrafları sadece o günü değil bütün bir dönemi simgeleyen önemli fotoğraflardır. Bizzat kontrgerillanın ve resmi makamların organizasyonuyla getirilen dinci kalabalık taş ve sopalarla Beyazıt’tan yürüyenleri bekliyordu. Beyazıt’tan yürüyen kalabalık Sultanahmet, Sirkeci, Karaköy’ü geçerek Dolmabahçe’ye ulaştı. On binler buradan Taksim’e yöneldi ve İTÜ’nün Gümüşsuyu binası önünde Vedat Demircioğlu’nu andı. Kalabalık meydana girdiğinde polisin hamlesiyle kitle ikiye bölündü. Gezi Parkı tarafında yakalarında siyah kurdele takılı saldırgan güruhun “Müslüman Türkiye” sloganıyla meydana girmesi zor olmadı, polisin onları engellemek gibi bir çabası yoktu. Sopalarla, bıçaklarla yapılan hunharca bir saldırıya maruz kalan kitle tek açık yer olan Sıraselviler ve Kazancı yokuşuna doğru kaçabildi. Esas büyük kalabalık Gümüşsuyu tarafından geliyordu, saldırı olunca meydana girmeleri polis tarafından engellendi.

Saldırılar Meydan dışında pek çok yerde devam etti, polisin olmadığı yerlerde saldırganlar püskürtüldü ve kaçtılar. Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan’ın bıçaklanarak öldürüldüğü saldırıda iki yüz kişi yaralandı.

Katliam sonrası verilen tepkiler diğer katliamlardakine benziyordu. Demirel, olayların küçük bir solcu grup tarafından çıkarıldığını söylüyordu ve “Türkiye’de gerginlik var, batıyoruz demeye lüzum yok”tu. İçişleri Bakanı Faruk Sükan’a göre olay tamamen komünistlerin tertibiydi ve “Tam bir ihtilal provası”ydı. Bakana göre tedbir almamış olsalardı büyük hadiseler olacaktı. Solculardan iki insanın ölmesi, yasal mitinge gerici faşistlerin saldırması olaydan sayılmıyordu.

Saldırı anında çekilen fotoğrafta elinde bıçak olan şahıs “bıçağı yerde buldum” dedi ve ceza almadı. Onu seyreden polise de hiçbir ceza verilmedi.

Kontrgerillanın resmi ve gayrı resmi güçlerinin planladığı ve tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçen katliam böyle yapıldı. Antikomünist siyaset, ABD, NATO planı dâhilinde oluşturulan kontrgerilla aygıtı, Yeşil Kuşak Siyasetinin ürünleri, sivil faşist hareket Kanlı Pazar’da Taksim Meydanında sahnedeydi.

Onurlu mücadele tarihiyle, onursuz ABD uşaklığının çarpıcı olaylarından biridir Kanlı Pazar. Hala sürüyor o mücadele…

KAYNAKLAR

Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 7, İletişim Yayınları

Doç. Dr. Nazan Çiçek, Altıncı Filoyu Protesto Olayları, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, Türk Siyasal Hayatı Semineri

Masis Kürkçigil, ABD’yi savunan sağcı muhafazakârlar solcu gençlere karşı, Tarih Dergisi Şubat 2019

Nadire Mater, Sokak Güzeldir: 68’de Ne Oldu?, Metis Yayınları

Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 8/Sol, İletişim Yayınları



[i] https://www.youtube.com/watch?v=tKPlDwXn6YY