Nasıl olacak bu işler!

Yazının sonunu beklemeyin, diyeceğim şu: Tuhaf bir duruma tanıklık ediyoruz. Sağımızda solumuzda zulüm yaşanırken sadece tanıklık ediyoruz. Tuhaflık burada zaten, iktidar ve muhalefet toplumu seçime kilitledi. İktidar, ‘ekonomik krizi aşacağız sabredin’ diyor. Muhalefet ise ‘sabredin bir yıl sonra her şey değişecek’ diyor!

12 Eylül öncesi attığımız bir slogan vardı: Zam, zulüm, işkence: İşte faşizm!.. Faşizmin ne olduğu, her baskı dönemine faşizm denmesi ayrı ve çok uzun sürecek bir tartışma konusu ve bu yazıyla alakası yok. 1980 öncesi attığımız sloganı yaratan ortama benzer bir durum yaşıyoruz. Arada tabii ki birçok fark var. Ama galiba en büyük fark ‘80 öncesi gibi yığınsal itiraz edenlerin yokluğu.

HER YERDE SORUN VAR

Son yirmi yılda doğrudan iktidara ya da iktidara dayanan rant açgözlülüğüyle adına rahatlıkla cinayet diyebileceğimiz binlerce insan öldü. Bu binlercenin büyük çoğunluğunu işçiler oluşturuyor. En çok da tamamlanınca müteahhidine büyük paralar kazandıran inşaatlarda. Ya da iktidarın seçim kazanması için yoksullara kömür dağıtmak için, 19. yüzyıl koşullarında, yine yoksulların çalıştırıldığı madenlerde…

Kadınlar öldürüldü, öldürülüyor. Tuhaf bir teşvik de var kadın katliamı konusunda. Bazı katiller, katil adayları “öldürsem ne olur ki” diyebiliyor mesela!..

Ya da doğrudan iktidar beceriksizliğiyle, liyakatsizlikle, şov merakıyla ölenler… Mesela hızlı tren yaptık diye Pamukova’da, Çorlu’da ölenler.

Doğrudan bir ‘seçim çalışması’nın mağduru Şenyaşar ailesi mesela… Ya da “iki seçim arasında” patlayan bombalar. O bombalarda ölen yüzlerce insan. O dönemin yetkilisi şimdinin muhalefeti olanın “anlatırsam yer yerinden oynar” türünden açıklamaları!

Hep çok sevdiklerini söyledikleri vatan topraklarına verdikleri geri dönülmez tahribat mesela… Koca ülkeyi çölleştirme. Saymakla bitmiyor…

Garipsendi mi bilmiyorum, binlerce insan öldürüldü diyorum! Ve öldürülmeye devam ediliyor. Her bir cinayete itiraz edenle, eşit koşullarda tartışmaya hazırım.

FİLİKA CİNAYETİ

Bilmem hatırlar mısınız? Yıllar önceydi… Tuzla’da bir tersanede inşa edilen geminin tahlisiye kayığını denemek için içine işçiler bindirildi ve metrelerce yukarıdan aşağı bırakıldı. Hepsi öldü. Maket yerine insan kullanan patrona ne oldu? Ya da ölen işçilerin yakınları ne durumda merak ediyor muyuz?

Tuhaf bir hava oluştu memlekette. Mesela hapishanelerde sadece birilerinin siyasi hesapları, kaprisi nedeniyle tutulanlar var. Hepimiz isim isim vererek itiraz ediyoruz. Ama sadece onlar değil. Doğrudan bu kirli düzenin sürmesi için hapishanelerde tutulan, çoğu tutuklu bazıları hakkında ağır hükümler verilmiş binlerce kişi var.

Sanırım artık iktidar, onlara destek verenler de bunun farkında. Bilerek yapıyorlar bunu. Mesela hasta tutuklular var. “Ölürse ölsün” diye düşünüyorlar, “nasılsa bizden değil!”. Kenan Evren’in “asmayalım da besleyelim mi” sözünün bir tür kitleselleşmiş hali…

Sorun sadece hapishanedekiler değil ki, dışarıdakiler.

Ağır ekonomik krizin etkisiyle iktidar desteğini hızla yitiriyor. Muhalefet “bugün seçim olsa” anketlerine de yansıyan yükselişte. Üstelik özellikle CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan iyi hamleler geliyor.

Mesela otomobil alacaklara diyor ki Kılıçdaroğlu: “Bizim iktidarımızı bekleyin, otomobil almayın. ÖTV’yi indireceğiz.”

Otomobil almak isteyen bir yıl bekleyebilir tabii.

İyi ama haksız yere hapishanede tutulan neden seçimi beklesin?

Vahşi çalışma ortamında ölen (ve yaralanan ki onlar istatistiklere girmiyor) işçilere önümüzdeki yılın Haziran’ını bekleyin mi diyeceğiz.

Ya da kadınlara “sıkın dişinizi erkekleri idare edin bir yıl sonra halledeceğiz bu işi!”

Doktorlar ve sağlık personeli bir yıl daha dayağa şiddete katlanın. Liste uzun.

Tüm adaletsizliklere itirazlar kolluk gücüyle bastırılıyor. Ama birileri de alttan alta “Aman abartmayın bu iktidarın işine yarar, sandık yakın” diyor. Demokrasi sanki sadece seçimden ibaretmiş gibi!

Buraya kadar okuduysanız “Ne diyorsun” demişsinizdir. Saçma bir duruma tanıklık ediyoruz. Sorun galiba sadece tanık olarak kalmamızda. Bir tahlisiye kayığına bindirilmiş işçiler gibiyiz. Metrelerce yukarıdan aşağıya atılmayı bekliyoruz, ya da atıldık da çakılmayı bekliyoruz. Düşüyoruz düşüyoruz bitmiyor!

Duruma itiraz etmenin daha güçlü yollarını bulmalıyız. Yargı eliyle ehlileştirilmeye çalışılan bir toplumun evladı olarak birçok hukuki kavram öğrendim ve çözüm burada galiba: Mağduruz, maktülüz, müştekiyiz, neden fail olmayalım ki?