Engin Altay: Erdoğan, 84 milyonun sağlığıyla kumar oynuyor

TBMM’de basın toplantısı düzenleyen Engin Altay gündemi değerlendirdi.

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, “COVİD ile mücadelesizlikte, beceriksizlikte; ölümlerin, yoğun bakımların bütün maddi kayıpların, manevi kayıpların sorumlusu 84 milyon değildir, Erdoğan'dır.

Erdoğan yarın diyecek ki: Ben değilim, Bilim Kurulu. Erdoğan'ın vebalinin bedelini Bilim Kurulu ödemek istiyorsa, buyurun bildiği gibi çalışmalarına devam etsin... Erdoğan 84 milyonun sağlığıyla kumar oynuyor, Bilim Kurulu buna seyirci kalıyor, tıpkı lebâlep kongrelerde kaldığı gibi" diye konuştu.

TBMM’de basın toplantısı düzenleyen Engin Altay gündemi değerlendirdi. Altay’ın açıklamaları şöyle:

HUKUKUN İPİNE SARILIN, SARAYINKİNİ BIRAKIN: “Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM’de Grup konuşmasında FETÖ’nün siyasi ayağını açıkladı. Bu konuşma ile ilgili olarak ‘21 soruda FETÖ'nün Siyasi Ayağı’ broşürü hazırlandı ve şimdi bununla ilgili Genel Başkanımız ve MYK üyelerimiz hakkında cumhurbaşkanına hakaretten dava açılıyor ve dokunulmazlıklarının kaldırılması isteniyor. Sayın Kılıçdaroğlu İzmir Milletvekilidir.

Bu sıfatla grup toplantısında iddia ettiği, ortaya attığı düşüncelerden sorumlu tutulamaz. Açık hüküm var ama heyhat! Söyledim; makamı kendi mülkü zannedenler, önce yargının gırtlağına çökerler, yargıyı kendilerine kapıkulu yaparlar ve bu ‘21 soruda FETÖ'nün Siyasi Ayağı’ kitapçığıyla ilgili Sayın Genel Başkanımıza ve milletvekillerimize, yöneticilerimize fezleke yazılması, sarayın yargının gırtlağına çökmesinin bir sonucudur.

Yargıya seslenmek istiyorum: Korkmayın, hukukun ipine sarılın, sarayın ipini bırakın. Sarayın karşısında ceketinizi iliklemeyin. Cumhuriyet Halk Partisi örgütlerine sesleniyorum, her kademedeki yöneticimize sesleniyorum: Sakın ola ki bunlardan korkmayın. Bu fezlekeler bizi yıldıramaz. İl, ilçe binalarımıza dayanan vinçler, dayanan TOMA'lar bizi yıldıramaz.

CHP, tek adam rejiminin bütün ucubeliklerini, bütün garabetini, bütün haksız ve hukuksuz işlerini, bütün yağma ve talanını, her bir üyemiz gündeme getirmeye, konuşmaya ‘128 milyar nerede?’ demeye, ‘demokrasiye darbe yapma’ demeye, ‘yetim hakkı yeme’ demeye devam edeceğiz. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

ŞİİR MAĞDURUYDU SORUYA TOMA GÖNDERİYOR: Erdoğan bir şiir okudu, mağdur edebiyatı yaptı, demokrasi kahramanı kesildi. Şimdi ‘128 milyar nerede?’ diyen muhaliflere vinçle, TOMA'yla saldırıyor. Erdoğan'a Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanunun 60’ıncı maddesini hatırlatıyorum. Valilere çökme, savcılara çökme! Bu kanunun 60'ıncı maddesine göre, bütün il ve ilçe başkanlarımız bu pankartı asabilir. Nokta. Ama bu ucubelik ve gariplik bitmiyor. Burası neresi?

Karaman Valisi bir genelge yayınlıyor 128 milyar pankartından sonra. Her şeyi yasaklıyor, her şeyi yasaklıyor. Afiş asmak, gösteri yapmak, bildiri dağıtmak suç. Demokrasi nerede? Amasya da daha vahim bir durum var değerli arkadaşlar. Emniyet savcıya gidiyor, savcı diyor ki: ‘Bir suç tespit edilemediğinden, bir işleme gerek yok’.

Namuslu savcılar da var ha, yok değil. Hemen Emniyet Valiye bu sefer başvuruyor. ‘Biz bunları indireceğiz, savcı bir engel görmedi durmasında’ diye. Vali bu sefer derhal harekete geçiyor. Valiler, yarın bu yaptıklarının, bu usulsüz işlemlerin tümünün hesabını vereceklerini bence arada bir hatırlasınlar. Sel gider, kum kalır, devlet baki kalır.

Devleti ilanihaye Erdoğan yönetecek değil. Şunun şurasında, benim tahminime göre bir yıl sonra devleti Erdoğan yönetiyor olmayacak inşallah. Siz buradan yandaş medya hem bir darbe çıkarımı yapabilir. Bir yıl içinde bir seçim olur inşallah; devlet de el değiştirecek. O valiler, bu yaptıklarından utanacak, yüzleri kızaracak.

BİLİM KURULU SEYREDİYOR: Dün 62 bin 700 vaka, 279 vefat. Sadece dün... Biz koskoca Kıbrıs Barış harekatında 2 günde bu kadar kayıp vermedik. Bilim Kuruluna bir çağrı yapmıştım. Bu çağırma henüz bir cevap alamadım. Çağrıma cevap Cumhurbaşkanı’ndan şöyle geldi.

Cumhurbaşkanı dedi ki: ‘Bilim Kurulu ne derse, onu yaptık. Ne önerdiyse onu yaptık.’ Şimdi ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Ben öyle olduğunu düşünmediğim için tekrar soruyorum: Pazartesi günü toplanan Bilim Kurulundan çıkan tavsiye, görüş ve öneriler, salı günü toplanan hükumetten de, kabineden de aynen çıktı mı?

Yani bir tane Bilim Kurulu üyesi: ‘Arkadaş, bizim önerilerimiz bunlar değildi’ ya da ‘evet kardeşim, biz tam da bunları önerdik hükümete’ niye demez? Biz diyoruz ki ‘Covid'le mücadelesizlikte, beceriksizlikte; ölümlerin, yoğun bakımların bütün maddi kayıpların, manevi kayıpların sorumlusu 84 milyon değildir, Erdoğan'dır’ diyoruz. Erdoğan da yarın diyecek ki: ‘Ben değilim, Bilim Kurulu’ diyecek.

Yani Bilim Kuruluna tekrar sesleniyorum: Erdoğan'ın vebalinin bedelini Bilim Kurulu ödemek istiyorsa, buyurun bildiği gibi çalışmalarına devam etsin. Sessizliğini bozmasın. Ama Erdoğan'ın vebalinin bedelini ödemek istemiyorlarsa, Bilim Kurulundan bir tane bilim adamı çıksın, bilim insanı çıksın, desin ki:

‘Biz tam da bunları önerdik’ ya da desin ki: ‘Hayır, biz bunları değil, şunları önerdik’. Aksi taktirde diyorum ki, Erdoğan 84 milyonun sağlığıyla kumar oynuyor, Bilim Kurulu buna seyirci kalıyor, tıpkı lebâlep kongrelerde kaldığı gibi.

YAZIKLAR OLSUN SANA: Gençlerimize bir ayıp yapıldı. Önce şunu söyleyeyim: Türkiye'nin okumuş ya da okuyamamış bütün gençleri kalitelidir. Bu aziz milletin öz ve has evlatlarıdır. Beyefendi, her üç gençten birini işsiz bıraktı yanlış, kötü ekonomik politikalarla; faturayı da şimdi hadsiz bir şekilde, aşağılayıcı bir şekilde, ayıp bir şekilde gençlere kesti. Pişkinliğin bu kadarına ‘pes’ denir. Bizim gençlerimiz, Avrupa ülkelerinin kapıştığı, özel davet gönderdiği gençler. Türkiye'de yaşayan maalesef 100 gencin 72'si de ‘başka ülkelerde fırsat bulursam yaşarım’ der hale gelmiş. Beyefendi diyor ki:

‘Türk gençliğinin kalite ve kalifikasyonda sınıfta kaldığını da söylemek zorundayım.’ Eyvah eyvah, eyvah eyvah. Kongrelerde ‘Rabia gençler!’ diye esip gürlüyordun. Gençleri içine düşürdüğü bu ekonomik buhranın faturasını da gençlere kesecek kadar pişkin bir Erdoğan'la da karşı karşıyayız. Erdoğan, gençlerimizin kalite ve kalifikasyon sorunu yok. Senin beceriksizlik sorunun var.

Biraz önce gösterdiğim gibi ÇAYKUR'daki kurada olduğu gibi, senin hile yapmak, adil davranmamak gibi bir sorunun var. Burada tabii ‘gençlere bakış niye böyle?’ derseniz; Boğaziçi'nde demokratik hakkını kullanan gençlere ‘terörist’ diyen, Erdoğan'dan şikayetçi olan, mustarip olan, Erdoğan'a itiraz eden herkese ‘terörist’ diyen bir kafanın; gençleri ekonomideki beceriksizliklerle, devleti yağmalayıp, talan ederek bütçeyi, hazineyi, Merkez Bankasını tam takır ederek, gençleri işsiz bırakan bir kafanın şimdi mazereti:

‘Maalesef gençlerimizin kalite ve kalifikasyon sorunu var, bu konuda sınıfta kaldı Türk gençliği’ demesidir. Ben eminim Türk gençliği ilk sandıkta sınıfta kalmadığını, Erdoğan'ı sınıfta bırakarak gösterecektir. Ama bir garabeti söylemem lazım:

Bu ülkenin ilk Cumhurbaşkanı, Kurucu Cumhurbaşkanı, Kurtarıcı Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti gençlere emanet etti. Bu Cumhurbaşkanı da gençleri niteliksizlikle, kalitesizlikle itham etti. Aradaki farkı Türk gençliği ve Türk Milleti herhalde gözden kaçırmayacaktır. Birisi Cumhuriyeti gençlere emanet ediyor, gururla, güvenle, kıvançla, onurla; birisi ‘gençlerin kalite sorunu var’ diyor. Yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun. Tabii şu var: Ak Parti kartviziti olan gençlerin kalite sorunu yok.

Diplomanın, okulun, lisansın, yüksek lisansın, mastırın, doktoranın bir önemi yok. Önemli olan Ak Parti kartviziti. Varsa genç kaliteli, genç vatansever, genç iyi yetişmiş, dinine ve dinini unutmayan genç. Hayır, Ak Parti kartviziti yoksa, biraz da ‘ülke iyi yönetilmiyor’ diyorsa, kalitesiz ve terörist. Yazıklar olsun Erdoğan sana. Bu konuda bence gençlerden bir an önce özür dilemelisin.

BAYRAKLA ESKİDEN HACI KARŞILARDIK, ŞİMDİ PATATES: Türkiye şu hale geldi: Bayrakla patates karşılayan, törenle patates taşıyan, bayrakla patates taşıyan, törenle patates karşılayan bir tabloyu Türkiye yaşıyor. Patatesler yola çıkmış, TIR'ların önünde Türk Bayrağı. Bayrakla eskiden hacı karşılardık, hacı, şimdi patates karşılıyoruz. Sarayda da yeni alınan üç tane Mercedes, lüks Mercedes karşılanıyor. Vali yardımcısı, kaymakam patates karşılıyor.

Bu tablo, Erdoğan tarafından Türkiye’nin nereye evirtildiğinin acı, vahim bir sonucu. Dünyanın hiçbir ülkesinde bayrakla patates taşınmaz, dünyanın hiçbir ülkesinde törenle patates karşılanmaz. Kafa şu: ‘Millete soğan-patates, saraya Mercedes’ kafası hakim. Millet, patates görünce akla Mercedes geliyor, Mercedes görünce de akla patates geliyor. Bundan bu ülkeyi yönetenin biraz utanması gerekmez mi?

İFTAR SOFRASINDA MERCEDES’İ DÜŞÜN: Erdoğan'a geçen ay burada demiştim ki: ‘Arkadaş, şu saraydan çık. Eskiden sen Keçiören'de oturuyordun. Git, oradan bir manzaraya bak. Git, oradaki bir tabloyu, vatandaşın halini gör’ demiştim. Keçiören'e gitmedi ama Mamak'a gitmiş. Bir fakirhaneyi, bir gariban ailenin evine gitmiş. Gitmiş ama o manzara...Bu, yoksulluğu paylaşmak değil. Bu, keşke yoksulluğu paylaşmak olsa.

Erdoğan tabanı kaybettikçe 2002'deki pozlara geri dönüyor. Ama garip gurebanın, fakir fukaranın dostu böyle olunmaz. Orada orucunu açarken bir bu hanenin durumunu düşüneceksin, bir de aldığın Mercedes'i düşüneceksin. Bu iftarda şu geçmeliydi: ‘Evet, bu Mercedes işi abartılı olmuş’. Bu alımın iptali yapılabilmeliydi. Yapar mı? Yapmaz. Bu görüntüler onun için propaganda malzemesi. Fakirlikle propaganda olmaz.

Fakirin, bir tane fakirin evine giderek fakir dostu da olunmaz. Fakir dostu olmak istiyorsan, önce israftan vazgeçeceksin. Fakir dostu olmak istiyorsan, önce haramdan vazgeçeceksin. Fakir dost olmak istiyorsan, önce torpilden geçeceksin. Fakir dostu olmak istiyorsan, önce 128 milyarın hesabını vereceksin. Fakir dostu olmak istiyorsan, beşli çeteye aktardığın paraları geri alacaksın. Fakir dostu olmak istiyorsan, fakirin hakkını zengine değil, zengine verdiğin fazlayı alıp, fakire dağıtacaksın. Ondan sonra Allah'a tuttuğun orucu kabul etmesi için dua edeceksin.

“ŞİMDİDEN BİR ADAY İLAN ETME ANLAYIŞI DURUMUNDA DEĞİLİZ”

Bir soru üzerine Engin Altay, “Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı arasında bir farktır. Millet İttifakı’nın içinde demokratik teamüller önceliktir. ‘Cumhur İttifakı adayı benim’ dedikten sonra tartışılacak mesele kalmıyor. Millet İttifakı meseleyi seçim kararı alındığında kendi içinde değerlendirecektir.

Burada birkaç seçenek vardır. Bu seçimden sonra bir şekilde güçlendirilmiş parlamenter sisteme döneceğiz. İki hal olabilir, Millet İttifakı ortak bir adayla yürüyebilir, ikinci seçenek ise ittifakı oluşturan partiler, ilk tur açısından kendi adaylarıyla gidebilirler. Bunlar vakti zamanında konuşulacak işlerdir, bu bakımdan şimdiden bir aday ilan etme anlayışı durumunda değiliz. Millet İttifakının kendi içinde yapılacak görüşmelerden sonra belirlenecek hususlardır, hiç şüphesiz genel başkanımız bizlerce de bu makama en layık insandır” diye konuştu.

Aşıların zayi olduğu iddiasına ilişkin Engin Altay, “Başlangıçta her gün üç beş on yüz üzerinden aşı çöpe gitti, korunamadığı için. Sağa sola telefon etmenize gerek yok, sıraya koyarsın, en ilk gelenden başlayarak bu insanlara aşıları yaparsınız dedim. Öyle oluyor bir üç dört gün aşılar zayi oldu, üç dört gün sonra da torpilliler aşı yapılıyor” dedi.

Etiketler
Engin Altay TBMM