Göztepe’nin Mehmet Sepil’le sekiz sezonu

Geçenlerde İzmir’in köklü mazisi olan kulüplerinden Altay’la ilgili yazmıştım. Şimdi de yine İzmir’in köklü mazisi olan, şimdinin Avrupa Ligi’nin öncülü...

Geçenlerde İzmir’in köklü mazisi olan kulüplerinden Altay’la ilgili yazmıştım. Şimdi de yine İzmir’in köklü mazisi olan, şimdinin Avrupa Ligi’nin öncülü “Avrupa Fuar Şehirleri Kupası Dördüncüsü” unvanlı ve Süper Lig’de (önceden Milli Lig ve Türkiye 1. Ligi) en çok yer alan takımlarından olan Göztepe’den söz edeceğim.

İLK DÖRT SEZON

Göztepe’nin Sepil’li sekiz sezonunu yazarken aklıma bundan dört yıl önce “Göztepe’nin Son Dört Sezonu” adlı kaleme aldığım kitap geldi. Kitabın tanıtımı İzmir-Güzelyalı’daki, kulüp binası ile henüz inşaatı yeni başlayan Göztepe Gürsel Aksel Stadı’nın arasında kalan Göz Göz Mağazası’nda yapılmıştı. Kitabın esprisi, Göztepe’yi devralan iş insanı Mehmet Sepil’li başarı dolu dört yılın öyküsüydü. O tanıtımda Başkan Mehmet Sepil ve yönetici arkadaşları, dönemin teknik direktörü Kemal Özdeş ile futbol takımını temsilen Alpaslan ve Kadu ile Efsane Göztepe’nin son üç yıl içinde kaybettiğimiz en büyük efsanelerinden Bombacı Halil (Kiraz), Buldozer Fevzi (Zemzem), İngiliz Nevzat (Güzelırmak) ve Ertan Öznur da vardı. Şimdi artık müstesna bir anıdır o tanıtım.

2014 Temmuzu’ndan itibaren Sepil’li Göztepe dört sezonda 2. Lig’den 1.Lig’e çıkmış, bu ligdeki ikinci sezonunda ise Okan Buruk sonrasında son düzlükte Yılmaz Vural’la play-off’tan Süper Lig’e üçüncü bileti alarak çıkmıştı. Ertesi sezon, 2017-18’de ise 14 yıl aradan sonra çıktığı Süper Lig’de ilk teknik direktörlük deneyimini yaşayan, daha önce BJK’nın üst üste iki sezon şampiyon olduğu sırada Şenol Güneş’in yardımcılığını yapan Tamer Tuna ile altıncı olma başarısını göstermişti. O sezonda Süper Lig’in en yaşlı kadrosu istatistiğini barındıran Göztepe, ertesi sezon TFF 1. Lig’e geçip sonra da futbolu bırakan 36 yaşındaki kaptan Selçuk’la, o sezonun sonunda futbolu bırakan yaşı otuzu aşmış Sabri’yle, yine yaşı ilerlemiş Beto ile yakalamıştı o dereceyi. Göztepe, o sezondan başlayarak Efsane Göztepe sonrasında yeniden yükselen bir değer olarak Türk futboluna, Süper Lig’e de değer kattı. Alışılmadık, sıra dışı bir başkan, aşamalı bir strateji ile hedefler koyan, günlük hareket etmeyen, kurumsallaşma yolunda bir kulüptü artık Göztepe. Tamer Tuna, arkayı sağlama alan, kontrolü elden bırakmayan ve aralarda yakaladığı tempo ile golleri bulan oyun anlayışıyla takımı başarıya götürdü. O sezon bütün iç saha maçlarını statta dopdolu tribünler hem de zevkle izledim. Birçok maçı da Efsane Göztepe’nin simalarıyla. O sezon son maç da GS’nin şampiyonluğuna denk geldi; GS’ye beraberlik de yetiyordu fakat Gomis’in ikinci yarıdaki penaltı golüyle GS şampiyon döndü İstanbul’a.

GÖZTEPE’Yİ SEPİL DEVRALIYOR

Yeniden 2014’e dönelim… Göztepe, amatöre kadar düşüp sonra 3. Lig’deki Aliağa alınarak profesyonel liglerde yarışan bir futbol takımına sahip olmuştu. TMSF’ye geçen kulübü Altınbaş Holding almış, ancak bu grup takımı 3’ten 2’ye getirse de öteye geçirememişti. Bu süreçte Mehmet Sepil ilgilenmeye başlamıştı Göztepe ile. Kendisinin çocukluğu kulüp binasına çok yakında, Güzelyalı’da geçmiş, ilkokulu da burada okumuştu. Muhite yabancı değildi ve doğup büyüdüğü topraklara, İzmir’e katkıda bulunmak fikri vardı. İngiliz futbolunu da yakından izliyordu. Tottenham da yakından izlediği bir kulüptü. Böylece 2014 Temmuzu’nda Sepil, Göztepe A.Ş.’yi Altınbaş’tan devraldı. Ardından da ilk dört sezonundaki başarı hikayesi geldi. Sadece sportif başarı değildi gelen; Göztepe yükselen bir değer haline geldi taraftarı ayağa kalktı ve çoğaldı; Urla Adnan Süvari Tesisleri tamamlanarak dört dörtlük hale geldi. Stat için düğmeye basıldı ve yüz yıllık hayal gerçek oldu; Göztepe Gürsel Aksel Stadı yapıldı ve bir buçuk sezondur maçlar da orada oynanıyor. Sepil, endüstriyel futbolu maziye ekledi, camiayla bütünleşti, taraftarla çağdaş bir zeminde diyalog kurdu. Kulübü devralır devralmaz Efsane Göztepe’nin futbolcularını evlerinde ziyaret etti, onları sık sık kulüpte ağırladı. Her hafta efsanelere araç ve şoför tahsis ederek maçlara aldırdı ve çok maçı onlarla izledi.

SONRAKİ DÖRT SEZON

Göztepe’nin 14 yıl aradan sonra çıktığı Süper Lig’deki ikinci sezonundan devam edelim… Sepil ve Tamer Hoca anlaşamadı. Yine genç ve ilk teknik direktörlüğü olan Bayram Bektaş’la başlandı, işler iyi gitmeyince Kemal Özdeş deneyimine başvuruldu ve yine düzelme olmayıp tehlike çanları çalınca Tamer Hoca geldi o sezon üçüncü hoca olarak ve takımı son maça kadar ayakta tutarak son maçta da Ankaragücü’nü yenip ligde tutmayı başardı. Fakat üçüncü sezon için Tamer Hoca ile anlaşma sağlanamayınca yine genç ve ilk deneyimi olan İlhan Palut ile anlaşma sağlandı. İlhan Palut ile ikinci sezonun ortasında yollar ayrıldı ve Ünal Karaman’a emanet edildi takım. Bu iki sezonda Göztepe yukarılara çıkamasa da düşme hattından uzak kaldı ve ligi orta sıralarda tamamladı. Bu sezon ise lige Ünal Hoca ile başlandı ancak birkaç hafta sonra El Maestro’ya emanet edildi takım. Üst üste gelen yedinci yenilgiden sonra da demoralizasyon oluştu, Sırp Hoca gönderildi ve Tomas dönemi başladı. Sepil’in “genç ve ilk deneyimi olan teknik yerli hoca” esprisi yerini ilk kez yine genç bir yabancıya bıraktı ancak bu tutmadı. Oysa bu sezon devre arasında takviye de yapıldı kadronun yetersizliği eleştirileri üzerine. Belki yedi yenilgi beklenmeden üç, bilemediniz dört yenilgiden sonra yollar ayrılmalıydı ve ligi iyi bilen deneyimli bir teknik direktörle devam edilmeliydi. Çünkü yedili seri futbolcuların durumu toparlayamayacağı kadar çok ağırdı. Zaten takımda sorumluluk alan futbolcu sayısı azdı. Bu sezon takımdaki kötü gidişin başlıca nedenlerinden biri de buydu; futbolcularda ruh aramayalım atama ama profesyonellik bilinci de olmasın mı? Bu sezon Göztepe’de üst düzey sorumluluk alan kaç oyuncu vardı diye baktığımda gördüklerim; Obinna, Halil, Şerif, oynadığı haftalarda Atınç ve her şeye karşın yedekte kalsa bile Jahoviç’ti. Bu oyuncuların hepsi aynı anda 11’de olmadı tabii… Bu sezon bir sıkıntı da geçen sezon takımın iyilerinden olan kaleci İrfan Can’ın dağılmasıydı. Genç kaleci transfer pazarının konusu olmayı kaldıramadı, evliliğinin ardından daha iyi olması beklenirken özel yaşamındaki acı olay da buna eklenince kaleyi geçen sezonki gibi koruyamadı. Fakat bu konuda teknik adamlar da kusurlu; arkada üç iyi kaleci varken neden İrfan Can’ı kendine gelmesi için bir süre kadro dışına alıp bir süre de kulübeye çekmezsiniz? Sonradan tribün protestosuna maruz bırakıp kadro dışı bıraktırmanız daha mı iyi oldu?

Uzatmayalım; sonuçta üç-dört hafta önce ilk kez El Maestro gönderilip Tomas getirildiğinde Göztepe için “düşme” sözcüğünü kullandım. Bu bir gerçekti çünkü futbolcuların inancının kalmadığını görüyordum, gözlerinden okuyordum. Nitekim maçlarda daha ilk yarım saatte iki gol yeme, evde bile kaybetme dönemi devam etti. Hatta şöyle dedim sonra da; bari profesyonelliğin hakkını vererek oynayın ve kaybedin. Galiba bu gibi duydukları sözler etkili oldu da kaybedilen son FB maçında oynayarak, mücadele ederek kaybettiler!

SIRA DIŞI BİR BAŞKAN, BEKLENMEDİK GELİŞMELER VE BİR YOL KAZASI

Sepil’e gelelim yeniden… Başkan temmuzda sekiz yılı dolduruyor kulüpte. İlk yedi sezonu başarılı ve sekizinci sezonda takım küme düşüyor. Bu paragraf da tarihe bir kayıt olsun.

1)Sepil, şampiyon bir takım alıp küme düşürmedi. 2’den 1’e, 1’den Süper’e taşıyıp beş sezon da aralıksız Süper’de oynattığı takımı küme düşürmüş olacak. Bu duruma en çok üzülen de kendisi çünkü manevi kayıp yanında maddi kayıp da söz konusu onun için.

2)Altyapı tesisleri-akademi hedefi siyasetin labirentlerine takıldı, fakat son dönemde yeniden mesafe alındı yer konusunda.

3)Son iki sezon pandemi döneminde yaşandı. Dünyada ve ülkemizde yaşanan pandemiyi yok sayarak Avrupa hedefi vb. konması neredeyse imkansızdı. Pandemi, aynı zamanda ekonomik çöküş demek. 1,5 sezon tribün yok, maç giderleri bile kasadan. Reklam ve sponsor geliri dibe vurdu. Stat mağazaları ve spor hastanesi vb. bölümler de siyasetin labirentlerine takıldı. Kur farkı yabancı futbolcu cenneti olan Türkiye’de bütün kulüpler gibi Göztepe’yi de vurdu. TL, son iki yılda 2,5 misli değer kaybetti USD ve Euro karşısında. Üstelik Katarlılardaki yayın hakları indirim yapınca kulüplere oradan gelen haklar da küçüldü. Sepil’in Göztepe’ye ayırdığı kaynaklar da sonsuz değil, bir limiti vardır herhalde. Bir kısım taraftar belki kaynaklar limitsiz de başkan ‘cimri’ diye fikir yürütüyor duygusal bakıp ama kazın ayağı öyle değil. Endüstriyel futbol acayip para yutuyor ve gelirin olmadığı, çok azaldığı süreçte sürekli kasadan harcamak ve hesapsız harcamak olabilir mi?

4)Göztepe’nin artık şahane bir antrenman tesisi ve stadı var, alt yaş grubu takımları var, yelkenden voleybola kadar çok sayıda amatör branşı var. Göztepe, Sepil’le birlikte yeniden yükselen bir değer oldu. Başkan, kulübü kurumsallaştırarak kendi ayakları üzerinde duracak bir kimliğe kavuşturduktan sonra devretmek isteğini üç sezondur söylüyordu, küme düşeceği için devrediyor değil. Beşinci sezonda küme düşme bir yol kazası ve telafisi var; ayrıca bir sezon küme düşecek bu kulüp marka değerinden çok fazla bir şey kaybetmeyecek. Avrupa liglerine bir bakıldığında hangi ünlü kulüp takımlarının küme düşüp yeniden çıktığı, hatta çıktıktan sonra şampiyon olduğu görülüyor. 14 yıl aradan sonra çıkılan ligde beş sezon kalmak ve bunun üçünü tehlikesiz geçirmek kötü bir tablo değil. Örneğin, 18 yıl aradan sonra Süper Lig’e çıkan Altay ilk sezonunda düşüyor Göztepe ile birlikte. Bu işler sanıldığı kadar o kadar kolay değil. Bir de lobiniz yoksa medyada ve TFF nezdinde İstanbul ve Trabzon kadar, hiç kolay değil! Bir bakın büyük gazetelerin sayfalarına, TRT Spor’a ve yayıncı kuruluş dışında diğer TV’lere Göztepe’ye ne kadar yer veriliyor.

5)Göztepe düşse de yine çıkar, 14 yıl değil, belki hiç beklemez. Çünkü yapısı sağlam. Mazisi yanında artık ayağa kalkan ve çoğalan, daha bilinçli bir taraftar kitlesi var. Stadı, tesisleri var. Yeni yatırımcının yapması gereken Sepil’in çizgisini kavrayıp devam ettirmek ve yürümek, ilerlemek. En başta da medyada ve TFF nezdinde lobisini oluşturmak.

6)Sepil’le ilgili bir not daha düşeyim; Sepil, ODTÜ kökenli olup yüksek lisanslı bir iş insanı. Uzun profesyonel çalışma yılları ardından ortaklarıyla kendi işini kurup bizzat CEO’luğunu da yaparak başarılı olmuş birisi. CEO’luğu bırakarak kendi şirketlerinin merkezini de İzmir’e taşıyıp Göztepe’yi uzun sayılacak bir süre hayatının merkezine alan birisi. Dünürü de Göztepe’nin eski başkanlarından.

Sepil alışılmış kulüp başkanlarından birisi değil; Kulüpler Birliği Vakfı başkanlığı da yaptı ve Türk futbolunu, TFF’nin işleyişini, MHK’yi yakından tanıdı ve kurulu düzen ona çok yabancı geldi. KBV başkanlığını da bırakıp Göztepe’deki işleyişi de icra kuruluna bırakarak resmen Göztepe başkanlığını bir ay kadar önce bırakmadan çok önce 7,5 yıla yaklaşırken görev süresi, kenara çekildi. Bir ayağı ABD’de bir ayağı İngiltere’de olan birisi için hayatının merkezini Urla ve Güzelyalı’ya almak özverisini gösterdi.

SEPİL, 24 YILA BAKARAK DEĞERLENDİRİLMELİ

Mehmet Sepil, ileride Göztepe tarihi yeniden yazıldığında o tarihte çok önemli ve parlak sayfalarla yer alacak. Sepil’i dar bir bakışla ve yorumla değerlendirenlere şunu belirtmek isterim; Sepil’i değerlendirmek, tartmak için en az sekiz yıla gereksinim var. Sekiz yıl sonra Sepil’den önceki sekiz yıllık döneme, Sepil’li sekiz yıllık döneme ve Sepil’den sonraki sekiz yıla; yani 24 yıllık döneme toplam olarak bakmak gerek. Sepil’i o 24 yıllık dönemde ve hatta 1925’ten sonraki bütün tarihi içinde değerlendirmek en azından insaflı bir değerlendirme olacaktır.

Sepil’i tanıdıktan, izledikten ve icraatını gördükten sonra “Keşke,” dedim hep, “Sepil gibi figürler çoğalsa Türk futbolunda”. Çoğalsa da Türk futbolu çağdaş açılımlara yönelse… Oysa, Sepil’i bu sistem yararlanacağına dışarı ‘itti’. Kaybeden ise Türk futbolu olacak. Göztepe’nin küme düşmesiyle oluşan iklim sonrasında bir daha kim, hangi düzgün bir profil veren cengaver çıkar da hayatının önemi bir kısmını ailesinden bile çalarak bir kulübe, Türk futboluna vermek ister?

Yine de son sözüm şu olsun; evet, “Süper Lig’de iki..üç.. daha fazla İzmir takımı…”

Umuyorum ki İzmirli bir figür devralsın Göztepe’yi. Altay ve Karşıyaka da yine İzmirli figürler eliyle Göztepe ve Altınordu gibi şirketleşip kurumsallaşsın. Bu sezon düşme olursa -olmama ihtimali var, dananın kuyruğu TFF genel kurulunda kopar- Göztepe ve Altay umarım yine çıkar Süper Lig’e fazla beklemeden, yine umarım onlara bir üçüncüsü eklenir.

Etiketler
Göztepe