Kudüs’ün ve Kıbrıs’ın düşmesinde Abdülhamit’in rolü...

3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması imzalandı ve Rusya Balkanlar'da tek güç haline geldi. Osmanlı İmparatorluğu büyük toprak kaybına uğramıştı....

3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması imzalandı ve Rusya Balkanlar'da tek güç haline geldi. Osmanlı İmparatorluğu büyük toprak kaybına uğramıştı.

Askerle birlikte cepheye koşmak yerine sarayından çıkmayan II. Abdülhamit Avrupa ve İngiltere’ye çağrıda bulunarak Rusya'nın, İngiltere’nin Şark politikasını tehdit edeceğine inandırdı ve Rusya’yı durdurmalarını istedi. Bunu fırsat bilen İngiltere ve Avrupa devletleri 13 Haziran 1878'de Alman Şansölye Bismark'ın başkanlığında “Berlin Kongresi” adı altında toplandılar.

Kudüs’ün ve Kıbrıs’ın düşmesinde Abdülhamit’in rolü... - Resim : 1

Şimdi buna “Denge Politikası” diyorlar. Oysa bu basiretsiz bir politikaydı. Beceriksizlikti.

Çünkü Berlin Kongresi’nde Osmanlı İmparatorluğu’na Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve Karadağ'a prenslik verdirildi. Bosna-Hersek’e imtiyaz verildi. Niş Sancağı Sırbistan'a, Dobruca Sancağı Romanya'ya, Teselya Sancağı Yunanistan'a, Kars, Batum, Artvin ve Ardahan sancakları Rusya'ya bırakıldı. Van'ın doğusundaki Kotur yöresi İran'a verildi. 3 yıl sonra Tunus Prensliği Fransızlarca işgal edilmesine de Abdülhamit ses çıkarmayacaktı.

Berlin Kongresi kararlarının en önemlisi Kıbrıs idi. Çünkü Abdülhamit Kıbrıs Sancağını İngiltere'ye kiralıyordu. İngiltere önce Kıbrıs’a yerleşti, sonra da burada askeri üs kurdu. Ardından bu üssü kullanarak Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan beri “hidiv” adı altında özerklikle yönetilen Mısır’ı 1882 yılında işgal etti. Abdülhamit ses çıkarmadı. Sarayında 16 eşi ve onlarca cariyesiyle sefa sürmekle meşguldü.

Ses çıkaran yazar, aydın ve duyarlı kişileri ise zindana atıyordu.

Mısır’ı işgal eden İngilizlerin Mısır Hidivlerini egemenliği altına almaları çok güç olmadı. Abdülhamit buna da ses çıkarmadı. Hidivleri ve halkı kaderleri ile baş başa bıraktı.

Burada hakimiyetini tamamen kuran İngiltere bölgede Arapları isyana hazırladı. Afrika topraklarının eliminden kopmasına neden oldu ve Osmanlıya karşı bir tehdit oluşturuyordu. Resmen Osmanlının Arap ciğerini ele geçiriyordu.

Velhasıl Osmanlı Devletinin yönetimi İttihat ve Terakki ele geçirdi ve Abdülhamit 31 Mart ayaklanması sonucu tahttan indirildi.

Çünkü Abdülhamit sarayından çıkmıyor, ülke sorunları ile ilgilenmiyor, “Denge politikası” adı altında sadece yabancıların açık işgallerine değil, bunların yurt içindeki Said-i Nursi, Kör Ali Hoca ve Derviş Vahdeti gibi gerici işbirlikçilerinin yıkıcı faaliyetlerine de tavizler veriyordu.

Osmanlı İmparatorluğu yıkılmaya yüz tutmuşken ülke yönetimine gelen İttihat ve Terakki’nin genç kadroları Mısırlıları da yanına alabileceğini düşünerek 1915 Şubatında Mısır’a doğru İngilizlere karşı bir sefer düzenlediler. Adına I. Kanal Harekatı dediler. Abdülhamit’in Kıbrıs’a ve Mısır’a yerleştirdiği İngilizler bölgede bir çıbanbaşı gibi duruyordu. Buradan sökülüp atılmalıydı. Ama Osmanlı İmparatorluğu I. Kanal Harekatında başarılı olamadılar. Bir yıl sonra II. Kanal harekatı düzenlendi, ancak yine başarı sağlanamadı. Üstelik Osmanlı İmparatorluğu ağır bir yenilgi almıştı.

Bunu fırsat bilen İngilizler karşı atağa geçerek 1916 yılı sonlarında Sina Yarımadası’nı ele geçirip Suriye’ye dayandılar. Ve bir yıl boyunca Mısır’dan Sina Yarımadasını geçerek Gazze cephesine kadar su borusu döşediler, yiyecek ikmali yaptılar ve İnşaat işlerini Mısır üzerinden kolayladılar. Eldeki imkanlar seferber edilerek karşı konulmaya çalışıldı ama Kasım 1917’de Gazze’ye giren İngilizlerin aynı yılın Aralık ayında Kudüs’ü ele geçirmeleri zor olmadı.

Tarih, elbette olsaydılarla keşkelerle anılmıyordu. Bunu biliyoruz. Ama Atatürk diyor ki ‘Hangi istiklal (bağımsızlık) vardır ki, yabancıların nasihatleri ile, planları ile yükselebilsin? Tarih böyle bir olayı kaydetmemiştir.’

“Denge politikası” dedikleri şey, Abdülhamit’in yabancıların nasihatlerine ve planlarına dayanarak dış politika yürütmeye çalışmasından başka bir şey değildir. Abdülhamit bırakınız cepheye gitmeyi, sınırlarda onca savaşlar yaşanırken tahtı payitahtı elden gider korkusuyla Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçmedi.

Filmlerdeki abartılar palavra..

Ülkeyi seferber edip Ruslara karşı savaşmadı. Vatanı kurtarmaya çalışmadı. Yaptığı şey, sıkıştıkça toprak vermekti. Şimdilerde sıkışınca toprak satmak gibi.

Şimdi, geçmişe bakıp da Berlin Antlaşmasıyla Kıbrıs’ı İngilizlere peşkeş çeken ve İngilizlerin 1882 yılında Mısır’ı işgal etmesine ses çıkarmayan Abdülhamit Kudüs’ün düşmesinde sorumlu mudur, değil midir?

Siz karar verin.

Etiketler
Osmanlı Rusya Kıbrıs Kudüs