CHP’nin küskün ve öfkeli seçmenle makası kapatma planı var mı?

Türkiye’de seçmen yıllardır yüzde 80-90 arasında bir oranda sandığa rağbet ediyor. Bu oran Avrupa’da yüzde 50 oluyorsa öpüp başına koyuyorlar. Siyasi partilerimizin bunu anlaması ve seçmene de arada kulak vermesi gerekiyor. Sadece delege bir şeyi çözmüyor, partiyi yarıştıramıyor.

Yerel seçimlere şurada altı ay kaldı. Zaman su gibi akıp geçiyor. CHP’nin daha kurultayı var arada 34-35 gün sonra… Fakat genel seçimlerdeki oluşturulan yüksek beklentiye karşılık iki cephede de alınan yenilginin “kazanmadık ama kaybetmedik” şeklinde tanımlanması ve üstelik çok elverişli koşullardaki yenilgi; dahası CHP yönetimince bir özeleştirinin yapılmamış olmaması seçmen tabanında küskünlük ve yer yer öfke oluşturdu. Hatta parti tabanında da yer yer tepki gelişti. Kurultaydaki aday adayları bu zeminde ortaya çıktı.

CHP, seçmen tabanındaki küskünlüğü, yer yer oluşan öfkeyi gideremezse, bunu aşacak çalışmayı, gerekirlikleri yapamazsa yerel seçimde umduğunu bulamaz. Bu iki kere ikinin dört ettiği kadar açık bir gerçek. Ne yazık ki CHP halihazırda hem yürüyüp hem çiklet çiğneyecek esneklikte değil. O yüzden belli ki meseleye kurultaydan sonra bakacak. Keşke hem yürüyüp hem çiklet çiğneyebilseydi.

CHP SEÇMENİNE TAVSİYEM

Ancak CHP seçmenine şimdiden bir tavsiyem var: Yerel seçimde adaylara oy vereceksiniz, partiye değil. O adaylar, evet, bir partinin adayı olacak ama yine de adaya inanıyor ve güveniyorsanız sandığa gideceksiniz ve oyunuzu muhtarınız, belediye meclis üyeniz ve belediye başkanınız için oy kullanacaksınız. İşbirliği olur-olmaz, parti siyasetini beğenirsiniz-beğenmezsiniz, parti genel başkanı sizi keser-kesmez; yurttaşlık damarınızı konuşturacak, oyunuzu yerel adaylarınız için kullanacaksınız.

Bakın bir şey daha not edeyim CHP seçmenine… Siz sandığa gitmezseniz, katılım oranı düşerse Cumhur İttifakı’nın son derece işine gelir. Çünkü oradaki seçmen sandığa daha da iştahlı gidecek bu defa. Demek istediğim; öfkeyle kalkan zararla oturur.

CHP yönetimine bir ayna tutayım: Geçenlerde çok önemli bir iş adamının konuğuydum. İzmir’in Yarımada mevkiinde bir sitede oturan iş adamı komşularıyla barışık. Dedi ki, “Genel seçimde sitede 92 seçmen sandığa gitti. CHP’ye 90, İYİ Parti’ye 1, AK Parti’ye 1 oy çıktı.”. “Peki,” dedim, “Şimdi ne düşünüyorlar?” 92 kişinin yarısı kesinlikle sandığa gitmemeyi düşünüyormuş… Urla’da yazın bize ziyarete gelen ve CHP seçmeni olanların da yerel seçimler için sandığa inancının zayıfladığını gözlemledim.

Yukarıda izah ettiğim tabloya ilişkin CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun da farkındalığı mutlaka vardır. Meseleye nasıl bir neşter vuracağını Kurultayda seçilirse bekleyip göreceğiz.

Yeniden CHP seçmenine tavsiyeme döneceğim bu noktada; İstanbul, Ankara ve İzmir’de İmamoğlu’nun mu, Yavaş’ın mı, Soyer’in mi kazanmasını istersiniz yoksa oralarda Büyükşehir Belediye başkanlıklarına AK Partili isimlerin oturmasını mı?..

Sevgili seçmen; tabii ki oyun kıymetli ve oyunu heba edenlere küskünlüğünü, öfkeni çok iyi anlıyorum. Ancak yerel yönetimleri de Cumhur’a vermenin vebalini, o zaman iktidarın nasıl da daha şımaracağını da bir düşünmeni isterim. CHP 38. Olağan Kurultayı’nda kim çıkarsa çıksın, sen oraya bakma bu defa; Kurultayda çıkan tablodan hoşnut kalırsan ne ala; kalmazsan o hoşnutsuzluğunu yerel seçimden sonra ortaya koy. Buna sonuna kadar hakkın var. Bu demokratik tepkini zamanı gelince uygarca ortaya koy.

Türkiye’de seçmen yıllardır yüzde 80-90 arasında bir oranda sandığa rağbet ediyor. Bu oran Avrupa’da yüzde 50 oluyorsa öpüp başına koyuyorlar. Siyasi partilerimizin bunu anlaması ve seçmene de arada kulak vermesi gerekiyor. Sadece delege bir şeyi çözmüyor, partiyi yarıştıramıyor. Hatta CHP söz konusu olduğunda maalesef delege demek yüzde 22-25 oy tuzağı demek! Oysa iyice aklı başında, yerli yerinde bir CHP’nin layık olduğu oy oranı tek başına herhalde en az yüzde 40’tır. Dört parti ile yüzde 25 de ne demek oluyor? Son delege seçimlerinde bir mahalledeki delege yapısına baktım; babası il delegesi, kızı il yöneticisi; babası il yöneticisi, oğlu ilçe yöneticisi… Böyle o kadar çok örnek var ki… Sözünü ettiğim tablo “darlaşma” demek, “kontrol” demek… Bu durumda parti nasıl büyür, nasıl geniş seçmen yığınlarına ulaşır?

KILIÇDAROĞLU’NUN ŞAHİT OLDUĞU NİKAH-DÜĞÜNDE…

Geride kalan cumartesi günü İzmir’de çok güzel bir düğün vardı. Her ne kadar nikah&kokteyl olarak lanse edilse de kır düğünü niteliği de vardı gecenin. Tunç-Neptün Soyer çiftinin büyük kızı Duygu ile Çağan yaşamını birleştirirken nikahı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer duygulanarak kıydı. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve eşi Selvi Hanım da davetliydi ve şahit de oldular. Kılıçdaroğlu nikah defterini gelin hanıma vermeden önce kısa ama anlamlı bir konuşma yaptı bir de Temel fıkrası anlatarak. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasındaki şu cümle dikkati çekti: “…arada bir tartışacaksınız ama barışmayı da sakın unutmayın.”

Sanki Kılıçdaroğlu o cümleyi İmamoğlu’nu kastederek kurdu gibi geldi bana. “Artık yeniden İstanbul adayımızsın, ben de seçilip yeniden genel başkan olacağım ve birlikte senin de partinin de başarısı için çalışalım. Artık tartışmaları kurultayda noktalayalım.” demek istedi diye düşündüm ister istemez. Kılıçdaroğlu ile nikah öncesinde tokalaştık ve hal-hatır sorduk. Urfa’dan gelmişti ve yorgundu, nikahtan sonra da zaten fazla kalmadan ayrıldı. Ertesi gün TBMM açılacaktı.

CHP’nin küskün ve öfkeli seçmenle makası kapatma planı var mı? - Resim : 1

Yaklaşık iki bin davetlinin olduğu ve buna karşın konukların neşe içinde çok güzel ve sorunsuz ağırlandığı nikahta önceki CHP Genel Başkanı Hikmet Çetin, CHP yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Ahmet Akın, PM üyeleri Oğuz Kaan Salıcı, Yüksel Taşkın ve Ali Öztunç, YDK Üyesi Mahir Polat, CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka da vardı. Zülfü Livaneli ve Ataol Behramoğlu’nu da gördüm. İzmir-Bergamalı olan Hüsnü Şenlendirici de sahne aldı klarneti ile. Nazlıaka’yı eşim Simten ve arkadaşımız Yasemin ile tanıştırdıktan sonra Salıcı ile epeyce kaynattık ama siyaset dışı. Onun da yıllar önce İstanbul İl Başkanı iken düğününe katılmıştım. O zaman da nikah şahidi yine Kılıçdaroğlu idi. Zarif eşi Gülizar Hanım’ı düğünden sonra ikinci kez Duygu ve Çağan’ın düğününde görmüş oldum. Meğer kızlarından sonra bir de oğulları olmuş, orada öğrendim ve Salıcı’ya, “Eh, takım tamam olmuş” dedim.

Duygu ve Çağan’a da mutluluklar,

birlikte evlatlı bir hayat diliyorum. Tunç-Neptün Soyer çiftini ve dünürlerini kutluyorum. Duygu’nun kardeşi Defne’ye “darısı başına” diyorum.