Bizim büyük şansımız: Yaşar Kemal

Kıymetine dair söz etmeye ne hacet. Ama belki bizlere bir hatırlatma olur, okumadıklarımızı okur, eskiden okuduklarımızı bir daha okuruz. Yaşar Kemal’e dair yazılan pek çok kıymetli makale, tez ve kitaplar da buna dair.

Büyük usta Yaşar Kemal 28 Şubat’ta hayata veda etti, onu 2015 yılının 2 Mart günü uğurladık. Ülkemizin koca çınarına veda etmeye binlerce insan gelmişti. Sevgiyi, saygıyı hak edecek bir ömür yaşamış, ülkemize ve insanlığa büyük bir hazine bırakmıştı.

Bence Yaşar Kemal, tarihin derinliklerinden akan ırmakların birleştiği koca bir derya. Anadolu’nun yüzlerce yıllık kültürel biriminden süzülüp gelen bir kültür deryası. Dede Korkut, Pir Sultan, Dadaloğlu, Karacaoğlan, dengbejler, Köroğlu, halk ozanları, âşıklar sanki bir tarihsel uğrakta buluşup el vermişler ona.

Bunu deyip bırakırsak eksik olur, Yaşar Kemal yalnızca Anadolu değildir, o insanlığın evrensel değerlerini özümsemiş, kültürel mirasını ileriyi taşımıştır. On yedi yaşında okuduğu Don Kişot’un onda yarattığı etki bu yoldaki önemli bir adımıdır. Sonrasında Balzac, Tolstoy, Dostoyevski gibi büyük yazarlardan alması gerekeni alır.

YAŞAR KEMAL ACILARDAN UMUT DEVŞİRENDİR

Yaşar Kemal, kimliğindeki adıyla Kemal Sadık Gökçeli, 1923 yılında o zaman Adana’ya Bağlı Osmaniye’nin Hemite köyünde dünyaya gelir. Ailesi 1. Dünya Savaşı yıllarında Van Erciş’ten göçüp buraya yerleşmiştir. Bir yıldan fazla süren göç yolunda Kemal’in babası kimsesiz bir çocuğu yanına alır. Bu çocuk Kemal dört yaşındayken babasını camide namaz kılarken öldürür. Yaşar Kemal “Sabaha kadar “yüreğim yanıyor” diye ağladım ve kekeme oldum, 12 yaşıma kadar kekeme kaldım. Yalnız türkü söylerken ve okumayı söktüğümde kitap okurken kekelemiyordum. 12 yaşımda kekemeliğim tamamen geçti” diye anlatır.

Talihsizlikler peşini bırakmaz, küçük yaşta bir kaza sonucu gözünü kaybeder. Okumayı söktüğü andan itibaren yazmaya olan ilgisi de ortaya çıkar. Çok küçük yaştayken “Aşık Kemal” mahlasıyla yazdığı şiirler beğenilir. Hatta Toroslarda destancılığıyla nam salmış Aşık Rahmi ona bağlama hediye eder ve çıraklık teklif eder ama Kemal tercihini okuldan yana kullanır. Küçük yaşlardan beri şiire olan ilgisi onun yazılarının şiirselliğinin de temelini oluşturur.

Ortaokul son sınıftan sonra okulu bırakır. Ne iş bulduysa çalışır; bekçilik, hamallık, pirinç tarlalarında ırgatlık, ırgat katipliği, arzuhalcilik. Adana Halkevi Ramazanoğlu Kütüphanesi’nde çalışırken kendisi için bir hazinenin içindedir, pek çok klasik eser elinin altındadır.

Çukurova’yı karış karış dolaşarak topladığı ağıtların bir bölümü 1943’te Halkevleri yayınları tarafından basılır.

Yaşar Kemal henüz 15 yaşındayken hayatında önemli bir dönüm noktası saydığı isimlerle tanışır. Çığ Dergisi, Pertev Naili Boratav, Nurullah Ataç gibi isimlerle ilişki kurmasına vesile olur. Siyasi nedenlerle Abidin Dino, Güzin Dino, Arif Dino o yıllarda Adana’da sürgündedirler. Onlarla tanışınca Yaşar Kemal’in düşünce ve edebiyat dünyasında yeni kapılar açılır. Don Kişot’u okuduğunda on yedi yaşındadır, ufku alabildiğine genişler. Bu tanışmaların onun için ne kadar önemli olduğunu Yaşar Kemal’den dinleyelim: ''Abidin Dino ve ağabeyi Arif Dino olmasaydı Yaşar Kemal de olmazdı. Sürgün de bazen işe yarıyor. Onlar gelmeselerdi ben nereden bulacaktım onları.”

1946’da askerliğini yaparken ilk hikâyesi “Pis Hikaye”yi yazar. 48’de “Bebek” ve ardından “Dükkancı”yı yazar.

48’de Adana’ya döndüğünde Çeltik Tarlası’nda bekçilik yapar. Köylülerle beraber yaptığı yürüyüş ise Çukurova’da komünist partisinin kurucusu olduğuna dair delil sayılır, tutuklanır, Kozan’da birkaç ay hapis yatar.

Artık Adana'da kalamayacağını düşünerek İstanbul’a gider. Cumhuriyet gazetesinde Yaşar Kemal adıyla yaptığı röportajlar bu alanda yeni açılım olur. 1952’de onun aynı zamanda dünyaya açılan penceresi olacak, kitaplarını başka dillere çevirecek Thilda hanımla evlenir. 1953 yılında İnce Memed’in uzun yıllar sürecek hikayesi Cumhuriyette yayınlanmaya başlar. Sonrası gelir; Teneke, Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır, Üç Anadolu Efsanesi… Liste uzun, her biri hazine onlarca eser. Son eser ise 2013’te yayınlanan Tek Kanatlı Kuş olur.

1962’de TİP’e üye olur, MYK üyeliği yapar ve 1969 yılına kadar partide yer alır. Ant dergisinin kurucuları arasındadır. 12 Mart’ın ardından eşi Thilda ile birlikte tutuklanır, bir ay sonra serbest kalır.

Devrimci gençler katledilirken Yaşar Kemal ağıt yakar “Hele Ulaşa Ulaşa / Ulaş benziyor güneşe / Ulaş kardaş can verirken / Görenlerin aklı şaşa…”

1973 yılında Türkiye Yazarlar Sendikasının da kurucularındandır.

Ülkemizin en sevilen isimlerinin başında gelir Yaşar Kemal. Sait Faik bir kitabını ona imzalarken şöyle yazmış: “Türklerin en Kürdü; Kürtlerin en Türkü, Yaşar Kemal’e sevgilerimle...”

Eserleri otuz beş dilde okunmuş, ülkesini dünyada temsil etmiş ustanın peşini mahkemeler hiç bırakmadı. Barışı, kardeşliği, eşitliği, demokrasiyi savunuyor diye. O ise doğru bildiğinden şaşmadı, hayatının sonuna kadar üretmeye, mücadele etmeye devam etti.

EDEBİYATIN YÜCE DAĞI

Yaşar Kemal edebiyatın erişilemez, yüce dağıdır. Toplumsal gerçekler en önemli dayanak noktasıdır ama gerçeğin sınırlarına hapsolmaz. Bu yüzden birçok yapıtında gerçek ve destansı özellikler aynı anda vardır. Kendine özgü tarzı o kadar belirgindir ki, ne okuduğunuzu bilmeden kitabından bir bölüm okutsalar büyük ihtimalle Yaşar Kemal yazmış dersiniz.

Betimleme ustasıdır, yağmuru anlatıyorsa kendinizi yağmur altında hissedebilirsiniz. Rüzgârın sesi kulaklarınızda uğurdular. Adını belki bilmediğiniz bir bitkinin resmi gözünüzün önüne gelir. Kokuyu hissedersiniz, çiçeğin, toprağın, ormanın, kokusunu. Roman kahramanlarını hayattaki bir insanla tanışmışsınız gibi tanışırsınız. Kaşıyla, gözüyle, boyuyla posuyla ve kişilik özellikleriyle... İç dünyalarını, davranışlarının sebeplerini görürsünüz.

Yaşar Kemal Anadolu’yu anlatır; tarihi, töreleri, gelenekleri, acıları, zulmü ve direnişiyle. Ama o aynı zamanda evrenseldir. İnsanın insanı ezmesi, sınıflara bölünmemiz, sömürü ve başkaldırı bütün insanlığa dairdir. Aşk da, düşmanlık da öyle. Hele umut, insanlığı ayakta tutan, koşullara teslim olmamasını sağlayan direncin mayası. O’nun en önemli özelliklerinden biri galiba umudunu hiç yitirmemesi. Romanlarının da harcında hep umut var.

Otuz dokuz yılda tamamlanan şaheser İnce Memed haksızlığa başkaldırının hikayesidir. Sürükleyicidir, kitap kolay kolay elden düşmez. Tarihçi Eric J. Hobsbawm sosyal eşkiyalık, başkaldırı kültürünü incelediği “Eşkiyalar” kitabında defalarca Yaşar Kemal’e ve İnce Memed’e göndermeler yapar.

Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır ve Ölmez Otu kitaplarından oluşan Dağın Öte Yüzü üçlemesinde Çukurova’ya pamuk toplamaya giden dağ köylülerinin yolculuğunu, doğaya ve insana karşı olan mücadelelerini anlatır.

Teneke’de idealist genç bir kaymakamın zengin toprak sahiplerine karşı köylülerin yanında yer alışını okuruz. Kaymakam ve köylüler bu mücadelede yenilir ama bu kısacık romanı okuyan herkes güçlülerin değil haklıların yanında olmanın erdemini bir kez daha hisseder.

Demirciler Çarşısı Cinayeti ve Yusufçuk Yusuf iki ağanın savaşının hikayesiyle tasfiye olmaya başlayan ağalık sistemini ve kapitalizmin kırsala girişini okursunuz.

Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı, Kanın Sesi’nden oluşan üçlemesi Kimsecik, babası gözlerinin önünde öldürülen bir çocuğun korkusunu, korkusunu yenmesi anlatılır.

Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, Karıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları ve Çıplak Deniz Çıplak Ada serilerinden oluşan Bir Ada Hikayesi benim için en özel yapıtlardan biri. Mübadele sonucunda Rumların terk etmek zorunda kaldığı bir adada geçen hikaye ada mekanını ve zamanı aşarak ilerler. Romanda Balkan Savaşlarından Sarıkamış faciasına, Çanakkale Savaşından Ezidilerin katledilmesine kadar pek çok tarihsel ana gider gider geliriz. Doğal olarak Anadolu’nun pek çok köşesine yolculuk yaparız.

Çukurova Onun için çok önemlidir ama İstanbul’da geçen romanlar da yazar. Kuşlar da Gitti’de İstanbul’un değişimiyle yaşanan olumsuzlukları, kötülüğü ve kötülüğün nedenlerine işaret ederek, çocukların kuşları satma, satamadıkları kuşları yeme hikâyesiyle anlatır.

Diğer İstanbul romanı Deniz Küstü’de, balıkçıların, denizin tükenişi bir cinayet hikayesiyle anlatılır. Farklı kahramanlarda İstanbul’un değişik yüzlerini görürüz.

Elbette daha fazlası var ama günlük bir yazının sınırlarını daha fazla zorlamayalım. Hazine değerinde bir Yaşar Kemal külliyatının dilimizde olması ne muazzam bir şans. Dünyada otuz beş ayrı dili konuşan halklar onu okumuş, okumaya devam ediyor. Çok sevdiği kendi ülkesinde Yaşar Kemal’i okumayan kalmasa ne güzel olur.

O YILMAZ BİR MÜCADELE İNSANIDIR

Dediğim gibi ondan yalnızca edebiyatçı olarak bahsetmek eksik olur. Yaşar Kemal çocuk denilebilecek yaştan hayatının sonuna kadar mücadele etmek zorunda kalmıştır. “Mecbur insanı” anlattığını söylerdi, kendisi de bir mecbur insan değil mi? Hayatın karşısına çıkarttığı bütün kötülükler karşısında yılmamayı başarıp, insanlığa dair bütün iyiliklere sahip çıkmakla başarmış her şeyi.

Aydın olmanın sorumluluğunu omuzlarında hakkıyla taşımıştır, Yaşar Kemal bu husustaki mihenk taşıdır. Sayısız kere davaların muhatabı olmuş, hapisliği yaşamıştır. Eserlerinde olduğu gibi hayatında da “umut” temel değeri ve ilkesi olmuş. Okuduğunuz herhangi bir kitabında umutsuzluk gördünüz mü? Zorlu başlayan bir hayatın içinden çıkartmış umudu.

Kitaplarını okuyanlardan beklentisini anlatırken dünya için kurduğu düşü de ne kadar yalın anlatmış. “Benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İnsanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin.”

Nazım Hikmet’in edebiyat ve sanat alanında pek çok isme ön ayak olduğu, gençleri desteklediği biliniyor. Yaşar Kemal de çok sevdiği Nazım gibi gençlere destek olan, onları yönlendiren ve yüreklendiren biri. Zülfü Livaneli, Erdal Öz, Yılmaz Güney ve benim bilmediğim pek çok isim desteğini görmüş. Livaneli “kapı gibi arkamda durdu” diyor, bir İnce Memed türküsü dinletmek için onu bulmasıyla başlayan ve bitmeyen dostluklarını anlatırken. “Rüzgârı olan adam, bulunduğu her yerde etrafında rüzgâr estiren bir karizmaya sahipti. Yurt dışında onu tanımayan insanların arasında da aynı etkiyi yaratırdı” diyor.

Ölüm yıldönümüne, 28 Şubat’a birkaç gün kala Yaşar Kemal’e dair yazma amacım onun değerini anlatmak, hatırlatmak değil. O, bir derya misali olduğu yerde duruyor. Kıymetine dair söz etmeye ne hacet. Ama belki bizlere bir hatırlatma olur, okumadıklarımızı okur, eskiden okuduklarımızı bir daha okuruz. Yaşar Kemal’e dair yazılan pek çok kıymetli makale, tez ve kitaplar da buna dair.

Onu sevgi ve özlemle anıyorum. İyi ki bu dünyadan geçmişsin Yaşar Kemal…