Nasıl Ucuz Et Yeriz?

Ne dolar, ne borsa. Ne de Bitcoin. Türkiye’de en iyi yatırım aracı et. Aklı olan ete yatırım yapar.

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Gençliğimin güzel günlerinde sıkı bir Gırgır okuruydum. Ve Türkiye’nin zor günlerinde (Evet ikisi de aynı zamana denk geliyor) et pahalı idi. Gırgır dergisi karikatürlerinde kasapları genellikle zengin çizerdi. Sanki et fiyatlarının sorumlusu onlarmış gibi. Sonraları fark ettik ki sorun çok daha derinlerde. Keşke kasaplardan kaynaklansa. O zaman çözüm kolay olurdu.

Aslında mesele çok basit. Dana ve koyunu besleyemez iseniz işiniz zor. Beslemenin de iki yolu var. Bir, önüne ot koymak, iki hayvanı ota götürmek. Yani meraya salmak. Ve şaşırmayacağınıza eminim bizim meramız yok. Olanlara ev yaptık, fabrika yaptık.

Dağda bayırdaki hazır ve bedava otu yiyemeyen hayvanlar mecbur pahalı besleniyor. Evde yemek yapmakla, her gün lokantaya gitmek gibi düşünün.

Aslında modern Türkiye'deki et fiyatı hassasiyetini anlamak için, bu topraklardaki devlet geleneğinin gıda fiyatlarına yaklaşımını incelemek elzemdir. Osmanlı İmparatorluğu'nda et, özellikle İstanbul'un iaşesi için stratejik bir üründü ve fiyatları devletin en sıkı denetlediği alanlardan biriydi.

Bugün Türkiye'de kırmızı et denildiğinde akla ilk gelen 'dana eti' olsa da, Osmanlı mutfak kültüründe ve ekonomisinde tartışmasız hakimiyet 'koyun eti'ndeydi. Ve taa o günlerde bile et ekonomik kriz ile anılır oldu. 1770 ile 1840 yılları arasında İstanbul'da koyun eti fiyatlarının 10 kattan fazla arttığı kaydedildi. Osmanlı, ana tedarik havzaları olan Romanya ve Kırım’ı kaybettiğinde nasıl et krizleri yaşamışsa bugün de Türkiye, yem konusunda yurtdışına bağımlı hale geldikçe aynı sıkıntıları yaşamakta. Dün toprak kaybı bugünün üretim kaybına dönüşmüş durumda.

TÜİK’in 2024 yılına ait kırmızı et üretim verileri, sektörde bir "duraklama" değil, ciddi bir "gerileme" ve "sermaye erimesi" olduğunu gösteriyor. 2024 yılında toplam kırmızı et üretimi, bir önceki yıla göre yüzde 11,7 azalarak 2 milyon 105 bin tona gerilemiş. Bu maalesef yıkıcı bir durum. Toplam üretimin yüzde 70’den fazlasını oluşturan sığır üretimi yüzde 11 azalmış. Haliyle de fiyatlar artmış.

Sorunuzu duyar gibiyim. Resmi açıklamalar hayvan varlığımızı bir hayli fazla gösteriyor. O halde neden et fiyatları durdurulamıyor? Bu sorunun cevabı verimlilik ve maliyet kavramlarının arkasına saklanıyor. Bir ülkede hayvan varlığının çok olması o hayvanların ekonomik olarak ete dönüştürülebileceği anlamına gelmiyor.

Damızlıkların kesimi ve yem süt paritesi bizim et yiyemememizin sebebini oluşturuyor. Hadi damızlık kesimini anlatmak kolay. “Yem-süt paritesi ne ola ki?” derseniz süt fiyatları baskılandığında, üretici ineğini besleyemiyor. Besleyemeyince de kesime gönderiyor. Bu döngü her tekrarlandığında ise et fiyatları katlanıyor.

"Mera yoksa, ucuz et yoktur." Bu basit önerme, Türkiye hayvancılığının en büyük çıkmazını özetliyor. Yem maliyetlerini düşürmenin tek yolu da, hayvanı merada bedava olan otla beslemek.

Türkiye, kağıt üzerinde yaklaşık 14,6 milyon hektar çayır ve mera alanına sahip. Niye kağıt üzerinde diyorum biliyor musunuz? Çünkü bu rakam yanıltıcı. Hem bölgeler arası denge, hem de meraların niteliği karşımızdaki en büyük engeller.

Biz meralarımızı iyileştiremediğimiz için ithalat yoluna gidiyoruz. Bu da bir kısır döngü daha yaratıyor. Fiyatlar arttığı için ithalat yapılıyor, ithalat yapılınca yerli üretici yok oluyor. Sonra tekrar en başa dönüyoruz.

Türkiye'de sığır eti tüketiminin artması, kırsal nüfusun azalması ve kentleşme ile paralel. Kentli nüfus, pişirmesi daha kolay ve kokusu daha az baskın olan sığır etini tercih ediyor. Ancak bu tercih, Türkiye'nin ekolojisine aykırı. Çünkü bu topraklar küçükbaşa uygun.

Türkiye, et sorununu çözmek için "dışarıdan et almayı" bırakıp, "içeride ot üretmeyi" öğrenmek zorunda. Aksi takdirde, her döviz artışında kasap reyonundaki etiketlerin değiştiği bu kısır döngüden çıkış mümkün olmayacak.

Etiketler
gıda koyun Osmanlı