Seçim Tavrı: Genel Olarak Sol; Özel Olarak “Sol”

Seçim sürecinde, kazanılacak mevziler için sol saflarda aşılması zor kırgınlıklara yol açmamaya özen gösterilmelidir. Şimdiki iktidar yenilebilse de yenilemese de seçimlerden sonra ülkenin “sol”unun mücadelesi devam edecektir.

Ertuğrul Bilir

Devrimci gelenekten gelen bir sosyalist olarak seçim tavrım: Sosyalist, ilerici, yurtsever parti ve adaylarla dayanışma içinde olmak; bulunduğum bölgede en “doğru” aday veya partiye oy vermek/desteklemek; bu süreçte gelecek için neler yapılması gerektiğine kafa yormak.

Seçim/sandık tavrı için önce birkaç açıklama yapmakta yarar var:

Çevremize göz gezdirelim. En azından ben ve ortak hissiyata sahip olduğum birçok insan için kayıtsız şartsız, can-ı gönülden, enerjik şekilde destekleyerek seçim çalışması yapacağımız bir parti ve adaylar yok.

Evet, sosyalistler esas olarak toplumsal mücadelede kök salmaya odaklanmalıdır. Ancak bu ihtiyaç ülkedeki baskıcı, boğucu ortamdan çıkış için bir ihtimal barındıran seçimleri önemsizleştirmez. Biz istesek de, istemesek de bu seçimler kritik bir öneme sahip. Unutmayalım ki, 1979’daki devrimci hareketlerle aynı konumda değiliz.

“Yıllardır sandığa sıkıştık, buradan çıkalım” serzenişinin haklı yanı olmakla birlikte, genellikle, gerçekte içinde bulunduğumuz durumu yanlış bir kavrayışa dayanıyor. Sosyalistler olarak, sandıkla meşgul olduğumuz için zayıflamadık, önümüze koyduğumuz mücadele hedeflerini yerine getiremediğimiz, politik pratikte başarısız olduğumuz için sandık tavrı önem kazandı. Daha öncesini bir yana bırakıp Gezi’den beri geçen dönemi bile düşünsek başarısızlığımız ortada. KESK gerileyerek daralabileceği kadar daraldı. DİSK işçi sınıfının sadece %1’ini kapsayan bir örgüt durumunda ve yıllardır gelişme yok. TMMOB kendi alanında oldukça etkisiz. Üstelik bu alanlardaki başarısızlıklar sadece bu örgütlerin yöneticilerinin başarısızlığı değil. Kürt yurtsever hareketi dışındaki sosyalist gruplar iyice küçüldüler. 2000’lerin başlarından 2013 civarına kadar büyüyen bir örgütlenme olan Halkevleri ve onun çekirdeğini oluşturan siyasal grup, seçimler nedeniyle mi yoksa örgütlenme yapısındaki hatalardan dolayı mı küçülerek etkisizleşti? İstanbul’da yoksul ağırlıklı Alevi mahallelerinde belirli bir güç oluşturmuş olan Halk Cephesi, seçim tavırları nedeniyle mi etkisizleşti?

“Seçimi yaptırmazlar” veya “seçim sonuçlarını tanımazlar” iddiaları da iktidarın gücünü olduğundan fazla abartmaktadır. Yakın zamana kadar çok sık öne sürülen “seçimi yaptırmazlar” tezleri artık pek dillendirilmez olmuştur. Evet, devletin bütün kurumlarını, önemli bir sermaye gücünü ve medya organlarının çok büyük kısmını tek elde toplamış bir iktidar var. Bu kadar büyük bir güce daha önce hiçbir iktidar ulaşamamıştı. Ayrıca bu iktidar elindeki çok büyük gücü kullanma konusunda hiçbir ahlaki sınırlamaya tabi değil. Ancak yine de her istediklerini yapabilecekleri bir güce sahip değiller. Bütün keyfiliklerine rağmen seçim sistemini sürdürmek ve temel bazı kurallara uymak zorunda kalıyorlar. Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapamadılar. TMMOB ve TTB’yi kapatamadılar. HDP’yi ve Kürt yurtsever hareketini baskılarla kıskaç altına alıyorlar, yöneticilerini tutukluyorlar, seçilmiş temsilcilerini görevden alıyorlar ama varlığını, diri bir muhalefet gücü oluşturmasını ve seçime girmesini önleyemiyorlar. Ankara’da 25 yıllık belediye iktidarını kaybettiler ve sineye çekmek zorunda kaldılar. İstanbul seçimini kaybettiler. YSK keyfi şekilde, seçimi iptal kararı verdi ama yenilenen seçimleri daha büyük farkla kaybettiler, bu sefer seçim sonucunu tanımak zorunda kaldılar. Ülkedeki iktidarı tümden yitirmekle yüz yüze kalacakları seçim elbette ki İstanbul’dan çok daha kritik önemde. Çok daha fazlasını yapmak isterler ve bu duruma karşı uyanık olmak gerekir ama mevcut güç dengesi onların yapmak istediklerini de sınırlamaktadır.

Bu şartlar altında, bu seçimlerde emekçi halkımızı oy vermeye çağırmak ve oy vermek durumundayız. AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın yenilmesi; demokrat, ilerici, yurtsever ve sosyalistlerin etkisinin artması için oy vermeliyiz.

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ

Cumhurbaşkanlığı seçiminde, bugün için tek seçeneğimiz Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemektir. Kılıçdaroğlu birçok eksiklerine, tutarsızlıklarına, hitabetteki yetersizliğine rağmen bir CHP Genel Başkanı için epey ileri bir Cumhurbaşkanı adayı. Sol hareketin dünya çapında ve Türkiye’de epey geri olduğu bir dönemde CHP genel başkanlığını üstlenmiştir ve sürdürmektedir. CHP’nin hepsi sağcı partilerle ittifak kurmasının bugünkü güç dengesinde mantıklı bir zemini bulunduğunu kabul etmek gerekiyor. Kılıçdaroğlu, yıllardır oluşturmaya çalıştığı ittifakları bugün Millet İttifakı olarak mevcut iktidarın alternatifi haline getirmeyi başarmıştır. Eğer, 2019 yerel seçimlerindeki ittifak sağlanarak bazı büyük şehirler iktidardan alınamamış olsaydı AKP’den kopanlar da kopmayacak ve orada kalmayı tercih edecekti. Bugün muhtemelen AKP’nin yenilme ihtimali de çok daha zayıf olacaktı.

CHP, güçlü siyasal tabanı ve toplumsal etkisi olan iktidara karşı bir araya getirilebilecek, birbirinden oldukça farklı güçleri bir araya getirmeyi ve kazanma umudu oluşturmayı başarmıştır. İlerici toplumsal muhalefet kendi gücüyle iktidarı alt edecek veya geriletecek bir gücü yıllardır oluşturamamıştır. Devrimcilerin elbette ki Millet İttifakı’nda yeri yoktur. CHP ve Millet İttifakı’nın Cumhur İttifakı karşısındaki başarısı ilerici toplumsal muhalefete de yarar sağlayacaktır.

Bu şartlar altında Kemal Kılıçdaroğlu sosyalist solun çok büyük kısmı tarafından desteklenmektedir ve bütün sorunlara rağmen, bu doğru bir tavırdır.

MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİ

Önce önerimi yazıp, sonra önerimi açıklamaya çalışayım: Emek ve Özgürlük İttifakı’nın milletvekili çıkarma ihtimali bulunan yerlerde -EÖİ bileşenlerinin ayrı ayrı seçime girmekte sakınca görmediği İstanbul, Ankara, İzmir seçim çevreleri kısmen istisna olmak üzere- bu ittifakın adaylarının desteklenmesini; EÖİ’nin milletvekili çıkarma ihtimali bulunmayıp, moral ve propaganda amacıyla seçime girdiği yerlerde ise Sol Parti’nin desteklenmesini öneriyorum.

Tüm sol parti ve grupların seçim tavırlarında desteklenecek ve eleştirilecek yönler bulunmaktadır. Sonuçta ortada parçalı bir durum vardır. Elbette ki bütün sol partilerin belirli iddiaları vardır ve adayları arasında ismi bilinen, mücadelede tanınan ve sevilen kişiler bulunmaktadır. Bu durumda tutum belirlerken, ideolojik yakınlık da önem kazanmaktadır.

Öncelikle, CHP hakkındaki tutuma kısaca değinmekte yarar görüyorum. Sosyalistler hem genel olarak siyasette hem de seçimde CHP’den farklarını açık ve net şekilde ortaya koymalıdır. Ancak Türk halk kitleleri içinde faaliyet gösteren sosyalist grupların kitle ilişkilerinin önemli oranda CHP ile kesiştiği de bir gerçektir ve böyle olması doğaldır. Birçok taşra şehrinde CHP, genel olarak solun nefes alma adresidir. Türkiye’de sosyalistlerin önemli bir kesiminin CHP’li ailelerden geldikleri, bazı sosyalistlerin CHP’de faaliyet yürüttüğü; Kemalist ideolojik şekillenmede olup kendini sosyalist kabul eden veya sosyalistleri destekleyen kesimlerin olduğu bilinmektedir. Bu sayılan kesimler milyonlar değilse de toplamda onbinleri bulan bir kesimdir. Anadolu’nun bazı şehirlerinde, özellikle CHP’nin AKP-MHP karşısında milletvekili kazanmasının riskli olduğu bazı yerlerde, CHP’nin ilerici adaylarının olması durumunda, CHP’ye oy vermek yanlış olmayacaktır. Örneğin Rize’de EÖİ ve SGB partilerinin herhangi bir şansı yokken CHP’nin 1 adayının seçimi kazanması ve böylece AKP’nin milletvekilliğinin 1 azalması ihtimali bulunduğundan dolayı CHP adayı desteklenebilir.

Milletvekili seçimlerine sosyalist sol iki öbek ve 6 parti içinde katılmaktadır: Emek ve Özgürlük İttifakı (EÖİ) içinde YSP ve TİP; Sosyalist Güç Birliği içinde Sol Parti, TKP, TKH; ayrıca Halkın Kurtuluş Partisi. Seçimler sonucunda milletvekili çıkarma ihtimali olan sol ittifak Emek ve Özgürlük İttifakı’dır (EÖİ). Sosyalist Güç Birliği’nin (SGB) ise, mevcut şartlarda, milletvekili çıkarma ihtimali yoktur. SGB’deki partiler, kendi aralarında bile bir güç birliğine girmeksizin, seçime propaganda yapmak ve kendi bağımsız varlıklarını güçlendirmek amacıyla girmektedir.

Emek ve Özgürlük İttifakı’ndaki 6 gruptan 5’i (HDP, EMEP, EHP, TÖP, SMF) Yeşil Sol Parti çatısı altında katılmaktadır ve burada belirleyici olan güç ise HDP’dir. HDP, esas olarak Kürt yurtseverlerinin partisidir. HDP içinde değişik sosyalist geleneklerden gelen bileşenlerin ve Kürt yurtsever hareketindeki sosyalistlerin bulunması onun esas olarak “sosyalist” değil “ilerici ve demokratik” veya “radikal demokrat” bir parti olma özelliğini değiştirmemektedir. Bu niteliğiyle zaten dostluk ve dayanışma gösterilmesi gereken bir partidir. Daha da ötesi, yıllardır ağır baskılara karşın mücadele veren bir halkın temsilcileridir. Ancak, sonuçta, Kürt yurtsever hareketi Türkiye devrimine öncülük edebilecek bir perspektife sahip değildir. 12 Eylül 2010 referandumunda, 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP’ye hükümet kurması için destek önerisi yapılmasında, Meclis’te Finlandiya’nın NATO üyeliği oylamasında, Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ın aday gösterilmesinde görüldüğü gibi devrimciler ve sosyalistler ile farklı öncelikleri daha görünür olmaktadır.

Devrimciler, Kürt yurtsever hareketiyle ilişkilerde iki uç noktaya savrulmamaya özen göstermelidir. AB/ABD ile girdiği ilişkilere ve bunun Türkiye politikalarına yansımalarına eleştirel yaklaşmalı ve mesafeli durmalıdır. Farklı ülkelerde çok zor şartlarda kendi yolunu açmaya çalışan, ağır bedeller ödeyen bir ulusun temsilcilerinin, girdiği her ilişkiyi “emperyalizmle işbirliği” olarak tanımlayarak cephe almak doğru olmadığı gibi, girilen her pragmatik ilişkinin onaycısı ve destekçisi durumuna da düşülmemelidir. Türkiye’ye ilişkin tahlilleri, söylemleri, öncelikleri, zaman zaman yapılan halka zarar veren eylemler, girdikleri ilişkiler gibi konularda örtüşemeyiz. Yapılan her eleştiriye karşı ileri sürülen “ulusalcı, Kemalist” vb. suçlamalara boş verilmelidir. Devrimciler, sadece bugüne değil geleceğe de bakmalı ve ezilen halklar ile işçi sınıfının uzun vadeli hedeflerine odaklanmalıdır. Devrimciler HDP’den ve Kürt yurtsever hareketinden siyasal bağımsızlıklarını korumalı, dayanışma içinde olmalı ve yanlış tavırlarını eleştirilmelidir.

TİP popüler dil kullanan, popülerleşen bir sosyalist parti olarak, mevcut şartlarda, sosyalizmin daha geniş kitleler tarafından duyulmasını sağlamakla olumlu bir işlev görmektedir. Sosyalist solda yer alan insanlarda ve CHP’nin sol kanadı sayılabilecek kesimlerde bir çekim merkezi oluşturmuştur. Siyasal geleneği ve siyasal hattıyla devrimci bir mücadelenin taşıyıcısı olamayacağı gibi, Meclis’te sosyalizmi ilk defa kendilerinin temsil ettiği iddiası, her sol grubun yaptığı bazı çalışmaları yalnızca kendileri yapıyormuş gibi davranmaları, Finlandiya’nın NATO’ya katılımı oylamasına katılmamaları gibi hataları bulunmaktadır. TİP’in EÖİ içinde kendi bağımsız varlığını korumaya dönük tavrının karşı karşıya kaldığı baskılanma, küçümseme, hakir görme davranışı bir yandan, TİP’in solun diğer kesimlerine dönük ben merkezci tavrı öte yandan, sol içi ilişkiler açısından yaralayıcı olmuştur. Yaşanan gerilimlere rağmen TİP seçime kendi adıyla girme tavrından vaz geçmemiş ve partiler bu konuda anlaşmıştır. YSP tüm seçim çevrelerinde (87 çevre) seçime girerken TİP 53 seçim çevresinde seçime girmektedir. TİP devrimciler için bir siyasal merkez olamasa da dostluk ve dayanışma içinde olunmalıdır.

TİP adaylarının vekillik kazanmaya yakın olduğu bölgelerde TİP’e oy verilmesi önerilebilir. Örn. Can Atalay’ın aday olduğu Hatay’da TİP’e oy vermek gereklidir. Hatta gönül ister ki, diğer sol partiler bu şehirdeki adaylarını çekerek Can Atalay’a destek versinler. Can’ın cezaevinden seçim yoluyla çıkarılması, 2007 seçimlerinde Sebahat Tuncel’in milletvekili seçilerek cezaevinden çıkarılmasında olduğu gibi, toplumsal muhalefetin bir zaferi olacaktır. Ayrıca Ahmet Şık, Erkan Baş, Hakan Koçak gibi adaylar da kazanma ihtimali olan ve oy verilmesi anlamlı olacak TİP adaylarıdır.

2018 seçimlerinde HDP 24 seçim çevresinden milletvekili çıkarırken, 63 çevreden milletvekili çıkaramamıştır. Bazı seçim çevrelerinde ise milletvekili çıkarmaya yakın bir oy alırken milletvekili çıkaramadığı seçim çevrelerinde alınan 1 milyon civarındaki oy %10 ülke barajının aşılmasına katkı sunmuştur. Önceki seçimlerden farklı olarak bu seçimlerde, ülke barajı %7’ye düşürüldüğü için, HDP/YSP veya EÖİ’nin barajın altında kalması ihtimali yoktur. Bu durum, geçen seçimlerde “HDP’nin baraj altında kalması AKP’nin işine yarar” düşüncesiyle HDP’ye oy veren sol CHP’lilerle, sosyalistlerin bazılarının seçimlerde daha rahat davranmasına zemin sunmaktadır. 2018 seçiminde HDP’den aday olan Erkan Baş, Barış Atay ve Ahmet Şık bu seçimde TİP’ten adaydır ve TİP toplamda 53 seçim çevresinde seçimlere katılmaktadır. Ayrıca, 2018 seçimlerine parti olarak katılamayan ve şimdi Sosyalist Güç Birliği’ni oluşturan partiler de seçimlere katılmaktadır. 2018 seçimlerinde eski Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy’u HDP’de aday olarak gösteren ve HDP’ye açık destek veren Halkevleri bu seçimde kurumsal olarak açık destek vermemektedir. Bu değişiklikler HDP’nin oylarını, az da olsa olumsuz etkileme potansiyeli taşımaktadır. Öte yandan iktidarın yıpranması, AKP’nin iktidarı kaybetme ihtimalinin ortaya çıkması ise tüm muhalif parti ve oluşumlar açısından avantaj oluşturmaktadır. Bu şartlarda HDP’nin 2018 seçimlerinde milletvekili çıkaramadığı bazı yerlerde bu sefer milletvekili çıkarması da ihtimal dahilindedir.

Bu seçimde üstünde konuşulan bir özne olmayan Sol Parti’yi bir seçenek olarak neden değerlendirdiğim, üstünde de durmak yararlı olacaktır. Sol Parti, pek çok eksiğine ve yanlışlarına rağmen, Türkiye’nin önemli bir mücadele geleneğinin önemli bir taşıyıcısıdır. Bu seçimlerde, bu geleneği temsil eden başka seçenek yoktur. Mevcut şartlar altında, seçimlerde Sol Parti’ye verilecek destek Dev-Genç’ten Kızıldere’ye; Yeni Çeltek’ten Fatsa’ya 1960 ve 1970’lerin mücadelesini; Kars’tan Ordu ve Samsun’a, İzmir’den Uşak’a, Adana’dan Antep’e, Mardin ve Diyarbakır’dan Dersim’e, Malatya’dan Tokat’a kadar, ülkenin dört bir yanında verilen darbeye direniş mücadelesini yürüten devrimci geleneğin sahiplenilmesinin göstergelerinden birisi olacaktır.

Geçmiş mücadelelerin üstünden yıllar geçtikçe, peş peşe gelen başarısızlıklar ve hatalarla geleneğin etkisinin azaldığı ve yeni nesiller içinde etkisinin çok az olduğu doğrudur. Ancak devrimci gelenek bugünün ve geleceğin ipuçlarını da yansıtmaktadır. Bu gelenekte darbe sonrasının öğrenci derneklerinin sağlıklı ve militan şekilde yürütülmesi çabası da, işçi hareketinde işyeri komite ve konseyleri de, kamu çalışanları sendikalarının oluşumunda yüklenilen görevler de vardır. Bu gelenekte Kürt sorununda eşitlik ve özgürlük temelinde barışçı çözüm çabası da, 1990’ların ve 2000’lerin “darbe-şeriat” ikilemi karşısında üçüncü tarafı oluşturma çabası da, “Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık” eylemleri de vardır. Gelenekte, solun AKP’ye yedeklenmesine karşı direniş de vardır, 12 Eylül 2010 referandumunda “Hayır” diyerek soldaki liberal dalga ve tasfiyeye direniş de vardır. Bu gelenekte “yasal parti” temelinde kitleselleşmeye çalışan da militan mücadele temelinde kitleselleşmeye çalışan da vardır. Anti-emperyalist mücadelenin önemini yok saymayan, faşizme karşı mücadelenin gereklerini bilen, ülkedeki aydınlanmacı birikimi kapsayarak aşan, halkların birlikte mücadelesini temel alan, halkın ve işçi sınıfının öz gücüne güvenen, iç sorunların çözümünde şiddet uygulamayan, işçi sınıfının iktidarı olan sosyalizmi partinin iktidarına indirgemeyen bir geleneğin Türkiye’deki mücadelenin geleceğinde etkisi olacaktır. Elbette ki, bu devrimci geleneği sahiplendiği halde politik ayrışmalar, kırgınlıklar vb. nedenlerle Sol Parti’ye oy vermeyecek çok sayıda insan vardır ve bu anlaşılır bir durumdur. Ancak, mevcut dağınıklık ortamında, devrimci mücadele geleneğinde yaşanan sorunları aşmanın bir yolu da eleştirel bir dayanışma içinde olmaktan geçmektedir.

Seçime iddialı giren partiler, kendileri açısından doğal olarak, kazanımlarını maksimuma çıkarmaya çalışmakta ve buna uygun iddialar dile getirerek çalışma yapmaktadır. İddialardan birisi “milletvekiline dönüşmeyen her oyun AKP’ye yarayacağı” şeklindedir. Bu propaganda, eskiden CHP tarafından kendisinden daha sola karşı yapılırken, şimdi HDP/YSP’liler ittifakın bir parçası olan TİP’e karşı yapmaktadır. Birçok insan da, Sosyalist Güç Birliği bileşenlerine verilen oyların boşa gideceğini söyleyerek TİP’e oy verilmesini savunmaktadır. Oysa, milli bakiye sisteminin uygulandığı 1965 seçimleri hariç, her seçimde bir miktar oy milletvekiline dönüşememektedir. Gelecek dönemin Meclis’inde sol kanadı oluşturacak olan YSP (ve bileşenleri) ile TİP’in olabildiğince kalabalık olmaları önemli olmakla birlikte esas kritik olan şey mevcut iktidarın, 300 milletvekilinin mümkün olduğunca altında kalmasıdır. Bu seçim iktidar ile muhalefetin güçlerinin dengeye yakın olduğu, iktidarın elindeki olanaklar ve olası seçim hileleri nedeniyle de sıkı tutulması gereken bir seçimdir. Seçim sistemi, özellikle küçük seçim bölgelerinde en çok oyu alan partiye avantaj sağlasa da büyük (çok milletvekili çıkaran) seçim çevrelerinde birkaç bin oyluk dalgalanmaların kime yarayacağını kesin olarak kestirmek mümkün değildir. Bu çevrelerdeki son milletvekilliğini AKP alabileceği gibi CHP, HDP veya diğer partiler de alabilir. YSP ve TİP bazı bölgelerde (İstanbul’daki 3 seçim çevresi, Ankara 2 ve 3, İzmir 2, Hatay, Adana, Bursa 1 vd.) kendi kazanımları için birbirlerine rakip olarak, bazı kayıpları göze almışlardır. Selahattin Demirtaş’ın 17 Nisan’da Diken’de yayınlanan yazısındaki, bazı kritik seçim bölgelerinde YSP ve TİP’in birbirleri lehine adaylarını geri çekmesi, çağrısı bile karşılık bulmamış görünüyor. Dolayısıyla “boşa giden her oy AKP’ye yarar” fikrini dikkate almak gerekse de tek belirleyici olarak görmemek gereklidir. Çünkü zaten seçime giren partiler de buna göre tutum almamıştır.

UNUTMAYALIM!

Türkiye’nin devrimcileri, sosyalistleri, ilericileri, yurtseverleri seçimlerin sadece bir “seçim” olduğunu unutmamalıdır.

Her siyasal ekibin, güç kazanmak için çaba göstermeye, öne çıkmaya çalışmaya hakkının olduğu tartışmasızdır. Ancak bu çaba içindeyken kısa vadeli kazanımların ötesi de göz önünde tutulmalı ve halk saflarında birlikte mücadele edilen kesimlerle ilişkilere zarar vermemeye özen gösterilmelidir.

Seçim sürecinde, kazanılacak mevziler için sol saflarda aşılması zor kırgınlıklara yol açmamaya özen gösterilmelidir. Şimdiki iktidar yenilebilse de yenilemese de seçimlerden sonra ülkenin “sol”unun mücadelesi devam edecektir.


ERTUĞRUL BİLİR -----------------------------------------------------------------
Makine mühendisi. DİSK/Basın-İş sendikasının örgütlenme uzmanlığı, genel sekreterlik ve başkanlık görevlerinde bulundu. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri doktorasını 2019 yılında Marmara Üniversitesi’nde tamamladı.

Etiketler
Seçim