Yargıtay Gezi davasında 5 kişinin cezasını onadı: Yapıcı ve Altınay için tahliye kararı verildi

Yargıtay Gezi Parkı davasında, Osman Kavala'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis ile Türkiye İşçi Partisinden milletvekili seçilen Av. Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku'ya verilen 18'er yıl hapis cezalarını onadı.

Yargıtay Gezi davasında 5 kişinin cezasını onadı: Yapıcı ve Altınay için tahliye kararı verildi

Anayasa Mahkemesi Can Atalay dosyasına 5 Ekim'de bakacağını duyurmasının ardından Yargıtay 3. Ceza Dairesi, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 25 Nisan 2022'de verdiği karara ilişkin temyiz incelemesini tamamlayarak kararını verdi.

5 KİŞİNİN CEZALARI ONANDI

Buna göre, Türk Ceza Kanunu'nun 312/1 maddesi gereğince, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılan Kavala hakkındaki mahkumiyet hükmü onandı.

Daire, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım" suçundan 18'er yıl hapis cezası verilen Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater hakkındaki mahkumiyet hükümlerinin de onanmasını kararlaştırdı.

Dairenin, Atalay ve Kahraman'a ilişkin onama kararının gerekçesinde, bu sanıkların bir plan ve organizasyon dahilinde gerçekleştirilen Gezi Parkı olaylarının başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında eylemlerinin bulunduğu kaydedildi.

Atalay ve Kahraman'ın, Gezi Parkı eylemleri sürecinde yaptıkları provokatif paylaşımlar ve eylem çağrıları ile eylemcileri tahrik ederek şiddet olaylarının tırmanmasına neden olan Taksim Dayanışması'nı yönlendirdikleri aktarılan kararda, şu gerekçeye yer verildi:

"Gezi Parkı eylemlerinin gerçekleştirilmesindeki organizasyonda baş aktör olan ve bu eylemleri finanse eden diğer sanık Mehmet Osman Kavala ile de irtibatlı olarak birlikte hareket ettikleri anlaşılmakla, bu şekilde vuku bulan eylemleri, TCK'nın 312/1. ve 37/1. maddeleri kapsamında hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu oluşturduğu halde, delillerin takdir ve değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır."

MÜCELLA YAPICI VE HAKAN ALTINAY İÇİN TAHLİYE KARARI

Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi ve Ayşe Mücella Yapıcı hakkında verilen 18'er yıl hapis cezaları ise Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından bozuldu.

Dairenin kararında, bu kişilerin eylemlerinin, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım" kapsamında olmadığına işaret edildi. Kararda, bu sanıkların eylemlerinin, "toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet" kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtildi.

Daire, mahkumiyet hükümlerini bozduğu sanıklar Yapıcı ile Altınay'ın adli kontrol hükümleri uygulanarak tahliyesini kararlaştırdı.

İşte karar metninin tam hali:

"Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;

Temyiz edenlerin sıfatı, başvurularının süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;

Sanıklar müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin, ilk derece mahkemesi ve bölge adliye mahkemesinde silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkeleri doğrultusunda savunmaya yeterli imkan sağlanıp, bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, temyiz denetiminde sınırsız şekilde yazılı savunma imkanının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından, 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanun'un 94 üncü maddesi ile değişik CMK'nın 299/1 inci maddesi uyarınca takdiren REDDİNE,

I- Katılan T.C. Cumhurbaşkanlığı adına İstanbul Muhakemat Müdürlüğü vekili ile katılan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü vekilinin kamu malına zarar verme suçlarından ve katılan Mehmet Faik Kasapoğlu vekilinin mala zarar verme suçundan temyiz istemlerinin incelenmesinde;
Sanıklar hakkında ilk derece mahkemesi tarafından kamu malına zarar verme ve mala zarar verme suçlarından verilen hüküm kurulmasına yer olmadığına dair kararların, CMK'nın 223 üncü maddesinde sınırlı olarak sayılan hüküm çeşitlerinden olmadığı ve hüküm niteliğinde olmayan bu kararların temyiz kabiliyeti de bulunmadığı anlaşılmakla, bu suçlar yönünden dosyanın temyizen incelenmeksizin mahalline İADESİNE,

II- DOSYA KAPSAMI İTİBARİYLE GERÇEKLEŞTİRİLEN EYLEM VE FAALİYETLER: 1-GEZİ PARKI OLAYLARININ HAZIRLIK SÜRECİ

16 Eylül 2011 tarihinde Taksim Yayalaştırma Projesi'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından kabul edilmesinin ardından 2011 yılı Ekim ayında sosyal medyada Ayaklan İstanbul/Occupy İstanbul isimli Facebook sayfasının oluşturulduğu ve sayfa üyeleri tarafından çeşitli aralıklarla Taksim Yayalaştırma Projesi'ne tepki bahanesiyle Revolt (Ayaklan) İstanbul adıyla eylemler düzenlenmeye başlandığı, nitekim bu duruma koşut olarak ilerleyen bölümlerde ayrıntıları ile açıklanacağı üzere Gezi Parkı olaylarının aktif şiddet eylemlerine dönüştüğü 2013 yılında gösteri grubunun önünde polise taş atan eylemcilerin taktığı kasklarda ve giydikleri tişörtlerde de ''#OccupyTurkey'' yazısının yer aldığı, eylemcilerin ve eylem çağrılarının temel olarak örgütlendiği alan olan Twitter'da da en çok kullanılan etiketlerin ''#occupyturkey'' ve ''#occupygezi'' şeklinde olduğu,

Gezi Parkı eylemlerinin hazırlık sürecinde Ayaklan İstanbul şeklinde ifade edilen eylemler kapsamında 11 Kasım 2011 tarihinde Taksim Gezi Parkı'nda bir eylem gerçekleştirildiği, gerçekleştirilen eylem çerçevesinde hazırlanan videonun sosyal medya hesaplarından ve video paylaşım sitelerinden internet ortamına aktarıldığı, bu şekilde 2011 yılında Ayaklan İstanbul/Diren İstanbul sloganı üzerinden ülkemizde Gezi Parkı olarak bilinen eylemlerin temellerinin atıldığı, firari olan sanıklar Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora ve Handan Meltem Arıkan tarafından Gezi Parkı içerisinde 11.11.2011 tarihinde çekilmiş olan ve başkaca eylemcilerin açıklamalarının da yer aldığı Ayaklan İstanbul isimli bu video ile Arap Baharı'nın bölgesel olmadığı ve küresel olduğu, ülkemizde de demokrasi talepleri kapsamında bu tip bir eylemin gerçekleşmesinin toplum tarafından beklendiği ve istendiği hususlarının dile getirildiği, böylece Gezi Parkı olaylarına yönelik ilk adımların atılmaya başlandığı, bu kapsamda 27 Mayıs 2013 tarihinde fiili olarak başlayan ve şiddet eylemlerine dönüşen Gezi Parkı eylemlerinin, toplumun verdiği anlık ve öngörülemez bir tepki hareketi olmayıp, çalışmaları iki yıl öncesinden başlatılan ve planlı bir kalkışma hareketi olduğu, yine şiddet eylemlerine dönüşen Gezi Parkı olaylarından bir yıl önce 2 Mart 2012 tarihinde çeşitli sendikalar, odalar, siyasi partiler, çevre örgütleri ve dernekler tarafından Taksim yayalaştırma projesine tepki bahanesiyle sanıklar Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay'ın öncülüğünde Taksim Dayanışmasının kurulduğu, Taksim Dayanışması'nın resmi Twitter hesabı olan ve Gezi Parkı olayları sürecinde eylem çağrılarının ve toplumu kışkırtmaya yönelik paylaşımların yapıldığı Taksim Dayanışması/@taksimdayanisma isimli hesabın da 2012 yılı Haziran ayında oluşturulduğu, bu itibarla Gezi Parkı olaylarının öncesinde ''Occupy/İşgal'' düşüncesinin özellikle sosyal medya hesaplarından topluma yayılmaya başlandığı ve gerçekleştirilmesi planlanan toplumsal ayaklanmaya taraftar toplanmaya çalışıldığı, hazırlık hareketlerine ilişkin bu sürecin alışılageldik ve gelişigüzel şekilde gerçekleşen bir süreç olmadığı, hazırlık eylemlerinin arka planında dünyaca ünlü bir başkaldırı topluluğunun ve akademik çalışmaların da bulunduğu bir toplum mühendisliğinin ürünü olduğu, bu kapsamda Gezi Parkı olaylarının hazırlık sürecinde toplumsal desteği sağlamak ve toplumsal algı oluşturmak amacıyla dünyaca ünlü OTPOR grubundan destek alındığı, grubun kurucusu olan Sırp asıllı Ivan Marovic ve CANVAS eğitmenlerinin de hazırlık sürecinde bir süre ülkemizde bulundukları tespit edilmiştir.

a- OTPOR Grubu ve CANVAS

Sırpça ''Direniş'' anlamına gelen OTPOR grubunun, 1998 yılında Sırbistan'da rejimi devirmek amacıyla kurulan bir öğrenci hareketi örgütü olduğu, temel felsefesini Gene Sharp'ın teorisyenliğini yaptığı sivil başkaldırı yöntemlerinden aldığı, Ivan Marovic ve Srda Popovic öncülüğünde kurulduğu, büyük oranda yabancı istihbarat servisleri ve Açık Toplum Vakfı kurucusu olan George Soros gibi sermaye sahipleri tarafından desteklendiği bilinen örgütün, toplumsal algı oluşturarak kalabalıkları bir araya getirdiği, kalabalıkların verdiği güven hissiyle devlet otoritesine başkaldırdığı, mizah ve tiyatro gibi pasif direniş hareketi adı altında şiddete karşı olduğu izlenimini uyandıran eylemlerle taraftar grubu kazandığı ve sonrasında toplanan kalabalıklarla kolluk kuvvetlerini kışkırtmak suretiyle sözde barışçıl eylemlerini şiddet eylemlerine dönüştürdüğü, örgütün eylemlerinde özellikle basını olay yerine getirerek hem kolluk kuvvetlerini psikolojik baskı altında tutmayı hem de eylemcileri cesaretlendirerek kalabalıkları istedikleri gibi yönlendirmeyi temel eylem metodu olarak belirlediği, her ne kadar kendilerini şiddetsiz eylem yanlısı bir grup olarak tanımlasa da Sırp Devrimi esnasında kamu binalarını ateşe verme ve eylemlerde silah ve molotof kokteyli kullanma gibi birçok aşırı şiddet eylemlerine başvurduğu, Gürcistan Gül Devrimi, Ukrayna Turuncu Devrimi ve Arap Baharı gibi bir dizi devrim hareketlerinin OTPOR grubu tarafından yönlendirildiği, özellikle 2003 yılında Gürcistan'da yaşanan devrim sırasında İngiliz Globe and Mail Gazetesinin; "Geçtiğimiz Şubat ayından itibaren milyarder Soros, Gürcistan Cumhurbaşkanı Shevardnadze'yi devirmek için çalışmalara başladı. Bu aydan itibaren Açık Toplum Vakfı'ndan fonlar aktarıldı ve 31 yaşındaki Gürcü aktivist Giga Bokeria, Sırbistan'a hareket ederek ve OTPOR direniş hareketiyle buluşarak sokak aktivizmi için gerekli taktikleri almaya başladı.'' şeklindeki haberinin de Açık Toplum Vakfı kurucusu George Soros'un siyasi iktidarı değiştirmeyi amaçladığı ülkelerde OTPOR grubunu aktif olarak kullandığını ortaya koyduğu, OTPOR grubunun 2003 yılında Sırbistan'da siyasi parti kurması sonrasında OTPOR kurucularından Srda Popovic ve Slobodan Djinovic tarafından 2004 yılında CANVAS (Center for Applied Nonviolent Action and Strategies- Uygulamalı Şiddetsiz Eylem ve Stratejiler Merkezi) adıyla kurulan eğitim kurumunun, OTPOR hareketinin eğitimlerini vermeye ve dünyanın değişik ülkelerine devrim hareketlerini yaymaya başladığı, resmi web sitesinde; ''Merkezi Belgrad'da bulunan CANVAS, Slobodan Djinoviç ve Srda Popovic tarafından yönetilmektedir. Başarılı demokratik hareketlerin tecrübesi olan bir uluslararası eğitimciler ve danışmanlar ağıyla çalışır. CANVAS, yalnızca özel finansmana dayanan kâr amacı gütmeyen bir kuruluştur; atölye çalışmaları için herhangi bir ücret alınmaz ve devrim niteliğindeki bilgi birikimi internette ücretsiz olarak indirilebilir. CANVAS kuruluşundan itibaren İran, Zimbabve, Burma, Venezuela, Ukrayna, Gürcistan, Filistin, Batı Sahra, Batı Papua, Eritre, Belarus, Azerbaycan, Tonga, Tunus ve Mısır dahil olmak üzere 50'den fazla ülkeden aktivistlerle çalıştı. CANVAS aktivistlere ücretsiz eğitim sunar.'' şeklinde tanımlama bulunan CANVAS'ın, OTPOR hareketinin devamı olarak yine büyük oranda yabancı istihbarat servislerinin ve Açık Toplum Vakfı kurucusu George Soros gibi sermaye sahiplerinin desteğiyle siyasi iktidarların değiştirilmek istendiği ülkelerde başlatılan kalkışmaların fikri altyapısını oluşturduğu, bu doğrultuda OTPOR kurucusu Ivan Marovic ve CANVAS kurucuları Srda Popovic ve Slobodan Djinovic ile birlikte CANVAS eğitmeni ve çalışanlarının, Gezi Parkı olaylarının hazırlık süreci olan 2012 ve 2013 yıllarında ülkemize çok sayıda seyahatlerinin olduğu, bu itibarla CANVAS'ın kurucularından olan Slobodan Djinovic'in 22.04.2011-25.04.2011 ve 08.07.2011-19.07.2011 tarihlerinde Türkiye'de olduğu, CANVAS kurucuları Srda Popovic ve Slobodan Djinovic ile birlikte CANVAS eğitmenleri ve çalışanları Breza Race, Marija Stanisavlijevic, Jelena Djinovic, Sham Elkwashassayad isimli şahısların 01.06.2012-07.06.2012 tarihleri arasında birlikte Türkiye'de bulundukları, OTPOR kurucusu Ivan Marovic'in de 18.06.2012-21.06.2012 tarihleri arasında Türkiye'de bulunduğu, sonrasında Sırbistan'a döndüğü, bir süre sonra da Mısır-Kahire'ye gittiği, Ivan Marovic'in Mısır'da bulunduğu 07-15 Temmuz 2012 tarihleri arasında firari sanıklar Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora, Handan Meltem Arıkan, Defne Anter ve Melin Osasogie Edomwonyi'nin de Mısır'da bulundukları, ayrıca Gezi Parkı eylemleri sırasında Twitter üzerinden gündem olan ''#occupygezi'' etiketinin Melin Osasogie Edomwonyi tarafından açıldığı, yine CANVAS kurucularından olan Srda Popovic'in 12.11.2012-15.11.2012 tarihleri arasında Türkiye'de olduğu, Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlamasının ardından da CANVAS kurucu ve çalışanlarının ülkemize geldikleri, bu kapsamda CANVAS kurucularından olan Slobodan Djinovic'in, CANVAS eğitmenleri ve çalışanları Bojana Kristic Markovic, Breza Race, Jelena Djinovic, Sham Elkwashassayad ve Geric Aleksandra ile birlikte 28.06.2013-06.09.2013 tarihleri arasında Türkiye'de bulundukları, ayrıca bu süreçte OTPOR

kurucusu olan Ivan Marovic'in de 30.08.2013-02.09.2013 tarihleri arasında Türkiye'de bulunduğu, CANVAS kurucularından olan Slobodan Djinovic'in CANVAS üniversite direktörü Breza Race ile

birlikte 30.11.2013-05.12.2013 tarihleri arasında Türkiye'de bulundukları, bu itibarla CANVAS kurucuları Srda Popovic ve Slobodan Djinovic ile CANVAS eğitmenlerinin özellikle 1 Haziran 2012'de toplu olarak ülkemize gelmeleri, kısa bir süre sonra OTPOR kurucusu olan Ivan Marovic'in ülkemize giriş yapması ve akabinde 07-15 Temmuz 2012'de OTPOR kurucusu olan Ivan Marovic ile firari sanıklar Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora, Handan Meltem Arıkan, Defne Anter ve Melin Osasogie Edomwonyi'nin aynı zaman aralığında Mısır ülkesinde bulunmaları hususlarının Gezi Parkı olaylarının hazırlık süreci açısından dikkat çekici olduğu ve rastlantıyla izahının mümkün olmadığı, yine ''Mi Minör'' isimli tiyatro oyununun provalarına OTPOR ve CANVAS kurucularının Türkiye'ye gelmesi ve firari sanıkların Mısır'da OTPOR kurucusu Ivan Marovic ile aynı zaman diliminde birlikte bulunmalarının hemen ardından başlandığı, nitekim CANVAS'ın ''www.canvasopedia.org'' isimli internet sitesinde örgütün günümüze kadar eğitim verdiği ülkeler arasında ülkemizin de bulunduğu, bunların yanında CANVAS'ın Twitter ve Facebook sosyal medya hesaplarında Gezi Parkı olayları sürecinde ülkemizdeki gelişmeler ile ilgili paylaşımlar yapıldığı ve sürecin yakından takip edildiği, ayrıca Gezi Parkı eylemleri ile 2000 yılında Sırbistan'da yapılan eylemler sonucunda iktidarın devrilmesiyle sonuçlanan olaylar arasında birebir benzerliklerin bulunduğu, bu benzerliklerin tesadüfen gerçekleşmediği, ülkemize gelen OTPOR/CANVAS yöneticileri ve eğitmenleri tarafından eğitilen şahıslar tarafından Gene Sharp'ın 198 şiddetsiz mücadele yöntemi ile şiddetsiz protesto ve ikna yöntemleri isimli kitabında geçen prensiplerin uygulanmaya konulduğu, ancak bu prensiplerle sonuca ulaşamayan eylemcilerin, Gezi Parkı eylemlerini süreç içerisinde meşru ve seçilmiş hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik cebir ve şiddet eylemlerine dönüştürdüğü anlaşılmıştır.

a- Mi Minör İsimli Tiyatro Oyunu

Firari sanık Handan Meltem Arıkan'ın yazdığı ve Memet Ali Alabora'nın yönetmenliğini yaptığı Mi Minör isimli tiyatro oyununun, izleyiciyi sosyal medya aracılığı ile örgütleyip, sergilenecek oyuna davet eden ve seyircinin de interaktif şekilde katıldığı bir tiyatro oyunu olduğu, provaları 30 Temmuz 2012'de başlayan, prömiyeri Küçükçiftlik Park'ta 1 Aralık 2012'de yapılan ve 2013 yılı Nisan ayına kadar gösterimde kalan oyunda izleyicinin sosyal medya aracılığı ile örgütlenerek temsili ülkenin başkanına karşı ayaklanmaya teşvik edildiği, oyunda Pinima isimli hayali bir ülke ve bu ülkenin başında zalim bir diktatör bulunduğu, diktatörün itici demokrasi konuşmalarının, tutuklamaların, adam öldürmelerin, susturmaların, bağrışmaların halkın canını sıktığı ve halkın başkana karşı ayaklandığı, bu esnada seyirciler tarafından akıllı telefonların aktif şekilde kullanıldığı ve sosyal medyada izleyicilerin başkan aleyhine mesajlar yazarak isyan ettikleri, Mi Minör isimli oyunun en önemli özelliklerinden birisinin izleyicilerin oyun esnasında oyunla ilgili sosyal medyada paylaşım yapması olduğu, oyunda yer alan diktatör başkana karşı yapılan paylaşımların sosyal medyaya, seçilmiş ve meşru hükümete karşı yapılan başkaldırı paylaşımları şeklinde yansıdığı, OTPOR grubunun da benzer şekilde kalkışma eylemlerinde özellikle sokak tiyatrosu ile toplumsal algı oluşturma, taraftar bulma ve eylemlere katılımı artırma faaliyetini gerçekleştirdiği, OTPOR grubu kurucuları ile CANVAS kurucuları ve eğitmenlerinin özellikle 2012 yılı Haziran ayında Türkiye'ye geldikleri ve sonrasında Mi Minör isimli tiyatro oyununu sahneye hazırlayan firari sanıkların 07-15 Temmuz 2012 tarih aralığında OTPOR kurucusu Ivan Marovic ile Mısır ülkesinde

bulundukları, Mısır ülkesine giden bu firari sanıklardan Handan Meltem Arıkan'ın Mi Minör isimli tiyatro oyununun yazarı, Memet Ali Alabora'nın oyunun yönetmeni, Ayşe Pınar Alabora'nın oyuncusu, Melin Osasogie Edomwonyi'nin oyunun görsel efekt tasarımı sorumlusu olduğu, ayrıca oyunun provalarına Mısır'dan döndükten hemen sonra 30 Temmuz 2012'de başlandığı, aynı zamanda reklamcı ve oyunun görsel efekt tasarımı sorumlusu olan Melin Osasogie Edomwonyi'nin, Twitter isimli sosyal medya sitesinde Gezi Parkı olaylarında toplumsal algı oluşturulmak için açılan ''#occupygezi'' etiketini (hashtag) açan kişi olduğu, Gezi Parkı olaylarının başlamasından sonra Twitter isimli sosyal medya sitesinde Mi Minör'ün ''iki saatlik iktidar oyunu'' alt başlıklı twitter hesabında ''#direngeziparki oyundu gerçek oldu #pinimaturkiye'' ve ''Ben bu sahneleri gördüm #miminor oyununuz gerçek oldu, güzel günler yakındır direnişe devam!!'' şeklinde paylaşımlar yapıldığı, yine Mi Minör isimli tiyatro oyununun gösterimde olduğu günlerde firari sanıklar Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora ve Handan Meltem Arıkan'ın çeşitli kanallarda verdikleri röportajlarda ve sosyal medya paylaşımlarında ''twitterla devrim olasılığı var'', ''140 karakterle ülkeler devriliyor'', ''pinima çok yabancısı olduğumuz bir yer değil'', ''yapılamayanların bir alıştırması olur'', ''tiyatroya telefonlarınızla gelin diyoruz'' ve ''bugün görünen odur ki, otoriteler dijital özgürlüğü bastırmak için ne yaparlarsa yapsınlar, insanlar bir şekilde ayaklanıyor ve sahip çıkıyorlar. Baskılar her gün artıyor ve tek ilaç, insanların bunun farkına varması ve karşı duruş göstermesidir.'' şeklinde ifadeler kullandıkları, Mi Minör oyununun kurgusuna ve oyunu sahneleyenlerin yaptığı açıklamalara bakıldığında oyun çerçevesinde Gezi Parkı eylemlerinin ön hazırlıklarının yapıldığı, diğer tiyatro oyunlarından farklı olarak izleyicilerin interaktif katılımı ile oyunun daha ilgi çekici hale getirilerek oyuna ilginin artırıldığı, izleyicilerin sosyal medyayı aktif şekilde kullanmaları teşvik edilerek kalkışma öncesinde hükümete karşı bir sosyal algı oluşturulmaya çalışıldığı, aynı zamanda sosyal medya üzerinden kontrol edilebileceği planlanan kalkışmanın bir anlamda provasının yapıldığı, nitekim Gezi Parkı olayları başladıktan sonra kalkışma ile ilgili sosyal medyada yapılan paylaşım ve yorumların da Gezi Parkı ve Mi Minör oyunu özdeşleştirilmek suretiyle oyunun gerçekleştiği yönünde yapıldığı tespit edilmiştir.

c-Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) olayları

Gezi Parkı olaylarının hazırlık sürecinde etkili olan ''OccupyTurkey'' sayfasının adresinin facebook.com/DirenAnadolu şeklinde olduğu, 2012 yılı Aralık ayında kurulduğunda "DirenAnadolu" bağlantı adını seçtiği, yine livestream adlı video-yayın sitesindeki hesabının da "revoltistanbul'' şeklinde olduğu, İngilizce'de revolt'un "ayaklan" veya "diren" anlamına geldiği, ilk kurulduğunda "diren" sözünün seçilmesinin bilinçli bir tercihin ürünü olduğu, Türkiye'de ve uluslararası alanda en çok kullanılan ''#DirenGeziParkı" etiketinin temellerinin bu şekilde atıldığı, "OccupyTurkey" sayfasının, ODTÜ'de 18 Aralık 2012 tarihinde başlayan ve günlerce süren öğrenci eylemleri sırasında kurulduğu, kamuoyunu günlerce meşgul eden ve kolluk güçlerinin müdahalesinin Gezi Parkı olaylarında olduğu gibi tartışma konusu yapıldığı o tarihlerdeki paylaşımlarına bakıldığında ODTÜ'deki eylemlere destek ve yön vermeye çalıştığı, bu itibarla ODTÜ olaylarına karşı gelişen tepkilerle bir halk hareketi oluşturmayı planladıkları ve sosyal medya hesaplarının o dönemde açıldığı, 2012 yılı içerisinde ülkemize giriş yapan OTPOR/CANVAS grubu denetiminde oluşturulduğu değerlendirilen kollektif yapı tarafından bir halk hareketi için nabız yoklandığı, neticede ODTÜ olayları amacına ulaşamamış olsa da sonrasında Gezi Parkı eylemleri ile günlerce süren şiddet eylemlerinde ülkemizde ölüm ve yaralanma olaylarının yanı sıra büyük maddi zararların meydana geldiği belirlenmiştir.

d-Arap Baharı Hareketleri

Gezi parkı eylemlerinin bilinçli şekilde Arap Baharı ile aynı zaman dilimine denk getirildiği, Arap Baharı şeklinde ifade edilen hareketlerin, Arap coğrafyasında büyük siyasi sonuçlarının meydana geldiği ve mevcut yönetimlerin değişmesi ile sonuçlandığı, bu durumun farkındalığı ile ülkemizde de bu hareketlere koşut şekilde Gezi parkı eylemleri kapsamında doğayı ve çevreyi koruma bahanesiyle meşru ve seçilmiş hükümetin ortadan kaldırılmasının hedeflendiği, 2010 yılında başlayan ve Arap coğrafyasında halk hareketleri ile sonuçlanan Arap Baharı'nın, Arap halklarının demokrasi, özgürlük ve insan hakları talepleri ileri sürülerek ortaya çıktığı, bölgesel ve toplumsal bir siyasi ve silahlı bir hareket olduğu, bu itibarla protestolar, mitingler, gösteriler ve iç çatışmalar yaşandığı, özgürlük mücadelesi görünümü ile halkların, hükümetleri ortadan kaldırdığı, Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen'de büyük çapta; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas'ta küçük çapta olmak üzere tüm Arap coğrafyasında baş gösteren mitingler, protestolar, halk ayaklanmaları ve silahlı çatışmalar şeklinde gerçekleştiği, bu süreçte demokrasi talepleri ileri sürüldüğü ve birçok siyaset bilimcinin bu eşi görülmemiş halk hareketini, Arap coğrafyasında yaşanan en büyük değişim olarak ifade ettiği, ülkemizde ise bu olayların farklı bir yansıması ve uyarlaması olarak, bu olayların ülkemizde de gerçekleşmesi arzusu ve isteği ile İstanbul Taksim Bölgesi Yayalaştırma projesi kapsamında Taksim Gezi Parkı'ndaki bazı ağaçların 27.05.2013 tarihinde başka yere nakledilmesi bahanesiyle başlayan Gezi Parkı eylemlerinin provokasyonlarla birlikte ülke çapında olaylara ve şiddet içerikli eylemlere dönüştüğü anlaşılmıştır.

2- GEZİ PARKI OLAYLARINI DESTEKLEYEN VE YÖNLENDİREN OLUŞUMLAR

a-Açık Toplum Vakfı

Uluslararası spekülatör George Soros'un kurduğu ve günümüzde 70'ten fazla ülkede faaliyet gösteren Açık Toplum Enstitüsü ve bileşenlerinin temel yöntemlerinin, seçilmiş hükümetleri devirmek veya bir karara zorlamak için alışılagelmiş terörist faaliyetler yerine kendilerini legalize ederek örgütledikleri kitlelerin başkaldırılarıyla amaçlarına ulaşma şeklinde olduğu, bu başkaldırılar ile kalkışma başlatıldıktan sonra doğal sürecinde şiddet eylemlerinin de ortaya çıktığı, temel dayanak noktalarının farklı duyarlılıklar oluşturmak suretiyle toplumların dönüştürülmesi ve bunun sonucunda dünya üzerindeki farklı kültürlerin yozlaştırılarak kendilerinin kontrol altında tutabildikleri evrensel kültüre sahip topluluklar yetiştirilmesini sağlamak olduğu, bu sayede hem legal görünüm altında istedikleri zaman harekete geçirebilecekleri gençler yetiştirmeyi hem de yönlendirdikleri kapital sistemi kendi çıkarları doğrultusunda devam ettirecek evrensel bir tüketim topluluğu oluşturmayı hedefledikleri, bu dönüşüm ve kültürüne yabancılaştırma hareketi için de dünyanın her yerinde fonladıkları sivil toplum örgütlerini aktif şekilde kullandıkları,

George Soros'un Türkiye'deki en önemli uzantısı olan Açık Toplum Vakfı ve sanık Mehmet Osman Kavala'nın da kadın hakları, çocuk istismarı, kadına şiddet, azınlıkların asimilasyonu, ifade özgürlüğü ve çevre duyarlılığı gibi son derece masumane konularda toplumun çeşitli kesimlerinde direnç noktaları oluşturmak suretiyle bu projeler için bir araya gelecek insanlara ortam hazırladıkları, bu itibarla istedikleri zaman herkesin derdinin aynı olduğu, özgürlüklerin önündeki engelin mevcut iktidar olduğu ve iktidarın değiştirilmesi gerektiği savıyla birbirinden bağımsız bu toplulukları yönetime karşı kışkırttıkları ve böylelikle amaçlarına engel gördükleri tüm yönetimleri kitlesel kalkışmalarla saf dışı bırakmayı denedikleri, Macar asıllı ABD'li iş adamı George Soros tarafından

1984 yılında Macaristan'da kurulan Açık Toplum Enstitüsü'nün (Open Society Institute) günümüzde dünya genelinde 120'den fazla ülkede faaliyet gösterdiği, henüz vakıf olarak kurulmamış olduğu ülkelerde temsilcilik düzeyinde yapılanan kuruluşun 2001 yılında Türkiye'de açtığı Açık Toplum Enstitüsü Temsilciliği ile faaliyetlerine başladığı ve 19 Haziran 2008 tarihinde ülkemizde Açık Toplum Vakfı'nın kurulduğu, nitekim içinde bulunduğu oluşumun yöntemlerine koşut olarak Mehmet Osman Kavala'nın da faaliyetlerinde ülkemizdeki Kürt kökenli ve Ermeni kökenli vatandaşlara ağırlık verdiği, bu şekilde ''açık toplumun gelişmesini desteklemek'' adı altında faaliyetler yürüttüğünü iddia eden Açık Toplum Vakfı'nın, kurucusu olan George Soros tarafından muazzam bir toplum mühendisliği aracı olarak kullanıldığı, George Soros'un siyasi iktidarı değiştirmeyi amaçladığı ülkelerde OTPOR/CANVAS ve buna benzer grupları kullandığı, özellikle Sırbistan, Malezya, Venezuela, Gürcistan ve Arap Baharı gibi birçok devrim hareketinin, Açık Toplum Vakfı kanalıyla George Soros tarafından fonlandığının bilindiği, nitekim 2003 yılında Gürcistan'da yaşanan devrim sırasında İngiliz Globe and Mail Gazetesi'nin, "Geçtiğimiz Şubat ayından itibaren milyarder Soros, Gürcistan Cumhurbaşkanı Shevardnadze'yi devirmek için çalışmalara başladı. Bu aydan itibaren Açık Toplum Vakfı'ndan fonlar aktarıldı ve 31 yaşındaki Gürcü aktivist Giga Bokeria Sırbistan'a hareket ederek ve OTPOR direniş hareketiyle buluşarak sokak aktivizmi için gerekli taktikleri almaya başladı.'' şeklindeki haberinin de Açık Toplum Vakfı kurucusu George Soros'un siyasi iktidarı değiştirmeyi amaçladığı ülkelerde OTPOR/CANVAS ve benzeri grupları kullandığını ortaya koyduğu, bununla birlikte Açık Toplum Vakfı kurucularından ve uzun süre Yönetim Kurulu Başkanlığı da yapmış olan, ancak daha sonra Gezi Parkı olayları öncesinde Açık Toplum Vakfı'ndaki tüm görevlerinden ayrılan Nafiz Can Paker'in basına yansıyan açıklamalarında, ''Açık Toplum Vakıfları Başkanı George Soros'un Yahudi olduğu için Açık Toplum'u, İsrail'in politikalarına uygun hareket etmeye ve Türkiye-İsrail krizi sırasında AK parti hükümetine muhalefet etmeye zorladığı'' şeklindeki beyanlarının da bir bakıma Açık Toplum Vakfı'nın amaçlarını ortaya koyduğu, Açık Toplum Vakfı'nın ülkemizde kurucu üyesi olan sanık Mehmet Osman Kavala tarafından koordine edildiği, bu kapsamda Mehmet Osman Kavala'nın özellikle Taksim Platformu, Taksim Dayanışması ve kalkışmanın ilerleyen süreçlerinde yaygın hale getirilen Forumlar Koordinasyonu üzerinde etkili olduğu, buralarda resmi şekilde üyeliği bulunmasa da alınan kararlarda sanık Mehmet Osman Kavala'ya da danışıldığı, yine Gezi Parkı olayları ile Türkiye'yi zor durumda bırakmaya yönelik uluslararası girişimlerin sanık Mehmet Osman Kavala üzerinden yapıldığı tespit edilmiştir.

b-Anadolu Kültür Anonim Şirketi

Sanık Mehmet Osman Kavala tarafından 2002 yılında kurulan Anadolu Kültür Sanat Tanıtım İletişim Yayın Bilgisayar Eğitim Danışmanlık Hizmetleri Anonim Şirketi'nin (Anadolu Kültür Anonim Şirketi) kendisini, kültür ve sanatın İstanbul dışındaki şehirlerde üretilmesini ve izlenmesini desteklemek amacıyla kurulmuş, kâr amacı gütmeyen bir kültürel kurum şeklinde tanımladığı, şirketin kuruluşundan sonra ilk faaliyetinin, Diyarbakır'da Diyarbakır Sanat Merkezi isimli şubesini 2002 yılında açmak olduğu, yine şirket tarafından 2009 yılında İstanbul'da DEPO isimli bir kültür sanat merkezi de kurulduğu ve Gezi Parkı olayları esnasında bu sanat merkezinin de yapılan toplantılarda kullanıldığı, Mehmet Osman Kavala'nın yönetimindeki Anadolu Kültür A.Ş.'nin, Açık Toplum Vakfı'ndan her dönem yüksek miktarlarda bağış aldığı, Anadolu Kültür A.Ş.'de Mehmet Osman Kavala'nın Yönetim Kurulu Başkanı, Yiğit Ali Ekmekci'nin Yönetim Kurulu Başkan Vekili, Mine Özerden'in Yönetim Kurulu Üyesi, Çiğdem Mater Utku'nun danışman olarak görev yaptıkları, faaliyetlerinin dernek ve vakıflar gibi denetlenememesi, bağış alması ve bağış yapması yönüyle

vakıflar ve derneklerle ilgili mevzuat açısından denetime tabi olmaması amacıyla Anadolu Kültür'ün dernek veya vakıf olarak kurulmadığı, Türk Ticaret Kanunu'na göre anonim şirket olarak kurulduğu ve uluslararası yardım kuruluşlarından ve STK'lardan fon desteği alabilmek için ilk yönetim kurulu toplantısında şirketin ''kar amacı gütmediği'' yönünde karar alındığı, Gezi Parkı olayları sürecinde sanık Mehmet Osman Kavala'nın Anadolu Kültür A.Ş'yi aktif olarak kullandığı, bu kapsamda Anadolu Kültür A.Ş'nin Beyoğlu ilçesi Tophane semtinde bulunan DEPO İstanbul isimli merkezinin Gezi Parkı olayları sürecindeki faaliyetlerde toplantı salonu ve Gezi Parkı eylemlerinin yerel ve uluslararası mecrada destek bulması için sergi salonu olarak birçok defa kullanıldığı, bununla birlikte sanık Mehmet Osman Kavala'nın Gezi Parkı olayları ile ilgili belgesel hazırlatarak bu belgeselin uluslararası film festivallerinde gösterimini yaptırmaya çalıştığı, bu şekilde kalkışmanın uluslararası platformlarda ve sanat camiasında ilgi görmesini ve Türkiye Cumhuriyeti 61. Hükümeti'ne yönelik uluslararası tepkilerin yoğunlaşmasını amaçladığı, Anadolu Kültür A.Ş.'de görevli olan sanık Çiğdem Mater Utku aracılığıyla ''Video İşgal (Videoccupy)'' isimli belgeselin hazırlık çalışmalarını takip ettiği, bu ve buna benzer faaliyetleri de bir ya da iki sayfalık göstermelik projeler hazırlatmak suretiyle Anadolu Kültür A.Ş. üzerinden fonladığı, yine dikkat çekici şekilde Anadolu Kültür A.Ş.'nin Diyarbakır Sanat Merkezi'nden sonra açtığı ikinci temsilciliğin Ermenistan sınırımızda bulunan Kars ilindeki sanat merkezi olduğu, 2005 yılı Şubat ayında açılan Kars Sanat Merkezi'nin 2009 yılında kapatıldığı, Anadolu Kültür A.Ş. tarafından 22 Nisan 2015 tarihinde ''1915 yılında ölüme gönderilen Ermeni aydınları anısına'' şeklinde açıklama ile İstanbul'da düzenlenen, ''In Memoriam-24 Nisan'' isimli konser ve bunun gibi birçok organizasyonda sanık Mehmet Osman Kavala'nın sözde Ermeni soykırımı iddialarını dillendirmek suretiyle uluslararası alanda ülkemiz karşıtı lobi faaliyetlerinde bulunduğu, benzer şekilde sanık Mehmet Osman Kavala'nın, Gezi Parkı olaylarını da Taksim Platformu koordinatörlüğü görevini üstlenen ve Anadolu Kültür A.Ş.'nin kurulması ile Diyarbakır ve Kars Sanat Merkezleri'nin faaliyete geçirilmesi de dahil olmak üzere çok uzun yıllardır birlikte çalıştığı sanık Mine Özerden aracılığıyla koordine ettiği ve fonladığı anlaşılmıştır.

c-Taksim Platformu

Taksim yayalaştırma projesinin, 16 Eylül 2011 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde oy birliği ile kabul edilmesinin ardından çeşitli alanlardan insanların katılımıyla Taksim yayalaştırma projesinin yapımına karşı oldukları gerekçesiyle bir araya gelen Taksim Platformu'nun ilk toplantısını 26 Aralık 2011'de ve ilk basın toplantısını da 17 Ocak 2012'de gerçekleştirdiği, Taksim Platformu'nun resmi Twitter hesabı olan ve 2012 yılı Ocak ayında oluşturulan ''Taksim Platformu/@taksimplatformu'' isimli Twitter hesabından Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlamasıyla birlikte yoğun şekilde eylem çağrılarının ve toplumu kışkırtıcı paylaşımların yapıldığı, ilerleyen süreçte Taksim Dayanışması'na üye olan Taksim Platformu'nun koordinatörlüğünü sanık Mine Özerden'in yaptığı, bu kapsamda sosyal medya hesaplarının ve internet sitesinin yönetilmesi ile basın açıklamalarının hazırlanması dahil iletişim konularından sorumlu olduğu, sanık Mine Özerden'in, sanık Mehmet Osman Kavala'nın kurucusu olduğu Anadolu Kültür A.Ş.'de kuruluş sürecinden itibaren uzun yıllar idari ve mali koordinatör olarak yönetim kurulu üyeliğinde bulunduğu, bu kapsamda sanık Mehmet Osman Kavala ile sıkı ilişkilerinin olduğu, Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başladığı 28 Mayıs 2013 gününden itibaren kalkışma süresince Taksim Platformu'nun twitter hesabı ''@TaksimPlatformu'' isimli twitter adresinden çok yoğun şekilde Taksim Meydanı'na çağrı mesajları paylaşıldığı, polisin vatandaşa saldırdığı, insanları vurduğu, çok sayıda yaralının olduğu şeklinde mesajlar yayınlanarak provokasyon yapıldığı, insanların Gezi Parkı

olayları sürecinde yaşanan yoğun şiddet eylemlerine katılmaya teşvik edildiği ve böylece eylemlerin yayılmasının koordine edildiği, sanık Mehmet Osman Kavala'nın sanık Mine Özerden ile Tuğrul ve Özlem isimli şahıslarla yaptığı görüşmelerde eylemcilerin, polisin gazlı müdahalelerinden etkilenmemeleri için gaz maskesi temin edilmesi, eylemcilerin yeme ve içme ihtiyaçlarının karşılanması, Gezi Parkı içerisinde eylemcilerin toplantı yapabileceği bir masa ve sandalye düzeninin oluşturulması, eylemcilerin koordine olabilmesi için alana ses sisteminin getirtilmesi gibi bir dizi ihtiyaç listesinin oluşturulduğu, bu ihtiyaç listelerinin sanık Mehmet Osman Kavala tarafından temin edilmesinin istendiği, yine sanık Mehmet Osman Kavala'nın da bu ihtiyaçların temini konusunda gerekli yönlendirmelerde bulunduğu, Taksim Platformu'nun Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlamasının ardından Taksim Dayanışması'nın üyelerinden biri haline geldiği ve Taksim Dayanışması içerisinde Gezi Parkı eylemlerinin gerçekleştirilmesinde oldukça etkili olduğu tespit edilmiştir.

d-Taksim Dayanışması

Taksim yayalaştırma projesinin 16 Eylül 2011 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde oy birliği ile kabul edilmesinin ve projenin 4 Ocak 2012 tarihinde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından onaylanmasının ardından 2 Mart 2012 tarihinde çeşitli sendikalar, odalar, siyasi partiler, çevre örgütleri ve dernekler tarafından yayalaştırma projesine tepki bahanesiyle sanıklar Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay öncülüğünde kurulan Taksim Dayanışması'nın ilk protestosunu 2012 yılı Haziran ayında Taksim Gezi Parkı'nda basın açıklaması yapmak şeklinde gerçekleştirdiği, Gezi Parkı olayları sürecinde eylem çağrılarının ve toplumu kışkırtıcı paylaşımların yapıldığı ''Taksim Dayanışması/@taksimdayanisma'' isimli sosyal medya hesabının da 2012 yılı Haziran ayında oluşturulduğu, Taksim yayalaştırma projesine muhalif unsurların bir araya gelerek oluşturduğu Taksim Dayanışması'nın yöneticilerinin, kalkışmanın başlangıç tarihi olan 27 Mayıs 2013 tarihinden öncesinde de Taksim yayalaştırma projesinin aleyhine yoğun kampanyalar yürüttükleri, bu kapsamda 2012 yılından başlamak suretiyle sosyal medya üzerinden açıklamalar yaparak halkı eylem yapmaya çağırdıkları ve tahrik edici paylaşımlarda bulundukları, 27 Mayıs 2013 tarihinde Taksim yayalaştırma projesi kapsamında Gezi Parkı'ndaki bazı ağaçların başka yerlere nakledilmesi için sökülmesi üzerine Taksim Dayanışması ve Taksim Platformu üyelerinin Gezi Parkı'nda çalışma yapan iş makinelerinin önüne geçerek park içerisinde çadır kurdukları, Gezi Parkı'nda eylem yapılması için sosyal medyadan halkı parka çağırdıkları, bu çağrılar üzerine başta marjinal gruplar olmak üzere bir çok farklı grubun Gezi Parkı'na gelerek eylemlere katıldığı, ilerleyen süreçte bu eylemlerin kolluk kuvvetlerine yönelik taşlı, sopalı, molotoflu, ses bombalı, sapan ve bilyeli saldırılara ve parkı işgale dönüştüğü, böylece olayların başlangıç fitilinin ateşlendiği ve Gezi Parkı'nın kendilerince simgeleştirildiği, kalkışmanın başlaması ile Taksim Dayanışması üyelerinin yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden, ''sıkıyönetim ilan ediyorlar'', ''tomalarla yoğun gaz ve su, direniş sokaklarda devam ediyor'', ''polisi halkına saldırtıyorlar'', ''…gaz bombası ile omzundan vuruldu, …yoğun bakımda'', ''bir kişinin öldüğüne dair söylentiler var…'' ve ''direnişçilere yardım etmeye çağırıyoruz'' şeklinde yoğun dezenformasyon faaliyetleri yürüttükleri, birçok asılsız haberi kasıtlı olarak paylaştıkları, halkın hassasiyetini kullanarak provokatif faaliyetlerde bulundukları, böylece halkı Emniyet güçlerine karşı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya tahrik ettikleri, devam eden günlerde Taksim Dayanışması'nın sözde ağacı ve yeşili korumak adı altında başlattığı eylemlerin, seçilmiş ve meşru hükümeti hedef göstererek ülkede kaos ve kargaşa ortamı oluşturmaya dönüştüğü ve halk ayaklanması çıkartmaya yönelen söylem ve davranışlara evrildiği, bu şekilde mevcut hükümeti antidemokratik yollardan yıkmayı amaçladıkları, bu kapsamda Taksim Dayanışması'nın yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden ''Taksim Projesi ilk olarak seçimlerden önce Başbakan tarafından açıklandı… Hukuk kuralları ihlal edilerek ilan edildi…'', ''Bu direniş ülkedeki tüm baskıcı antidemokratik uygulamalara, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP iktidarının 'ben karar veririm, olur' dayatmalarına karşı 'yeter' diyenlerin…'', ''Tüm Türkiye'nin meydanlarından yükselen ortak ses 'HÜKÜMET İSTİFA' olmuştur. BU SESİ BÜYÜTECEĞİZ!...'' ve ''Bu ses sokağın, direnişin, halkın iktidardan talepleri değil şartlarıdır. Sokakta birleştik, gücümüzü gördük, GÜCÜMÜZÜ GÖRDÜNÜZ. Biliyoruz, SOKAKTA KAZANACAĞIZ.'' şeklindeki açıklamalarla o güne kadar gerçekleşen polise saldırı, kamu ve özel mallara zarar verme, yağmalama eylemlerini bir güç göstergesi olarak algıladıkları ve bu durumu tehdit unsuru olarak kullanmak suretiyle açık şekilde Devlet güçlerini ve mevcut hükümeti tehdit ettikleri ve bir kısım talepler ileri sürdükleri, Taksim Platformu ve Taksim Dayanışması'nın özellikle sosyal medya üzerinden yaptığı provokatif paylaşımlar ve çağrıların yanında Gezi Parkı'nı adeta işgal ederek burayı hükümete karşı kazanılan bir kale gibi lanse etmesi sonucunda Gezi Parkı eylemlerinin başladığı ve kalkışmanın büyümesine öncülük ettikleri, bu süreçte en önemli vazifesi kamu düzeninin sağlanması olan kolluk kuvvetlerini halka vahşice saldırmakla itham ederek halkı kolluk kuvvetlerine karşı kışkırttıkları, yapılan uzlaşmacı talepleri geri çevirerek kaos ve kargaşa ortamının sürmesini istedikleri, bu şekilde ülke çapında kalkışmanın yaygınlaştırılması için çaba göstermek suretiyle hükümete yönelik bir halk hareketini teşvik ettikleri, kalkışmanın görünürde başlangıcı olan 27 Mayıs 2013 tarihine kadar sürekli olarak halkı Taksim'e desteğe çağıran Taksim Platformu ile Taksim Dayanışması'nın bu tarihten sonra çağrılarını iyice yoğunlaştırdıkları, takip eden günlerde kolluk kuvvetleri tarafından eylemcilere müdahalelerinin başlaması üzerine Taksim Dayanışması'nın, ''Şu anda bütün park kapatılıyor etrafı çevriliyor sıkıyönetim ilan ediyorlar'', ''Polis gaz bombası attı'', ''Tomalarla yoğun gaz ve su. Direniş sokaklarda devam ediyor'', ''Taksim Gezi Parkı'na her yerden girebilirsiniz bir sorun yok herkesi bekliyoruz'', ''Gezi Parkı'na insan akını var, şimdiden 7 bin kişi olduk! Direnişe devam!'', ''Direne direne kazanacağız'', ''Bu daha başlangıç mücadeleye devam'', ''Gezi Parkı direnişi kaldığı yerden devam'', ''Evlerinde olan tüm vatandaşlarımızı, Gezi Parkı direnişçilerine desteğe ve kapılarını açmaya çağırıyoruz'', ''Herkesi bu sabah erkenden Gezi'ye bekliyoruz!'', ''Polis parka girmek üzere, herkesi sahip çıkmaya çağırıyoruz. Buradayız hiçbir yere gitmiyoruz'' şeklinde duyurular yaparak sanki bir sıkıyönetim veya olağanüstü hal uygulaması, hatta savaş hali varmış izlenimi vererek insanları Taksim Meydanı'nı ve Gezi Parkı'nı terk etmemeye çağırdığı, eylemcilere sokaklarda direnişe devam etmeleri yönünde telkinlerde bulunduğu, bu şekilde halkı kalkışmaya teşvik ettiği, bütün bunların yanında kolluk kuvvetlerinin tüm uyarılarına rağmen dağılmayan gruplara yaptıkları müdahaleleri adeta bir düşman saldırısı, terör, vahşilik ve savaş gibi göstererek kışkırtmalarına ve kara propagandaya aralıksız şekilde devam ettiği, bu bağlamda ''Polisi halkına saldırtıyorlar'', ''Polis Taksim meydanını savaş alanına çevirdi'', ''Polise bütün uyarılarımıza, içeride çok fazla sayıda bebek, kadın, insan olduğunu söylememize rağmen vahşice saldırdılar'', ''Toma altındaki pasif direnişçiye polis tekme atıyor'', ''Savaş koşullarında dahi görülmeyecek bir şiddetle yapılan saldırı esnasında Gezi Parkı ve Divan Oteli'ndeki revirler dahi saldırıya uğramıştır'', ''Emniyet güçlerinin müdahale etmediği her ortam barışçıl ve kardeşçedir. Dolayısıyla dün geceki saldırı, akabinde hakkını talep eden, ülkemizde ve İstanbul'da sokakta olan yüz binlerce insanımıza uygulanan bu terör bir an evvel durdurulmalıdır'', ''Bütün halkımızı polis şiddetine maruz kalan arkadaşlarımıza, direnişçilere yardım etmeye çağırıyoruz'', ''Polis şiddeti ülkenin birçok ilinde halen sürüyor'', ''Taksim meydanında ve Gezi Parkı'nda bulunan insanlarımız, çocuklarımız tüm saldırılara onurlarını korumak için ölümü göze alarak direnmeye devam etmektedir'', ''AKM tarafından TOMA kovalandı, geri parka giriliyor'', ''Evlerinizi yaralılara ve direnişçilere açın'' şeklindeki duyuruları suretiyle halkı polise karşı kışkırtıp, kalkışmanın daha da büyümesini sağladığı, yapılan bu çağrılardan etkilenen grupların birçok yerde polisle çatışmaya girdikleri, bu şekilde halkın kalkışmaya teşvikiyle bir kaos ortamı oluşturulmaya çalışıldığı, Taksim Dayanışması tarafından yapılan ''Gezi Parkı'nı geri aldık'' şeklindeki duyurularla Taksim Dayanışması'nın Gezi Parkı'nı düşman işgalinden kurtulan bir yer gibi lanse ettiği, bu şekilde burayı bir simge haline getirip, bu durumu tüm ülke geneline yaymaya çalıştığı, Gezi Parkı eylemlerinin ilerleyen günlerinde Taksim Dayanışması'nın park veya doğayı koruma bilinciyle hareket eden bir sivil toplum örgütlenmesi olmadığının açıkça ortaya çıktığı, hükümet tarafından Gezi Parkı'yla ilgili yargı sürecinin beklenmesi yönünde karar alınmasına rağmen Gezi Parkı eylemlerinde yer almaları nedeniyle gözaltında bulunan eylemcilerin hükümet tarafından bıraktırılması gibi mantık dışı talepler öne sürerek devam eden süreçte de bunların karşılanmadığını belirtmek suretiyle ''Taleplerimiz hükümet tarafından ciddiye alınmıyor'' şeklinde propaganda yaptığı ve Gezi Parkı olaylarının yatışmasının önüne geçtiği, bu şekilde Gezi Parkı olaylarının daha da artmasını sağlayarak insanları direnişe ve kalkışmaya devam etmeye teşvik ettiği, Taksim Dayanışması'nın Gezi Parkı olaylarının ilerleyen günlerinde sosyal medyadan yaptığı paylaşımların ve basın açıklamalarının, parkı veya yeşili koruma çizgisinin ötesinde sokak eylemlerini bir koz olarak öne sürerek mevcut hükümeti tehdit etme noktasına varan ve kalkışmanın hükümetin baskıcı politikalarına karşı bir duruş olduğunu savunan bir noktaya vardığı, bu durumun da Taksim Dayanışması'nın sözde Gezi Parkı'nı korumak için başlattığı eylemlerin asıl amacının, ülkedeki tüm muhalif unsurları bir araya getirerek sokak eylemleri noktasında birleştirmek ve hükümeti bu şekilde zor durumda bırakarak işlevsiz hale getirmek olduğunu ortaya koyduğu, Taksim Dayanışması'nın 2 Haziran 2013 tarihli basın açıklamasında, ''Sokakta birleştik, sokakta kazanacağız! ...5 gündür tüm baskı ve şiddete, yalana, manipülasyona, medya sansürüne rağmen direnişi dalga dalga büyütenlere, sokak sokak direnenlere selam olsun! Meydanları özgürleştirenlere, köprüleri aşanlara, evini, okulunu direnişçilere açanlara selam olsun! Bu direniş ülkedeki tüm baskıcı anti-demokratik uygulamalara, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP iktidarının 'ben karar veririm, olur' dayatmalarına karşı 'yeter' diyenlerin; kentlerine, emeğine, doğaya, yaşamına sahip çıkanların isyanıdır, öfkesidir, dayanışmasıdır. Tüm muhalif kesimlerinin, renklerinin buluşmasıdır. Tüm Türkiye'nin meydanlarından yükselen ortak ses ''hükümet istifa'' olmuştur. Bu sesi büyüteceğiz! Bu haykırışın anlamı açıktır! …Bu ses sokağın, direnişin, halkın iktidardan talepleri değil şartlarıdır. Sokakta birleştik, gücümüzü gördük, gücümüzü gördünüz. Biliyoruz, sokakta kazanacağız.'' şeklindeki açıklama ile sokak eylemlerini kastederek hükümeti tehdit ettiği ve halkı hükümete karşı kışkırttığı, nitekim Gezi Parkı olaylarının fiili olarak devam ettiği günlerde eylemciler adına basın açıklamalarını da Taksim Dayanışması'nın yaptığı, Taksim Platformu ve Taksim Dayanışması tarafından yapılan çağrılarla ve verilen asılsız bilgilerle provoke edilen marjinal grupların, polise ve kamu mallarına yönelik şiddet içerikli eylemlere yönlendirildiği, bunun sonucunda aylarca süren Gezi Parkı eylemleri nedeniyle birçok vatandaşımızın hayatını kaybettiği, yüzlerce vatandaşımızın ve polisimizin yaralandığı ve birçok kamu malının zarar gördüğü, şiddet eylemlerinin kolluk kuvvetlerinin müdahalesi sayesinde engellenmesi ve uzun süreli şiddet eylemleri sonucunda hükümetin devrilmemesi nedeniyle Gezi Parkı olaylarına katılımlarının azalması sonucunda azalan desteği artırmak ve kendilerince ''Gezi Ruhu''nu ilerleyen süreçte tekrar alevlendirebilmek amacıyla ''Park Forumları'' eylemlerine başlandığı, bu kapsamda toplumsal eylem ve kaosa dönüştürülmek istenen olaylar sürecinin başlangıç noktası olarak kabul edilen eylem biçimi olan ve sivil itaatsizlik olarak ifade edilen eylemlerin yaygınlaştırılması için profesyonel eylemci yetiştirmek amacıyla gizli ve açık toplantılar ile eğitimler yapıldığı, yine Taksim Dayanışması'nın

Gezi Parkı olaylarını ülke geneline yaymak için İstanbul dışında da etkinlikler düzenlediği tespit edilmiştir.

e-Forumlar Koordinasyonu

Gezi Parkı eylemlerine katılımların azalmaya başlamasıyla birlikte kendilerince ''Gezi ruhu''nun ''seçilmiş hükümeti devirmek'' yönünde simgeleştirilerek yaygınlaştırılması ve derinleştirilerek devam ettirilmesi amacıyla ''Forum'' çalışmalarına başlandığı, öncelikle İstanbul genelinde, uzun vadede ise ülke genelinde yürütülen tüm forum çalışmalarının ''Forumlar Koordinasyonu'' isimli yapı tarafından koordine edildiği, Forumlar Koordinasyonu'nun firari sanıklar Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve Yiğit Aksakoğlu tarafından yönetildiği, firari sanık İnanç Ekmekçi'nin ise Forumlar Koordinasyonu'nun iletişim sorumlusu olduğu, hareketin tek elden sistematik bir şekilde yönetilebilmesi adına bu faaliyetlerin de Taksim Dayanışması altında örgütlendirilmeye çalışıldığı, forum faaliyetleri ile ilgili olarak Hanzade Hikmet Germiyanoğlu'nun sanık Mehmet Osman Kavala ile sık irtibat içerisinde bulunduğu ve faaliyet sürecinde Mehmet Osman Kavala'nın perde arkasında aktif şekilde bulunduğu, nitekim forum faaliyetlerinde sanık Mehmet Osman Kavala'ya ait Cezayir Restorant'ın ve Anadolu Kültür A.Ş.'ye ait DEPO isimli merkezin aktif olarak toplantılar amacıyla kullanıldığı, toplantılara ilişkin Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ile Mehmet Osman Kavala'nın yaptığı görüşmelerde süreci özetleyen hususların görüşüldüğü, Gezi Parkı eylemleri ile başlayan süreçte İstanbul başta olmak üzere Türkiye genelinde belirli aralıklarla birçok kent forum toplantılarının düzenlendiği, düzenlenen kent forumlarını tek çatı altında birleştiren Forumlar Koordinasyonu'nun, Gezi Parkı olaylarının ivmesinin düşmemesi ve Anadolu'ya yayılarak devam etmesini amaçladığı, İstanbul'da farklı yerlerde düzenlenen forumların bir çatı altında toplanması ve bu şekilde kontrol altına alınarak ortak hareket edilmesi amacıyla Forumlar Koordinasyonu adı altında toplantılar gerçekleştirildiği, Taksim Dayanışması adına sanıklar Şerafettin Can Atalay ve Tayfun Kahraman'ın bu toplantılara katıldıkları, yapılan toplantılarla eylem kararlarının birlikte alındığı, bu faaliyetlerin her ne kadar bu oluşumlar içerisinde resmi bir görevi bulunmasa da perde arkasında sanık Mehmet Osman Kavala tarafından organize edildiği, bu faaliyetlerin koordinasyonunun firari sanıklar Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, Yiğit Aksakoğlu ve İnanç Ekmekçi tarafından gerçekleştirildiği, faaliyetlerle ilgili her türlü gelişmenin firari sanık Hanzade Hikmet Germiyanoğlu tarafından sanık Mehmet Osman Kavala'ya aktarıldığı ve faaliyetler kapsamındaki toplantıların ve eğitimlerin ağırlıklı olarak sanık Mehmet Osman Kavala'ya ait olan Cezayir Restorant'ta ve Anadolu Kültür A.Ş.'ye ait Depo isimli merkezde yapıldığı ve bazı toplantı giderlerinin de yine sanık Mehmet Osman Kavala tarafından karşılandığı tespit edilmiştir.

2- GEZİ PARKI OLAYLARI SIRASINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN ULUSLARARASI GİRİŞİMLER

Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlamasıyla birlikte sanık Mehmet Osman Kavala'nın kalkışmaya uluslararası destek sağlamak ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne uluslararası baskı kurulmasını temin etmek amacıyla çalışmalara başladığı, Gezi Parkı olayları ile ilgili gerçekleşen her türlü uluslararası girişimin, sanık Mehmet Osman Kavala'ya danışılması ve Mehmet Osman Kavala'nın bizzat aracı kılınması suretiyle gerçekleştirildiği, bu kapsamda Gezi Parkı eylemlerinin fiili olarak başlamasının hemen ardından 31 Mayıs 2013 tarihinde sanık Mehmet Osman Kavala'nın sanık Mine Özerden'le yaptığı telefon görüşmesinde özetle; ''Cezayir Restorant'ta 5 yabancı basın mensubunun bulunacağı bir basın açıklaması ayarladığını, burada basın mensuplarıyla görüşmek için Sırrı Süreyya Önder ve İlhan Cihaner'i ayarladığını, yine Gezi Parkı'ndan birkaç kişinin de ayarlanmasını istediğini''

beyan ettiği, sanık Mehmet Osman Kavala'nın Gezi Parkı olaylarının başlamasının hemen ardından 31 Mayıs 2013 tarihinde ABD Büyükelçiliği Siyasi İşler Konsolosu Yuri Kim'le görüşme yaparak uluslararası bağlantılarını kullanmak suretiyle ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 1 Haziran 2013'teki olağan basın toplantısında muhabirlere Gezi Parkı olayları ile ilgili soru sordurduğu, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jen Pisaki'nin de sorulan soru üzerine, ''İstanbul Gezi Parkı'nda polisin protestoculara müdahalesiyle yaralanan kişi sayısından kaygılıyız, biz Türkiye'nin uzun süreli istikrarı, güvenliği ve refahının en iyi şekilde ifade ve toplanma temel özgürlüklerinin sağlanmasıyla garanti altına alınacağına inanıyoruz. Öyle gözüküyor ki bu bireylerin yaptığı da bu. Bu özgürlükler her sağlıklı demokraside çok önemlidir. Uluslararası Af Örgütü'nün raporunu gördük. Olayla ilgili biz de kendi bilgilerimizi topluyoruz'' şeklinde açıklama yaptığı, yine sanık Mehmet Osman Kavala'nın Gezi Parkı olayları sürecinde İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye Raportörü Emma Sinclair Webb'le de irtibat halinde olduğu, bu doğrultuda Gezi Parkı olaylarının ilk günlerinden itibaren eylemcilerin ''barışçıl göstericiler'' olduğu, hükümetin bu barışçıl göstericilere aşırı sert müdahalelerde bulunduğu yönünde Emma Sinclair Webb'in birçok açıklamasının bulunduğu, sanık Mehmet Osman Kavala'nın Ahmet Faik İnsel isimli şahısla 20 Haziran 2013 tarihinde yaptığı görüşmede, Avrupa Birliği'ne yazılacak ve Türkiye'den 20 kişinin imzalaması planlanan mektupla ilgili görüşmeler yaptığı, 21 Haziran 2013 tarihinde Avrupa Birliği'ne üye olan devletlerin Dışişleri Bakanlarına gönderilen, sanıklar Mehmet Osman Kavala ve Ali Hakan Altınay ile birlikte Ahmet Faik İnsel, Nebahat Akkoç, Cengiz Aktar, Selçuk Demirel, Alev Ebuzziya, Ayşe Erkmen, Korhan Gümüş, Gülsüm Karamustafa, Necdet İpekyüz, Ayşe Kadıoğlu, Fuat Keymen, Yörük Kurtalan, Elif Şafak, Baskın Oran, Soli Özel, Ferzan Özpetek, Betül Tanbay ve Sinan Ülgen tarafından imzalanan mektubun Türkçe tercümesinin, ''Avrupa Birliği Üye Devletlerin Dış İşleri Bakanlarına Mektup (21.06.2013)

Sayın Bakanlar,

Avrupa Birliği Konseyi'nin, önümüzdeki Çarşamba günü başlaması uzun zamandır planlanan bölgesel politika hakkındaki bölüme ilişkin müzakereleri erteleyebileceğini üzülerek öğrendik.

Türk Hükümeti'nin Gezi Parkı'ndaki barışçıl gösterilere verdiği tepki ve ülke genelinde göstericilere karşı sert tutumunu dikkate alarak, AB üye devletlerindeki bazı hükümetler durumun güçlü bir tepki gerektirdiğini düşünebilir. Böyle bir yolu seçmek, hatalı bir muhakemenin sonucu olacaktır.

Hukukun üstünlüğünü güçlendiren koşulları yaratma çabalarında, bu cihetin bulunmadığı bir ülkede özenli olunmalıdır. Tam da AB üyelik süreci giderek durma noktasına gelirken, hukukun üstünlüğü önemli ölçüde zarar gördü. 2002 ve 2005 yılları arasında üyeliğe katılım için aktif hazırlık dönemi boyunca elde edilen demokratik kazanımlar, sürecin kendisi zayıfladığı için yavaş yavaş aşınmıştır. Hepimiz son zamanlardaki baskı ve şiddet dalgasının sebep olduğu dört ölüm ve birkaç bin yaralanmanın sebeplerinin bir mahkeme önünde irdelenmesinin pek mümkün olmayabileceğinin farkındayız. Gösterilerin ardından siyasi muhaliflerin gözaltına alınmasının şüpheli davalara yol açabileceğini de biliyoruz. Tüm bunlar, bir hükümetin eksiklikleri nedeniyle cezalandırılması uğruna vatandaşların haklarının tehlikeye atılmamasını daha da acil hale getiriyor.

Bölgesel politika ve yapısal araçların koordinasyonu ile ilgili 22. fasıl, Haziran 2010'dan bu yana müzakerelere açılacak ilk bölümdür. İçeriği göz önüne alındığında, bu bölüm, Kürt sorununun barışçıl çözümü ve Türk idari sisteminin acilen kucaklaması gereken adem-i merkeziyet kurallarının benimsenmesi için hayati önem taşımaktadır. Vatandaşların ekolojik ve kültürel bütünlüğünü

koruma mücadelesi ile Türkiye'nin sıkıntısını çektiği idarenin aşırı merkezileşmesi arasındaki bariz bağlantıyı göz ardı edemeyiz.

Konsey'i, yetkilileri cezalandırmak bahanesiyle müzakereleri dondurmayı seçerek, demokratikleşme hareketini engellememeye çağırıyoruz. Avrupa’nın demokratik ilkeleriyle tam bir uyum içinde olan özlemleri dile getiren, hayat dolu, bu büyük genç dinamizm patlamasını yabancılaştırmamaya çağırıyoruz.'' şeklinde olduğu, yazılan mektupta Gezi Parkı eylemlerinin ekolojik ve kültürel bütünlüğü koruma amacıyla yapılan barışçıl gösteriler, şiddet eylemleriyle ülke genelinde çok ağır zararlara yol açan eylemcilerin Avrupa'nın demokratik ilkeleriyle uyum içinde olma özlemini dile getiren, hayat dolu gençler şeklinde tanımlandığı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ise göstericilere karşı sert tutum içerisinde olan, uyguladığı baskı ve şiddetle birçok ölüm ve yaralanmaya yol açan, gösteriler sebebiyle siyasi muhaliflere şüpheli davalar açacak olan ve hukukun üstünlüğünün olmadığı diktatör bir devlet gibi tanımlandığı, kendilerince Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Avrupa ülkelerine şikayet ettikleri, mektubun yazılma sürecinde Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Şefi Jean Christophe Filori ve 2006-2011 yıllarında Avrupa Birliği Türkiye Temsilciliği yapan Marc Pierini ile irtibat kurulduğu, mektubun Avrupa Birliği'nin Gezi Parkı olayları ile ilgili Türkiye Cumhuriyeti hükümetine baskı uygulanması ve hükümetin uluslararası alanda zor durumda kalması amacıyla yazıldığı, bunun birlikte sanık Mehmet Osman Kavala'nın kolluk kuvvetleri tarafından şiddet eylemlerinin bastırılması amacıyla kullanılan biber gazının Türkiye'ye satışına ambargo konulması için çeşitli uluslararası girişimlerde bulunduğu, yaptığı görüşmelerden anlaşıldığı üzere sanık Mehmet Osman Kavala'nın Gezi Parkı olayları sırasındaki şiddet eylemlerini engellemek için kolluk kuvvetleri tarafından kullanılan biber gazının Avrupa ülkeleri tarafından Türkiye'ye satılmasına ambargo uygulanması amacıyla Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (International Federation For Human Rights) ile ilişki kurulmasını sağladığı, ayrıca sanık Mehmet Osman Kavala'nın 1-5 Temmuz 2013 tarihleri arasında Türkiye'ye gelen Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks ile bu konuyla ilgili görüşme ayarladığı, nitekim Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks'in de ziyaret sonrası hazırladığı raporda kendisine aşırı göz yaşartıcı gaz kullanımıyla ilgili çok sayıda iddia iletildiğini belirttiği, bu süreçte Gezi Parkı eylemlerinin devam etmesi için fazlaca çaba gösteren sanık Mehmet Osman Kavala'nın Almanya İstanbul Başkonsolosluğu Hukuk, Basın ve Vize Bölümü Direktörü Dr. Volker Helmert ile de irtibat kurduğu, Volker Helmert'in isteği üzerine Gezi Parkı'na Topçu Kışlası'nın yeniden inşa edilmesinin iptaline ilişkin idari mahkeme kararını 5 Temmuz 2013 tarihinde Taksim Dayanışması avukatı sanık Şerafettin Can Atalay'dan temin ederek Volker Helmert'e verdiği, Alman Başkonsolosluğu yöneticisi Volker Helmert'in kararla ilgili çalışma yaptığı, sonrasında 19 Temmuz 2013 tarihinde saat 10:00'da sanıklar Mehmet Osman Kavala ve Şerafettin Can Atalay'ın Taxim Oda Cafe'de Volker Helmert ile bir araya gelerek kararla ve süreçle ilgili görüşmeler yaptıkları, Gezi Parkı olaylarını yönlendiren kişilerle görüşmeler yapmak üzere Türkiye'ye gelen Avrupa Parlamentosu üyesi Andrew Duff'ın, Hamdi Gargın aracılığıyla sanık Mehmet Osman Kavala'dan randevu talep ettiği ve 26 Temmuz 2013 tarihinde saat 09:40'ta Taksim Divan Otel'de sanık Mehmet Osman Kavala, Andrew Duff ve Hamdi Gargın'ın görüştükleri, sanık Mehmet Osman Kavala'nın DEPO isimli yerin sorumlusu Asena Günal, Ahmet Faik İnsel ve Ali isimli şahıslarla yaptığı görüşmelerde, Avrupa Parlamentosu'nda Gezi Parkı olayları ile ilgili bir fotoğraf sergisi açtıklarından bahsedildiği, bu kapsamda sergi sürecinde sanık Mehmet Osman Kavala ve Ahmet Faik İnsel'in Avrupa Parlamentosu üyesi olan bazı kişilerle özel toplantılar yaptıkları, serginin açılmasına Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nda (Carnegie Endowment for International Peace) yer alan Avrupa Birliği Türkiye Eski Temsilcisi Marc Pierini'nin aracılık ettiği, bu irtibatın da sanık Mehmet Osman Kavala üzerinden kurulduğu, ayrıca

sanık Mehmet Osman Kavala'nın, Gezi Parkı olayları ile ilgili belgesel hazırlatıp, bu belgeselin uluslararası film festivallerinde gösterimini yaptırarak Gezi Parkı eylemlerinin uluslararası platformlarda ve sanat camiasında ilgi görmesini ve böylece Türkiye Cumhuriyeti 61. Hükümeti'ne yönelik uluslararası tepkilerin yoğunlaşmasını amaçladığı, bu itibarla Gezi Parkı olaylarının başlaması ile birlikte eylemcilerin koordineli bir şekilde Gezi Parkı eylemlerinde fotoğraf ve video çekimleri yaptıkları, bu çekimleri sistemli hale getirmek için ''Videoccupy (Video İşgal)'' isimli bir çalışma grubu kurdukları, kalkışma süresince farklı kaynaklardan temin edilen görüntü ve videoların bu grup tarafından toplandığı, Gezi Parkı olayları ile ilgili hazırlanacak olan film, belgesel ve düzenlenecek olan sergi faaliyetlerinde bu grubun temin ettiği görsellerin kullanılmasının amaçlandığı ve bu görsellerin gerekli görüldükçe kullanıldığı, bu grubun sanık Mehmet Osman Kavala'nın yönlendirmesi ile sanık Çiğdem Mater Utku aracılığıyla kontrol edildiği, nitekim sanık Mehmet Osman Kavala'nın, 7-14 Temmuz 2013 tarihlerinde Ermenistan/Erivan'da düzenlenen 10. Uluslararası Altın Kayısı Film Festivali'ne sanık Çiğdem Mater Utku ile birlikte katıldığı, bu festivale giderken de Videoccupy grubuna İngilizce olarak hazırlattığı Gezi Parkı olaylarına ilişkin 15 dakikalık amatör görüntüyü yanında götürerek festivalde bulunan çeşitli belgesel yapımcıları ile planladığı Gezi Parkı belgeselinin hazırlığıyla ilgili görüşmeler yaptığı, bu konuya ilişkin sanık Çiğdem Mater Utku'nun Videoccupy grubunda bulunan Özge isimli şahısla 23 Temmuz 2013 tarihinde görüşme yaptığı, bu kapsamda Video İşgal grubundan bazı kişilerle birlikte sanık Çiğdem Mater Utku'nun 16-24 Ağustos 2013 tarihleri arasında düzenlenen Saraybosna Film Festivali'ne katıldıkları ve hazırlamayı düşündükleri Gezi Parkı belgeseli ile ilgili bir dizi görüşmeler yaptıkları, fakat Gezi Parkı eylemlerinin başarıya ulaşamamış olması nedeniyle belgesel hazırlama fikrinin de yarıda kaldığı, 24 Eylül 2013 tarihinde sanık Mehmet Osman Kavala'nın girişimleriyle Brüksel'de bulunan Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nda (Carnegie Endowment for International Peace) Gezi Parkı olaylarını konu alan bir panel düzenlendiği, ABD İstanbul Başkonsolosluğu çalışanı olan Metin Çetin isimli şahsın, sanık Mehmet Osman Kavala'nın sekreteri Ayşe Nur Türkkolu ile yaptığı

31 Ekim 2013 tarihli görüşmede randevu ayarlandığı üzere, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland'ın 1 Kasım 2013 tarihinde Türkiye'ye geldiği, sanık Mehmet Osman Kavala ile görüştüğü, sanık Mehmet Osman Kavala'nın sekreteri olan Ayşe Nur Türkkolu'nun sanık Mehmet Osman Kavala ile yaptığı 30 Aralık 2013 tarihli görüşmede belirtildiği üzere, Hollanda İstanbul Başkonsolosu'nun 30 Aralık 2013 tarihinde sanık Mehmet Osman Kavala'nın ofisine ziyarete gittiği ve toplantı yaptıkları, yine uluslararası spekülatör George Soros'un Türkiye'deki Gezi Parkı olayları ve diğer olayları Açık Toplum Vakfı üzerinden takip ettiği, Gezi Parkı olayları sürecinde Açık Toplum Enstitüsü (Open Society Intitute) ve George Soros ile irtibatı Açık Toplum Vakfı'nın genel müdürü olan firari sanık Gökçe Tüylüoğlu'nun kurduğu, sanık Mehmet Osman Kavala'nın, bir kısım medya mensupları ile irtibata da geçerek yeni bir medya yapılanması içerisine girmeye çalıştığı, bu kapsamda yeni bir televizyon kanalı ve internet yayıncılığı kurulması ve Gezi Parkı eylemlerinin devamı ile yaşanması muhtemel Gezi Parkı olayları benzeri kalkışmaların medya vasıtasıyla gündem oluşturulmasının amaçlandığı, kurulacak medya organlarına kaynak sağlanması için Almanya, İngiltere ve bir kısım Avrupa ülkeleri ile temasa geçildiği ve bir dizi toplantılar yapıldığı, Guardian Vakfı'ndan bazı şahıslarla görüşmelerde bulunulduğu, George Soros ve Alman Vakfı ile irtibat kurulmasının planlandığı, bu kapsamda sanık Mehmet Osman Kavala'nın, Avrupa'da uydu üzerinden yayın yapan Yol TV isimli televizyon kanalı yetkilileri ile Turgut Öker aracılığıyla irtibata geçtiği ve mevcut kanal üzerinde yeni bir yapılanmaya giderek geniş halk kitlelerine hitap edebilecek bir TV kanalı kurmaya çalıştığı, Yol TV yetkilileri ile Can Dündar'ın da ön görüşme yaptığı, ayrıca Artı 1 Televizyonu Yönetim Kurulu Başkanı Altan Ertürk ve Birgün Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı

İbrahim Aydın ile görüşmeler yapıldığı, konuyla ilgili Hollanda'dan bir bağlantı kurulduğundan ve projenin onlara gönderileceğinden bahsedildiği, yine Guardian gibi yabancı basın kuruluşlarıyla işbirliği konusunda görüşmeler yapıldığı tespit edilmiştir.

2- GEZİ PARKI EYLEMLERİNİN FİNANSMANI

Uluslararası spekülatör George Soros'un, siyasi iktidarı değiştirmek istediği ülkelerde özellikle legal görünümlü sivil toplum kuruluşları aracılığıyla faaliyet yürüttüğü, bunun en önemli örneğinin de kurucusu olduğu Açık Toplum Vakfı olduğu, George Soros'un ülkemizdeki temsilcisi konumunda bulunan sanık Mehmet Osman Kavala'nın da aynı şekilde faaliyetlerini sivil toplum kuruluşları üzerinden gerçekleştirdiği, sanık Mehmet Osman Kavala'nın 2001 yılından itibaren Açık Toplum Enstitüsü'nde görev aldığı ve ülkemizde 2008 yılında vakıf haline gelen Açık Toplum Vakfı'nın da kurucu mütevelli heyeti içerisinde yer aldığı, Açık Toplum Enstitüsü'nün ülkemizde faaliyete başlamasının hemen akabinde 2002 yılında Anadolu Kültür Anonim Şirketi'ni ''kar amacı gütmeyen şirket'' olarak kurduğu, MASAK tarafından yapılan incelemede, Açık Toplum Vakfı'na ve Anadolu Kültür A.Ş.'ye Türkiye karşıtlığı ile bilinen birçok yurtdışı STK ve kurumlardan bağış adı altında milyonlarca dolar para geldiği ve bu paraların ülkemizde birçok faaliyet kapsamında dağıtıldığı, bu kapsamda sanık Çiğdem Mater Utku'nun, Gezi Parkı belgeseli hazırlanması konusunda eğitim alması ve görüşme yapması için Saraybosna Film Festivali'ne götürdüğü Video İşgal (Videoccupy) grubundan Özge isimli şahısla konuya ilişkin yaptığı telefon görüşmesinde, ''eğer gitmek isterseniz, bu bizim işimize yarar derseniz Açık Toplum'a böyle bir iki sayfalık bir şey yazmanız gerekiyor, Açık Toplum böyle şeyleri fonluyor Anadolu Kültür üzerinden, öyle bir fonlama yapılabilir gibi konuştuk Osman'la'' şeklindeki beyanlarından da anlaşıldığı üzere, sanık Mehmet Osman Kavala'nın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti aleyhine gerçekleştirdiği faaliyetlerinde Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür A.Ş. üzerinden göstermelik projeler oluşturarak legal bir kılıfta fonlama yaptığı, yine Gezi Parkı eylemlerine katılan eylemcilerin polis müdahalesinden etkilenmemesi için gaz maskesi ve diğer ihtiyaçların temini için para arayışı içerisine giriştiklerinde bu arayışın, sanıklar Mine Özerden ve Mehmet Osman Kavala tarafından çözümünün sağlandığı, sanık Mehmet Osman Kavala'nın bu konuyla ilgili iki kişinin hesap açmasını ve paraların bu hesapta toplanarak ihtiyaçların buradan karşılanmasını önerdiği, fakat sanıkların deşifre olmamak ve ilerleyen süreçte hukuki açıdan sorun yaşamamak için bu hesabı kendi isimlerine açtırmadıkları, Gezi Parkı eylemlerine katılan eylemcilerden iki kişi bularak onların isimlerine hesap açılmasını görüştükleri, dolayısıyla sanık Mehmet Osman Kavala'nın Gezi Parkı olaylarının karar alma ve parasal destek süreçlerinde aktif olarak bulunmasına rağmen kendisini deşifre etmemek için hiçbir resmi işlemde bulunmadığı, şiddet eylemlerinin gerçekleştiği yerlere gitmediği, sürecin en önemli akıl hocası olarak her platformda perde arkasında yer aldığı, her ne kadar Mehmet Osman Kavala Türkiye Cumhuriyeti aleyhine gerçekleştirdiği faaliyetlerini sivil toplum kuruluşları ve kar amacı gütmeyen şirket aracılığıyla legal görünüme kavuşturmaya çalışsa da Gezi Parkı olaylarına maddi yönden destekte bulunduğu, bu kapsamda sanık Mehmet Osman Kavala'nın eylemcilerin her türlü ihtiyacını gidermek için başvurulan kişi konumunda olduğu, Gezi Parkı eylemlerinde eylemcilerin polisle çatışmaya girerken kullandıkları gaz maskesi ve gözlük, eylemciler için yemek ve kahvaltı ve eylemcilerin koordinasyonu daha kolay sağlayabilmeleri için Gezi Parkı'na masa ve ses sistemi gibi malzemeleri temin ettiği, ayrıca İlayda Aktüre isimli şahsın Taksim Dayanışması içinde bulunan ve Gezi Parkı olaylarına destek veren Anadolu Kültür ve Araştırma Derneği (AKA-DER) temsilcisi Cemrecan Aşlamacı isimli şahsa 16 Eylül 2013 tarihinde gönderdiği SMS'te, ''Ortak ya Kavala'nın sekreterini arayıp, bir randevu alsana, para lazım'' şeklinde beyanda bulunduğu, aynı şahısların 18 Eylül 2013

tarihinde yaptıkları görüşmede, ''Nakliyeci ve matbaacı şahıslara borçları olduğunu, Cemrecan isimli şahsın İlayda isimli şahsa Mehmet Osman Kavala'ya gidip para istemesini, parayı aldıktan sonra da dayanışma yemeği var diyerek bilet satmasını istediğini söylediği'', aynı şahısların aralarında yaptıkları 4 Ekim 2013 tarihli görüşmede, İlayda: ''Bence de bana öyle geliyor bu ortak, Kavala meselesini biz şimdi hallediyoruz galiba.', Cemrecan: ''Valla?'', İlayda: ''Kaan yanımda, bizim okula geldi beni ziyarete'', Cemrecan: ''Valla?'', İlayda: ''Şeye gideceğiz yolumuzun üstü ya zaten Osmanbey'deyiz, giderken uğrarız ordaysa koparız para'', Cemrecan: ''Valla on numarasınız çok iyi olur'', İlayda: ''Tamam ama şöyle ortak onun işleyişini biliyorum, adama gidiyorsun adam diyor ki şu gün şu saatte gelin paranızı vereyim'' şeklinde görüşmelerde bulundukları, Gezi Parkı olaylarında aktif rol alan ve LGBTİ derneği yöneticilerinden olan İpek Kırancı'nın, Umut isimli şahısla yaptığı görüşmede, ''...teşekkür ederiz sen Açık Toplum Vakfı'na yönlendirdin bizi, oradan maaş alıyoruz çok sağol Umut ya'' şeklinde beyanda bulunduğu, sanık Mehmet Osman Kavala'nın Gezi Parkı eylemlerine katılan eylemcilere bu şekilde maddi destek sağladığı, ayrıca alınan MASAK raporuna göre, sanık Mehmet Osman Kavala'nın Cezayir Restorant ve Anadolu Kültür A.Ş.'nin içerisinde bulunduğu 12 şirkette doğrudan veya dolaylı ortaklığının bulunduğu, şirketlerin her yıl ortaklık yapılarının değiştirildiği, bazı şirketlerin yıllarca hiçbir mal ve hizmet satışı yapmadığı, şirketler arasındaki ilişkilerin ve ortaklık durumlarının düzenli olarak karıştırıldığı, şirketlerin tamamının sürekli olarak zarar ettiği, buna rağmen şirketlerin nereden geldiği belli olmayan milyonlarca Türk Lirası ile düzenli olarak özkaynak artışına gittiği, havale/EFT/swift ve diğer kayıtlardan şirketlere konan sermayeye ilişkin herhangi bir transfer veya ödemeye rastlanmadığı, yine şirketlere konan sermayeler kadar yüksek miktarda paranın sanığın banka hesaplarında hiç dolaşmadığı, şirketler arasında kağıt üzerinde görülen hizmet alışverişlerine ilişkin birçok para transferinin havale/EFT/swift ve diğer kayıtlarda yer almadığı, birçok şirketin özkaynaklarının eriyerek eksiye düştüğü, şirketlerin sürekli olarak zarar etmelerine karşılık özsermaye artışları yapılmasının ve karmaşık ortaklık yapılanmalarının, şirketlerin mali kaynak gelir ve giderlerinin takibini zorlaştırmak amacıyla yapıldığı, raporda George Soros'un kurduğu OSI Assistance Foundation (Open Society Institute/Açık Toplum Enstitüsü)'dan Açık Toplum Vakfı'na, 2011-2017 yılları arasında toplam 14.026.703 USD tutarında swift gönderildiği, Açık Toplum Vakfı'nın da Anadolu Kültür A.Ş.'ye bu dönemde iki milyon TL'ye yakın para transferi yaptığı, Anadolu Kültür A.Ş.'nin Açık Toplum Vakfı ve yurtdışında yerleşik birçok kuruluş tarafından fonlandığı, şirketin de burs görüntüsü altında birçok kişiye para transferi gerçekleştirdiği, ayrıca Anadolu Kültür A.Ş.'nin hukuki niteliğinin Türk Tücaret Kanunu'na göre kurulmuş anonim şirket statüsünde olmasına rağmen yönetim kurulunda kar amacı gütmediği yönünde karar alındığı, faaliyetlerinin şirket statüsü altında yürütülmesi nedeniyle dernek ve vakıflar gibi denetlenememe sonucunu ortaya çıkardığı, bağış alması ve bağış yapması yönüyle vakıflar ve derneklerle ilgili mevzuat açısından denetime tabi olmadığı, bu itibarla ülkemizde yönetim karşıtlığını körüklemek için toplumda direnç odakları oluşturmak suretiyle Gezi Parkı olaylarında olduğu gibi eylemcileri istediği zaman bir araya getirmeyi amaçlayan sözde sivil toplum çalışmalarını yürüten sanık Mehmet Osman Kavala'nın, yurtdışından kendisine aktarılan fonları gizlemeye çalıştığı tespit edilmiştir.

2- GEZİ PARKI OLAYLARI KAPSAMINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN EYLEMLER

Gezi Parkı olaylarının gelişimi kronolojik açıdan incelendiğinde;

16 Eylül 2011 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Taksim yayalaştırma projesinin kabul edildiği, Wall Street eylemlerinin başladığı bu dönemde 2011 yılı Ekim ayında Ayaklan

İstanbul/Occupy İstanbul isimli Facebook sosyal medya hesabının oluşturulduğu, sayfa üyelerinin bu tarihten itibaren çeşitli aralıklarla Revolt (Ayaklan) İstanbul eylemleri düzenledikleri,

11 Kasım 2011 tarihinde; Ayaklan İstanbul isimli video çekildiği ve bu videoda İstanbul Taksim meydanında bir araya gelen grupla birlikte eylem yapan firari sanıklar Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora ve Handan Meltem Arıkan isimli şahıslarla röportaj yapıldığı, bu röportajda şahısların Arap Baharı'nın bölgesel olmadığını, küresel olduğunu ve eninde sonunda ülkemizde de olmasını arzu ettiklerini dile getirdikleri,

26 Aralık 2011 tarihinde; İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Taksim meydanı ile ilgili aldığı karar ve planlarla ilgili Taksim Platformu'nun ilk toplantısını yaptığı,

4 Ocak 2012 tarihinde; Anıtlar Kurulu tarafından projenin onaylandığı ve yeniden inşa edilecek olan Topçu Kışlası'nın üç katlı olacağı ve yaklaşık 28.900 metrekarelik bir inşaat alanına sahip olacağı hususlarının açıklandığı,

17 Ocak 2012 tarihinde; haber.sol.org.tr isimli internet sitesinde yayınlanan ''Yeni Taksim Meydanı diktatörlüğün simgesi olacak'' isimli haberde Prof. Dr. Betül Tanbay'ın projenin ısrarla kamuoyundan gizlendiğini ve müzakere sürecinden ısrarla kaçınıldığını söylediği, Başbakan'ın projesinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi İl Genel Meclisi'nde oybirliği ile geçtiğini hatırlatan Tanbay'ın, 6 ay içinde karar verebilecek olan Koruma Kurulu'nun büyük bir skandala imza atarak bir hafta içinde projeyi onaylamasına tepki gösterdiği,

6 Şubat 2012 tarihinde; Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası'nın, Gezi Parkı'nın tescillenmesi için 2 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na başvuruda bulunduğu,

2 Mart 2012 tarihinde; Taksim yayalaştırma projesine karşı sendikalar, odalar, siyasi partiler, çevre örgütleri ve dernekler tarafından Taksim Dayanışması isimli oluşumun kurulduğu, Taksim Dayanışması'nın ilan ettiği deklarasyonla kurulurken Taksim Meydanı'nı koruma kararlılığını açıkladığı,

1 Haziran 2012 tarihinde; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Topçu Kışlası'nın aslına uygun olarak yeniden inşa edileceğini açıkladığı,

6 Haziran 2012 tarihinde; Gezi Parkı'nda bir araya gelen Taksim Dayanışması üyelerinin bir basın açıklaması yaptığı,

2012 yılı Haziran ayında; Gezi Parkı eylemlerinde occupy (işgal) hareketi olarak bilinen ve teorisyenliğini Gene Sharp'ın yaptığı sözde sivil başkaldırı yönteminin kullanıldığı, söz konusu hareketin uygulayıcısının OTPOR/CANVAS grubu olduğu, Sırp asıllı İvan Marovic tarafından kurulan OTPOR isimli örgütün, renkli devrimler ile Arap coğrafyasında yaşanan ve sosyal medyanın da kullanıldığı ayaklanma ve devrimlerde etkin olduğu, bu kapsamda 2012 yılı Haziran ayında OTPOR lideri İvan Marovic ile CANVAS eğitmenlerinin ülkemizde bulunduğu,

2012 yılı Temmuz ayında; OTPOR'un kurucusu olan İvan Marovic'in Mısır'ın başkenti Kahire'de Gezi Parkı eylemlerinde ön planda bulunan Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora, Defne Anter, Handan Meltem Arıkan, reklamcı Melin Osasogie Edomwonyi isimli şahıslarla aynı tarih aralığında bulunduğu, Türkiye dönüşünde bu şahısların Mi Minör isimli tiyatro oyununun provalarına başladıkları, bu oyunda temsili ülkenin başkanına karşı ayaklanmanın teşvik edildiği, Handan

Meltem Arıkan'ın yazdığı ve Memet Ali Alabora'nın yönetmenlik yaptığı Mi Minör'ün izleyiciyi sosyal medya aracılığı ile örgütleyerek sergilenecek oyuna davet eden ve seyircinin de interaktif olarak katıldığı bir tiyatro oyunu olduğu, 2013 yılı Nisan ayına kadar gösterimde kalan oyunda izleyicinin sosyal medya aracılığı ile örgütlenerek temsili ülkenin başkanına karşı ayaklanmaya teşvik edildiği,

18 Aralık 2012 tarihinde; Gezi Parkı eylemlerinin başından itibaren etkili bir parçası olan OccupyTurkey isimli sosyal medya hesabının, ODTÜ'de başlayan ve günlerce süren öğrenci eylemleri sırasında DirenAnadoIu bağlantı adı ile kurulduğu,

17 Mart 2013 tarihinde; Youtube isimli video paylaşım sitesinde Pelin Batu-Ayağa Kalk-Taksim Gezi Parkı Derneği ismiyle 2 dakika 10 saniye süreli video paylaşıldığı,

23 Mart 2013 tarihinde; Youtube'da Levent Üzümcü-Ayağa Kalk-Taksim Gezi Parkı Derneği ismiyle 2 dakika 04 saniye süreli video paylaşıldığı,

13 Nisan 2013 tarihinde; Ayağa Kalk Festivali'nin düzenlendiği, Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği Kurucu üyesi olan Safiye Yüksek'in, ''Sizin geri dönülemez bir şekilde çılgınca katletmekte olduğunuz kültürümüz ve doğamız için, yaşam alanlarımızdan elinizi çekinceye kadar, biz Anadolu Trakya ve dünya halkları malımızla canımızla topyekûn ve tüm kararlılığımızla karşınızda olacağız'' şeklinde açıklamada bulunduğu,

27 Mayıs 2013 tarihinde; Taksim yayalaştırma projesi kapsamında yol açma çalışması yapılırken Gezi Parkı'ndaki bazı ağaçların sökülmesi üzerine Taksim Dayanışma Platformu ile bazı sivil toplum kuruluşları ve siyasi partiler tarafından ''Parkımızı vermiyoruz, Kışla-AVM istemiyoruz'' şeklinde eylemler düzenlenmeye başlandığı, bu kapsamda Gezi Parkı'nın Asker Ocağı caddesine bakan duvarının 3 metrelik kısmının gece 22:00 civarında yıkılarak 5 ağacın da yerinden sökülmesi üzerine Gezi Parkı'nda toplanan Taksim Dayanışma üyelerinin iş makinelerinin önüne geçerek çalışmaları engellediği, grup içerisinden yaklaşık 50 kişinin parkta çadır kurarak sabaha kadar nöbet tuttukları,

28 Mayıs 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması tarafından 27 Mayıs 2013 günü @taksimdayanışma isimli Twitter adresinden, ''Sabah 07.30'dan itibaren iş makinalarına engel olmak için Taksim Gezi Parkı'nda toplanıyoruz'' şeklinde mesaj yayınlanarak halkın Gezi Parkı'nda toplanması yönünde çağrı yapıldığı, bu davet üzerine Taksim Dayanışma Platformu üyelerinin de bulunduğu yaklaşık 150 kişilik grubun Gezi Parkı'nda toplandığı, akabinde grup üyelerinin Gezi Parkı içerisine kurulu çadırları kaldırmaya çalışan zabıta görevlilerine saldırdıkları ve iş makinelerinin camlarını kırdıkları, bölgeye gelen kolluk görevlilerince yapılan müdahale sonrasında grubun oturma eylemine başladığı, devam eden süreçte Taksim Dayanışması tarafından 28 Mayıs 2013 günü @taksimdayanışma isimli Twitter adresinden, ''Taksim Gezi Parkı için nöbetteyiz. Yemeğini/yüreğini/sanatını/çocuğunu/ aklını/çadırını/kendini kap da gel!'', ''Bu süreçte herkesi nöbetimize her saatte destek vermeye çağırıyoruz'', ''Bu akşam 19:00'da Taksim Gezi Parkı'nda toplanıyoruz'' şeklinde mesajların yayınlanması suretiyle halkın Gezi Parkı'nda toplanması yönünde çağrıların yapıldığı, yoğun şekilde devam eden bu davetler üzerine Gezi Parkı'nda toplananların sayısının yaklaşık 1200 kişiye ulaştığı, saat 19:00 sıralarında Taksim Dayanışma platformu üyelerinin ve bazı milletvekillerinin kalabalığa hitaben konuşma yaptıkları, grup içerisinden yaklaşık 150 kişinin geceyi geçirmek için Gezi Parkı'na çadır kurdukları, Taksim Dayanışması tarafından saat 23:10'da Taksim Dayanışması isimli twitter sayfasından, ''Değerli arkadaşlar, Taksim Gezi Parkı'nda 27 Mayıs gecesinden bu yana, parkımıza

sahip çıkmak, hukuka ve imara aykırı bu yıkıma engel olmak için nöbetteyiz. Nöbetimiz sabaha kadar, parkımızda yapılmaya çalışılan bu hukuk dışı inşaat faaliyetleri durdurulana kadar devam edecektir.

Bu süreçte herkesi nöbetimize her saatte destek vermeye çağırıyoruz. Ayrıca, yarın yani 29 Mayıs 2013 Çarşamba günü saat: 12.30'da Taksim Gezi Parkı'nda, Taksim Dayanışması tarafından basın açıklaması yapılacaktır. Yemeğini/yüreğini/sanatını/çocuğunu/aklını/çadırını/kendini kap da gel! Taksim Dayanışma'' şeklinde mesaj yayınlayarak halkı Gezi Parkı'na gelmeye davet ettikleri,

27 Mayıs 2013 tarihinde; @taksimdayanışma isimli twitter adresinden, ''Gezi Parkı'na bekliyoruz. Saat 09.00'da basın açıklaması yapılacak'' şeklinde mesaj yayınlanarak halkın Gezi Parkı'nda toplanması yönünde çağrı yapıldığı, yoğun şekilde devam eden bu davetler üzerine Gezi Parkı'nda toplananların sayısının yaklaşık 1500 kişiye ulaştığı,

28 Mayıs 2013 tarihinde; saat 05:00 sıralarında İBB zabıta görevlileri ve kolluk görevlileri tarafından Gezi Parkı'nda mevcut işgalin kaldırılması ve yayalaştırılma çalışmalarına tekrar devam edilebilmesi için gerekli uyarılar yapıldıktan sonra kolluk kuvvetleri marifetiyle müdahale edilerek parkta kurulu bulunan çadırların ve diğer malzemelerin zabıtalar tarafından kaldırıldığı ve iş makinelerinin çalışmasının tekrar başladığı, saat 05:15 sıralarında kolluk görevlilerinin Gezi Parkı'na giriş yaptığı esnada gruptan bazı kişilerin kolluk görevlilerine yönelik sözlü şekilde ve taş atarak fiili saldırıda bulundukları, bunun üzerine kolluk görevlileri tarafından güç kullanıldığı, saat 08:00 sıralarında ise Çevik Kuvvet görevlilerinin Gezi Parkı'ndan çekilmesi ile grupların tekrar alana giriş yapmaya başladıkları, yapılan müdahale sonrasında Taksim Dayanışması tarafından @taksimdayanışma isimli Twitter adresinden, ''Şu anda bütün park kapatılıyor, etrafı çevriliyor, sıkıyönetim ilan ediyorlar'', ''polis gaz bombası attı'', ''tomalarla yoğun gaz ve su. Direniş sokaklarda devam ediyor'', ''Taksim Gezi Parkı'na her yerden girebilirsiniz bir sorun yok herkesi bekliyoruz'', ''Gezi Parkı'na insan akını var, şimdiden 7 bin kişi olduk! Direnişe Devam!'', ''Direne Direne Kazanacağız'', ''Taksim Dayanışması'nın çağrısıyla saat 10.00'da Divan Otel önünde bir basın açıklaması yapılacak'', ''Bu daha başlangıç mücadeleye devam'' şeklinde mesajlar yayınlanarak halkı emniyet güçlerine karşı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya davet ettikleri, yapılan bu yoğun çağrılar üzerine saat 10:00'dan itibaren tekrar grupların toplanmaya başlayarak Gezi Parkı'na yeni çadırlar kurdukları, saat 19:00 sıralarında Taksim Dayanışması organizesinde KESK, Halkevleri, Dev-Lis, ÖDP, HDK, SDP, TKP, CHP, TMMOB, Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği, İstanbul Barosu, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi, LGBTT, Bey-Der, DİSK, Genç-Der, Gençlik Muhalefeti, EHP, Liseli Genç Umut, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi, Evrensel Sanat, Çarşı Grubu, Kaldıraç, Evrensel Sanat, Bağımsız Hayvan Özgürlüğü aktivistlerinin bulunduğu grupların katılımıyla topluluğun sayısının 7.000 kişiye ulaştığı, çeşitli konuşmalardan sonra nöbet eylemine başlandığı, ''Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı?. Hadi gel. #direngeziparkı'' şeklindeki paylaşımın da firari sanık Memet Ali Alabora tarafından aynı gün Twitter üzerinden yapıldığı,

29 Mayıs 2013 tarihinde; saat 04:20 sıralarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin halka açık parkta, parkın diğer vatandaşlarca kullanımını engelleyecek biçimde işgalini sonlandırmak için polis ve yeteri kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesi zabıta personeli ile beraber görev aldığı, Gezi Parkı içerisinde bekleyen ellerinde taş ve şişelerle kolluk görevlilerine saldıran gruba TOMA ve gazla müdahale edildiği, saat 05:15 sıralarında mevcut personel ile çadırların bulunduğu yöne doğru iler

mahiyette barikatların kurulduğunu, barikatı güçlendirmeye devam etmekte oldukları esnada, ''Direne direne kazanacağız, Taksim bizimdir bizim kalacak, o... ç... polis parktan defol, hükümet istifa, Tayyip istifa'' şeklinde slogan attıkları, zabıtanın görevini yerine getirebilmesi amacı ile müdahaleye başlanıldığı, Taksim Dayanışması tarafından @taksimdayanışma isimli Twitter adresinden, ''Bileşenlerimizden DİSK saat 13:00'da başın açıklaması için Taksim Metro çıkışı önüne çağrı yaptı. Hepimiz orda olucaz'', ''Bugün 19.00'da Taksim Meydanı'ndan parkımıza giriyoruz.'' şeklinde mesajlar yayınlanarak halkı emniyet güçlerine karşı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya davet ettikleri, bu çağrılar üzerine saat 12.00 sıralarında Taksim Metro durağı çıkışında yaklaşık 1000 kadar kişinin toplanarak basın açıklaması yaptığı, basın açıklaması sonrasında grubun dağılmayarak oturma eylemi gerçekleştirdikleri, kolluk görevlileri tarafından söz konusu oturma eyleminin kanuna aykırı olduğu ve dağılmaları gerektiği şeklinde yapılan anonslar ve müdahale sonrasında grubun dağıtıldığı, devamında Taksim Dayanışması tarafından @taksimdayanışma ve @TaksimPlatformu isimli Twitter adreslerinden, ''Gümüşsuyu, Sıraselviler, İstiklal cad. Divan oteli tarafı ve Tarlabaşı'nda polis saldırısı sürüyor'', ''başına darbe alan Ahmet Şık'ın kafasına dikiş atıldı... Ege Çubukçu'nun burnu kırıldı, Muharrem Şaşkın Taksim İlkyardım yoğun bakımda'', ''BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder gaz bombası ile omzundan vuruldu'', ''Sabah gazetesi muhabiri de gözünden tazyikli suyla yaralandı, başka yaralananlar da var ama buradayız dayanışma halindeyiz'', ''bu bir müdahale değil... apaçık saldırı... Polisi halkına saldırtıyorlar'', ''Polis Taksim meydanını savaş alanına çevirdi, basın açıklaması yapılırken saldırdı'' şeklinde mesajlar yayınlanmak suretiyle halkın hassasiyetinin kullanılarak provokatif faaliyetlerde bulundukları, böylece halkı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya tahrik ettikleri, sosyal medyadan yapılan bu çağrılar sonucunda toplanan yaklaşık 1000-1500 kişilik içerisinde ESP, Mücadele Birliği, TKP, Öğrenci Kolektifleri, Toplumsal Özgürlük Partisi Girişimi (TÖP-G), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Bağımsız Devrimci Sosyalist Platformu (BDSP), Halk Cephesi, Anarşist Faaliyet, AKA-DER, Sosyalist Gençlik Derneği Federasyonu (SGDF), HDK, Gençlik Muhalefeti, Emekçi Hareket Partisi(EHP), Halkın Kurtuluş Partisi (HKP), ÖDP, SÖZ ve Halkevleri üyelerinin bulunduğu grubun, gün boyu Taksim meydanı, İstiklal caddesi, Sıraselviler caddesi, Tarlabaşı caddesi, Mete caddesi, Gümüşsuyu, Halaskargazi cad., Taşkışla cad. gibi yerlerde polisin tüm uyarılarına rağmen taşlı, sopalı, molotoflu, ses bombalı, sapan ve bilyeli olmak üzere çeşitli şekillerde polise saldırdıkları ve barikat kurdukları, kolluk görevlilerinin gruba karşı müdahale ettiği, ayrıca Taksim Dayanışması tarafından @taksimdayanışma isimli Twitter adresinden, ''Nispetiye, Hisarüstü, Levent, Şişli, Ortaköy, Beşiktaş, Feriköy, Vali Konağı, Galata tencere tavayla geliyor'', ''herkes bulunduğu yerde polis şiddetini kınamak için gürültü çıkarsın tencere tava korna düdük'' şeklinde paylaşımların yapıldığı, bu paylaşımlarla tencere tava eylemleri olarak bilinen ülke geneline yayılan toplumsal olaylar için çağrılar yapıldığı, bu çağrılar neticesinde ülke genelinde her gün devam edecek eylemlerin fitilinin ateşlendiği,

1 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması tarafından @taksimdayanışma isimli Twitter adresinden, ''Polis şuan Taksim'de İstiklal caddesine müdahale etmek için hazırlığa başladı'', ''Polis gaz kullanarak Taksim'i boşatmaya çalışıyor şuan'', ''Duyuru: saat 15.00'da Taksim meydanda buluşup, parkımıza doğru yürüyoruz'', ''Bütün halkımızı polis şiddetine maruz kalan arkadaşlarımıza direnişçilere yardım etmeye çağırıyoruz'', ''Taksim Dayanışması Gezi Parkı'na girmiştir. Herkes Gezi Parkı'na'', ''Taksim Dayanışması, Taksim Gezi Parkı'ndaki bütün barikatları açıyor. Haydi parka'', ''Son dakika, meydana şuanda müdahale başladı'', ''Binlerce insan hala parkta. Dayanışma parktan çıkmamaya kararlı direniyor'', ''AKM tarafından TOMA kovalandı, geri parka giriliyor'', ''Tüm Beşiktaşlılara duyurulur, lütfen internet şifrelerinizi kaldırın, evlerinizi yaralılara ve direnişçilere

lerken zabıta görevlileri ve onlara destek olarak gelen diğer personelin görevlerini engelleyici

mahiyette barikatların kurulduğunu, barikatı güçlendirmeye devam etmekte oldukları esnada, ''Direne direne kazanacağız, Taksim bizimdir bizim kalacak, o... ç... polis parktan defol, hükümet istifa, Tayyip istifa'' şeklinde slogan attıkları, zabıtanın görevini yerine getirebilmesi amacı ile müdahaleye başlanıldığı, Taksim Dayanışması tarafından @taksimdayanışma isimli Twitter adresinden, ''Bileşenlerimizden DİSK saat 13:00'da başın açıklaması için Taksim Metro çıkışı önüne çağrı yaptı. Hepimiz orda olucaz'', ''Bugün 19.00'da Taksim Meydanı'ndan parkımıza giriyoruz.'' şeklinde mesajlar yayınlanarak halkı emniyet güçlerine karşı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya davet ettikleri, bu çağrılar üzerine saat 12.00 sıralarında Taksim Metro durağı çıkışında yaklaşık 1000 kadar kişinin toplanarak basın açıklaması yaptığı, basın açıklaması sonrasında grubun dağılmayarak oturma eylemi gerçekleştirdikleri, kolluk görevlileri tarafından söz konusu oturma eyleminin kanuna aykırı olduğu ve dağılmaları gerektiği şeklinde yapılan anonslar ve müdahale sonrasında grubun dağıtıldığı, devamında Taksim Dayanışması tarafından @taksimdayanışma ve @TaksimPlatformu isimli Twitter adreslerinden, ''Gümüşsuyu, Sıraselviler, İstiklal cad. Divan oteli tarafı ve Tarlabaşı'nda polis saldırısı sürüyor'', ''başına darbe alan Ahmet Şık'ın kafasına dikiş atıldı... Ege Çubukçu'nun burnu kırıldı, Muharrem Şaşkın Taksim İlkyardım yoğun bakımda'', ''BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder gaz bombası ile omzundan vuruldu'', ''Sabah gazetesi muhabiri de gözünden tazyikli suyla yaralandı, başka yaralananlar da var ama buradayız dayanışma halindeyiz'', ''bu bir müdahale değil... apaçık saldırı... Polisi halkına saldırtıyorlar'', ''Polis Taksim meydanını savaş alanına çevirdi, basın açıklaması yapılırken saldırdı'' şeklinde mesajlar yayınlanmak suretiyle halkın hassasiyetinin kullanılarak provokatif faaliyetlerde bulundukları, böylece halkı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya tahrik ettikleri, sosyal medyadan yapılan bu çağrılar sonucunda toplanan yaklaşık 1000-1500 kişilik içerisinde ESP, Mücadele Birliği, TKP, Öğrenci Kolektifleri, Toplumsal Özgürlük Partisi Girişimi (TÖP-G), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Bağımsız Devrimci Sosyalist Platformu (BDSP), Halk Cephesi, Anarşist Faaliyet, AKA-DER, Sosyalist Gençlik Derneği Federasyonu (SGDF), HDK, Gençlik Muhalefeti, Emekçi Hareket Partisi(EHP), Halkın Kurtuluş Partisi (HKP), ÖDP, SÖZ ve Halkevleri üyelerinin bulunduğu grubun, gün boyu Taksim meydanı, İstiklal caddesi, Sıraselviler caddesi, Tarlabaşı caddesi, Mete caddesi, Gümüşsuyu, Halaskargazi cad., Taşkışla cad. gibi yerlerde polisin tüm uyarılarına rağmen taşlı, sopalı, molotoflu, ses bombalı, sapan ve bilyeli olmak üzere çeşitli şekillerde polise saldırdıkları ve barikat kurdukları, kolluk görevlilerinin gruba karşı müdahale ettiği, ayrıca Taksim Dayanışması tarafından @taksimdayanışma isimli Twitter adresinden, ''Nispetiye, Hisarüstü, Levent, Şişli, Ortaköy, Beşiktaş, Feriköy, Vali Konağı, Galata tencere tavayla geliyor'', ''herkes bulunduğu yerde polis şiddetini kınamak için gürültü çıkarsın tencere tava korna düdük'' şeklinde paylaşımların yapıldığı, bu paylaşımlarla tencere tava eylemleri olarak bilinen ülke geneline yayılan toplumsal olaylar için çağrılar yapıldığı, bu çağrılar neticesinde ülke genelinde her gün devam edecek eylemlerin fitilinin ateşlendiği,

1 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması tarafından @taksimdayanışma isimli Twitter adresinden, ''Polis şuan Taksim'de İstiklal caddesine müdahale etmek için hazırlığa başladı'', ''Polis gaz kullanarak Taksim'i boşatmaya çalışıyor şuan'', ''Duyuru: saat 15.00'da Taksim meydanda buluşup, parkımıza doğru yürüyoruz'', ''Bütün halkımızı polis şiddetine maruz kalan arkadaşlarımıza direnişçilere yardım etmeye çağırıyoruz'', ''Taksim Dayanışması Gezi Parkı'na girmiştir. Herkes Gezi Parkı'na'', ''Taksim Dayanışması, Taksim Gezi Parkı'ndaki bütün barikatları açıyor. Haydi parka'', ''Son dakika, meydana şuanda müdahale başladı'', ''Binlerce insan hala parkta. Dayanışma parktan çıkmamaya kararlı direniyor'', ''AKM tarafından TOMA kovalandı, geri parka giriliyor'', ''Tüm Beşiktaşlılara duyurulur, lütfen internet şifrelerinizi kaldırın, evlerinizi yaralılara ve direnişçilere

açın'', ''Beşiktaş destek noktaları 0212... (çeşitli numaralar)'' şeklinde mesajlar yayınlanmak suretiyle halkı kolluk görevlilerine karşı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya davet ettikleri, sosyal medyadan yapılan çağrılar sonucunda Gezi Parkı'nı işgal etmek isteyen yaklaşık 2.000 kişinin, gün boyu Taksim meydanı, İstiklal caddesi, Sıraselviler caddesi, Tarlabaşı caddesi, Mete caddesi, Gümüşsuyu, Halaskargazi caddesi, Taşkışla caddesi gibi yerlerde polisin tüm uyarılarına rağmen dağılmayarak polise taşlı, sopalı, molotoflu, ses bombalı, sapan ve bilyeli gibi çeşitli şekillerde saldırdıkları ve barikat kurdukları, kolluk görevlilerinin de gruba karşı müdahale ettiği, Başbakanlık'ın Beşiktaş ilçesindeki bulunan çalışma ofisi önünde yaklaşık 1.000-1.500 kişinin toplandığı, ofis önündeki grubun kolluk görevlilerine taş, sopa ve şişe atarak saldırıda bulunmaya başlamaları üzerine saat 17:50'ye kadar gruba sözlü uyarı yapıldığı, göstericilerin TOMA araçlarının ve personelin içinde bulunduğu otobüslerin yanına kadar gelerek taş, sopa ve şişe atmaya başlamaları üzerine gruba müdahale edildiği, 01.06.2013 günü akşam saat 18:00'dan 02.06.2013 günü sabah 06:00 saatine kadar Beşiktaş çalışma ofisi önü ile Dolmabahçe, Çırağan, Süleyman Seba ve Ortabahçe caddelerinde yoğun eylemlerin yapıldığı, İstanbul ili Sultangazi ilçesinde yaklaşık 1000 kişilik grubun, karakola ve bahçesinde bulunan araçlara taş ve molotoflu saldırıda bulunduğu, yapılan müdahale sonrasında grubun dağıtıldığı, yaşanan olaylarda ikisi Emniyet müdürü olmak üzere toplam 14 polis memurunun yaralandığı, 1 Banka ATM'si, AK parti temsilciliği, Gezi Parkı içerisinde bulunan polis noktası, yine Taksim'de bulunan onlarca polis aracının, belediye otobüsünün ve yayın aracının kullanılmaz hale getirildiği ve yağmalanarak ateşe verildiği,

2 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması tarafından @taksimdayanışma isimli twitter adresinden, ''Duyuru: 14.00'dan itibaren Taksim meydanında buluşuyoruz, konserlerle birlikte taleplerimizi açıklıyoruz'', ''Gezi Parkı direnişi kaldığı yerden devam'', ''Acil ihtiyaç; parka acil su ve yemek takviyesi yapalım lütfen. Herkes çok çalıştı yoruldu ve susadı acıktı'', ''Gezi Parkı'nı geri aldık, taleplerimiz gerçekleşene kadar nöbetimize devam ediyoruz!'' şeklinde mesajlar yayınlanarak halkı kolluk görevlilerine karşı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya davet ettikleri, taksimdayanışma.org isimli internet sitesinden, ''Taksim Dayanışması Ortak Deklarasyonu'' başlıklı, ''Taksim Projesi ilk olarak seçimlerden önce Başbakan tarafından açıklandı. Peşinden, kamuoyuna yayalaştırma projesi adı altında sunulan plan değişikliği, evrensel şehircilik değerleri göz ardı edilerek, ulaşım planlama ve projelendirme bilim ve tekniği gözetilmeden, üstelik koruma ve hukuk kurulları ihlal edilerek ilan edildi...'' şeklinde bir açıklama yayınladığı, söz konusu açıklamayla Taksim projesinin sorumlusu olarak o tarihte Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın hedef gösterildiği, yine Taksim Dayanışması tarafından 2 Haziran 2013 günü yapılan basın açıklamasında, ''Sokakta birleştik, sokakta kazanacağız! ...5 gündür tüm baskı ve şiddete, yalana, manipülasyona, medya sansürüne rağmen direnişi dalga dalga büyütenlere, sokak sokak direnenlere selam olsun! Meydanları özgürleştirenlere, köprüleri aşanlara, evini, okulunu direnişçilere açanlara selam olsun! Bu direniş ülkedeki tüm baskıcı anti demokratik uygulamalara, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP iktidarının 'ben karar veririm, olur' dayatmalarına karşı 'yeter' diyenlerin; kentlerine, emeğine, doğaya, yaşamına sahip çıkanların isyanıdır, öfkesidir, dayanışmasıdır. Tüm muhalif kesimlerinin, renklerinin buluşmasıdır. Tüm Türkiye'nin meydanlarından yükselen ortak ses 'hükümet istifa' olmuştur. Bu sesi büyüteceğiz! Bu haykırışın anlamı açıktır! ...Direnişimizin acil talepleri şunlardır; Gezi Parkı, park olarak kalacaktır. Ne Taksim'de Topçu Kışlası'na ne de tüm doğa ve yaşam alanlarımızın talanına izin vermeyeceğiz. Gezi Parkı'ndaki direnişten başlayarak halkın demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan, yüzlerce insanın yaralanmasına neden olan sorumlular, başta İstanbul valisi, Emniyet genel müdürü olmak üzere derhal istifa etmelidir. Gaz bombası kullanılması yasaklanmalıdır. Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için gözaltına alınan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalı, haklarında hiçbir soruşturma açılmamalıdır. Taksim başta olmak üzere Türkiye'deki tüm meydanlarında, kamusal alanlarda toplantı, eylem yasaklarına son verilmelidir. Bu ses sokağın, direnişin, halkın iktidardan talepleri değil şartlarıdır. Sokakta birleştik, gücümüzü gördük, gücümüzü gördünüz. Biliyoruz, sokakta kazanacağız.'' şeklinde bir basın açıklaması yayınlandığı, söz konusu basın açıklamasıyla o güne kadar gerçekleştirdikleri polise saldırı, kamu ve özel mallara zarar verme, yağmalama faaliyetlerini bir güç göstergesi olarak algıladıkları ve bu durumu tehdit unsuru olarak kullanarak devlet güçlerini ve hükümeti tehdit ettikleri, böylece hükümeti zor durumda bırakmayı amaçlayarak bir kısım talepler ileri sürdükleri, yine bu basın açıklamasıyla demokratik yollarla iktidara gelmiş bir hükümeti anti demokratik olarak nitelendirerek halkı hükümete karşı kışkırttıkları, o gün itibariyle de amaçlanan gayenin bir imar planı veya parkların korunması gayreti olmadığı, sosyal medyadan yapılan yoğun çağrılar sonucunda Taksim Dayanışması, DİSK, KESK, TMMOB organizesinde Taksim meydanında toplanan grupların sayısının 20.000 kişiye ulaştığı, basın açıklaması ve sosyal medya üzerinden yapılan diğer açıklamaların etkisiyle Taksim'de toplanan grupların ''Tayyip istifa'', ''hükümet istifa'' şeklinde sloganlar attıkları, yine aynı içerikli pankart açtıkları, devamında ayrılan yaklaşık 5000 kişilik grubun Beşiktaş ilçesi istikametine yönelerek Başbakanlık Dolmabahçe çalışma ofisi önünde toplandıkları ve mezkur açıklamaların etkisiyle Başbakanlık çalışma ofisine toplu şekilde saldırmayı planladıkları, bu kapsamda Başbakanlık çalışma ofisini korumakla görevli kolluk güçlerine karşı taşlı, sopalı, molotoflu, ses bombalı, havai fişekli, sapan ve bilyeli çeşitli şekillerde saldırdıkları, yine bazı göstericilerin İnönü Stadyumu inşaatında kullanılan paletli bir iş makinesini gasp ederek güvenlik güçlerine iş makinesiyle saldırdığı, yapılan müdahaleler sonucunda iş makinesinin geri alındığı, Beşiktaş ilçesinde yaşanan olaylarla ilgili yine Taksim Dayanışması tarafından @taksimdayanışma isimli twitter adresinden, ''Beşiktaş ve İstanbul nöbetçi eczaneler listesi için; Beşiktaş! Tıbbi yardım! Beşiktaş civarında destek veriyorlar!'', ''Beşiktaş Yıldız Karakolu'na çok sayıda avukat gerekli!'' şeklinde paylaşımlar yayınlanmak suretiyle halkın hassasiyetini kullanılarak provokatif faaliyetlerde bulundukları, böylece halkı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya tahrik ve teşvik ettikleri, yine Sancaktepe ilçesinde yaklaşık 1.700 kişilik grubun Kaymakamlık binasına saldırması sonucunda çıkan olaylarda Emniyet müdür vekili ve 4 polis memurunun çeşitli yerlerinden hafif şekilde yaralandıkları, binada ve polis araçlarında maddi hasar meydana geldiği, Sultangazi Gazi mahallesi İsmetpaşa caddesi üzerinden yaklaşık 4.000 kişinin karakola yürürken çevredeki iş yerlerine taşlı saldırı gerçekleştirdikleri, olaylar sonucunda 4 polis aracının zarar gördüğü, Ataşehir Mustafa Kemal Mahallesi'nde yaklaşık 750 kişilik grubun yürüyüşe geçtiği, bu grubun TEM'i kapatması sonucunda meydana gelen zincirleme kaza sonrasında göstericilerden 2 kişiye araba çarptığı, bu olay neticesinde Mehmet Ayvalıtaş isimli şahsın hayatını kaybettiği, bir kişinin hastaneye kaldırıldığı, saat 00:50 sıralarında İstanbul ili Taksim meydanındaki eylemin devamı olarak ellerinde herhangi bir pankart veya döviz bulunmayan yaklaşık 1.500 kişilik grubun, Sancaktepe ilçesi Demokrasi caddesini takiben Vatan İlköğretim Okulu istikametine doğru ''Faşizme karşı omuz omuza, Tayyip istifa, katil polis Sarıgazi'den defol, her yer Taksim her yer direniş'' şeklinde sloganlar attıkları, Sancaktepe kaymakamlık binası önünden geldikleri gruptan ayrılan yüzleri maskeli yaklaşık 1.000 kişilik bir grubun taşlarla kaymakamlık binasına saldırıya geçtiği, kaymakamlık civarında daha önceden tedbir almış olan çevik kuvvet ve ilçe koruma görevlilerine saldırdıkları, grubun kaymakamlık binası yanında bulunan 2 adet shortland ve çevik kuvvet otobüsüne saldırdıkları, kaymakamlık binasının kapı ve camlarını kırmak suretiyle içeriye girme teşebbüsü karşısında bina içinde kontrollü bir şekilde ateş ederek şahısların içeri girmekten men

edildiği, eylemciler tarafından yakılarak içeriye atılmak istenen oto lastiğinin görevli memurlar tarafından dışarıya atıldığı, binanın 1. ve 2. katında bulunan camlarına, çevre güvenlik kameralarına, kaymakamlık binası önünde bulunan mobese kamerasına, cadde üzerinde bulunan iş yerlerine zarar verildiği, kaymakamlık güvenlik kontrol noktasında bulunan camların kırıldığı, 34 A 6575 resmi plakalı zırhlı aracın 4 lastiğinin, çamurluklarının, ön tarafının, motor kısmının ve yakıt deposunun alt kısmının tutuşturulduğu, tepe lambasının kırıldığı, camlarına ve gövdesine çok sayıda taş isabeti olduğu, 34 A 5440 plaka sayılı zırhlı aracın sileceklerinin, dikiz aynalarının kırıldığı, 4 lastiğinin patlatıldığı, sağ kapı camının taş atılmak sureti ile çatladığı, aracın camlarına ve gövdesine çok sayıda taş isabet ettiği, çevik kuvvet otobüsünün de camlarının da kırık olduğu, grubun kaymakamlık binası civarından ayrılmamakta direndiği, takviye kuvvetle birlikte eylemcilerin kaymakamlık civarından uzaklaştırıldığı, ancak eylemcilerin Vatan İlköğretim Okulu istikametinden geçerek tekrar cadde üzerinde toplandığı, caddede bulunan çöp konteynırlarını cadde üzerine çekmek suretiyle devirerek yaktıkları, ''önderimiz İbrahim Kaypakkaya, faşist polis Sarıgazi'den defol, katil devlet hesap verecek'' şeklinde sloganlar atarak taş atmaya devam ettikleri, olaylar sırasında toplamda 9 adet emniyete ait aracın zarar gördüğü,

3 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması tarafından @taksimdayanışma isimli Twitter adresinden, ''Taksim Dayanışması olarak devletin uyguladığı bu şiddeti teşhir etmek için saat 19:00'da Taksim meydanında buluşuyoruz'', ''Tencere tava eylemine devam. Evinden de direnişe katılabilirsin. Arabandan boşuna korna çalma dayanışma için çal'', ''TMMOB, yaşatılanlara karşı itirazım var diyerek sokakları ve meydanları özgürleştirenlerle omuz omuzadır!'', ''Ülkenin dört bir yanında gözaltına alınanlar derhal serbest bırakılmalı, haklarında soruşturma açılmamalıdır'', ''Gaz bombası kullanılması yasaklanmalıdır'', ''Taksim başta olmak üzere Türkiye'deki tüm meydanlarında, kamusal alanlarda toplantı, eylem yasaklarına son verilmelidir'', ''DİSK: Hükümet durmazsa hayatı durduracağız!'' şeklinde paylaşımlar yaparak halkı kolluk görevlilerine karşı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya davet ettikleri, yine @taksimdayanışma isimli twitter adresinden, ''Bugün okunan basın açıklaması'' şeklinde paylaşımla mimarist.org isimli siteye yönlendirme yapıldığı, mezkur internet sitesinde Taksim Dayanışması tarafından 2 Haziran 2013 günü yayınlanan basın açıklaması üzerinde sadece 5 gündür yerine 7 gündür şeklinde değişiklik yaparak bu basın açıklamasının tekrar yayınlandığı, açıklamada özetle; ''Sokakta birleştik, sokakta kazanacağız! ...7 gündür tüm baskı ve şiddete, yalana, manipülasyona, medya sansürüne rağmen direnişi dalga dalga büyütenlere, sokak sokak direnenlere selam olsun! Meydanları özgürleştirenlere, köprüleri aşanlara, evini, okulunu direnişçilere açanlara selam olsun! Bu direniş ülkedeki tüm baskıcı anti demokratik uygulamalara, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP iktidarının 'ben karar veririm, olur' dayatmalarına karşı yeter diyenlerin; kentlerine, emeğine, doğaya, yaşamına sahip çıkanların isyanıdır, öfkesidir, dayanışmasıdır. Tüm muhalif kesimlerin, renklerin buluşmasıdır. Tüm Türkiye'nin meydanlarından yükselen ortak ses 'Hükümet istifa' olmuştur. Bu sesi büyüteceğiz! Bu haykırışın anlamı açıktır! ...Bu ses sokağın, direnişin, halkın iktidardan talepleri değil şartlarıdır. Sokakta birleştik, gücümüzü gördük, gücümüzü gördünüz. Biliyoruz, sokakta kazanacağız'' şeklindeki açıklamaların yer aldığı, Taksim Dayanışması üyelerinin bu basın açıklamasını tekrar tekrar yayınlayarak halkı o tarihte Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan'a ve hükümete karşı kışkırtmayı amaçladıkları, sosyal medyadan yapılan yoğun çağrılar sonucunda Beşiktaş ilçesi Gümüşsuyu caddesi, Süzer Plaza önündeki ana cadde, Maçka Parkı ve İnönü Stadyumu Dolmabahçe tarafı ana cadde üzerinde yaklaşık 8.000 kişilik gösterici grubunun toplandığı, kaldırım taşları ve etraftan topladıkları korkuluk demirleriyle yollara barikat kurarak trafiği kapattıkları, ''Tayyip istifa, hükümet istifa, her yer Taksim her yer direniş, hepiniz o... çocuğusunuz, faşist polis Taksim'den defol, yaşasın

Taksim direnişimiz'' şeklinde sloganlar atarak önceki gün olduğu gibi tekrar Dolmabahçe Başbakanlık çalışma ofisine saldırmak üzere yürüyüşe geçtikleri, Başbakanlık çalışma ofisini korumakla görevli güvenlik güçlerine taşlı, sopalı, molotoflu, ses bombalı, havai fişekli, sapan ve bilyeli şekilde saldırdıkları, yapılan uzun müdahaleler sonrasında göstericilerin dağıtıldığı, yine Beylikdüzü, Avcılar, Sancaktepe ve Sultangazi ilçelerinde gösteri yürüyüşü yapan ve sayıları yaklaşık 5.000 kişiyi bulan grubun, Beylikdüzü AK parti ilçe binasına yöneldiği ve güvenlik güçlerine karşı taşlı saldırılarda bulunduğu, yapılan müdahale sonrasında grubun dağıtıldığı, eylemcilerin çevrede bulunan iş yerlerine, kamu binalarına ve polis araçlarına zarar verdikleri,

4 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması tarafından yapılan sosyal medya paylaşımlarında, ''Taksim Dayanışması bu akşam 21:30'da Gezi'deki kürsüden yarınki görüşmeye dair bir duyuru yapacaktır'', ''Gezi'de Antakya'da öldürülen Abdullah Cömert için yürüyüş yapıldı ve her ağacın üzerine resmi yapıştırıldı'', ''Gözaltına alınanlar derhal serbest bırakılmalı'', ''Halk kararını verdi! Gezi Parkı'na dokundurtmayacağız!'', ''Halkın esas mücadelesi şimdi başlıyor'' şeklinde açıklamalarda bulunulduğu, aynı gün Taksim Dayanışması'nın web sitesinden yapılan duyuruda ise, ''27 Mayıs 2013 tarihinde saat 22:30 sularında Taksim Gezi Parkı'nın fiilen yıkılma girişimi sonrasında yaşanan toplumsal duyarlılık karşısında hükümetin izlediği polis şiddeti nedeniyle; başta Taksim-İstanbul olmak üzere bütün yurtta yurttaşlar demokratik tepkilerini ortaya koymaktadırlar. Toplumun en temel demokratik ve insan hakkı olan taleplerinin barışçıl ve demokratik bir şekilde ortaya konmasına karşın iktidar, şiddet, baskı ve yasakçı politikalara devam etmektedir. Bu konularla ilgili olarak ortak taleplerimizi iletmek ve olumlu bir adım atılmasını sağlamak amacı ile 5 Haziran 2013 saat 11:00'da Başbakanlık binasında hükümet adına sayın Bülent Arınç ile bir görüşme yapılacaktır. Kamuoyuna saygı ile duyurulur. Taksim Dayanışması'' şeklinde açıklamada bulunulduğu, Beşiktaş Gümüşsuyu'nda 23:00'dan itibaren toplanmalar olduğu, çoğunluğunu Beşiktaş Çarşı Grubu'nun oluşturduğu yaklaşık 8.000 kişinin bir araya geldiği, saat 00:00 sıralarında bu gruptan 1.500 kişiye su ve gazlı şekilde müdahalede bulunulduğu, müdahalenin 01:45'e kadar aralıklarla devam ettiği, saat 01:15 sıralarında müdahaleler neticesinde Süzer Plaza, Gümüşsuyu caddesi, Şehitler Tepesi mevkii ve Maçka Parkı çevresinde dağılmamakta ısrar eden, yüzleri maske ile kapalı, güvenlik güçlerine kaldırım taşı ve soda şişesi atarak yolu kapatan ve grupları provoke eden kişilerin gözaltına alındığı, Beylikdüzü'nde AK parti ilçe teşkilatı önünde toplanan 4.000 kişilik grubun dağılımı esnasında 600 kişilik grubun AK parti binasını ve çevik kuvvet görevlilerini taşladığı, buradan ayrılan 500 kişinin E-5 Migros istikametine yönelerek yolu trafiğe kapattıkları, ayrıca Taksim Dayanışması tarafından sosyal medya hesabından, ''Yarın iş bırakılacak ve tüm meydanlar dayanışmayla dolacak'', ''Herkesi bu sabah erkenden Gezi'ye bekliyoruz! Kahvaltı da yaparız. Ne kadar çoksak o kadar güçlüyüz'', ''KESK ve DİSK'in iş bırakma kararı aldığı bugün #EylemVakti'dir'' şeklinde paylaşımlar yapıldığı,

5 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''Kızılay'da KESK ve DİSK'in mitingin bittiği anonsuyla emniyet güçleri ne yazık ki topluluğu gazla dağıtmaya başladı. Diren Ankara!'' şeklinde paylaşımda bulunulduğu, KESK'in başlattığı grevin ikinci gününde DİSK, TTB ve TMMOB'un da iş bırakma kararı aldığı, saat 13:00 sıralarında Unkapanı, Kabataş ve DİSK binası önünden Taksim meydanına doğru yürüyüş yapıldığı, Taksim meydanına gelen KESK'e bağlı sendikalı yaklaşık 12.000 kişi ile KESK'e destek vermek amacıyla DİSK'e bağlı sendikalı yaklaşık

3.000 kişinin Taksim meydanına gelip olaysız bir şekilde dağıldığı, Sultangazi'de başlayan gösterilerde yaklaşık 2.000 kişinin katılım gösterdiği, bu grubun içinde 1.500 kişinin tencere ve tavalarla tepkilerini ortaya koyarken, yaklaşık 500 kişilik grubun İsmetpaşa caddesi üzerinde kolluk

görevlileri ile saat 21:30'dan 02:00'a kadar çatıştığı,

6 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''Taksim Dayanışması tüm Türkiye'yi akşam 21:00'da polis şiddetine karşı bulunduğu yerden ses çıkarmaya çağırıyor'', ''Yurt çapında yaşanan polis şiddeti sonucunda ölen ve yaralanan yurttaşlarımız için bugün saat 19:00'da Galatasaray'dan Taksim'e'', ''Saat 20:00'da ise Gezi Parkı merdivenlerinde basın açıklaması'', ''Saat 19'da Galatasaray önünde buluşma, 20'de Gezi Parkı merdivenlerinde basın açıklaması, 21'de tencere tava!'', ''Direnişin 10. günündeyiz. Bu daha başlangıç. Mücadeleye devam'', ''Saat 9'a geliyor. Tencereler, tavalar, mahalleler ve sokaklar ses veriyor!'' şeklinde paylaşımlar yapıldığı, Taksim Dayanışması'nın internet sitesinden yapılan duyuruda ise özetle, ''Bugün Taksim Gezi Parkı direnişimizin 10. günü. Tüm çağrılarımıza kulakların tıkandığını ve polisin ilk günden beri uyguladığı vahşi saldırılarına devam ettiğini üzülerek görüyoruz. Kamuoyunun da bilgisinde olan bu saldırgan tutuma rağmen, her rengiyle, inancıyla, farklılıklarıyla özlediğimiz demokratik Türkiye'nin bir örneğini sunan Gezi Parkı direnişini ve katılan milyonlarca yurttaşımızı selamlıyoruz. Buradayız, tüm güzellikleriyle halk burada. Biz burada barışçıl amaçlarla dayanışmayı örüyorken; Ankara'da, İzmir'de, Antakya'da, Rize'de, Tunceli'de ve daha pek çok yerde vahşi saldırılar sürüyor. Komplolar, provokasyonlar, tuzaklar devam ediyor ...Marjinaller dediklerinde, geniş kesimlerin sahiplendiği ve kendi talepleri ile eklendiği bu mücadeleyi küçükmüş gibi, ülke yangın yerine dönmemiş gibi, meşru değilmiş gibi göstermek istiyorlar ...Dün Taksim Dayanışması olarak ortaklaştırdığımız talep ve tespitleri iletmek üzere Bülent Arınç ile yapılan görüşme, somut herhangi bir adım atılmayacağı izlenimini desteklemektedir. Akabinde, birkaç saat sonrasında Ankara Kızılay meydanındaki eyleme uyarı yapılmaksızın şiddetli bir polis saldırısı gerçekleştirilmiştir. Bugün de Tayyip Erdoğan'ın Tunus'tan, Muammer Güler'in Ankara'dan gün içinde yaptıkları açıklama ve söylemler bizleri şaşırtmayan minvaldedir. Günlerdir, hatta 1 Mayıs'tan beri yoğunlaşarak süren polis şiddetini haklı göstermek üzere geliştirilen söylemlerle, tepkiyle sokağa dökülen halk hedef gösterilmektedir. Marjinal, provokatör, illegal gibi yaftalamalar ile haklı ve meşru talep ve tepkilerin kamuoyundan gizlenmesi ve alanlarda yaratılmış dayanışma ruhunun zedelenmesi hedeflenmektedir. Soruyoruz, şiddet uygulayan kimdir? Sabaha karşı uyuyan insanlara gazlarla, coplarla saldıran kimdir? Tomalarla, sivil araçlarla halkın arasına dalan kimdir? Lazerle hedef belirleyerek gaz fişeklerini gözlere ve kafalara sıkmak suretiyle, ağır yaralanmalara ölümlere sebep olanlar kimdir, kimlerden emir almaktadır? Portakal gazı ve gerçek merminin söylenti olduğunu söyleyen Muammer Güler bunlara cevap versin... Bizler Taksim Dayanışması olarak gerek görüşmedeki yaklaşımı, gerekse ardından gerçekleşen açıklamaları, devletin inisiyatif ve güvenilirliğini giderek kaybettiğinin bir göstergesi olarak görüyoruz... Bizler haklı ve meşru mücadelemizi sürdürürken, taleplerimizden geri adım atmayacağımızı bir kez daha ilan ediyor, herkesi sokakların bu kararlılığının geleceği aydınlatacak güç olduğunu göstermeye çağırıyoruz. Haklı mücadelemiz katılamayan tüm yurttaşlarımızı destek olmaya çağırıyoruz. Çünkü meşru, haklı ve doğru olan biziz. Bir kez daha devlete ve hükümete sesleniyoruz. Yanlış yapıyorsunuz, vazgeçin ve demokrasinin gereklerini yerine getirin. Bu daha başlangıç mücadeleye devam!'' şeklinde açıklamada bulunulduğu, Taksim Dayanışması tarafından yapılan bu duyuruda vatandaşların Gezi Parkı eylemlerine katılmaları için teşvik edildikleri ve bu yönde tüm toplum kesimlerine çağrı yapıldığı, bu şekilde insanların olaylara dahil olması için provokatif faaliyetler yürütüldüğü, aynı gün Taksim Gezi Parkı'nın girişindeki direklere BDP'li grup tarafından 2 adet bölücü elebaşı Abdullah Öcalan'ın posteri ve sözde KCK bayrağı asıldığı, saat 21:00-01:00 arasında Sultangazi'de

2.000 kişilik grubun Gazi Polis Merkezi'ne doğru yürüdüğü, kalabalık içerisinden ayrılan yüzleri maskeli yaklaşık 250-300 kişinin polise molotof kokteyli, taş, misket ve havai fişeklerle

saldırdıkları, İstanbul ili genelinde akşam saatlerinde tencere, tava protesto gösterilerinin düzenlendiği, Taksim Gezi Parkı protestolarına destek vermek için Adana ilinde toplanan gruba müdahale ederken alt geçit inşaatından düşerek ağır yaralanan 30 yaşındaki komiser Mustafa Sarı'nın tedavi gördüğü hastanede kurtarılamayarak şehit olduğu,

7 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi, 16:30'da Kabataş İskelesi'nde buluşup, Gezi Parkı'na yürüyecek. Yanlarındayız'', ''Gazi Mahallesi'nde binlerce kişi yürüyüşe başladı. Polis yine müdahale etti'', ''Sarıgazi (Sancaktepe)'de 5.000'den fazla gösterici semt meydanına yürüyor'', ''Bugün 17:00'da TMMOB Galatasaray'dan Taksim'e yürüyecek ve Taksim Gezi Parkı'nda basın açıklaması gerçekleştirecektir'' şeklinde paylaşımlarda bulunulduğu, aynı gün Taksim Dayanışması tarafından yapılan basın duyurusunda özetle, ''Taksim meydanı halkın gücüyle özgürleştirilmiştir. Taksim meydanı artık devletin keyfi yasaklarının halkı canından bezdirdiği; toplanma, görüşünü ifade etme özgürlüğünün ortadan kaldırıldığı bir cehennem değildir... Taksim meydanında devletin yasakçı ve baskıcı zihniyeti mağlup edildi... Umuda yüzünü dönmüş herkesin gözü kulağı Taksim'de. Bunu bilerek inatla, dayanışarak direnelim'' şeklinde açıklama yapıldığı ve bu şekilde göstericilere durmaksızın Gezi Parkı eylemlerine devam etmeleri yönünde telkinlerde bulunulduğu, saat 21:00 sıralarında Sultangazi'de 3.000 kişilik grubun Gazi Polis Merkezi'ne yürüdüğü, grup içerisinden yaklaşık 500 kişinin polis merkezinde görevli polislere molotof kokteyli, sapan ve havai fişeklerle saldırdığı, çevik kuvvet müdahalesi sonrasında olayların ancak saat 01:00'da yatıştırıldığı,

8 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''8 Haziran 16:30'da, son durumun ve taleplerimizin dillendirileceği basın toplantısına hepinizi bekliyoruz. Mak. Müh. Odası, İpek sok. No: 9'' şeklinde paylaşım yapıldığı, aynı gün Taksim Dayanışması'nın internet sitesinden yapılan duyuruda özetle, ''...5 Haziran günü Taksim Dayanışması'nın ve alanın taleplerini Başbakan yardımcısı Bülent Arınç'a ilettik. O günden bu yana taleplerimizin hiçbiri karşılanmadığı gibi bu hususta herhangi bir somut adım da atılmadı. Polis şiddeti ülkenin birçok ilinde halen sürüyor. Hükümet temsilcileriyle 5 Haziran günü gerçekleştirilen temas sonrasında tarafımıza herhangi bir görüşme talebi iletilmiş değildir. Hükümeti sorumlu davranmaya, taleplerimizi dinlemeye ve bu taleplerin gerçekleştirilmesi yönünde somut adımlar atmaya bir kez daha davet ediyoruz'' şeklinde açıklama yapıldığı ve devamında Taksim Dayanışması'nın dikte etmeye çalıştığı taleplerinin sıralandığı, gün içerisinde Taksim meydanında en yüksek 70.000, Gezi Parkı'nda ise

20.000 kişinin bulunduğu, ilçelerde meydana gelen olaylara ise 27.000 kişinin katıldığı, saat 21:15 sıralarında Gazi Cemevi önünde 2.500 kişilik grubun toplandığı, gruptan ayrılan yaklaşık 250 kişilik bir grubun, bölgede bulunan polislere torpil, havai fişek ve molotof kokteyli saldırılarda bulunduğu, İstanbul ili genelinde akşam saatlerinde tencere, tava diye adlandırılan protesto gösterilerinin düzenlendiği,

9 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması sosyal medya hesabından, ''9 Haziran Pazar günü 16:00'da taleplerimizi haykırmak için kitlesel bir miting gerçekleştiriyoruz. Ortak ses için Taksim meydanındayız'', ''9 Haziran Pazar 13:00 Emek sineması önünde kentsel rantlara karşı basın açıklaması, 16:00 Taksim meydanında 'Taksim Dayanışma' mitingi olacak'', ''Taksim Dayanışması, tüm İstanbulluları, bugün saat 16:00'da Taksim meydanında yapılacak mitinge davet etti'' şeklinde paylaşımlarda bulunulduğu, bu doğrultuda Taksim meydanında geniş katılımlı bir miting düzenlendiği, mitingde yapılan konuşmalarda Başbakan'ın yaptığı açıklamalar eleştirilirken, tertip komitesinin ''her yer Taksim her yer direniş'', ''yaşasın halkların kardeşliği'' ve ''hükümet istifa''

sloganları dışında slogan atılmamasını istediği, mitingde BDP bayrakları taşıyan grup tarafından elebaşı Abdullah Öcalan'ın posteri ve terör örgütü PKK'nın sözde bayraklarının da açıldığı, Taksim Dayanışması tarafından yayınlanan konuşma metninin içeriğinde özetle, ''...Gezi Parkı'nda ağaçları kesip, yerine Topçu Kışlası yapacağını söylediğinde, oradaki üç beş ağacın bir halkın öfkesini tetikleyeceğinin ne sen farkındaydın ne de polis. 27 Mayıs günü ağaçlarımıza, sonra da ağaçlara sahip çıkanlarımıza Taksim Dayanışmamıza saldırdın. Saldırı sertleştikçe direniş ve dayanışma da büyüdü ve üç beş ağaç için verilen mücadelenin bu ülkede halkın en geniş kesimlerini kapsayan bir özgürlük, demokrasi, hak ve haysiyet mücadelesi haline geldiği görüldü ...Gezi Parkı'nda başlayıp, bütün ülkeye ve dünyaya yayılan direnişin, dayanışmanın ve 13 gündür dinmeyen bu öfkenin, bu tepkinin, bu haykırışın mesajı nettir. Buradaki ve ülkenin dört bir yanındaki milyonlar olarak artık eskisi gibi yönetilmek istemiyoruz. Gençler, kadınlar olarak sürekli yok sayılmaktan bıktık. Oyu ben aldım, her şeye ben karar verir, her şeye karışırım diyen bir iktidar tarafından baskı görmek istemiyoruz ...Faşist saldırılar ve tüm baskılara karşı sokaklara çıkan milyonlar, AKP iktidarına ve onun yönetme anlayışına, diline, söylemine dur diyor. 31 Mayıs 2013 itibariyle Gezi'de yıkımı durduran; İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, Antakya'da ve Türkiye'nin dört yanında yasaklı meydanları zapt eden halk artık gücünün farkında. Gezi Parkı park olarak kalacak. Başbakan'ın ağzından çıkan her cümle kanun olmayacak. Ve bunu başaran bir halk olarak, yıllardır gözünü kar hırsı bürümüş bir azınlığın çıkarlarına hizmet eden, emek düşmanı, demokrasi düşmanı, bilim düşmanı, sanat düşmanı, özgürlük düşmanı politikaları durdurabileceğimizin de artık farkındayız

...Uğrunda mücadele edilen üç beş ağacın çok fazla dalı olduğu görülmelidir. Milyonlarca insanın öfkesinin bir anda ortaya çıkmadığı, yıllardır biriken bir tepkinin yansıması olduğu anlaşılmalıdır. Çevreciliği sadece ağaç dikmek zannedenler bilmelidirler ki; bu meydanlarda İstanbul'u katledecek

3. köprü, 3. havaalanı, Kanal İstanbul projelerine karşı da bir itiraz var ...Hükümet ve yetkililerine buradan sesleniyoruz. Bu ülkeyi seviyorsanız, bu halka saygınız varsa polis şiddetini derhal durdurun ...Bu ülke, bu dünya ve bu evren bilmelidir ki; gençlerin enerjisi ve yaratıcı zekasından beslenen bu hareket, haklı taleplerinin yerine getirilmesi için ne gerekiyorsa onu yapacak meşruiyete, güce, yaratıcılığa, özgüvene ve hepsinden önemlisi güçlü bir dayanışmaya sahiptir. Biz halkız. Buradayız ve taleplerimizi almadan da hiçbir yere gitmiyoruz'' şeklinde açıklamalarda bulundukları, Taksim Dayanışması tarafından devam eden Gezi Parkı olaylarının, Gezi Parkı'ndaki ağaçların kesilmesi boyutunu aşarak adeta mevcut hükümetin politikalarına karşı bir gövde gösterisine dönüştüğünün vurgulandığı, bu şekilde ülkedeki kutuplaşmaların tetiklendiği ve bir kaos ortamının oluşturulmasının amaçlandığı,

11 Haziran 2013 tarihinde; saat 07:15 sıralarında kolluk görevlilerinin Taksim meydanına çıkmasıyla birlikte marjinal grupların hareketlendiği ve yaklaşık 300 kişilik grubun kolluk güçlerine yönelik saldırılara başladıkları, bir yandan marjinal gösterici gruplara müdahale edilirken, diğer taraftan AKM'de, Taksim Atatürk Anıtı'nda ve çevre binalarda partilere ve yasa dışı örgütlere ait olan resim, pankart, yazılama, döviz ve afişlerin indirilmesinin sağlandığı, polis müdahalesi üzerine Taksim Dayanışması'nın olayı sosyal medya üzerinden duyurarak Taksim meydanı ve Gezi Parkı'na daha çok gösterici toplayıp, güvenlik güçlerine daha etkin bir şekilde karşı koyabilmeyi hedeflediği, bu kapsamda Taksim Dayanışması tarafından, ''Polis müdahalesine rağmen bir arada taleplerimizi haykırmaya devam ediyoruz. Gezi Parkı, meydan, sokaklar bizimdir'', ''Taksim meydanında insan zinciri oluşturulmaya devam ediliyor'', ''Taleplerimize sahip çıkanları Taksim'e bekliyoruz'', ''Polis parka girmek üzere, herkesi sahip çıkmaya çağırıyoruz. Buradayız hiçbir yere gitmiyoruz'', ''Polis dışarı, Taksim bizimdir'', ''Direne direne kazandık, kazanacağız'', ''Herkesi saat 19.00'da İstanbul'a, Taksim'e, Gezi Parkı'na, taleplerine sahip çıkmaya çağırıyoruz'', ''Parkın merdivenlerindeyiz bir yere

gitmiyoruz haklıyız direnişe devam ediyoruz'', ''Bu daha başlangıç, mücadeleye devam'', ''Tüm demokratik kitle örgütlerinin başkanlarını, İstanbul'un bütün milletvekillerini, tüm siyasi partilerin başkanlarını Taksim'e çağırıyoruz'', ''Bu saldırılar parkta yaşayan tüm canlıların hayatını tehlikeye sokmaktadır. Tüm hayvan severler de Gezi'ye'', ''Polis ablukasının olduğu yerde demokrasiden, diyalogdan söz edilemez'', ''Parkımıza, meydanımıza, sokaklarımıza, taleplerimize, ifade özgürlüğümüze sahip çıkmak için 19:00'da Taksim'deyiz'', ''Taksim'de gün boyu yaşananlara rağmen büyük bir kalabalık var herkesi Taksim'e çağırıyoruz'', ''Taksim civarında oturan herkesi insanlara yardım etmeye çağırıyoruz'', ''Türkiye ses ver! Tencereler ve tavalarla yapılan saldırıyı protesto ediyoruz'', ''Taksim'de bulunan insanlarımız, çocuklarımız tüm saldırılara karşı ölümü göze alarak direnmeye devam etmektedir'' şeklinde paylaşımlar yapıldığı, aynı gün Taksim Dayanışması tarafından yapılan basın duyurusunda ise, ''Taksim Gezi Parkı'nda 14. günün sabahında başlayan polis şiddeti, gece yarısı itibariyle devam ediyor. Sabah saatlerinde polisin acemice senaryolaştırdığı provokasyon oyununun tutmaması üzerine sürdürdüğü gaz bombalı saldırı sonrasında yüzlerce yaralanma, bu yaralılar arasında çok sayıda beyin travması geçiren insan da bulunmaktadır. Yoğun gaz nedeniyle Taksim meydanı çevresinde tüm hayvanlar ve kuşlar ölmektedir. Taksim meydanında ve Gezi Parkı'nda bulunan insanlarımız, çocuklarımız tüm saldırılara onurlarını korumak için ölümü göze alarak direnmeye devam etmektedir. Hükümetin bizzat emriyle yürütülen polis şiddetinin durdurulması için tüm dünyayı tepki göstermeye, halkımızı desteğe davet ediyoruz'' şeklinde açıklama yapıldığı, bu şekilde gün boyu yapılan propagandayla insanların saat 19:00'da Taksim meydanına kalkışmaya çağrıldığı, Taksim Dayanışması tarafından sosyal medya üzerinden yapılan bu çağrıların sonucunda çağrılara uyan kişi ve grupların gün boyu Taksim meydanı, İstiklal caddesi, Sıraselviler caddesi, Tarlabaşı caddesi, Mete caddesi, Halaskargazi caddesi, Taşkışla caddesi gibi yerlerde toplandıkları, bundan dolayı saat 19:10 sıralarında 20.000'i meydanda, 8.000'i parkta olmak üzere toplam 28.000 kişinin Taksim'de toplandığı, saat 20:15 sıralarında sadece meydandaki sayının

30.000 kişiyi bulduğu, bu saatlerde tüm kolluk birimlerinin AKM önüne çekildiği ve burada bulunan çevik kuvvet personeline yönelik göstericiler tarafından yoğun taşlı saldırı başladığından dolayı Gezi Parkı'nın dışında kalan yaklaşık 30.000 kişiye gazlı ve tazyikli sulu müdahalenin başladığı, müdahaleler esnasında Taksim meydanına girmek isteyen grupların taş, sopa, sapan, bilye, molotof ve ses bombası gibi çeşitli şekillerde polise saldırıp, barikatlar kurdukları, müdahale sonucunda Cumhuriyet caddesi Divan kavşağına, Sıraselviler caddesine, İstiklal caddesine ve Tarlabaşı bulvarına doğru bazı eylemcilerin kaçtıkları ve yoğun çatışmalar yaşandığı, bu çatışmalar esnasında yine 1 adet gezici baz istasyonunun ateşe verildiği ve alandaki inşaat malzemelerinin ateşe verildiği, gösterici marjinal gruplara karşı müdahale devam ettikçe saat 23:00'a doğru Cumhuriyet caddesi Divan kavşağından Şişli istikametine, Sıraselviler caddesinden Tophane istikametine, İstiklal caddesinden ise Galatasaray meydanına doğru bazı eylemcilerin dağıldığı, İstiklal caddesi üzerinde taşkınlık yapmaya ve çevreye zarar vermeye devam eden yaklaşık 2.000 kişilik grubun müdahale sonucunda dağıtıldığı, ancak bu gruptan arta kalan yaklaşık 500 kişilik grubun polisle çatışmaya devam ettiği, ancak saat 03:00 sıralarında tamamen dağıtılabildikleri, aynı gün içerisinde değişik gruplar tarafından TEM otoyolu ve E-5 karayolunun trafiğe kapatıldığı, bu gruplara kolluk görevlileri tarafından müdahale edildiği, 12 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''saat 19:00'dan itibaren herkesi, taleplerine sahip çıkmaya, Taksim'e Gezi Parkı'na bekliyoruz'', ''Türkiye ses ver! 21:00'da tencereler tavalarla birlikte olduğumuzu haykırıyoruz'', ''Sanatçılar Gezi merdivenlerinde kalkan. Herkesi davet ediyorlar!'', ''Gezi Parkı'nda yaptığımız anonsla sabaha kadar uyumayacağımızı açıkladık. Ankara'ya desteğimiz devam ediyor'' şeklinde paylaşımlar yapıldığı,

aynı gün Taksim Dayanışması tarafından yapılan duyuruda, ''Taksim Dayanışması olarak Başbakan'la gerçekleşecek görüşmelerde Taksim Dayanışması'nı temsil edecek kimsenin davet edilmediğini ve yer almayacağını duyurmak isteriz. Gezi Parkı ve çevresinde yaşam hakkını hiçe sayan polis şiddeti acımasızca sürerken yapılacak toplantılar hiçbir şekilde sonuç vermeyecektir. Kamuoyunun yakından takip ettiği üzere Taksim Dayanışması heyeti 5 Haziran tarihinde Başbakan yardımcısı Bülent Arınç'la görüşmüş ve taleplerini kendisi aracılığıyla hükümete iletmiştir. Bu görüşmenin ardından iletilmiş taleplere dair hiçbir açıklama yapılmamıştır ...Ülkenin ve dünyanın dört bir yanında sahip çıkılarak meşruluğu tartışılmaz bir hal alan, açtığımız davalar ve uluslararası evrensel hukuk kriterleri açısından da en temel insan hakları ve demokrasi kriterleri açısından hukukiliği tartışılamayacak olan taleplerimizin takibinde ısrarcıyız. Sadece Gezi Parkı'nda değil, İstanbul'un ve Türkiye'nin birçok yerinde ve dünyada eylemlilikler devam etmektedir. Saat 19:00'dan itibaren herkesi, taleplerine sahip çıkmaya Taksim'e, Gezi Parkı'na bekliyoruz. Buradayız ve hiçbir yere gitmiyoruz'' şeklinde açıklamada bulunulduğu, Taksim Dayanışması tarafından yapılan bu çağrılar sonucunda gün içerisinde Gezi Parkı'nda 11.000, meydanda 2.000, ilçelerde 12.600 civarında kişinin gösterilere katıldığı,

13 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''Gezi Parkı'ndayız. Taleplerimizle, dayanışmamızla ve neşemizle varız. Buradayız, gitmiyoruz'' şeklinde paylaşım yapıldığı, bununla birlikte gün içerisinde Taksim meydanda 6.000, Gezi Parkı'nda ise 14.000 kişinin bulunduğu, ilçelerde meydana gelen olaylara ise 7.000 civarında kişinin katıldığı, gün içinde Taksim Dayanışması sosyal medya hesabından, ''Gerçeklerden uzak yayın yapmaya devam eden medyayı protesto etmek için bugün 13 Haziran 12:30 Maslak NTV ve Güneşli CNN Türk önünde eylemdeyiz'' şeklinde paylaşım yapıldığı, bunun üzerine yapılan protesto gösterisine yaklaşık 300 kişinin katıldığı, söz konusu protesto gösterisinde NTV'nin yayın politikasının eleştirildiği ve Gezi Parkı eylemleri çerçevesinde yaşanan olaylara ve polis müdahalelerine yeteri kadar yer verilmediğinin iddia edildiği,

14 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması sosyal medya hesabından, ''Bugün savcılığa sevk edilen SDP'li arkadaşlarımızı desteklemek üzere saat 17:00'da, Çağlayan Adliyesi'nde basın açıklaması yapılacaktır'', ''Herkesi duyarlı olmaya bugüne kadar sürdürülen mücadeleye sahip çıkmaya çağırıyoruz'', ''Bizler Taksim Dayanışması bileşenleri olarak SDP'nin hedef alınmasını kabul etmiyoruz'' şeklinde paylaşımlar yapıldığı, bunun üzerine gün içerisinde Gezi Parkı'nda 13.000, meydanda 1.000, ilçelerde 7.500 civarında kişinin toplandığı, o dönem Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesine rağmen sanık Tayfun Kahraman'ın Gezi Parkı'nda eylemlerine nasıl devam edecekleri yönünde bir açıklama yaptığı, 15 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması'nın internet sitesinden yapılan duyuruda özetle, ''Taksim Gezi Parkı'nda ağaç katliamını durdurmak için başlayan direnişimiz, park sınırlarını aşarak İstanbul halkının ve ardından Türkiye'nin dört bir yanında yurttaşların on bir yıllık AKP iktidarına karşı birikmiş olan öfkesi ile buluştu. Milyonlarca insan sokaklarda meşruluklarından ve yaratıcılıklarından taviz vermeden direnişlerinin 18'inci gününü tamamladılar'', ''Ülkemizin tanık olduğu en büyük hak arama mücadelelerinden biri olarak tarih sahnesinde yer alan bu direniş daha ilk günden başlayarak yoğun polis şiddetinin hedefi oldu...'', ''...Ne yapacağımızı soranlara buradan açıklıkla ifade ediyoruz ki; simge haline gelen Gezi Parkı'nı terk etmiyoruz. Mücadelemizle girdiğimiz ve hükümet sözcüsünün 'mahkeme sonuçlanana kadar park olarak kalacağını' açıkladığı Gezi Parkı'nda nasıl kalınacağını da, bundan sonra atılacak adımları da buraya emek verenler olarak

hep birlikte bizler belirleyeceğiz ...Bu daha başlangıç mücadeleye devam'' şeklinde açıklamalar yapıldığı, yine Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''15-16 Haziran ruhuyla direnişe devam'', ''Tekrar bilgilendirme: 18 gündür olduğu gibi direnişimize hep birlikte devam ediyoruz'' şeklinde paylaşımlar yapıldığı, böylece Taksim Dayanışması tarafından direnişe devam kararı alındığı, gün içerisinde gelişen olaylarda saat 01:00 sıralarında Şişli bölgesinde yapılan müdahaleler esnasında çevik kuvvet görevlisi komiser yardımcısı Volkan Saral'ın ve polis memuru Koray Turan'ın isabet eden mermiler sonucunda yaralandığı, saat 18:00 sıralarında ''15-16 Haziran ışığında AKP diktatörlüğüne karşı direniyoruz'' imzalı pankartın arkasında yaklaşık 1.000 kişilik grubun Gezi Parkı içerisinde yürüyüş yaptıkları, saat 20.00 sıralarında kolluk kuvvetleri tarafından Gezi Parkı içerisinde bulunan yaklaşık 10.000 kişilik gruba eylemlerini sona erdirmeleri ve parktan ayrılmaları yönünde uyarı anonsları yapılmaya başlandığı, 45 dakika boyunca yapılan çağrıya yaklaşık 4.000 kişinin uyarak parktan ayrıldığı, ancak içeride kalan grubun tüm uyarılara rağmen parktan ayrılmayı kabul etmediği, saat 20:50 sıralarında park içerisinde bulunan eylemcilere müdahale edildiği ve saat 21:40'da parkın eylemcilerden arındırıldığı, yapılan müdahale sonrasında Taksim Dayanışması'nın derhal harekete geçerek Taksim'de bulunan eylemcilere destek çağrılarında bulunduğu ve halkı bu yönde provoke ettiği, Taksim Dayanışması sosyal medya hesabından, ''Polis yoğun biber gazı ve tazyikli su kullanarak direnişçileri Gezi Parkı'ndan çıkardı. Divan Otel ile Harbiye tarafına çekildik'', ''Gezi Parkı'na müdahale olmuştur. Herkesi desteğe çağırıyoruz. Şiddeti durdurun!'', ''Polis dışarı şiddeti durdurun'', ''Evlerinde olan tüm vatandaşlarımızı, Gezi Parkı direnişçilerine desteğe ve kapılarını açmaya çağırıyoruz'', ''Bu vahşetin sorumluları, tarihe böyle geçmeyin! Bu şiddeti durdurun!'', ''Eylemciler Taksim Sıraselviler ve İstiklal caddesi üzerinde toplanıyorlar'', ''Polise bütün uyarılarımıza ve içeride çok fazla sayıda bebek kadın insan olduğunu söylememize rağmen vahşice saldırdılar'', ''TOMA altındaki pasif direnişçiye polis tekme atıyor'', ''İnsanım diyen herkesi bu şiddete karşı ses çıkarmaya çağırıyoruz'' şeklinde paylaşımlar yapıldığı, bunlarla birlikte Gezi Parkı'nın yapılan müdahale ile boşaltılmasının ardından Taksim Dayanışması'nın internet sitesinden yaptığı basın duyurusunda özetle, ''Mahkeme sonuçlanıncaya kadar Gezi Parkı'nın park olarak kalacağı sözünü veren yöneticiler, Gezi Parkı'nı, İstanbul'u ve ülkemizi savaş alanına çevirdi...'', ''...Savaş koşullarında dahi görülmeyecek bir şiddetle yapılan saldırı esnasında Gezi Parkı ve Divan otelindeki revirler dahi saldırıya uğramıştır. Şu an ülkemizin dört bir yanında ve İstanbul'un her köşesinde halkımız hükümetin bu saldırısını protesto etmekte ve Taksim'e doğru yürümektedir... Taksim Dayanışması olarak aşağıdaki çağrıları acil olarak yapıyoruz; 1.Emniyet güçlerinin bu vahşi saldırısı durdurulmalıdır. Bu gece ve yarın olacak olaylardan bütünüyle siyasi iktidar sorumludur. 2.Basın kuruluşları açıklamalarımızın halkımıza duyurulması konusunda yardımcı olmalı, halkına savaş açan bir siyasi iktidarın dezenformasyonundan halkımızı korumalıdır. 3.Bu sert polis müdahalesi sonucunda yaralanan yurttaşlarımızın sağlığından endişeliyiz. 4.İstanbul'un her yerinden on binlerce kişi Taksim'e yürümektedir. Halkımızın bu yürüyüşünün engellenmesi mümkün değildir'' şeklinde açıklamalarda bulunulduğu, Taksim Dayanışması'nın sosyal medya üzerinden yaptığı çağrılar sonucunda İstanbul genelinde protesto gösterileri ve yürüyüş eylemlerinin başladığı, birçok ilçeden Taksim'de bulunan eylemcilere destek vermek amacıyla grupların yola çıktığı, Gezi Parkı'nın tahliye edilmesinin ardından Sıraselviler caddesi, Divan kavşağı ve İstiklal caddesi üzerinde toplanan grupların sloganlar atmaya başladıkları ve Taksim meydanına girmek istedikleri, taşlı, sopalı, molotoflu, ses bombalı, sapan ve bilye gibi çeşitli şekillerde polise saldıran, yolları kapatarak barikat kuran bu marjinal gruplara müdahale edildiği, İstiklal caddesi üzerinde bekleyen yaklaşık 3.000 kişilik grubun 21:30 ve 05:30 saatleri arasında yapılan 6 ayrı müdahale ile dağıtıldıkları, Halaskargazi, Cumhuriyet caddesi ve Divan kavşağı üzerinde toplanan yaklaşık 15.000 kişilik gruba

saat 22:00'da başlayan müdahalenin aralıksız olarak devam ettiği, son olarak 200 kişilik grubun saat 05:20'de dağıtılmasıyla birlikte müdahalelerin sona erdiği, saat 06:00 sıralarında Halaskargazi'de yeniden toplanan 2000 kişilik gruba tekrar müdahale edildiği, saat 22.00-05:00 arasında Sıraselviler caddesi üzerinde toplanan yaklaşık 1.000 kişilik gruba müdahale edildiği, grubun saat 04:45'te tamamen dağıtıldığı, saat 00:10'da Kadıköy'de toplanan ve Taksim'e doğru yürüyüşe geçen yaklaşık

8.000 kişiye müdahale edildiği ve bu grubun dağıtıldığı, saat 01:40'ta Uzunçayır’da tekrar toplanan

5.000 kişilik gruba ikinci bir müdahale yapılarak dağıtıldığı, saat 03:30'da Boğaziçi Köprüsü'ne ulaşan 2.000 kişilik gruba köprü girişinde Jandarma ile birlikte üçüncü kez müdahale edildiği, saat 02:15'te Sultangazi'den yaya olarak Taksim'e doğru yola çıkan yaklaşık 8.500 kişilik gruba saat 02:15'te Okmeydanı'nda müdahale edildiği, yapılan müdahalede grupların tamamen dağıtılarak Taksim'e girmelerinin engellendiği, saat 04:15 sıralarında Cevizlibağ'da bulunan yaklaşık 500 kişilik gruba yoldan geçen araçları parçalamaları ve içindekileri linç etmeye kalkışmaları üzerine müdahale edildiği, saat 04:30'da Okmeydanı Cemal Kamacı Spor Kompleksi yakınında toplanan 50 kişilik gruba müdahale edildiği, ilçelerde toplanan grupların, Taksim'e yeniden çıkabilmek amacıyla yol kesme, trafiği kapatma ve yasa dışı eylemlere yöneldiği, bu çerçevede eylemciler tarafından; saat 21:30'da Şile yolu, saat 21:50'de Sancaktepe Demokrasi caddesi, saat 22:05'te Sultangazi İsmetpaşa caddesi, saat 22:15'te Ümraniye Reşitpaşa caddesi, saat 22:50'de Maltepe köprüsü E-5, saat 23:00'da Kartal E-5, saat 23:30'da Mahmutbey yolu, saat 23:35'te Gazi Kemerburgaz ayrımı TEM, saat 23:45'te Beylikdüzü E-5, saat 00:05'te Bakırköy İncirli caddesi, saat 00:25'te Başakşehir E-6, saat 00:30'da Küçükçekmece TEM, saat 00:30'da Esenyurt Köyiçi yolu, saat 00:35'te Kadıköy TEM, saat 01:00'da Göztepe Köprüaltı, saat 01:30'da Avcılar E-5 yanyol, saat 02:00'da Zeytinburnu E-5 ve saat 03:40'ta Okmeydanı E-5'in bir süreliğine trafiğe kapatılarak araçların geçişinin engellendiği,

16 Haziran 2013 tarihinde; Gerçekleştirilen operasyon ile Taksim Gezi Parkı'nda meydana gelen olaylarda yer aldığı ve Çarşı Grubu'nu koordine ettikleri anlaşılan, aralarında Beşiktaş Çarşı Grubu'nun kurucularından olan Cem Yakışkan ile Çarşı'nın pankartlarını yazan Erol Özdil'in de bulunduğu 16 eylemcinin gözaltına alındığı, yapılan operasyonda 3 ruhsatsız silah, 3 profesyonel gaz maskesi, 8 adet gaz maskesi, renkli gaz bombaları, muşta ve baretlerin ele geçirildiği, bunun üzerine Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''Çarşı'nın yanındayız'', ''Çarşı yalnız değildir'', ''6 Haziran'da Çarşı'dan gelen teşekkür mektubu, Çarşı yalnız değildir'', ''Dayanışma için: Atılan gaz fişeklerini söndürmek için kapılarınızın önüne içi yarım su dolu 5 litrelik su bidonları ve damacanalar bırakın. Cam kenarına sokakları gören kamera koyun, kayıt alın ve güvendiğiniz kişilerle paylaşın'', ''Bileşenlerimizden KESK, DİSK, TMMOB, TTB ve TDB saat 18:00'da bir açıklama yapacaklar'', ''Her yer Taksim her yer direniş'', ''Hükümet insanlık suçu işliyor. Bizzat bu ülkenin kolluk güçlerine suç işlettirilerek saldırgan tutumunu sürdürüyor'' şeklinde paylaşımlar yapıldığı, aynı gün Taksim Dayanışması tarafından yapılan duyuruda ise özetle, ''Söyleyecek söz bulamıyoruz, ülkemizin bunu hak etmediğini biliyoruz!... Hükümet, Gezi Parkı'nın yoğun olduğu meydanda hiçbir gösterinin olmadığı bir anda aynı zamanda diyalog sürecinin kurulduğu bir dönemde vahşi bir saldırı gerçekleştirmiştir. Parkı ve yaşamı savunduğumuzda bu bir bahanedir diyenler dün geceki tutumlarıyla gerçekten de AKP hükümeti için parkın bahane olduğunu göstermiş durumdadır. Parkı bahane ederek her durumda polis saldırısı gerçekleştirmek gerçek amacın halkı sindirmek, hak talep edemez, ses çıkaramaz hale getirmek olduğunu herkese göstermişlerdir. Yapabildiğimiz tespitlere göre şu ana kadar hastanelere başvuran 150 civarında yaralı vardır, yüzlercesi hastanelere gidememiştir. İstanbul valisinin inandırıcılığını yitirmiş tüm açıklamalarına rağmen ne yazık ki hayati tehlikesi olan yurttaşlarımız hastane yoğun bakımlarında yatmaktadır. Plastik mermi yaralanması söz konusudur. Seyyar revirler dağıtılmış, hastanelere su sıkılmış,

yurttaşlarımızın kendilerini gazdan korumak için kullandıkları gaz maskelerine, ilaçlara el konulmuştur. Her zamankinden farklı olarak alerjik cilt reaksiyonuna neden olan tazyikli suyun içeriği yetkililer tarafından halen açıklanmamıştır. Hükümet insanlık suçu işlemiştir. Çok sayıda gözaltı gerçekleşmiştir. Gezi Parkı'nda insanların şahsi eşyalarına el konulmuştur. Basının izlemesine izin verilmeyerek, saldırının delilleri karartılmaya çalışılmaktadır... Emniyet güçlerinin müdahale etmediği her ortam barışçıl ve kardeşçedir. Dolayısıyla dün geceki saldırı, akabinde hakkını talep eden, ülkemizde ve İstanbul'da sokakta olan yüz binlerce insanımıza uygulanan bu terör bir an evvel durdurulmalıdır... 20 gündür yaşanan bu halk tepkisini ancak bu tepkiye yol açanların atacağı somut adımlar durdurabilir. Gezi Parkı'nda ağaçlardan başlayarak yurttaşların hayatına müdahaleye dönüşen bu saldırgan tutumdan geri dönüş yine Gezi Parkı'ndan başlayarak yurttaşların yaşamına müdahale edilemeyeceğine dair net tutumlarla hayata geçebilir. Halkımızı, dünyanın bütün halklarını, bütün kurumlarını, halkımıza karşı uygulanan bu şiddetin durdurulması ve taleplerinin karşılanması için dayanışmaya çağırıyoruz'' şeklinde açıklama yapıldığı, Taksim Dayanışması tarafından kalkışmaya durmaksızın devam edilmesi yönünde yapılan bu çağrılar sonucunda Gezi Parkı'na ve meydana gelmek için Taksim ve civarında 52.000 kişinin toplandığı, ilçelerde ise 47.000 civarında kişinin gösteride bulunduğu, çıkan olaylarda 242 kişinin gözaltına alındığı, bu bağlamda TEM bağlantı yolu Nurtepe mevkiinden AK parti mitingine gidecek olan araçlara saldırmayı planlayan 60 kişilik gruba müdahale edildiği, ardından grubun 3000 kişiye ulaştığı, TEM bağlantı yolundan geçen otobüs ve araçlara göstericiler tarafından zarar verildiği, eylemcilere müdahalenin saat 00:15 sıralarına kadar devam ettiği, Maltepe Gülsuyu'nda kolluk görevlilerine ait aracın içerisinde 3 ekip memurunun kalabalık arasında kaldığı, 1 memurun yaralandığı, kolluk görevlilerinin eylemcilerin kendilerini linç etmesinden kurtulmak amacıyla olay yerinden uzaklaştıkları, bunun üzerine olay yerinde kalan araca maddi zarar verildiği ve mavi renkli 2 adet polis tanıtma yeleğinin alındığı, Küçükçekmece Arenapark önünde toplanan 1000 kişilik grubun saat 23:00 sıralarında Mahmutbey gişelerinden Ankara istikametine giden trafiği kapattıkları, o tarihte Gençlik ve Spor Bakanı olan Suat Kılıç'ın aracına yönelik saldırıda bulunulduğu, Suat Kılıç'ın korumalarının havaya silahla ateş etmek suretiyle eylemcileri uzaklaştırdıkları, bu sırada konvoyda bulunan iki aracın camlarının kırıldığı, İzmir ve Eskişehir illerinde de benzer olayların meydana geldiği,

17 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''Direniş sürüyor! DİSK, KESK, TTB, TMMOB ve Diş Hekimleri Odası iş bırakıyor. Meydana çıkıyor. Saat 16:00'da Tünel, saat 16:00'da Şişli DİSK önü'' şeklinde bir paylaşım yapıldığı, bunun üzerine DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu), KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu), TMMOB (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği), TTB (Türk Tabipler Birliği) ve TDB (Türk Diş Hekimleri Birliği)'nin organizesinde Taksim'e yürümek isteyen grupların bir araya geldikleri, bu sendikalar haricinde ÖDP, Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri, TKP, ÇHD ve birçok sol görüş eğilimli örgütün de dahil olduğu grupların Taksim Tünel mevkiinden ve Şişli ilçesi Halaskargazi caddesinden Taksim'e yürümeye çalıştıkları, bu gruplardan Halaskargazi caddesine gelen gruptan DİSK'li olanların çoğunluğunun yapılan açıklamanın ardından eylemlerine son verdiği, geriye kalan yaklaşık 800 kişinin ise eylemlerine devam etmeleri nedeniyle bu eylemcilere Halaskargazi, Rumeli ve Valikonağı caddeleri üzerinde TOMA ve biber gazıyla müdahalede bulunulduğu, Taksim Tünel mevkiinde ise saat 15:35'te toplanmaya başlayan eylemcilerin saat 16:15 itibariyle yaklaşık 2.500 kişiye ulaştıkları, bir müddet oturma eylemi yapan bu grubun sayısının saat 17:20 itibariyle dağılımların ardından 100'e düştüğü, ilerleyen saatlerde bu grubun İstiklal caddesindeki Fransız Konsolosluğu civarında oturma eylemi gerçekleştirdiği, saat 22:10 sıralarında sayısı 600'ü bulan grubun ön tarafındaki eylemcilerin bira şişesi atmak suretiyle taşkınlık çıkarması üzerine çevik kuvvet görevlileri tarafından müdahalede bulunulduğu ve grubun dağıtıldığı, aynı gün Taksim Dayanışması sosyal medya hesabından, ''Dünyanın gözü önünde işlediğiniz insanlık suçu cinayetlerin ve şiddetin hesabını vermekten; insanları, grupları hedef göstererek kaçamazsınız'', ''21:00'da tencere tavalarla yaşananlara ses çıkarmaya'' şeklinde paylaşımlar yapıldığı, Taksim Dayanışması tarafından eylemlere durmaksızın devam edilmesi yönünde yapılan çağrılar sonucunda Gezi Parkı ve meydana çıkmak için Taksim ve civarında 5.800 kişinin toplandığı, ilçelerde ise 16.800 kişinin gösteride bulunduğu, Taksim Gezi Parkı'nda yapılan protesto gösterilerine destek vermek amacıyla saat 21:00 sıralarından itibaren Erdem Gündüz isimli şahsın Taksim meydanı Metro civarında AKM'ye karşı durarak ayakta beklemeye başladığı, yaptığı eylemin özellikle sosyal medyada da gündeme geldiği ve Twitter'da #Duranadam etiketi ile dünyada ilk sıraya yerleştiği, Taksim Dayanışması'nın da Erdem Gündüz'ün yaptığı bu eylemi, ''Bu daha başlangıç, 'durmaya' devam!'', ''Ethem'in vurulduğu yerde de 'duruyoruz'!'', ''Duran adamı destekliyoruz'' şeklindeki paylaşımları ile desteklediği ve insanları ''duran adam eylemleri'' olarak bilinen eylemlerde bulunmaları için provoke ettiği, aslında bu eylemin, olayların bütünü değerlendirildiğinde, Gezi Parkı eylemlerini meşru ve şirin göstermek amacından öteye gitmediği, bu şekilde vitrin görüntüsü oluşturmak suretiyle toplumsal algıyı eylemlerin desteklenmesi yönünde yönlendirmeye çalıştıkları ve kitlelerin katılımı ile başlayan, sonrasında da hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik şiddet eylemlerine dönüştürülen Gezi kalkışmasının başlangıç noktalarından birinin de bu şekilde ortaya çıktığı,

18 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''Her akşam 9'da parklarda toplanıyoruz, forumlarda tartışıyoruz, hep beraber devam ediyoruz'' şeklinde paylaşım yapıldığı, Taksim Dayanışması tarafından yapılan bu çağrı üzerine sabah saatlerinde eylemcilerin Anıt, Taksim metrosu çıkışı, Beşiktaş Köyiçi önü ve Kadıköy Boğa Heykeli önünde toplandığı, bu tarihten itibaren yapılan çağrıların genel itibariyle İstanbul'daki parklarda forumlar düzenlemeye yönelik yapıldığı, yine gün içerisinde Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''Yarın 14'te Galata Kuledibi'nde kaybettiğimiz, yaralanan ve haksızca gözaltına alınan arkadaşlarımız için ayakkabı bırakma eylemi yapıyoruz'', ''21:00'da tencere tavalarla yaşananlara ses çıkarmaya!'' şeklinde paylaşım yapıldığı, ayrıca Taksim Dayanışması'nın internet sitesinden yapılan duyuruda ise özetle, ''...Bugün itibariyle tespit edilebildiği kadarıyla her an artmakla birlikte İstanbul'da 253, Ankara'da 142 kişi gözaltına alınmış durumda. Ülkenin her tarafında bu yönlü uygulamalar devam ediyor. Gözaltına alınan herkesin bir an önce serbest bırakılmasını ve bu anti demokratik tutuma son verilmesini istiyoruz... Bugün itibariyle Taksim'den başlayıp, ülkenin dört bir yanına yayılan taleplerin yurttaşlarımızın talepleri haline geldiği ve bundan vazgeçmeyecekleri görülmelidir... Taksim Dayanışması milyonların bu talep ve beklentilerini yansıtmayı sürdürürken, gözaltındaki ve hastanelerde yatan yaralı yurttaşları yalnız bırakmayacak, yaralılar iyileşinceye, gözaltılar serbest bırakılıncaya kadar bütün gücüyle ses çıkarmaya devam edecektir'' şeklinde açıklamalar yapıldığı, bununla birlikte Taksim meydanı Anıt önünde saat 13:00 sıralarında Taksim Dayanışması'nın açıklama yaptığı, bunun üzerine Anıt, Taksim Metrosu çıkışı, Beşiktaş Köyiçi önü ve Kadıköy Boğa Heykeli önünde duran adam eylemleri gerçekleştirildiği,

19 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''Dünyanın bütün işçileri Türkiye için eyleme geçiyor: Elçilikler ve biber gazı fabrikaları hedefte'' şeklinde paylaşım yapıldığı, bunun üzerine Türkiye'deki Gezi Parkı olaylarına destek amaçlı 21 ve 22 Haziran 2013 tarihlerinde 158 ülkede Türkiye Büyükelçiliklerinin önünde eylemler gerçekleştirileceğinin

öğrenildiği, gün içinde Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''Üsküdar Fetih mahallesi, Tahralı Parkı'nda 21:00'da buluşuyor'', ''Saat 21:00'da Üsküdar ahalisi Doğancılar Parkı'nda forum için toplanıyor'' şeklinde paylaşımlar yapıldığı, sosyal medya üzerinden yapılan bu çağrılar sonucunda gün içerisinde, duran adam ve parklarda toplanma eylemleriyle birlikte Gezi Parkı bahanesi ile başlatılan kalkışma eylemlerine İstanbul genelinde 28 ilçede 11.143 kişinin katıldığı,

22 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''Bugün 19:00'da ellerimizde karanfillerle Taksim'deyiz'' şeklinde paylaşım yapıldığı, Taksim Dayanışması'nın internet sitesinden yapılan duyuruda, ''...Yurdumuzun dört bir yanından, meydanlardan, parklardan, evlerden, derneklerden, meslek odalarından, sendikalardan, partilerden, kısacası yüreği Gezi Parkı'ndan atan her yerden sesleniyoruz, Taksim meydanından sesleniyoruz... Türkiye tarihinin en barışçıl, en çevre dostu direnişinde daha eşitlikçi, daha özgürlükçü ve daha kardeşçe bir dünya özlemiyle sokaklara hak arayışına çıkan canlarımızdan Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük savaş sırasında bile görülmeyen bir vahşet, nefret ve şiddetin kurbanları olmuşlardır... Onurlu ve kararlı duruşları mücadelemize her zaman ışık tutacak, yolumuzu aydınlatacaktır. Unutmayacağız, unutturmayacağız!... Taksim Dayanışması olarak bu süreçte öğrendiğimiz en önemli şey, mücadelenin zaman ve mekanla sınırlandırılamayacağı; bundan sonra da hayatın, kentin ve ülkenin her metrekaresinde ve her anında devam edeceğidir'' şeklinde yapılan çağrılar sonucunda Taksim meydanda 12.000 kişinin karanfil bırakma eylemine, meydanda 100 kişinin ve 3 ilçede 39 kişinin duran adam eylemine, 18 ilçede 4.171 kişinin yürüyüş ve forum etkinliğine katıldığı, İstiklal caddesi ve Sıraselviler istikametine doğru dağılan eylemcilerin zaman zaman toplandığı, İstiklal caddesinde yaklaşık 300 kişilik grubun barikat kurarak ateş yaktığı, 29 Haziran 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması'nın sosyal medya hesabından, ''Başta adalet olmak üzere tüm taleplerimizi yinelemek için 29 Haziran 19:00-20:00'da Taksim'de kitlesel basın açıklaması için buluşuyoruz'', ''Yaşam haklarımızı savunurken uğradığımız şiddet, işkence, gözaltı, tutuklama ve can kayıplarımız için bugün 19:00-20:00'da Taksim'deyiz'' şeklinde paylaşımlar yapıldığı, Taksim Dayanışması'nın saat 19:00'da Taksim'e gelinmesi için yaptığı çağrıdan dolayı Kadıköy Boğa Heykeli, Beşiktaş Kartal Heykeli, Galatasaray Lisesi önü ve Tünel mevkiinde toplanan eylemcilerin Taksim'e yürüdükleri, Diyarbakır ili Lice ilçesinde çıkan olayları protesto edici mahiyette kısa konuşmalar yapıldığı, ''Devletin bu süreçte zamanını karakolların yapımına değil, barışa ayırması gerek'' temalı konuşmaların ardından grubun Taksim meydanına gittiği, bir grup sanatçının, toplumda oluşan nefret söylemi hakkında kaygılıyız başlıklı bir ilan yayınladığı, Taksim Dayanışması öncülüğünde Taksim'de toplanan eylemcilere taşkınlık yapmaları nedeniyle kolluk güçlerinin müdahale ettiği, 30 Haziran 2013 tarihinde; İstanbul Onur Yürüyüşü'nde ''Diren Ayol'' yazılı bir dövizin tespit edildiği, Gezi Parkı olayları sürecinde başlayan forumların önemli merkezlerinden biri olan Kadıköy'deki Yoğurtçu Parkı'na sabaha karşı 10-15 kişilik bir grup tarafından bıçaklı saldırı düzenlendiği, 24 ila 30 Haziran tarihleri arasında düzenlenen 21. İstanbul Onur Yürüyüşü etkinliklerinin son günü olan 30 Haziran'da LGBT'lilerce yürüyüş düzenlendiği, İstiklal caddesinden başlanarak Taksim meydanına kadar devam eden yürüyüşte çeşitli pankart, döviz ve sloganlarla Gezi Parkı eylemlerine destek verildiği, 6 Temmuz 2013 tarihinde; Taksim Dayanışması'nın çağrısı üzerine Gezi Parkı'na gelenlere kolluk görevlilerinin müdahale ettiği, toplumun bir kesiminde eylemcilere karşı büyüyen öfke nedeniyle renkli devrimler ve Arap coğrafyasında yaşanan ve sosyal medyanın etkin bir şekilde kullanıldığı ayaklanma ve devrimlerde oldukça etkili olduğu, bu kapsamda OTPOR lideri Ivan Marovic'in 2012 yılı Haziran ayında ülkemizde bulunduğu, sonrasında 07.07.2012-15.07.2012 tarihleri arasında Mısır'ın başkenti Kahire'de Gezi Parkı eylemlerinde ön planda bulunan Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora, Defne Anter, Handan Meltem Arıkan, reklamcı Melin Osasogie Edomwonyi isimli firari sanıklarla birlikte aynı zaman aralığında bulunduğu, dünyada benzer devrimlerde yer alması ile tanınan uluslararası spekülatör George Soros tarafından dünya çapında kurulmuş olan ve Türkiye'de de faaliyet gösteren Açık Toplum Enstitüsü'nün Türkiye'deki faaliyetlerini yöneten ve yönlendiren sanık Mehmet Osman Kavala'nın bu olaylarda organizatör ve finansör olduğu, Gezi Parkı eylemlerine katılan sanıkları yönlendirdiği, adı geçen firari sanıkların Mısır'da olduğu sırada sanık Mehmet Osman Kavala'nın da çok kısa bir zaman diliminde sırasıyla Belçika, Almanya, ABD ve tekrar Almanya'da olduğu, akabinde o tarihlerde Kahire'de bulunan firari sanıkların Türkiye dönüşünde Mi Minör isimli tiyatro oyununun provalarına başladıkları, bu oyunda özetle temsili ülkenin başkanına karşı ayaklanmanın teşvik edildiği, oyunun sahnelendiği dönemde bu kişilerin TV programlarında "twitterla devrim olasılığı var" ve ''140 karakterle ülkeler devriliyor'' şeklinde ifadelerde bulundukları, yine aynı döneme denk gelecek şekilde ODTÜ olaylarının başlatıldığı, ancak başarıya ulaşamaması üzerine doğayı ve çevreyi koruma bahanesiyle bu sefer Gezi Parkı olaylarının başlatıldığı, bu süreçte sanık Mehmet Osman Kavala ile de irtibatı bulunan firari sanık Memet Ali Alabora'nın Gezi Parkı olayları sırasında Twitter hesabından, ''Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı?. Hadi gel. #direngeziparkı'' şeklinde paylaşımda bulunduğu, Twitter üzerinden Gezi Parkı olaylarında en çok kullanılan etiketler ile ilgili yapılan araştırmalarda ise #occupygezi isimli etiketi daha önce firari sanıklarla birlikte Kahire'de bulunan Melin Osasogie Edomwonyi'nin açtığı ve bu etiketin Twitter üzerinde 500 binden fazla kez paylaşıldığı, #DirenGeziParki isimli etiketi açan kişiyle ilgili yapılan araştırmada ilk açan kişinin tespit edilemediği, ancak bu etiketi AliEthamAbdocnMehmet isimli ve @lauronay kullanıcı adlı Twitter hesabının ilk kez paylaştığı, bu hesabın ayrıca Aylin Yılmaz Al Otoibi ismini de kullandığı, bu isimle Facebook hesabının da olduğu, #DirenGeziParki etiketi ile ilgili olarak ilk gün 2.619.000 adet, toplamda ise 7.285.000 adet paylaşımın yapıldığı, yine Gezi Parkı olayları kapsamında Başbakanlık çalışma ofisi önünde toplanan eylemcilerin, Başbakanlık çalışma ofisini korumakla görevli kolluk güçlerine taşlı, sopalı, molotoflu, ses bombalı, havai fişekli, sapanlı ve bilyeli şekilde saldırdıkları ve orada bulunan iş makinasını da ele geçirerek kullandıkları, bu şekilde Başbakanlık ofisinin eylemciler tarafından cebir ve şiddet kullanılmak suretiyle ele geçirilmeye çalışılarak kamuoyuna hükümetin düştüğü izleniminin verilmeye çalışıldığı, bu durumun bile başlı başına cebir ve şiddetin hükümete karşı fiilen yöneltildiğini ortaya koyduğu, olayların koordinesi ve gelişiminin, Gezi kalkışmasının iyi bir hazırlık sürecini de içinde barındıran profesyonel bir toplum mühendisliği örneği olduğunu ortaya koyduğu, netice itibariyle yapılan tespitler çerçevesinde Gezi Parkı eylemlerinin, renkli devrimler ve Arap Baharı'nda olduğu gibi uzun süredir hazırlık yapan, toplum mühendisliği ve kitleleri harekete geçirme konusunda profesyonel bir eğitim alan, uluslararası bağlantıları ile büyük ve etkili bir yurtdışı desteği de bulunan çekirdek bir grup tarafından planlandığı, başlatıldığı, genişletildiği, fonlandığı ve ülke sathına yayıldığı, ayrıca dosyada sorumluluğu kabul edilen sanıkların planlaması, organizasyonu ve yönlendirmesi ile sosyal medya hesapları da kullanılmak suretiyle Gezi Parkı olaylarının yurt içinde ve dışında kitlelere duyurulduğu, şiddet unsurunun sağlanması için PKK/KCK, DHKP-C, TKP/ML-TİKKO ve MLKP gibi yasa dışı silahlı terör örgütlerinin kullanıldığı, marjinal grupların gösteri ve eylemleri kendi propaganda platformuna dönüştürmeleri ile terör örgütlerine ait amblem ve işaretlerin taşınarak tüm

bu grupların koordineli şekilde hareket etmeleri sağlanarak her zaman eylem yapmaya elverişli olan bu marjinal grupların üyelerinin ve yandaşlarının, Gezi Parkı eylemlerine çekilmek suretiyle ülkede kaos ortamı oluşturulduğu ve cebir ve şiddet eylemlerine başvurulduğu, ODTÜ eylemleri ile sonuç elde edilemeyince bir sonraki aşamada doğayı ve çevreyi koruma bahanesiyle Gezi parkı eylemlerinin bilinçli olarak Arap Baharı ile aynı zaman dilimine denk getirildiği, Arap Baharı olarak ifade edilen hareketlerin, Arap coğrafyasında meydana gelen büyük siyasi sonuçlarının olduğu ve mevcut yönetimlerin değişmesi ile sonuçlandığı, bu durumun farkındalığı ile ülkemizde de bu hareketlere koşut şekilde Gezi parkı eylemleri ile meşru ve seçilmiş hükümetin ortadan kaldırılmasının hedeflendiği anlaşılmıştır. Ülkemizde Arap Baharı'nın bir yansıması ve uyarlaması olarak, İstanbul Taksim Bölgesi yayalaştırma projesi kapsamında Taksim Gezi Parkı'ndaki bazı ağaçların 27.05.2013 tarihinde başka yere nakledilmesi bahanesi ile başlayan ve Gezi Parkı olayları olarak isimlendirilen protesto eylemlerinin, ülke çapında cebir ve şiddet içerikli eylemlere dönüştüğü, meşru ve seçilmiş hükümetin ortadan kaldırılması amacıyla gerçekleştirilen bu kalkışma eylemleri neticesinde 78 ilde 746 gösterinin yapıldığı, 280 iş yerinin, 259 aracın, 103 polis otosunun, 1 konutun, 1 polis merkezinin ve 5 kamu binasının hasar gördüğü, 1'i CHP'ye ve 11'i AKP'ye ait 12 parti binasında hasar meydana geldiği, yine çok sayıda MOBESE kamerasının, sinyalizasyon sisteminin, aydınlatma direğinin, otobüs durağının, reklam panosunun, trafik levhasının, park ve peyzaj düzenlemesinin, çöp konteynerinin ve polis noktasının zarara uğradığı, ayrıca vahim eylem niteliğinde olan ve mevcut hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik cebir ve şiddet eylemlerine dönüşen Gezi Parkı olayları sonucunda açık kaynak bilgilerine göre 8 vatandaşımız ile 2 polisimizin hayatını kaybettiği ve 9.063 kişinin yaralandığı, toplam kamu zararının o tarih itibariyle 140 milyon TL olduğu tespit edilmiştir.

I- HÜKÛMETE KARŞI SUÇ AÇISINDAN HUKUKİ AÇIKLAMALAR

Konu ile ilgili yasa maddeleri şöyledir; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Hükûmete karşı suç

Madde 312- (1) Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.

(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.

Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu

Madde 147- Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren menedenlerle bunları teşvik eyliyenlere ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 312. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

''Madde metninde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik unsurunun oluştuğu üç güçten yönetim gücünü temsil eden Hükûmetin ortadan kaldırılmasına veya böyle olmamakla birlikte görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs edilmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suç tanımında da, Anayasa düzeninin temel organlarından biri olan Hükûmetin

ortadan kaldırılmasına veya görevlerinin engellenmesine yönelik teşebbüse ait icra hareketi tam suç gibi cezalandırılmaktadır.

Maddenin uygulanmasına ilişkin diğer hususlar için Anayasayı ihlal ve Yasama organına karşı suça ilişkin maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır.''

Madde gerekçesinde atıf yapılan aynı Kanunun 309. maddesinin gerekçesi ise şöyledir:

''Anayasanın başlangıç kısmında aynen millet iradesinin mutlak üstünlüğü; egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunun millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icapları ile belirlenmiş hukuk dışına çıkamayacağı; hiçbir faaliyetin Türk Milli menfaatlerinin, Türk varlığının, devleti ve ülkesi ile bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerini Atatürk Milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak

kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı'' şeklinde ifade ile siyasal iktidarın kuruluş ve işleyişine egemen olması gereken ilkeler gösterilmiş bulunmaktadır.

Siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan bu ilkeleri içeren kuralların bütünü, Anayasal düzeni teşkil etmektedir. Bu madde ile korunmak istenen hukuki yarar Anayasa düzenine egemen olan ilkelerdir.

Madde ile korunmak istenen hukuki yararın niteliği dikkate alınarak, ''Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzen'' ibaresi kullanılmış, böylece korunmak istenen hukuki yarara açıklık getirilmiştir.

Maddede tanımlanan suçun oluşabilmesi için, cebir veya tehdit kullanarak Anayasal düzeni değiştirilmesine teşebbüs edilmesi gerekir. Bu nedenle, cebir ve tehdit bu suçun unsurunu oluşturmaktadır. Cebir ve tehdit kavramlarının hukuki anlam ve içeriği bilinen bir husustur. Bu nedenle, Anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir ve tehdit kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir.

Maddede, maddi unsur olarak ''teşebbüs edenler'' ibaresi kullanılmış olduğundan, Anayasa'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edilmesi, cezalandırma için yeterlidir. Suç, hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından işlenebileceğinden teşebbüste aranılacak elverişlilik, suçun işleniş biçimi ve özellikle suçun bir tehlike suçu olduğu dikkate alınarak, kullanılan cebir veya tehdidin neticeyi elde etmeye elverişli olup olmadığının hakim tarafından takdir edilmesi gerekir.

a-) Genel olarak:

Bu suç, siyasi iktidar aleyhine işlenen suçlardandır. Anayasal düzen aleyhine işlenen suçla aynı hukuki değeri ihlal etmektedir. Devleti meydana getiren dinamik unsur siyasi iktidar olduğuna göre, bir devletin mevcudiyeti ve devamı iktidarın himayesine bağlıdır. Hukukun egemen olduğu eski dönemden bu yana siyasi kuvvetler himaye edilegelmiştir. Devletin otoritesinin mevcudiyeti siyasi iktidarın himayesi ile sağlanmaktadır.

765 sayılı TCK'nın 147 inci maddesinde ifade edilen icra vekilleri heyetinden kasıt hükûmettir. Olay tarihi itibariyle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 312 nci maddesi anlamında Hükûmet ise,

Anayasa'ya göre Bakanlar Kurulu olarak tecessüm etmektedir (Anayasa mülga madde 109).

Suçun konusu, Anayasal düzenin temel organlarından olan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemenlik unsurunun oluştuğu üç güçten, yönetim gücünü temsil eden hükûmettir. Cebir kullanılarak hükûmetin görevini yapamaz hale getirilmesinde Anayasal düzen bozulduğundan, Anayasayı ihlal suçu oluşmakta iken, Anayasal düzen bozulmadan da Bakanlar Kurulu'nun görevlerini yapmasının kısmen veya tamamen engellendiği durumlarda ''Hükûmete karşı suç''tan söz edilebilecektir. Bu suç, teşebbüs suçudur. Suçun oluşumu için Anayasa ile düzenlenen kurumsal yapıya sahip Hükûmetin işlevini yerine getirmeyi engelleme amacına yönelik cebir ve şiddet kullanılması gereklidir.

b-) Suçun Unsurları:

aa-) Fail: Suçun faili, idare eden, edilen her gerçek kişi olabilir.

bb-)Tipik Eylem: Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmektir. Tipik eylem açısından yukarıda yer verilen madde gerekçesinde

yapılan açıklamalar nazara alınmalıdır. Suçun bir teşebbüs suçu olduğu görüldüğünden neticenin gerçekleşmesi aranmaz. Nihai amaca yönelen elverişli eylemlerin cebir veya tehdit kullanarak ika edilmesi gerekir.

Suç, 3713 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesinde sayılan mutlak terör suçlarındandır.

Korunan değerlerin önemi ve kanun metninde sayılan amaçlara ulaşıldığında suçun cezalandırılabilirliğindeki güçlük/imkansızlık nedeniyle suç bir teşebbüs suçu olarak düzenlenmiş hatta suçun hazırlık hareketleri de yaptırıma bağlanmıştır. Bu haliyle suç aynı zamanda bir somut tehlike suçudur.

Söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin cebri nitelikte olması ve bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli bulunması gerekirse de, maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmesine ihtiyaç yoktur (Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 09.02.2010 tarihli ve 2009/9-103 esas 2010/22 karar sayılı kararı). Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin işlenmesi yeterlidir. Cezalandırılan hareket, devletin hayatını tehlikeye koyan icra hareketleridir. Mezkur suçun oluşabilmesi için herhangi bir terör örgütünün varlığı gerekmemekte olup, söz konusu suça konu eylemin doğrudan doğruya hükümeti ortadan kaldırmaya elverişli olması yeterlidir.

Bu itibarla, dosya kapsamı değerlendirildiğinde, sorumluluğu kabul edilen sanıkların Gezi Parkı olaylarının planlama, organizasyon, yönlendirmesi içinde veya yardım eden konumunda bulundukları, sosyal medya hesapları da kullanılmak suretiyle Gezi Parkı olaylarının yurt içinde ve dışında kitlelere duyurulduğu, cebir ve şiddet unsurunun sağlanması için PKK/KCK, DHKP-C, TKP/ML-TİKKO ve MLKP gibi yasa dışı silahlı terör örgütlerinin kullanıldığı, adı geçen terör örgütleri ile marjinal grupların gösteri ve eylemleri kendi propaganda platformuna dönüştürmeleriyle terör örgütlerine ait amblem ve işaretlerin taşınarak tüm bu grupların koordineli şekilde hareket etmeleri sağlanarak her zaman eylem yapmaya elverişli olan bu marjinal grupların üyelerinin ve yandaşlarının, Gezi Parkı eylemlerine çekilmek suretiyle ülkede kaos ortamı oluşturulduğu ve mevcut hükûmeti ortadan kaldırmaya yönelik cebir ve şiddet eylemlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.

I- DELİLLERİN HUKUKA UYGUNLUĞU

Soruşturma ve kovuşturma evrelerinde, diğer delillerde olduğu gibi iletişimin tespiti neticesinde elde edilen görüşmelere ilişkin tutanakların delil olarak kullanılabilmesi için CMK'nın 206/2-a ve 217/2. maddeleri gereğince hukuka uygun şekilde elde edilmiş olmaları gerekli olup, dosyada bulunan iletişim tespit tutanaklarının ceza muhakemesi sistemimizde CMK'nın 206/2-a ve 217/2 maddeleri anlamında hukuka uygun delil değeri kazanabilmesi için CMK'nın 135 inci maddesine göre verilmiş olan kararın, mezkur maddenin 1. cümlesinde düzenlenmiş şartlara uygun şekilde verilmiş olması gerekmektedir. Tedbir kararını veren merci, kendisine sunulan talebi bu koşullar açısından değerlendirirken, yargılamayı yapan mahkeme de öncelikle iletişimin dinlenilmesine ilişkin kararın hukuka uygunluğunu denetleyecektir.

Sanıklar hakkında ilk olarak 18.06.2013 tarihinde, CMK'nın 135/8 inci maddesinde yer verilen katalog suçlardan olan ve TCK'nın 220 inci maddesinde düzenlenen, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçuna ilişkin olarak iletişimin tespiti ve kayda alınması kararı alındığı, daha sonraki tarihlerde ise dinlemenin uzatılması talep ve kararlarında katalog suçlardan olan suç işlemek

amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçunun yanında ek olarak TCK'nın 312 nci maddesi kapsamında Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunun da eklendiği belirlenmiştir.

Sanıklara ilk olarak isnat edilen suçun, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçu olduğu ve bu kapsamda iletişimin tespiti ve kayda alınması kararlarının alındığı, akabinde sanıkların eylemlerinin, isnat edilen suçun yanında TCK'nın 312. maddesindeki suça dönüştüğü, bunun da alınan yeni kararlarda belirtildiği, bu şekilde usul ve kanuna uygun şekilde iletişimin dinlenmesine başlanılan suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçuna yönelik olarak iletişimin tespiti ve kayda alınması kararların alınmaya devam ettiği tespit edilmiştir. Nitekim, Yargıtay (Kapatılan) 18. Ceza Dairesi'nin 09.07.2015 tarihli ve 2015/29744 Esas, 2015/4468 Karar sayılı kararında da ayrıntıları belirtildiği üzere, kovuşturmaya konu olayla benzer biçimde katalog suçtan yapılan dinleme sonucunda elde edilen bulguların, katalog suçlar kapsamında yer almayan dönüşebilir suça ilişkin yapılan yargılamada delil olarak kullanılıp kullanılmayacağı hususundaki tartışmaya açıklık getirilmiş, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme ile insan ticareti suçlarından yapılan dinlemeye ilişkin delillerin, dönüştükleri ve katalog suçlar içerisinde sayılmayan fuhuş suçundan verilen mahkumiyet kararında delil olarak kabul edilmesine karar verilmiştir. Yine, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 10.12.2013 tarihli ve 2013/10-483 esas, 2013/599 karar sayılı kararında ayrıntıları belirtildiği üzere, ''...nitelik değiştirmesi mümkün bulunan suçlar yönünden de elde edilen delillerin hukuka uygun yöntemlerle elde edilen delil olarak kabulü ile hükme esas alınması mümkün olup, sanıkların suç işlemek amacıyla kurulan örgütün yöneticisi mi yoksa üyesi mi olduğu ancak yargılamanın sonunda belli olacağından, bu delillerin bir kısım sanıklar hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak suçundan kurulan hükme esas alınmalarında da bir isabetsizlik bulunmamaktadır.'' şeklinde tespitlerde bulunulmuştur.

Bu itibarla, soruşturma sürecinde sanıklar hakkında alınan iletişimin dinlenmesi kararlarının, suç örgütü kurma ve yönetme suçuna ilişkin olduğu belirtilmişse de iletişimin dinlenmesine başvurulan suç ile kamu davası açılan ve hüküm kurulan suçlar arasında geçitli ve dönüşen suç ilişkisi mevcuttur. Başvurulan iletişimin dinlenmesi işlemleri ile dosyadaki tüm deliller kapsamında ve yapılan yargılama sonucunda sanıkların eylemlerinin, hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme

suçu olduğu tespit edilmiştir. Dosya kapsamında yapılan dinlemeler olaya ilişkin olduğundan ve suç niteliğindeki değişim alınan kararların hukuka aykırı olmaları sonucunu ortaya çıkarmayacağından, bu nedenle iletişimin dinlenmesine ilişkin ilgili merciler tarafından verilen tedbir kararları ile elde edilen delillerin hukuka uygunluğu konusunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Ayrıca, iletişimin tespiti ve kayda alınması konusunda AİHM tarafından Klass ve diğerleri/Almanya kararında temel ilkeler ortaya konulmuştur.Buna göre; "Düzenleme, demokratik kurumların korunması için zorunlu olmalı ve devletlerin, casusluk ve terör eylemleri nedeniyle istisnai de olsa ulusal güvenliğin korunması ve kamu düzeninin sağlanması amaçlarına yönelik olmalı''dır.

Gezi Parkı olaylarının yöneldiği hedef dikkate alındığında, dosya kapsamındaki iletişimin tespiti ve kayda alınması kararları, ulusal güvenliğin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve işlenen suçların ortaya çıkarılması amacıyla alınmıştır. Bu kapsamda, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde suç oluşturduğu değerlendirilen eylemin, başka bir suça dönüşebilmesi mümkündür. Soruşturma aşamasında fiilin başka bir suçu oluşturduğuna ilişkin bir kanaat söz konusu olsa da esas nitelendirme yapılan yargılama sonucunda ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde elde edilen yeni deliller neticesinde aynı fiille ilgili olarak suçun niteliği değişebilir. Yani esasında dönüşen suç bakımından yeni bir soruşturma veya kovuşturma yapılmamakta olup, yargılama ile ilgisi olmayan ve tesadüfen elde edilen bir delil de söz konusu değildir. Mezkur dinleme kararları, alındıkları dönem itibariyle hukuka uygun ve geçerli bir şekilde alınmıştır. Çünkü soruşturmanın başladığı dönemde TCK'nın 220 inci maddesinde düzenlenen suç örgütü kurma ve yönetme suçu, sanıkların üzerine atılı suç olarak vasıflandırılmış ve bu doğrultuda soruşturmaya başlanmıştır. Bu tarih itibariyle TCK'nın 220 inci maddesi, CMK'nın 135 inci maddesinde sayılan katalog suçlardandır. Bu itibarla, geçerli ve hukuka uygun şekilde elde edilen delillerin, kovuşturma aşamasında suç vasfının değişerek geçitli suç olan hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçuna dönüşmesi nedeniyle geçersiz olarak değerlendirilmesi kabul edilemez.

Soruşturma evresinin başında sanıkların, 3 kişiden fazla olmaları da gözetilerek İstanbul merkezli bir suç örgütü faaliyeti içerisinde bulunduklarına dair bulgu ve emarelere erişilmesi nedeniyle iletişim dinleme tedbiri uygulanmaya başlanmıştır. Olayların kısa bir süre içerisinde, ülkemizin 78 farklı ilinde ve eş zamanlı şekilde, seçilmiş ve meşru hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik cebir ve şiddet eylemlerine dönüştüğü tespit edilmiştir. Bu kapsamda, suç örgütü kurma ve yönetme suçundan başlatılan soruşturmada, Gezi Parkı eylemlerinin tüm ülkeye yayılması nedeniyle sanıkların eylemlerinin, amaç suç olan ve aralarında geçitli suç ilişkisi bulunan Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçuna dönüştüğü anlaşılmış ve bu kabule uygun şekilde iddianame düzenlenmiş ve mahkumiyet hükümleri kurulmuştur.

Netice itibariyle, dosyanın soruşturma aşamasında CMK'nın 135. maddesi kapsamında alınan 53 adet dinleme kararının bulunduğu, ilk dinleme kararının 18.06.2013 tarihinde TCK'nın 220. maddesinde düzenlenen suç örgütü kurma ve yönetme suçuna ilişkin olarak alındığı, sanıkların eylemlerinin vahamati henüz o tarihler itibariyle belli olmadığından, TCK'nın 312. maddesi kapsamında hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan en başta dinleme kararı alınmadığı, TCK'nın 220. maddesinde düzenlenen suç örgütü kurma ve yönetme suçuna ilişkin olarak CMK'nın 135. maddesine göre verilen dinleme kararlarının, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere suç vasfının değişme ihtimaline binaen yerinde verilmiş bir karar olduğu, zira

TCK'nın 312. maddesinde düzenlenen suçun elverişlilik açısından herhangi bir örgütlü yapı tarafından da işlenebileceğinin çeşitli Yargıtay kararlarında belirtilmiş olması dolayısıyla birbirine benzer vasıflarda ve geçitli suç olarak kabul edilmelerinde bir zorunluluk bulunduğu, TCK'nın 312. maddesindeki suçun 02.12.2014 tarihinde CMK'nın 135. maddesine ilave edilmesinin de bu zorunluluğun ortaya çıkardığı bir sonuç olduğu, kanun koyucunun söz konusu maddeden amacının da bu olduğu, hakeza kolluk görevlilerinin dinleme kararı talep ederken suç vasfını dinleme yapmadan önce tam olarak tespit edebilmelerinin her zaman mümkün olmadığı, bu nedenle olayda sanıkların üç kişiden fazla şekilde suç işleme amacında birleşmiş olmaları da gözetilerek öncelikle CMK'nın 135. maddesindeki usule uygun şekilde suç işlemek için örgüt kurma ve yönetme suçundan dinleme kararının talep edildiği, olayın vahameti anlaşıldıktan sonra ise dinleme kararlarına geçitli ve amaç suç olan hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunun ilave edildiği anlaşılmakla, sanıklar tarafından da kendilerine ait olduğu ve içerikleri kabul edilen dinleme kararlarının hukuka uygun şekilde elde edildiği ve mahkumiyet hükümlerine esas alındığı kabul edilmiştir.

I- HAKKINDA KURULAN MAHKUMİYET HÜKMÜ KESİNLEŞMEDEN MİLLETVEKİLİ SEÇİLEN ŞERAFETTİN CAN ATALAY'IN TUTUKLULUK/TAHLİYE DURUMU
Soruşturmasına seçimden önce başlandığı tespit olunan Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçundan yargılanarak hakkında TCK'nın 312. maddesinin birinci fıkrası ve 39. maddesi uyarınca mahkumiyet hükmü kurularak tutuklanmasına karar verilen ve halen tutuklu bulunan sanık Şerafettin Can Atalay'ın 14.05.2023 tarihli Genel Seçim'de milletvekili seçildiği anlaşılmakla, atılı suçun mahiyeti itibariyle Anayasa'nın 83. ve 14. maddeleri kapsamında yasama dokunulmazlığına ilişkin hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasa'nın "Yasama dokunulmazlığı'' başlıklı 83. maddesi şu şekildedir;

"Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisce başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.

Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.

Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi parti gruplarınca, yasama dokunulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz.''

Anayasa'nın ''Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması'' başlıklı 14. maddesi ise şu şekildedir;

"Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyetle bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.

Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.''

Yasama dokunulmazlığı, yasama organı üyelerinin korkusuzca görev yapabilmelerini sağlayacak, niteliği yönünde milletvekilinin fikir ve söz hürriyetinin eksiksiz ve serbestçe kullanması amacını güden bir anayasal hukuk kuralıdır. Milletvekilleri aleyhinde yasama sorumsuzluğuna girmeyen ve suç olan fiiller dolayısıyla meclisin kararı olmadıkça kovuşturmaya girişilememesini ifade eder.

Anayasa'nın 83. maddesinin birinci fıkrası yasama sorumsuzluğunu ifade etmekte iken, aynı maddenin ikinci fıkrası milletvekillerine nispi ve geçici bir koruma sağlayan yasama dokunulmazlığını düzenler. Dokunulmazlık kapsamında kalan eylemleri nedeniyle milletvekilleri, ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olması kaydıyla Anayasa'nın 14. maddesindeki durumlar saklı kalmak üzere, seçimden önce veya sonra bir suç işlediği iddiasıyla TBMM kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Görüldüğü gibi Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrası yasama dokunulmazlığına iki istisna getirmektedir;

Bunlardan ilki, ağır cezayı gerektiren suçüstü halidir. Milletvekilleri yasama dokunulmazlığından, ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı suçüstü yakalanmaları halinde yararlanamayacaktır. CMK'nın tanımlar başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının j bendinde suçüstü hali; işlenmekte olan suçu; henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu; fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu ifade eder. Ağır ceza mahkemelerinin görevine giren suçlar ise, 5235 sayılı Kanun'un 12. maddesinde düzenlenmektedir.

Yasama dokunulmazlığına getirilen ikinci istisna, seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olması kaydıyla Anayasa'nın 14. maddesindeki durumlardır. Anayasa'nın 14. maddesinde 03.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önce düşünce özgürlüğüne aykırı birçok yasak bulunmaktaydı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 17. maddesine uyumun amaçlandığı düzenleme ile maddenin kapsamı daraltılmış ve anlaşılır hale getirilmiştir. Anayasa'nın 14. maddesinde sayılan durumların yasama dokunulmazlığı kapsamının dışında olması için bulunması gereken şartlar, Anayasa'nın 83. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Buna göre suç, Anayasa'nın

14. maddesinde sayılan durumlarla ilgili olmalı, suçun soruşturmasına seçimden önce başlanılmış olmalı ve yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya TBMM'ye bildirmelidir. Anayasa'nın

14. maddesinde, doğrudan doğruya bir suç tanımı yapılmış, bir suç ihdas edilmiş veya birtakım suç tipleri sayılmış değildir; ancak kavram, ilke ve faaliyetler ile genel çerçeveye yer verilmiştir.

Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması başlıklı 14. maddesinde kötüye kullanma

şeklinde kabul edilen faaliyetler; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma, insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlerde bulunma ve Devletin veya kişilerin, Anayasa ile tanınan temel hak ve hürriyetlerinin yok edilmesini veya Anayasa'da belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlama olarak düzenlenmiştir. Anayasa koyucu, hangi suçların Anayasa'nın 14. maddesi kapsamına gireceğine ilişkin somut bir niteleme yapmamış, bunun kapsamının belirlenmesini bilinçli bir tercihin ürünü olarak yargı içtihatlarına bırakmıştır. Anayasa koyucunun iradesinin, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve bu minvalde yürütme organının varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir faaliyette bulunduğu takdirde milletvekilinin dokunulmazlıktan yararlanmaya devam etmemesi gerektiği yönünde olduğu açıktır.

Her ne kadar Anayasa Mahkemesi, Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven kararlarında, "Anayasa'nın 14. maddesinin birinci fıkrası metninin, Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan Anayasanın 14. maddesindeki durumlar ibaresini, dolayısıyla da Anayasa'nın 14. maddesinin birinci fıkrası kapsamına girmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığı dışında bırakılan suçları salt yargı organlarının kararlarıyla anlamlı bir şekilde belirlemeye ve böylece belirlilik ve öngörülebilirliği sağlayacak şekilde yorumlamaya elverişli olmadığını'' belirlemişse de Anayasa'nın

148. maddesi ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45 vd. maddeleri gözetildiğinde asli görevi norm denetimi olan Anayasa Mahkemesi'nin bir Anayasa hükmüne yönelik inceleme ve denetleme yetkisinin şekil bakımından denetleme ile sınırlı olduğu ve tali nitelikteki bireysel başvuru yolu ile bir Anayasa hükmünün yürürlükten kaldırılamayacağı veya uygulanmasının olanaksız hale getirilemeyeceği dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesi'nin yürürlükte olan Anayasa normunu esastan iptal etme yetkisinin bulunmadığı, Anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından inceleyerek denetleyebildiği ve yürürlükte bulunan Anayasa normunun uygulanmasını bireysel başvuru yoluyla ortadan kaldıracak veya işlevsiz hale getirecek şekilde bir karar vermesinin hukuken mümkün olmadığı cihetle, mezkur maddede öngörülen faaliyetler konusunda, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyete yönelen tehdidin ağırlığı ile orantılı olacak bir biçimde içtihatta süreklilik ve istikrar ilkeleri de gözetilerek Anayasa koyucunun 14. maddede bilinçli bir tercihin ürünü olarak bıraktığı boşluğun, yargı kararları ile doldurularak belirli hale getirilmesi, ilgili Anayasa normunun yürürlüğünün ve işlevinin korunması bakımından hukuk devletinin bir gereğidir. Belirlilik ilkesi yalnızca kanuni belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği de ifade etmektedir. Buna göre, hukuk kurallarının belirliliğinin sağlanması, yalnızca kanuni düzenleme ile sınırlama şeklinde gerçekleştirilemez. Normlara dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir nitelikleri haiz olması koşuluyla mahkeme içtihatları ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. O halde çözülmesi gereken hukuki mesele hangi suçların Anayasa'nın 14. maddesindeki durumlar kapsamında değerlendirileceğine ilişkindir.

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör Tanımı” başlıklı 1. maddesine göre, terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa'da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devleti'nin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir. Mezkur Kanun'un "Terör Suçları'' başlıklı 3. maddesinde ise, TCK'nın 302,

307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320. maddeleri ile 310. maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, mutlak ve asli nitelikte terör suçu şeklinde tanımlanmıştır.

TCK'nın "Anayasayı İhlal'' başlıklı 309. maddesinde cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler hakkında hapis cezasına hükmolunacağını düzenlenmektedir. Mezkur Kanun'un ilgili maddeye ilişkin gerekçesinde, "Anayasanın Başlangıç Kısmında aynen 'Millet iradesinin mutlak üstünlüğü; egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiç bir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk dışına çıkamayacağı; Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevî değerlerini, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı' şeklindeki ifade ile siyasal iktidarın kuruluş ve işleyişine egemen olması gereken ilkeler gösterilmiş bulunmakladır. Siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan bu ilkeleri içeren kuralların bütünü, Anayasal düzeni teşkil etmektedir. Bu madde ile korunmak istenen hukukî yarar, Anayasa düzenine egemen olan ilkelerdir. Madde ile korunmak istenen hukukî yararın niteliği dikkate alınarak, 'Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzen' ibaresi kullanılmış, böylece korunmak istenen hukukî yarara açıklık getirilmiştir.'' şeklinde ifadelere yer verilmiştir.

Keza TCK'nın "Hükûmete karşı suç'' başlıklı 312. maddesinde cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs edenler hakkında hapis cezasına hükmolunacağı düzenlenmiştir. Mezkur Kanun'un ilgili maddeye ilişkin gerekçesinde, "Madde metninde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik unsurunun oluştuğu üç güçten yönetim gücünü temsil eden Hükûmetin ortadan kaldırılmasına veya böyle olmamakla birlikte görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs edilmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suç tanımında da, Anayasa düzeninin temel organlarından biri olan Hükûmetin ortadan kaldırılmasına veya görevlerinin engellenmesine yönelik teşebbüse ait icra hareketleri tam suç gibi cezalandırılmaktadır. Maddenin uygulamasına ilişkin diğer hususlar için Anayasayı ihlâl ve Yasama organına karşı suça ilişkin maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır'' şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

Anayasa'nın 14. maddesinde, "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma'' ve ''insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlerde bulunma'' şeklinde çerçevesi çizilen faaliyetler konusunda 3713 sayılı Kanun'un terör ve terör suçları tanımında aynı kavram ve kurumlara vurgu yapıldığı ve TCK'da düzenlenen Anayasayı ihlal suçunun unsurları ve madde gerekçesinde özellikle Anayasa'nın başlangıç hükümlerine yaptığı atıf ve korunan hukuki yarar birlikte değerlendirdiğinde, Anayasa'nın 14. maddesinin yargı organlarının kararları ile belirlilik ve öngörülebilirliği sağlayacak şekilde yorumlamaya elverişli olmadığını söylemenin mümkün olmadığı ve açık bir şekilde TCK'nın 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320. maddeleri ile 310. maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçların, Anayasa'nın 14. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti'nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kasteden, pek çok kanlı terör eylemini gerçekleştirdikleri için haklarında yukarıda sayılan mutlak terör suçlarından soruşturma ve kovuşturma bulunup, yakalanmaları mümkün olmayan ve kırmızı bültenle aranan kişilerin, milletvekili seçilmelerinin ve

yemin ederek göreve başlamalarının önü açılır ki bu durumun hukuken isabetli olduğunu savunmak mümkün değildir. Bu belirlemelere koşut şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de yerleşik içtihatlarında, temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaya ilişkin kuralın, kanunilik ölçütünü karşılayıp karşılamadığını incelerken, mezkur kuralın erişilebilirliğini ve öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden belirliliğini incelemektedir. Bununla birlikte bir kuralın karmaşık olması ya da belirli ölçülerde soyutluk içermesi, bu nedenle kullanılan kavramların anlamlarının hukuksal değerlendirme sonucunda ortaya çıkması tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı görülmemektedir. AİHM içtihatlarında, birçok kanunun kaçınılmaz olarak az veya çok belli bir derecede muğlaklık içerdiğini, muğlaklık barındıran bu kanunların yorumlanması ve uygulanmasının ise bir uygulama sorunu olduğunu belirtmiştir (Lindon, Otchakovsky-Laurens and July v. France, no. 21279/02 and 36448/02, 22/10/2007, § 41). AİHM içtihatlarında, bir yasal hüküm ne kadar açık bir kaleme alınmış olursa olsun, ceza hukuku da dahil olmak üzere herhangi bir hukuk sisteminde yargısal yorumun kaçınılmaz bir unsur olduğunu kabul etmiştir (Kafkaris v. Cyprus, no. 21906/04, 12/2/2008, § 141). Hatta AİHM, istisnai olmakla birlikte, konuya ilişkin iç hukukta bir düzenleme bulunmamasına rağmen, belli durumlarda common law kuralları veya uluslararası hukukun prensiplerinin de müdahaleye hukuki temel oluşturabileceğini belirtmiştir (The Sunday Times v UK, no. 6538/74 26 Nisan 1979, § 49; Groppera Radio AG and others v Switzerland, 28 Mart 1990, Autronic AG v. Siwitzerland, 22 Mayıs 1990).

Muhakeme engeli olan yasama dokunulmazlığı, Meclis kararı ile veya 83. maddenin 2. fıkrasında iki istisna olarak öngörülen ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olması kaydıyla Anayasa'nın 14. maddesindeki durumların varlığı halinde, kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Hangi suçların "Anayasanın 14. maddesindeki durumlar" ibaresinin kapsamına gireceğine ilişkin yargısal makamlar tarafından yapılacak yorumlarla ceza kanunlarında tipik bir suç olarak düzenlenmeyen faaliyetlerin, 14. madde kapsamındaki durumlara girmesi söz konusu değildir. Bilakis, yargısal makamlar kararlarında ceza kanunlarında suç olarak tanımlanmış faaliyetlerin hangilerinin Anayasa'nın 14. maddesi kapsamına girdiğini, Anayasa'nın sözünü, ruhunu ve bütününü göz önüne alarak değerlendirmektedir. Bu kapsamda, Yargıtay tarafından da bugüne kadar önüne geldiği kadarıyla verilen ve süreklilik kazanan içtihatlarda, devletin birliği ve ülke bütünlüğü aleyhine veya Anayasa'nın öngördüğü siyasal düzeni değiştirmeye yönelik suçlar, Anayasa'nın 14. maddesi kapsamında kabul edilmiştir. Bu belirlemeye uygun olarak Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi'nin 28.01.2019 tarihli ve 2018/4803 esas, 2019/647 karar sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir; "...Hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılması yasağına, 1982 Anayasasının 14., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ise 17. maddelerinde yer verilmiştir. Anayasamızın 14/1. maddesinde 'Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri Devletin ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik, laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.' şeklinde temel ilkeyi ortaya koyduktan sonra, aksine davranışlara ilişkin müeyyidelere mevzuatta yer verilmiştir. Nitekim seçimden önce bu madde kapsamında suç işleyen milletvekili, Anayasanın 83/2 maddesinde öngörülen yasama dokunulmazlığından yararlanamayacaktır. Kanun koyucu, hangi suçların bu madde kapsamında olduğunu tahdidi olarak saymamıştır. Kapsamı belirleme görevi uygulayıcıya aittir. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ile Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçların bu kapsamda kaldığında kuşku yoktur..."

Ülkemizde Arap Baharı'nın bir yansıması ve uyarlaması olarak, İstanbul Taksim Bölgesi yayalaştırma projesi kapsamında Taksim Gezi Parkı'ndaki bazı ağaçların 27.05.2013 tarihinde başka

yere nakledilmesi bahanesi ile başlayan ve Gezi Parkı olayları olarak isimlendirilen protesto eylemlerinin, ülke çapında cebir ve şiddet içerikli eylemlere dönüştüğü, meşru ve seçilmiş hükümetin ortadan kaldırılması amacıyla gerçekleştirilen bu kalkışma eylemleri neticesinde 78 ilde 746 gösterinin yapıldığı, 280 iş yerinin, 259 aracın, 103 polis otosunun, 1 konutun, 1 polis merkezinin ve 5 kamu binasının hasar gördüğü, 1'i CHP'ye ve 11'i AKP'ye ait 12 parti binasında hasar meydana geldiği, yine çok sayıda MOBESE kamerasının, sinyalizasyon sisteminin, aydınlatma direğinin, otobüs durağının, reklam panosunun, trafik levhasının, park ve peyzaj düzenlemesinin, çöp konteynerinin ve polis noktasının zarara uğradığı, ayrıca vahim eylem niteliğinde olan ve mevcut hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik cebir ve şiddet eylemlerine dönüşen Gezi Parkı olayları sonucunda açık kaynak bilgilerine göre 8 vatandaşımız ile 2 polisimizin hayatını kaybettiği ve 9.063 kişinin yaralandığı, toplam kamu zararının o tarih itibariyle 140 milyon TL olduğu tespit edilmiştir. Sanık Şerafettin Can Atalay'ın, bir plan dahilinde yürütülen kalkışma hareketinin başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında faaliyetlerinin bulunduğu, Gezi Parkı eylemleri sürecinde yaptığı paylaşımlar ve eylem çağrıları ile şiddet olaylarının tırmanmasına neden olan Taksim Dayanışması'nı yöneten ve yönlendiren kişilerden olduğu, yapılan temyiz incelemesi sonucunda sanığın dosya kapsamındaki eylemlerinin, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu kapsamında kaldığı, bu suçun Anayasa'nın 14. maddesi kapsamında yer alması ve soruşturmasına seçimden önce başlanmış olması dikkate alındığında, Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca yasama dokunulmazlığından faydalanamayacağı kanaatine varılmakla, yargılamanın genel usul hükümlerine göre devam etmesi ile sanık Şerafettin Can Atalay müdafiinin yargılamanın durmasına ve sanığın tahliyesine ilişkin taleplerinin reddine karar verilerek temyiz incelemesi yapılmıştır.

I- GEZİ PARKI EYLEMLERİNİN PLANLANMASI VE ORGANİZE EDİLMESİNDE SORUMLULUĞU BULUNAN SANIKLARIN EYLEMLERİ
1- SANIK MEHMET OSMAN KAVALA'NIN;

Sanığın, uluslararası spekülatör George Soros'un kurduğu Açık Toplum Enstitüsü'nün ülkemizdeki temsilciliği olan Açık Toplum Vakfı üzerinden Gezi Parkı eylemlerini organize ettiği, Gezi Parkı eylemleri ile ilgili süreçlerin dönemin Açık Toplum Vakfı Genel Müdürü olan firari sanık Gökçe Tüylüoğlu tarafından George Soros'a zaman zaman yüz yüze aktarıldığı ve bu eylemlerin, Açık Toplum Vakfı adına kurucu üyesi olan sanık Mehmet Osman Kavala tarafından koordine edildiği, Gezi Parkı eylemlerinin başlamasından kısa bir süre önce 5 Nisan 2013 tarihinde sanık Mehmet Osman Kavala'nın, firari sanık Gökçe Tüylüoğlu ile birlikte Açık Toplum Enstitüsü'nün merkezinin yer aldığı Budapeşte'ye George Soros'un da katıldığı toplantıya gittiği, sanığın özellikle Taksim Platformu, Taksim Dayanışması ve Gezi Parkı eylemlerinin ilerleyen süreçlerinde yaygın hale getirilen Forumlar Koordinasyonu üzerinde büyük etki sahibi olduğu, bu oluşumlarda resmi olarak üyeliği bulunmasa dahi alınan kararların sanığa danışılmadan alınmadığı, Gezi Parkı eylemleri ile ilgili bütün uluslararası girişimlerin sanığın üzerinden kurulduğu, Gezi Parkı eylemlerine katılan eylemcilerin ihtiyaçlarının önemli bir kısmının sanığa iletilerek giderildiği, gerek Türkiye'de gerekse yurtdışında Gezi Parkı olaylarına olan ilgiyi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yönelik baskıları artırmak maksadıyla belgesel, film ve sergi gibi her türlü görsel yayın yöntemlerinin kullanılması ve yeni medya yapılanması kurulması çalışmalarının sanığın organizesinde gerçekleştirildiği, Gezi Parkı olaylarının başlaması ve şiddet eylemlerine dönüştürülmesi sürecinde sahada en etkili olan yapıların Taksim Platformu ve Taksim Dayanışması olduğu, Taksim Platformu'nun büyük oranda diğer sanık Mine Özerden'in kontrolünde olduğu, sanık Mehmet Osman Kavala'nın, kuruluşundan itibaren uzun yıllar Anadolu Kültür A.Ş.'de beraber çalıştığı ve sıkı ilişkileri bulunan diğer sanık Mine Özerden aracılığıyla Taksim Platformu'nu yönlendirdiği, Taksim Platformu'nda alınan kararların, diğer sanık Mine Özerden tarafından sanık Mehmet Osman Kavala'ya danışıldığı, Taksim Dayanışması'nda ise diğer sanıklar Şerafettin Can Atalay ve Tayfun Kahraman'ın etkili ve yönlendiren konumunda oldukları, Gezi Parkı eylemlerinin başlangıcında ve devamında büyük rolü bulunan Taksim Dayanışması'ndan olan sanıklar Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay'ın, sanık Mehmet Osman Kavala ile irtibatlı oldukları, bu duruma uygun olarak sanığın da Aslı isimli kişi ile yaptığı görüşmede, Aslı'nın: ''Taksim Dayanışması içinde varsın değil mi'' diye sorması üzerine Mehmet Osman'ın, ''Yokum aslında yani şöyle olabilirim eğer yani Taksim Dayanışması geniş bir ... ama ... doğrusu yani şahıslarla ilişkim var ama şey yapmıyorum toplantılarına pek katılmıyorum... Platform'un toplantılarına daha çok katılıyorum'' şeklinde yanıt verdiği, Taksim Platformu'nun Gezi kalkışmasının başlamasıyla Taksim Dayanışması'nın bileşenleri arasına girdiği, bu sayede diğer sanık Mine Özerden'in Taksim Dayanışması üzerinde de etkili olmaya başladığı, bununla birlikte sanık Mehmet Osman Kavala'nın, özellikle diğer sanık Şerafettin Can Atalay aracılığıyla Taksim Dayanışması üzerinde söz sahibi olduğu, HTS kayıtlarına göre, sanık Mehmet Osman Kavala'nın, OTPOR kurucusu Ivan Marovic ve CANVAS eğitmenlerinin Türkiye'ye gelişlerinden kısa bir süre sonra 12.08.2012 tarihi itibariyle diğer sanık Şerafettin Can Atalay ile irtibat kurmaya başladığı, Anadolu Kültür A.Ş.'de görevli olan diğer sanık Çiğdem Mater Utku'nun da Gezi Parkı olaylarının başlamasından kısa bir süre önce Taksim Dayanışması'nda etkin rol alan ve bu oluşumun avukatlığını yapan diğer sanık Şerafettin Can Atalay ile 23.01.2013 tarihi itibariyle irtibat kurmaya başladığı, George Soros'la yüz yüze görüşmeler gerçekleştiren Açık Toplum Vakfı Genel Müdürü olan diğer sanık Gökçe Tüylüoğlu'nun ise, Gezi Parkı olaylarının başlamasından kısa bir süre önce 03.04.2013 tarihi itibariyle Taksim Dayanışması'nın etkili isimlerinden olan diğer sanık Şerafettin Can Atalay ile irtibat kurmaya başladığı, dolayısıyla, Açık Toplum Vakfı'nın, Anadolu Kültür A.Ş.'nin ve sanık Mehmet Osman Kavala'nın Gezi Parkı olaylarının başlamasından kısa bir süre önce Gezi Parkı olaylarını yöneten ve yönlendiren Taksim Dayanışması'nın etkili ismi olan sanık Şerafettin Can Atalay ile irtibat kurmaya başladıkları, Gezi Parkı eylemlerinin fiili olarak başlamasıyla birlikte eylemcilerin ihtiyaçlarını Taksim Platformu ve Taksim Dayanışması aracılığıyla sanık Mehmet Osman Kavala'ya ilettikleri ve sanık Mehmet Osman Kavala tarafından bu ihtiyaçların karşılandığı, sanık Mehmet Osman Kavala'nın Taksim Platformu koordinatörü olan diğer sanık Mine Özerden ile Gezi Parkı olaylarının başladığı günlerde 30 Mayıs 2013 tarihinde yaptığı görüşmede; Mine Özerden'in, ''şimdi böyle şey teklifleri geliyor, gaz maskesi alalım ve bol miktarda işte gençlere dağılsın gibi teklifler geliyor. Bunlar için de destek yapmak isteyen insanlar var. Bir yerde toparlamak lazım bunları ama para mara hesabı falan filan hesabı açmak lazım herhalde'' şeklinde beyanda bulunması üzerine sanık Mehmet Osman Kavala'nın, ''gönüllü eylemcilerden 2 kişi adına hesap açtırılıp, bu hesaba para yatırılmasını ve ihtiyaçların bu hesaptaki paradan karşılanmasını'' söylediği, bu itibarla sanığın Gezi Parkı olaylarına katılan eylemcileri finanse ettiği, eylemde kullanılacak malzemelerin temini için hesap açtırdığı, eylemde göstericilerin polisle çatışmaya girerken kullandıkları gaz maskesi, gözlük ve göstericiler için süt, yemek, kahvaltı ve eylemcilerin Gezi Parkı'nda kullanmaları için masa ve ses sistemi gibi malzemelerin teminini sağladığı, sanık Mehmet Osman Kavala'nın Taksim Dayanışması'ndan Tuğrul Paşaoğlu isimli şahıs ile 2 Haziran 2013 tarihinde yaptığı görüşmede özetle; Tuğrul'un: ''Yok yok onlar şey işte, en yukarıya bayrak koyup, bağırmakla ilgileniyorlar. Geri kalan hali ise herkes elinde torba ve şey, eldiven şey yapıyor. Arka tarafta bir tane yemek sağdıcı gibi bir şey kurmuş. Ben Fatih’e söyledim.

şimdi yüz tane sandiviç hazırlatıyor'', Mehmet Osman'ın: ''Güzel'', Tuğrul'un: ''Bi de çok şey onları falan filan'', Mehmet Osman'ın: ''Peki ses falan var mı?'', Tuğrul'un: ''Ses şeyde, ses sistemi şeyde var, arka tarafta Gezi'nin içinde var. Bana sorarsan şeyi bırakıp ne derler, meydanı bırakıp'', Mehmet Osman'ın: ''Tabi tabi artık meydanı bırakıp'', Tuğrul'un: ''Meydanı solcular tutuyorlar ve çıkmayacaklar. O sorun değil. Meydanı bırakıp Gezi'ye yüklenip Gezi'de organize olmak lazım. Yani ses sistemiyle, gece bir tane jeneretör gelmiş'', Mehmet Osman'ın: ''İyi iyi, yani Gezi'deki durumu normalleştirmek lazım artık'', Mehmet Osman'ın: ''Ortada bir masa var mı?'', Tuğrul'un: ''Yok aslında Gezi'de, şeyde bir şey var, yemek yapılan yerde, yemek siparişi yapılan yerde bir şey var ama onun doğrusu'', Mehmet Osman'ın: ''Böyle bir plastik masa bulup, çok önemli, o çok faydalı oluyor. Plastik büyükçe bir masa ve 10-15 tane iskemle olursa insanlar sürekli orada kordinasyon masası gibi şey yaparlar'',Tuğrul'un: ''Evet onun için, onun için şey gerekiyor, güçlü bir ses sistemi gerekiyor. Ses sistemi ve ışık gerekiyor. Yani onu yaparsak olabilir. Ses sistemi gerekiyor. Sizin ses sistemi geldi gitti mi, ne oldu?'', Mehmet Osman'ın: ''Cezayir'den geldi gitti'', Tuğrul'un: ''Geldi gitti, gene buraya dur bakayım. Ben ... (anlaşılmadı) de bakayım. Tamam'', Mehmet Osman'ın: ''Bence bir de iskemle'', Tuğrul'un: ''Sandalye bulalım. Ne ne?'' Mehmet Osman'ın: ''Şu açılır kapanır masalardan buradan getirtsek iki tane'', Tuğrul'un: ''Ama şimdi, ama şimdi orada kim var yani. Ahmet orada vardı, onu orada verip söyleyeceğimiz birilerinin olması lazım. şu anda yok. Biraz daha bekleyelim'', Mehmet Osman'ın: ''Masa her halükarda kullanırlar masaları ya'', Tuğrul'un: ''Kullanırlar da kullanacak adam şeyi yok, insiyatifi yok yani şu anda. Temizlik memizlik tamamen şöyle devam ediyor, insanlar eldiven almışlar bilmem ne almışlar. Çeşitli naylon torba bırakıyorlar'', Mehmet Osman'ın: ''Sen bir daha şeye gitsene, Gezi'nin şey tarafına bir baksana. Çünkü orada birilerinin olması lazım'', Tuğrul'un: ''Tamam'', Mehmet Osman'ın: ''Bir bak da ben Cezayir'den ayrılmadan söylersen, ben şu açılır kapanır masalardan buradan getirebilirim'', Tuğrul'un: ''Tamam oldu'' şeklinde beyanlarda bulundukları, sanık Mehmet Osman Kavala'nın Helsinki Yurttaşlar Derneği üyesi olan Özlem Dalkıran isimli şahıs ile 11 Haziran 2013 tarihinde yaptığı görüşmede özetle; Özlem'in: ''Sen Anadolu Kültür'de misin?'', Mehmet Osman'ın: ''Evet'', Özlem'in: ''Ya birşey söyleyeceğim şimdi bilmiyorum twitterdan falan takip etmiyorsundur sen burada bu uyduruk gaz maskesi de olsa gaz maskesine ihtiyaç var ya'', Mehmet Osman'ın: ''Napalım nerden bulabiliriz?'', Özlem'in: ''Ya işte bilmiyoruz ki acaba şeyde Koçtaş'da belki vardır ama emin değiliz yani heryerlerde bitiyor'', Mehmet Osman'ın: ''Bu şeylerden diyorsun değil mi yani en

uydurukları var onlar işe yaramaz zaten'', Özlem'in: ''Ya işte hani işçi maskesi vardır ya yani ne bulabilirsen revirdekilerin bile maskesi yok öyle diyeyim sana doktorlar maskesiz gidip yaralıları'', Mehmet Osman'ın: ''Nerdesin sen?'', Özlem'in: ''Parktayım ben'', Mehmet Osman'ın: ''Parka mı maske göndermemiz lazım?'', Özlem'in: ''Evet yani şey yani maske su hazır poğaça börek çörek yemek bile yok burada'', Mehmet Osman'ın: ''Poğaça falan dur ama bak onları söyle de sen'', Özlem'in: ''Poğaça'', Mehmet Osman'ın: ''Poğaça'', Özlem'in: ''Böyle hazır yemek burada yemek yapılamıyor böyle karambolden dolayı saldırılar var ya'', Mehmet Osman'ın: ''Peki poğaça ondan sonra şey gaz maskesi'', Özlem'in: ''Yani gaz maskesi her tür deniz gözlüğü'', Mehmet Osman'ın: ''Tamam'', Özlem'in: ''Küçük meyve suyu olur, su olur, süt süt önemli küçük süt'', Mehmet Osman'ın: ''Peki Özlem tamam'' şeklinde beyanda bulundukları, bu kapsamda yapılan görüşmelerde Gezi Parkı olayları sürecinde eylemcilerin her türlü ihtiyaçlarını Taksim Platformu ve Taksim Dayanışması içerisinde yer alan kişiler aracılığıyla sanığa ilettikleri, Taksim Dayanışması'nın bileşenlerinden olan ve Gezi Parkı olaylarına destek vererek katılan Anadolu Kültür ve Araştırma Derneği (AKA-DER) temsilcisi olan İlayda Aktüre isimli şahsın yine aynı dernekten olan Cemrecan Aşlamacı isimli şahısla yaptıkları görüşmeye göre sanıktan karşılıksız para desteği aldıkları, bu görüşmede İlayda

isimli şahsın, ''Tamam ama şöyle ortak onun işleyişini biliyorum adama gidiyorsun adam diyor ki şu gün şu saatte gelin paranızı vereyim'' şeklinde beyanı ile bu hususun doğrulandığı, Taksim Dayanışması'nın bileşenlerinden olan ve Gezi Parkı olaylarına destek vererek katılan İstanbul LGBTİ Derneği Başkanı İpek Kırancı'nın, Umut isimli şahısla 19.09.2013 tarihinde yaptığı görüşmede; ''...teşekkür ederiz sen Açık Toplum Vakfı'na yönlendirdin bizi oradan maaş alıyoruz çok sağol Umut ya''' şeklindeki beyanının da sanığın Gezi Parkı olaylarına katılan grupların yöneticilerine Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür A.Ş. üzerinden maddi destekte bulunduğunu ortaya koyduğu, dolayısıyla, sanık Mehmet Osman Kavala'nın Gezi Parkı olaylarındaki karar alma ve parasal destek süreçlerinde aktif olarak bulunduğu halde, kendisini deşifre etmemek için hiçbir resmi işlemde bulunmadığı, cebir ve şiddet eylemlerinin gerçekleştiği yerlere bilinçli şekilde gitmediği, sürecin en önemli organizatörü ve akıl hocası olarak her platformda perde arkasında yer aldığı, Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlaması ile birlikte, sanığın Gezi Parkı eylemlerine uluslararası destek sağlamak ve uluslararası arenada Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne olan baskıyı artırmak amacıyla çalışmalara başladığı, Gezi Parkı olayları ile ilgili gerçekleşen her türlü uluslararası girişimin, Gezi Parkı olaylarına katılan bileşenler tarafından sanığa danışıldığı ve sanığın aracı kılınması suretiyle gerçekleştirildiği, Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlamasının hemen ardından 31.05.2013 tarihinde sanık Mehmet Osman Kavala'nın, diğer sanık Mine Özerden'le yapmış olduğu telefon görüşmesinde sanığın, ''Cezayir Restorant'ta 5 yabancı basın mensubunun bulunacağı bir basın açıklaması ayarladığını, buraya basın mensuplarıyla görüşmek için Sırrı Süreyya Önder ve İlhan Cihaner'i ayarladığını, yine Gezi Parkı'ndan birkaç aktivistin de ayarlanmasını'' beyan ettiği, sanığın, ABD Büyükelçiliği Siyasi İşler Konsolosu Yuri Kim ile çok sık irtibat halinde bulunduğu, HTS kayıtlarına göre 01.01.2013'ten önce Yuri Kim'in kullandığı telefon ile herhangi bir irtibatı bulunmazken, bu tarih itibariyle SMS ile mesajlaşmaya başladığı, Gezi Parkı eylemlerinin fiili olarak başlamasıyla da telefon irtibatının olduğu, buna koşut olarak sanığın, 31.05.2013 tarihinde ABD Büyükelçiliği Siyasi İşler Konsolosu Yuri Kim'le görüşme yaparak ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 01.06.2013'teki olağan basın toplantısında Gezi Parkı olayları ile ilgili soru sorulmasını sağladığı, söz konusu basın toplantısında ayarlanan bir muhabir tarafından istenildiği şekilde soru sorulduğu, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jen Pisaki'nin de sorulan soru üzerine, ''İstanbul Gezi Parkı'nda polisin protestoculara müdahalesiyle yaralanan kişi sayısından kaygılıyız, biz Türkiye'nin uzun süreli istikrarı, güvenliği ve refahının en iyi şekilde ifade ve toplanma gibi temel özgürlüklerinin sağlanmasıyla garanti altına alınacağına inanıyoruz. Öyle gözüküyor ki bu bireylerin yaptığı da bu. Bu özgürlükler her sağlıklı demokraside çok önemlidir.

Uluslararası Af Örgütü'nün raporunu gördük. Olayla ilgili biz de halen kendi bilgilerimizi topluyoruz'' şeklinde açıklamada bulunduğu, sanığın, kalkışma sürecinde İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye Raportörü Emma Sinclair Webb'le de irtibat halinde olduğu, hatta zaman zaman Emma Sinclair Webb'in sanığın telefonundan başka yabancı kişilerle görüşmeler gerçekleştirdiği, yine sanığın yönlendirmesi ile Emma Sinclair Webb'in kalkışma ile ilgili Türkiye üzerinde uluslararası baskı kurulması için bir dizi faaliyette bulunduğu, bu nedenle Gezi Parkı olaylarının ilk günlerinden itibaren eylemcilerin, barışçıl göstericiler olduğu, hükümetin ise, bu barışçıl göstericilere aşırı sert müdahalelerde bulunduğu yönünde birçok açıklamada bulunulduğu, sanık Mehmet Osman Kavala'nın, Ali Hakan Altınay, Osman Cengiz Aktar ve Ahmet Faik İnsel aracılığıyla Avrupa Birliği üye devletlerin Dışişleri Bakanlarına gönderilen ve Türkiye'den 20 kişi tarafından imzalanan mektupla ilgili görüşmeler yaptığı, mektup metni üzerinde bu kişilerle birlikte fikir alışverişinde bulundukları, mektupta Gezi Parkı olaylarını ekolojik ve kültürel bütünlüğü koruma amacıyla yapılan barışçıl gösteriler ve şiddet eylemleriyle ülke genelinde çok ağır zararlara yol açan eylemcileri Avrupa'nın demokratik ilkeleriyle uyum içinde olma özlemini dile getiren, hayat dolu gençler olarak tanımladıkları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ise göstericilere karşı sert tutum içerisinde olan, uyguladığı baskı ve şiddetle birçok ölüm ve yaralanmalara yol açan, gösteriler sebebiyle siyasi muhaliflere şüpheli davalar açacak olan ve hukukun üstünlüğünün olmadığı diktatör bir devlet gibi tanımlayarak kendilerince Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Avrupa ülkelerine şikayet ettikleri, bu kişilerin mektubun yazılma sürecinde Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Şefi Jean Christophe Filori ve 2006-2011 yıllarında Avrupa Birliği Türkiye Temsilciliği yapan Marc Pierini ile de irtibat içerisinde oldukları, bu mektubu da Avrupa Birliği'nin Gezi Parkı olayları ile ilgili Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne baskı uygulaması ve hükümetin uluslararası arenada zor durumda kalması amacıyla yazdıkları, sanığın, kolluk kuvvetleri tarafından şiddet eylemlerinin bastırılması amacıyla kullanılan biber gazının, Türkiye'ye satışına ambargo konulması için çeşitli uluslararası girişimlerde bulunduğu, bu kapsamda kendisinin de kurucu üyesi olduğu Helsinki Yurttaşlar Derneği üyesi olan Özlem Dalkıran aracılığıyla Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu ile ilişki kurduğu, 10.06.2013 tarihinde Oya Ersoy isimli şahısla yaptığı görüşmede özetle, Osman'ın: ''Bence yapılabilecek şu anda en yani şeylerden bir tanesi kolay işlerden bir tanesi Türkiye'ye gaz satışı...(anlaşılmadı) biber gazı satışlarına ambargo'', Oya'nın: ''Evet onu konuşmuştuk doğru o da var ve şu an bir tepki hani çünkü saflaştırmaya gidiyor'', Osman'ın: ''Tabi canım'' şeklinde beyanlarda bulundukları, ayrıca Yiğit Ali Ekmekçi aracılığıyla da 01-05.07.2013 tarihleri arasında Türkiye'ye gelen Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks ile bu konuyla ilgili görüşme ayarladığı, nitekim Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks'in de ziyaret sonrası hazırladığı raporda kendisine aşırı göz yaşartıcı gaz kullanımıyla ilgili çok sayıda iddia iletildiğini belirttiği, Almanya İstanbul Başkonsolosluğu Hukuk, Basın ve Vize Bölümü Direktörü Dr. Volker Helmert ile de irtibat kurduğu, bu kapsamda Gezi Parkı'na Topçu Kışlası'nın yeniden inşa edilmesinin iptaline ilişkin mahkeme kararını 05.07.2013 tarihinde Taksim Dayanışması avukatı olan diğer sanık Şerafettin Can Atalay'dan temin ederek Volker Helmert'e ulaştırdığı, Alman Başkonsolosluğu yöneticisi olan Volker Helmert'in kararla ilgili olarak çalışmalarda bulunduğu, sonrasında 19.07.2013 tarihinde saat 10:00'da sanıklar Mehmet Osman Kavala ve Şerafettin Can Atalay'ın Taxim Oda Cafe'de Volker Helmert ile biraraya gelerek kararla ve süreçle ilgili görüşmeler yaptıkları, Gezi Parkı olaylarını yönlendiren kişilerle görüşmeler yapmak üzere Türkiye'ye gelen Avrupa Parlamentosu üyesi Andrew Duff'ın, Hamdi Gargın aracılığıyla sanık Mehmet Osman Kavala'dan randevu talep ettiği ve 26.07.2013 günü saat 09:40'ta Taksim Divan Otel'de sanık Mehmet Osman Kavala, Andrew Duff ve Hamdi Gargın'ın görüşme yaptıkları, 24.09.2013 tarihinde sanık Mehmet Osman Kavala'nın girişimleriyle Brüksel'de bulunan Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nda Gezi Parkı olaylarını konu alan bir panel düzenlendiği, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland'ın, 01.11.2013 tarihinde Türkiye'ye geldiği ve sanık Mehmet Osman Kavala ile ABD İstanbul Başkonsolosluğu'nun konutunda gizli bir görüşme yaptığı, görüşmenin hiçbir şekilde basına yansıtılmadığı, görüşmeye sanığın ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı'nın özel davetiyle katıldığının iletişim tespit tutanakları kapsamında tespit edildiği, yine sanığın, Hollanda Başkonsolosluğu ile de sıkı ilişkilerinin bulunduğu, Hollanda İstanbul Başkonsolosu'nun 30.12.2013 tarihinde sanık Mehmet Osman Kavala'nın ofisine ziyarete gittiği ve toplantı yaptıkları, Gezi Parkı eylemlerinin başlaması ile birlikte eylemcilerin koordineli bir şekilde fotoğraf ve video çekimleri yaptıkları, bu çekimleri sistemli hale getirmek için Videoccupy (Video İşgal) isimli bir çalışma grubu kurdukları, kalkışma süresince farklı kaynaklardan temin edilen görüntü ve videoların bu grup tarafından toplandığı, Gezi Parkı olayları ile ilgili hazırlanan film ve belgesel ile düzenlenen sergi faaliyetlerinde bu grubun temin ettiği görsellerin kullanıldığı, bu grubun sanık Mehmet Osman Kavala tarafından diğer sanık

Çiğdem Mater Utku aracılığıyla kontrol edildiği, sanık Mehmet Osman Kavala'nın, Videoccupy (Video İşgal) isimli gruba toplattığı fotoğraf ve video görüntülerini kullanarak Gezi Parkı olayları ile ilgili belgesel hazırlatıp, bu belgeselin uluslararası film festivallerinde gösteriminin sağlanması ile Gezi Parkı eylemlerinin uluslararası platformlarda ve sanat camiasında da ilgi görmesini ve böylece Türkiye Cumhuriyeti 61. Hükümeti'ne yönelik uluslararası tepkilerin yoğunlaşmasını amaçladığı, bu itibarla sanığın, 7-14 Temmuz 2013 tarihlerinde Ermenistan Erivan'da düzenlenen 10. Uluslararası Altın Kayısı Film Festivali'ne diğer sanık Çiğdem Mater Utku ile birlikte katıldığı, bu festivale giderken de Videoccupy grubuna İngilizce olarak hazırlattığı Gezi Parkı olaylarına ilişkin 15 dakikalık amatör görüntüyü yanlarında götürerek hazırlamayı planladıkları Gezi Parkı eylemleri belgeseliyle ilgili festivalde bulunan çeşitli belgesel yapımcıları ile görüşmeler yaptıkları, planlanan belgeselin hazırlık çalışmaları kapsamında kısa bir eğitim almak için Saraybosna'lı belgesel yapımcısı Rada Sejic ile anlaştıkları, diğer sanık Çiğdem Mater Utku'nun, Erivan'dan döndükten sonra 23.07.2013 tarihinde Videoccupy grubunda yer alan Özge ve Olgu isimli şahıslarla yaptığı görüşmelerde de konuya ilişkin olarak Saraybosna Film Festivali'ne Videoccupy grubundan Özge ve Olgu’nun götürülerek Rada Sejic'ten eğitim almalarının sağlanacağı, masrafların sanık Mehmet Osman Kavala'nın talimatıyla Anadolu Kültür A.Ş. üzerinden Açık Toplum Vakfı tarafından karşılanacağının bildirildiği, bu kapsamda diğer sanık Çiğdem Mater Utku'nun savunmalarında da kabul ettiği üzere Videoccupy grubundan bazı kişilerle birlikte Çiğdem Mater Utku'nun 16-24 Ağustos 2013 tarihleri arasında düzenlenen Saraybosna Film Festivali'ne katıldıkları ve hazırlamayı düşündükleri Gezi Parkı olayları belgeseli ile ilgili bazı görüşmeler yaptıkları, fakat Gezi Parkı olaylarının başarıya ulaşamamış olması nedeniyle belgesel hazırlama fikrinin de yarıda kaldığı, dosya kapsamında yer alan 05322... numaralı GSM hattının HTS kayıtlarından da anlaşıldığı üzere sanık Mehmet Osman Kavala'nın Videoccupy grubunun öncülüğünü yapan Özge isimli şahsın kullandığı 05333... numaralı GSM hattıyla daha önceden hiçbir irtibatı bulunmazken Gezi kalkışmasının fiili olarak başlamasıyla birlikte irtibat kurmaya başladığı, sanık Mehmet Osman Kavala'nın, 14 Eylül-20 Ekim 2013 tarihleri arasında gerçekleşen 13. İstanbul Bienali sürecinde Anadolu Kültür A.Ş.'ye ait olan Depo isimli yerin giriş katında Gezi Parkı olaylarında Videoccupy grubu tarafından çekilen fotoğraf ve görüntülerden oluşan bir sergi hazırlanmasını planladığı, görüşme içeriklerine göre bununla ilgili de Anadolu Kültür A.Ş. İstanbul Ofisi Direktörü Asena Günal'a talimat verdiği, Asena Günal ve Lokman isimli şahısla yaptığı görüşmelerde de bu konudan bahsettiği, yine, sanığın, Anadolu Kültür A.Ş. İstanbul Ofisi Direktörü Asena Günal, Ahmet Faik İnsel ve Ali isimli şahıslarla yaptığı görüşme içerikleri kapsamında Avrupa Parlamentosu'nda Gezi Parkı olayları ile ilgili bir fotoğraf sergisi açtıkları, sergi sürecinde sanık Mehmet Osman Kavala ve Ahmet Faik İnsel'in bazı Avrupa Parlamentosu üyesi olan kişilerle özel toplantılar yaptıkları, serginin açılmasına Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nda yer alan Avrupa Birliği Türkiye eski Temsilcisi Marc Pierini'nin aracılık ettiği, bu irtibatın da sanık Mehmet Osman Kavala üzerinden kurulduğu, ayrıca sanık Mehmet Osman Kavala'nın talimatları doğrultusunda hareket eden diğer sanık Çiğdem Mater Utku'nun da Gezi Parkı olaylarının devam ettiği süreçte sanatçılar adına hükümete karşı ağır ifadeler içeren bir metin hazırladığı ve bu metni imzalamaları için bazı sanatçılara gönderdiği, fakat birçok sanatçının metni çok ağır bulduğu için imzalamadığı ve bu sebeple metnin iptal edildiği, görüşme içeriklerine göre Memet Ali Alabora'nın da 19.06.2013 tarihinde Ayşe isimli kişiyle yaptığı görüşmede bu konuyla ilgili görüştüğü, Gezi Parkı olaylarının ilerleyen süreçlerinde katılımların azalmaya başlamasıyla birlikte Gezi Parkı eylemlerinin, seçilmiş ve meşru hükümeti devirmek yönünde simgeleştirilerek yaygınlaştırılması ve derinleştirilerek devam ettirilmesi amacıyla sanıkların forum adını verdikleri çalışmalara başladıkları, öncelikle İstanbul genelinde, uzun vadede de ülke genelinde yürütülen tüm forum çalışmalarının, Forumlar Koordinasyonu isimli yapı tarafından koordine edildiği, Forumlar Koordinasyonu'nun firari sanıklar Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve Yiğit Aksakoğlu tarafından yönetildiği, forum koordinasyon toplantılarının Hanzade Hikmet Germiyanoğlu tarafından organize edildiği, forumlarla ilgili her türlü gelişmeyi, alınan kararları, planlanan projeleri, toplantılar sonrasında sanık Mehmet Osman Kavala'ya bildirerek onun yönlendirmesi ile harekete geçtiği, forum faaliyetlerinde sanık Mehmet Osman Kavala'ya ait olan Cezayir Restorant ve Anadolu Kültür A.Ş.'nin Depo isimli merkezinin aktif olarak kullanıldığı, bu kapsamda HTS kayıtları incelendiğinde sanık Mehmet Osman Kavala'nın, Gezi Parkı olayları öncesinde Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ile hiçbir telefon irtibatı yokken, Gezi Parkı eylemlerinin fiilen başlaması ile telefon irtibatlarının başladığı, yapılan fiziki takiplerde Hanzade Hikmet Germiyanoğlu'nun Forumlar Koordinasyonu toplantıları ile ilgili görüşmek üzere sanık Mehmet Osman Kavala ile çok defa yüz yüze görüştüğü, sanık Mehmet Osman Kavala ve Hanzade Hikmet Germiyanoğlu'nun kontrolünde Filiz Telek tarafından Baraka isimli oluşumun meydana geldiği, bu oluşum kapsamında kendiliğinden organize olabilen dirençli topluluklar yetiştirebilmek için birçok eğitim verildiği, bu eğitimlerin ve eğitimlere ilişkin toplantıların da sanık Mehmet Osman Kavala'nın sahibi olduğu Cezayir Restorant'ta ve Anadolu Kültür A.Ş.'nin Depo isimli merkezinde yapıldığı, sanık hakkında yapılan adli arama işleminde elde edilen dijital materyaller üzerinde yapılan incelemede, 11.06.2013 tarihinde çekilmiş olan ve Taksim Gezi Parkı olaylarının yaşandığı alanda göstericiler ile birlikte eylemciler zafer işareti yaparken, sanığın kolluk güçlerine ait toma aracının önünde ve mezkur araca sırtını dayamış şekilde çekilen fotoğrafının bulunduğu, bunların yanında uzun süren yoğun şiddet eylemlerinden dolayı Gezi Parkı olaylarına katılımların azalmaya başlaması ile birlikte sözde şiddet içermeyen eylemlerle Gezi Parkı eylemleri sürecini ve seçilmiş hükümeti devirmek şeklinde simgeleştirdikleri kendilerince Gezi ruhunu devam ettirmeyi amaçladıkları, bu süreçte verilen eğitimlerle tüm ülke genelinde kendiliğinden organize olabilen dirençli ve profesyonel eylemciler yetiştirmeyi hedefledikleri, bu eylemcileri de gerektiğinde harekete geçirmeyi planladıkları, Yiğit Aksakoğlu ve Hanzade Hikmet Germiyanoğlu'nun, sanık Mehmet Osman Kavala'nın da kurucu üyesi olduğu Helsinki Yurttaşlar Derneği ile işbirliğiyle Diyalog ve Uzlaşma Derneği'ni kurdukları, bu dernek kapsamında yürüttükleri faaliyetlerle profesyonel eylemci yetiştirilmesi konusunda çalışmalar yaptıkları, çeşitli eğitimler organize ettikleri, yayına açtıkları ''siddetsizeylem.org'' isimli internet sitesinden de eğitimleri paylaştıkları, bu eğitimleri özellikle ve daha çok Alevi kökenli, Kürt kökenli, Süryani kökenli ve Rum kökenli vatandaşlarımıza vermeyi ve bu sayede toplumsal ayrışmaya yol açabilecek kaotik bir ortam oluşturmayı planladıkları, ayrıca sanık Mehmet Osman Kavala'nın, bir kısım medya mensupları ile irtibata geçerek yeni bir medya yapılanması içerisine girmeye çalıştığı, bu kapsamda yeni bir televizyon kanalı ve internet yayıncılığı kurulması ile Gezi Parkı olaylarının devamı ve yaşanması muhtemel Gezi benzeri kalkışmaların medya vasıtasıyla gündem oluşturulmasının amaçlandığı, kurulacak medya organlarına kaynak sağlanması için Almanya, İngiltere ve bir kısım Avrupa ülkeleri ile temasa geçildiği, bir dizi toplantılar yapıldığı, Guardian Vakfı'ndan bazı şahıslarla görüşme yapıldığı, George Soros ve Alman Vakfı ile irtibat kurulmasının planlandığı, bu itibarla dosya kapsamındaki HTS kayıtları incelendiğinde, sanık Mehmet Osman Kavala'nın yeni medya yapılanması fikrinden önce Can Dündar ile hiçbir telefon irtibatı yokken Gezi Parkı olaylarından kısa bir süre önce yeni medya yapılanması kurulması kapsamında 14.03.2013 tarihinden itibaren telefon irtibatlarının başladığı, sanıktan ele geçen whatsapp görüşmelerine göre, siyasi ve askeri casusluk, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne yardım etme suçlarından yargılaması devam eden ve firari olarak

aranan Can Dündar ile 05.09.2016 tarihinde Almanya Berlin'de görüştükleri,

Yunus Dolar'ın beyanında; ''31 Mayıs 2013 Cuma günü Taksim Gezi Parkı yayalaştırma projesinin yürütmesinin durdurulduğu haberinin kamuoyuna yansıması üzerine protestoların ve alana girme çabalarının iyice arttığını, bu sırada Taksim Dayanışma Platformu isminde bir oluşumun ön plana çıktığını, Taksim Gezi Parkı olayları ile ilgili yönlendirmeyi bu grubun yaptığını, kamuoyu açıklamaları ve eylem şekillerini bu grubun belirlediğini, Güvenlik Şube yöneticileri ile de müzakereleri bu platformun yaptığını, avukat Şerafettin Can Atalay ve bir kısım sendikacılar ve sivil toplum kuruluşlarının yetkilileri ve ayrıca ilk olarak daha önceki tarihlerde de Beyoğlu Taksim bölgesinde HDP'liler tarafından yapılan ve çoğunluğuna da müdahale ettiğini beyan ettiği toplumsal olayların müzakereleri esnasında tanıdığı Osman Kavala'nın müzakereciler arasında olduğunu, bu şahsın müzakere edilen grup ve liderlerinin yanında durduğunu fakat çok diyaloğa girmediğini, müzakere edilen şahısların tıkandığı durumlarda ise sanki onların danıştığı akıl hocası gibi devreye girdiğini, ayrıca sonrasında gösterilerin ülkenin diğer illerine yansıdığını, gösterilere katılımların fazlalığı ve şahısların davranış şekillerinin daha önce İstanbul'da yaşanan toplumsal olaylardan ve katılımcı profilinden farklı olduğunu, sosyal medya üzerinden ve Zello denen program üzerinden devamlı polisin direncini ve müdahalesini kırmaya yönelik aktiviteler ve eylem tarzları geliştirildiğini, katılımcıların sırf illegal örgütlere müzahir ve onların legal uzantılarına mensup insanlarla sınırlı olmadığını'' beyan ettiği,

Hasan Gül'ün beyanında; ''Gezi kalkışması döneminde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdür yardımcısı olarak görev yaptığını, Gezi kalkışması esnasında halkı tahrik ederek olayların büyümesine ve kaos ortamı oluşturulmasına yönelik fiillerde bulunan şahısların eylemlerine şahit olduğunu, Osman Kavala'yı kitlesi kalabalık olan eylemlerde gördüğünü ve kendisine danışılan bir tip olduğunu'' beyan ettiği, Sanığın yapmış olduğu bazı önemli görüşmelere ilişkin tespit edilen içerikler incelendiğinde özetle; Sanık Mehmet Osman Kavala ile Hanzade Hikmet Germiyanoğlu'nun 21.06.2013 tarihinde yaptıkları telefon görüşmesinde, ''Direniş kendi akışında gidiyor ve bir sürü yerde bir sürü acayip şeyler oluyor biraz... Yani muhtemelen yakın zamanda bunun ivmesinin düşmesi gibi bir risk olabilir, toparlanamaması gibi bir risk olabilir, biraz bu hareketi toparlamak hem genişletmek hem de derinleştirmek için ne yapabiliriz diye daha geniş bir kitleyle buluşalım diye aynı ekiple konuştuk... Aslında ilk hedef ve böyle daha 40 kişilik bir ekip yine ilk ekibi de kapsayan ama Taksim Dayanışma'yı Platform'dan işte Betül Tanbay'ı falan da dahil ettiğimiz. Anadoluya yaymak falan gibi fikirler var. Geçici programı ve geçici katılımcı listesini size göndereyim. Onun üzerinden konuşmaya devam edelim...'' şeklinde ifadelerle Garaj İstanbul isimli yerde 30-40 kişinin katılımıyla toplantılar yapıldığından bahsettikleri, bahsi geçen yerde yapılan toplantıların birçok görüşmede geçtiği ve bu toplantıların amacının ''hareketi genişletmek ve derinleştirmek, bu şekilde anadoluya yaymak'' olarak açıklandığı, toplantıya Taksim Dayanışması'ndan Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay'ın yanı sıra çeşitli meslek gruplarından katılımların olduğu, toplantıda Forumlar Koordinasyonu ve diğer konularda ortak hareket edilmesi, sanatçıların olaylarda kullanılması gibi birçok konuda görüştükleri, bu toplantı öncesinde ve sonrasında Hanzade Hikmet Germiyanoğlu'nun Mehmet Osman Kavala'ya bilgi verdiği ve katılımcı listesini sunduğu, daha sonra yüz yüze de görüştükleri, Garaj İstanbul, Anadolu Jam, Baraka şeklinde oluşum ve organizasyonlar yapılarak forum

toplantıları, eğitim gibi faaliyetlerde bulundukları, bunun için yurt dışından da eğitimcilerin geldiği, bu toplantıların ve eğitimlerin amacını ise Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ile Yiğit Aksakoğlu'nun yapmış oldukları görüşmelerde kendilerince kurgulanan ve toplumsal eylem ve kaosa dönüştürülmek istenen olaylar sürecinin başlangıç noktası olarak belirledikleri ve eylem biçimleri olarak özetledikleri, bu kapsamda Hanzade Hikmet Germiyanoğlu'nun Garaj İstanbul ile ilgili yaptığı görüşmede, ''Gezi direnişi ile ilgili bir grup insanla sürekli toplantı halinde olduklarını, organizasyonla uğraştıklarını, Mehmet Osman Kavala, Turgut Tarhanlı gibi şahıslarla bir çalışma grubu oluşturarak toplantılar yaptıklarını, bu toplantılarda Gezi hareketinin nasıl daha derinleştirilip, genişletilebileceği ve anadoluya yaygınlaştırılacağını konuştuklarını aktararak Gezi ile ilgili hem kişisel hem örgütsel olarak yoğun çalıştığını'' beyan ettiği, işletmesini Övül ve Mustafa Avkıran çiftinin yaptığı Garaj İstanbul isimli iş yerinin toplantı salonunda 27.06.2013 tarihinde yapılan toplantıya dosya sanıklarından Mehmet Osman Kavala, Çiğdem Mater Utku, Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay'ın da katıldığı ve bu hususun fiziki takip tutanakları ile doğrulandığı, toplantı gerçekleştikten sonra Hanzade Hikmet Germiyanoğlu'nun Mehmet Osman Kavala'yı 28.06.2013 tarihinde arayarak bilgi verdiği, buna göre, ''biz de uğraşıyoruz nerdeyse her gün bir forum bir toplantı direniş... toplantılardan işte çalışma grupları dünkü toplantıdan somut bir iletişim grubu kurduk direnişle ilgili nasıl daha stratejik bir şekilde hem sosyal medya hem de anadolu ayağını genişletiriz diye konuştuk. Taksim Dayanışma onların hepsini topluyor şuanda İstanbul'da 49 tane forum var, Türkiye'de de 70 küsur, Taksim Dayanışma'da 41'i kayıtlı... Forumlar biraz oralardan bu çalışma gruplarını nasıl besleriz diye konuştuk dün biraz Garaj İstanbul'daki toplantıda ve oldukça yüksek katılımlı bir toplantıydı. Yaklaşık 30 kişiye yakın bir ekip vardı hukukçular, iletişimciler, parktakiler... Taksim Dayanışma'dan Can'la Tayfun geldiler onlar biraz bize Taksim Dayanışma'nın içeriğinden bahsetti falan... Öyle bir işleyiş devam ediyor, şöyle sizden bu hafta eğer buradaysanız bir randevu alıp, hem bu toplantıların içeriğiyle ilgili bilgi verip, hem de bazı projeler var aklımızda o projelerle ilgili size danışmamız mümkün mü acaba'' şeklinde görüşme yaptıkları, yine Hanzade Hikmet Germiyanoğlu öncülüğünde Anadolu Jam adı verilen gençlik kampı niteliğinde toplantıların 29 Ağustos-5 Eylül 2013 tarihleri arasında Çanakkale Bayramiç ilçesi Muratlar köyünde yapıldığı, 53 kişinin bu organizasyona katılmak için başvuruda bulunduğu, bunlar arasından 20 kişiyi seçtikleri, bu kampta Gezi Parkı olayları süreciyle ilgili eğitimler verildiği, uygulamalar yapıldığı, bunun için bağış toplandığı, bunun yanı sıra Yiğit Aksakoğlu'nun kendilerince kurgulanan ve toplumsal eylem ve kaosa dönüştürülmek istenen olaylar sürecinin başlangıç noktası olarak belirledikleri eylem biçimlerinin bütün ülke çapına yayılması amacıyla özellikle alevi kökenli vatandaşlarımızı da dahil ederek toplumsal eylem ve kaosa dönüştürülmek istenen olaylar sürecinin başlangıç noktası olarak belirledikleri eylem biçimlerinin eğitimini verdiği, bu kapsamda Yiğit Aksakoğlu ve grubu tarafından 13-14 Temmuz 2013 tarihlerinde Taksim'de bir otelde yaklaşık 20 kişilik bir gruba eğitim verildiği, bunların yanı sıra Yiğit Aksakoğlu'nun Süryani ve Rum gibi bazı vatandaşlarımızı da bu tür eğitimlerden geçirmeye çalıştığı, bunların haricinde aynı çalışmalar kapsamında yapılan görüşmelerde, Zumbara ve Baraka isimli oluşumlar tarafından düzenlenen Giftival isimli organizasyon ve bunun faaliyetlerinden bahsedildiği, bu faaliyete Charles Einstein isimli şahsın katılacağı, bu etkinliğin 13.10.2013 tarihinde 40 kişinin katılımı ile yapılacağından bahsedildiği, ayrıca Mehmet Osman Kavala ile irtibatlı Hanzade Hikmet

Germiyanoğlu ve Filiz Telek'in, Baraka isimli bir oluşum içerisinde oldukları, Baraka oluşumunun temel hedefinin, kendilerince kurgulanan ve toplumsal eylem ve kaosa dönüştürülmek istenen olaylar sürecinin başlangıç noktası olarak belirledikleri eylem biçimi olan, kendiliğinden organize olabilen dirençli topluluklar oluşturmak şeklinde ifade edildiği, ancak bahse konu oluşumun amacının Gezi Parkı eylemleriyle ilgili profesyonel eylemci yetiştirmek olduğunun görüşmelerden anlaşıldığı, bu kapsamda Filiz Telek'in yapmış olduğu görüşmelerde, ''Bu özellikle Gezi ile başlayan'', ''bu ara ekstra bir efor sarf ediyoruz yani Gezi'den beri böyle coştuk coştuk yani biliyorsun. Ondan Baraka diye bir şey başlattık eğitimler falan yapıyoruz Art of hosting yapıyoruz bu hafta sonu'' ve ''Baraka, Gezi olaylarından sonra başladığımız bir girişim. Eğitimler ve toplanmalar organize ediyoruz...'' şeklinde beyanlarda bulunduğu, Baraka etkinliklerinin Gezi Parkı olaylarıyla ilgili olduğundan bahsettiği, Filiz Telek'in bu oluşumla ilgili çalışmalara başlamasından kısa bir süre sonra 1-15 Ağustos 2013 tarihleri arasında Portekiz'in başkenti Lizbon'a gidip geldiği, Lizbon'dan döndükten sonra Baraka oluşumuna hız verdiği, Baraka forum ve toplantılarına yabancı eğitimcilerin de geldiği ve eğitime gelen şahıslardan, eğitimci için para toplandığı, Filiz Telek'in Baraka isimli oluşumu kurduğu, Baraka isimli bu oluşumun Mehmet Osman Kavala tarafından da desteklendiği, Mehmet Osman Kavala'ya ait Cezayir Restorant ve Anadolu Kültür A.Ş.'ye ait Depo isimli yerlerdeki toplantı salonlarında bu konuda etkinlikler düzenlediği, yapılan toplantı giderlerinin Mehmet Osman Kavala tarafından karşılandığı, Filiz Telek'in yapılan projelerle ilgili Hanzade Hikmet Germiyanoğlu'nun da bilgisinin olduğundan bahsettiği ve Mehmet Osman Kavala'ya bu projeleri sunarak talimatları doğrultusunda hareket ettikleri, bu şekilde Baraka isimli forum ve eğitim toplantılarının belirli aralıklarla devam ettiği,

Gezi Parkı eylemleri başladıktan kısa bir süre sonra firari sanık Memet Ali Alabora ile Mehmet Osman Kavala arasındaki telefon görüşmesinde, Mehmet Osman Kavala'nın: ''bir ara bu yani bu hadisenin önümüzdeki şeyleri ne olur hani hep avrupalılar her gördüğüm şey soruyor iyi tamam da hani bu siyasi durumu nasıl değiştirecek diye sorup duruyor, bir ara yani bir kaç arkadaş oturup bir konuşsak mı?'', Memet Ali Alabora'nın: ''...sonrası için tekrardan birbirimizle haberleşiriz'' şeklinde beyanlarda bulundukları,

Sanık Mehmet Osman Kavala'nın Osman Cengiz Aktar isimli şahıs ile yine şiddet eylemlerinin en yoğun olduğu dönemlerde 19 Haziran 2013'te yaptığı görüşmede özetle, Osman Cengiz'in: ''Filori Filori Filori aradı esas Filori... Ondan sonra esas ondan geldi, yani Marc da ondan alıyor bilgileri, zaten Filori şey diyor bunu muhakkak bir Alman gazetesinde yayınlatın diyor ondan sonra çünkü en büyük sorun Almanya diyor kafaları karışık her şey daha bitmiş değil ama en önemli Almanlar bende onun üzerine Fransızca yazdım, Tarık Almanca'ya çeviriyor, İngilizce'sine de ihtiyaç var tabi yani üç dilden bir şekilde işte Marc'ın da yollayacaklarına bakarız yarın bir şekilde orda... Yalnız bunu kim imzalayacak önemli olan o'', Mehmet Osman'ın: ''Şimdi valla bunu yani Türkiye'den bir 20 kişi falan şey yapacağız 20 kişiye imzalatacağız yani genel olarak bu 20 kişi de... Bir taraftan hükümeti yani bu konuda eleştiren ama Avrupa Birliği müzakerelerinin de yürümesini isteyen insanlar olacak'', Osman Cengiz'in: ''Tabi tabi zaten oradaki formül şu yani onu ben bir konuştum şeyle Flori ile formül şu yani bunu biliyorum hükümet için değil bizim için sivil toplum için açın'', Mehmet Osman'ın: ''Yani şöyle ama tabi orada hani hükümet... şey etkiler hükümeti de doğru yönde oryante eder gibi bir laf etmek lazım'' şeklinde beyanlarda bulundukları, Yiğit Aksakoğlu'nun, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu'nu 30.06.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, dünyadaki çeşitli eylem ve aktivistlerden konuşulduğu, Gezi Parkı olaylarının ses

getirdiğinden bahsedildiği ve Mehmet Osman Kavala ile ilgili olarak da Hanzade'nin: ''Bu arada Çarşamba günü Osman Kavala'ya gidiyoruz'', Yiğit'in: ''Bu Çarşamba mı'', Hanzade'nin: ''Evet'', Yiğit'in: ''Evet ne isteyeceksiniz para'', Hanzade'nin: ''Para istemeyeceğiz doğrudan... Osman Kavala, bu toplantılara dahil olmak istiyordu. Ona bu toplantının sonuçlarını işte toplantıda neler konuşuldu ne olabilir ne olamaz falan'', Yiğit'in: ''...yarattın be Hanzade yani olmayan bir şey için... yarattın yani gerçekten'' şeklinde beyanlarda bulundukları, Gezi Parkı eylemlerinin Türkiye'ye yayılarak derinleştirilmesi sürecine yönelik toplantılara Mehmet Osman Kavala'nın da dahil olmak istediğine dair görüşmelerde bulundukları,

Anadolu Kültür A.Ş.'de görevli sanık Çiğdem Mater Utku'nun Özge isimli şahısla yaptığı bir görüşmede, Gezi Parkı eylemleriyle ilgili Mehmet Osman Kavala tarafından Video İşgal isminde bir video hazırlatılması hakkında konuşulduğu, yine Anadolu Kültür A.Ş.'de çalışan Asena Günal ile Mehmet Osman Kavala'nın görüşmesinde, Video Occupy grubunun yaptığı bir videodan bahsedildiği, bu ve buna benzer çalışmaların uluslararası film festivalinde gösterilmek üzere hazırlanmasıyla ilgili olarak Açık Toplum Vakfı'nın Anadolu Kültür A.Ş. üzerinden fonlama yapabileceğinden bahsedildiği, bu konuya ilişkin olarak 23.07.2013 tarihinde Çiğdem Mater Utku'nun, Özge isimli şahsı aradığı görüşmede özetle, "...eğer gitmek isterseniz, bu bizim işimize yarar derseniz Açık Toplum'a böyle bir iki sayfalık bir şey yazmanız gerekiyor, Açık Toplum böyle şeyleri fonluyor Anadolu Kültür üzerinden öyle bir fonlama yapılabilir gibi konuştuk Osman'la'' şeklinde beyanda bulunduğu,

Mehmet Osman Kavala'nın, Asena Günal'ı 02.07.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Mehmet Osman'ın: ''Tamam bu Suriye sergisinde ne tür işler var", Asena'nın: ''video ağırlıklı bir sergi aslında bir açık çağrıyla Arap ülkelerinden ve Türkiye'den hani genç sanatçılara böyle video işleri göndermeleri söylendi'', Mehmet Osman'ın: ''Tamam'', Asena'nın: ''Yani kadına yönelik şiddet meselesi de var Esad'ın işte şey yapılması böyle hani internet üzerinden işte hani makyajlanarak dolaşıma sokulmasına dair işte var ya da Lübnan'a Amerikalıların yaptığı...'', Mehmet Osman'ın: ''Ha ha ha anladım'', Asena'nın: ''Ne bileyim yani böyle çok Türkiye'de işte mesela Dikmen'deki direnişe dair de video var... Batman'da kayıplarla ilgili yaptığı video da var. İşte sergi iki katta zaten Suriye yaşam görsel sanatlar sergisi iki katta devam ediyor yani katın orta alanı boş ve daha hani aydınlık orası, oraya alırız onları, orada hem anlatırız hem yemeklerini yerler çünkü sonra hemen gideceklermiş galiba'', Mehmet Osman'ın: ''Hiç böyle bir şeyimiz var mı aslında bir şey var bu bizim yukarıdaki Video Occupy bir film montajı yapacaklardı şeyle ilgili Gezi ile ilgili... Onu gösterebileceğimiz ayrı bir yer var mı yani bir köşesi falan böyle serginin'', Asena'nın, ''Ya işte her şeyi kullanıyoruz ancak şey olabilir, o ikinci katta soldaki odada videolar şeklinde dönüyor sırayla mesela orada bu işte Video Occupycilerin yaptığı şeyi gösterebiliriz o odaya girip orada izleyebilirler'' şeklinde beyanda bulundukları,

Mehmet Osman Kavala'nın, Yiğit Ali Ekmekci'yi 20.06.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Yiğit'in: ''Tamam ya bir şey söyleyeceğim yani biraz münasebetsiz bir şey olacak da bu İnsan Hakları Komiseri geldiğinde görüşmek ister misin Temmuz'un ilk haftası'', Mehmet Osman'ın: ''Olur yani memnun olurum. Şimdi biz şöyle bir biz şöyle bir hazırlık yapıyoruz yani devletin gazı kullanma şeysi yöntemleri değişmediği sürece bir gaz Türkiye'ye gaz ihracatına bir ambargo talebi üzerine çalışıyoruz'' şeklinde beyanlarda bulundukları,

Mehmet Osman Kavala'nın, Özlem Dalkıran'ı 24.06.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Mehmet Osman Kavala'nın: ''sen şu gazla ilgili temastasın değil mi'', Özlem'in: ''Antuan'larla mı temastayım derken veri toplamaya çalıştım bir iki fotoğraf falan gelince konuşacağız'', Mehmet'in: ''bu şeyi yalnız boş bırakmamak lazım bu iyi bir şey olur yani ambargo yapar şey yaparlarsa talebinde bulunurlarsa. Şimdi bak silah kullanımı da yasak değil ama silahı eğer bir ülke yanlış kullanıyorsa ambargo oluyor yani mesele şey değil gazın Türkiye'de yasaklanması değil. Bunu boş bırakmamak lazım bence bu şu anda çok anlamlı bir iş'' şeklinde beyanlarda bulundukları,

Ahmet Faik İnsel'in, Mehmet Osman Kavala'yı 08.10.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Mehmet Osman'ın: ''evet yoksa ne olacak şimdi bir şey olmuş ben de oraya atıyorum tuvalet gönderdim bilmem ne gönderdim sandviç göndermişim ya o zaten Türk Hukuk şeyine göre de bir şey çıkmaz oradan ki çıkmayacak...'', Ahmet Faik'in: ''burada örgüt kurmaya çalışıyor organizasyon tam örgüt kurmaya çalışıyor'' şeklinde beyanlarda bulundukları,

Mehmet Osman Kavala'nın, Lokman isimli şahsı 05.07.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Lokman'ın: ''Bu Gezi Parkı ile ilgili şimdi bir yığın insan bir doküman topladı'', Mehmet Osman'ın: ''Evet'', Lokman'ın: ''Herkeste bir şeyler var'', Mehmet Osman'ın: ''Evet'', Lokman'ın: ''Şimdi bir bölümü bu LGBT gaylerin topladığı dokümanlar, onlar da ciddi başlangıçtan çalıştılar onlarınkini gördüm. Taksim Platformu, bir kaç kişinin gördüm kişisel olarak arşivleyen fotoğrafçılarınkine baktım ben toparlattım hep, her gidişte gelişte tahmini 2-3 gün doküman fotoğraf ve işte bunların bir bölümü çok iyi fotoğraflar hepimizin bildiği bir bölümü de grafitiler şunlar bunlar, bunlardan bir şey yapmak yani ben çok isterim'', Mehmet Osman'ın: ''Şimdi aslında şimdi ya ben de biraz önce Asena ile onu konuşuyordum aslında Bienal sırasında bizim Depo'nun giriş katı serberst, boş ama giriş katı tek başına biraz tabi ufak kalabilir belki veya kalmaz yani şimdi Bienal sırasında da böyle bir sürü yurtdışından falan insan geleceği için yani ben Gezi ile ilgili bir şeyin olmasını o sırada doğrusu isterim, kitap sergiden sonra olacak artık olabilir mesela'' şeklinde beyanlarda bulundukları,

Mehmet Osman Kavala'nın, Pelin Batu'yu 22.06.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Pelin'in: ''Neyse işte pazartesi ameliyat olacak ve ümit ediyorum her şey iyi geçecek de ben de birazcık motivasyon olsun ve iyi şeyler olsun diye sana şeyi önerecektim ya bir sürü insanla konuşuyorum ve bu Gezi ruhu sönmeden ve hakikaten seçimlere de bu kadar az zaman kalmışken oturup bir beyin fırtınası yapsak diye çünkü'', Mehmet Osman'ın: ''Ha tamam'', Pelin'in: ''Hakikaten acayip acayip şeyler oluyor ve acayip acayip insanlar konuşuyor ama hala bir doğru dürüst şey yok'', Mehmet Osman'ın: ''Doğru doğru olur şey yapalım önümüzdeki hafta bir konuşalım'', Pelin'in: ''Tamam'' dediği, Mehmet Osman'ın: ''öyle bir toplantı falan yapılabilir'', Pelin'in: ''Yani işte hani doğru düzgün insanlar bir araya gelirse belki bir şey olur bakalım'' şeklinde beyanlarda bulundukları, bu suretle Gezi Parkı olaylarının yeniden alevlendirilmesi ve genişletilmesi ile toplumun geniş kitlelerinin katılımının sağlanması gayreti içerisinde oldukları, yine Mehmet Osman Kavala'nın, Pelin Batu'yu 02.07.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Mehmet Osman'ın: ''Yok iyi iyi geçti bir ara şey yapalım bir konuşalım şimdi bu şeyle ilgili'', Pelin'in: ''... Gezi'' , Mehmet Osman'ın: ''Yani şimdi yerel seçimlerle ilgili de bir takım düşünceler, girişimler falan var anladığım kadarıyla farklı işte şeyler o forumlarda falan hani forumlara katılanlar var onlardan gelen şeyler var bir ara bir şey yapalım bir konuşalım yani ister istemez anladığım kadarıyla işin somut şeysi somut uzantısı yerel seçimler olacak gibi gözüküyor şu anda'', Pelin'in: ''Evet ben yani bir kaç tane röportajda aynı şeyi söyledim yani yerel seçimlere konsantre olmak lazım Sırrı ile de geçen gün konuştuk o şey dedi ya ben yerel seçimlerde bu halkın biraz hani AKP'ye ders verme niyetinde yerel seçimlerde oy

kaybedeceğini öngörüyorum dedi ama. Dolayısıyla hani oy kaybedilecekse nereye gidecek yani

doğru kanalları bulmak lazım ve doğru isimler'', Mehmet Osman'ın: ''...içinde yani burada tabi sade olay oy kaybettirmek değil de'', Pelin'in: ''Doğru adrese gitmesi'', Mehmet Osman'ın: ''Sonuç alınması yani şimdi İstanbul Büyükşehir Belediyesini kaybederse AKP, ciddi bir şey olur, ciddi bir ders veya her neyse işte ciddi bir ... olabilir'' şeklinde beyanlarda bulundukları, bu suretle Gezi Parkı olaylarında topluma yansıttıkları amaçları dışında siyasi emellerle de hareket ettikleri,

Hanzade Hikmet Germiyanoğlu'nun, Mehmet Osman Kavala'yı 28.06.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Hanzade'nin: ''Vallahi biz de uğraşıyoruz nerdeyse her gün bir forum bir toplantı direniş'', Mehmet Osman'ın: ''Forumlara katılıyor musunuz'', Hanzade'nin: ''Evet ben Cihangir'deki forumlara katılıyorum'', Mehmet Osman'ın: ''ha güzel güzel'', Hanzade'nin: ''Arkadaşlarım yani belli bir gruba ayrıldık, bazılarımız Yoğurtçu Parkı'na gidiyor, bazılarımız Abbasağa'ya gidiyor'', Mehmet Osman'ın: ''ha güzel'', Hanzade'nin: ''kimimiz Maçka'ya gidiyor, kimimiz her akşam birkaç tane park dolaşıyoruz, biraz forumlardan nasıl bir şey çıkar birleştirilebilirler mi diye çalışıyoruz, bir yandan bu sizi ikidir yakalayamadığımız toplantılardan işte çalışma grupları, dünkü toplantıdan somut bir iletişim grubu kurduk, direnişle ilgili nasıl daha stratejik bir şekilde hem sosyal medya hem de anadolu ayağını genişletiriz diye konuştuk falan öyle devam ediyor aslında bizim için direniş'', Mehmet Osman'ın: ''şeylerdeki forumlardaki konuşmalar anladığım kadarıyla kaydediliyor'', Hanzade'nin: ''Taksim Dayanışma onların hepsini topluyor... Taksim Dayanışma'dan Can'la Tayfun geldiler, onlar biraz bize Taksim Dayanışma'nın içeriğinden bahsetti falan. Öyle bir işleyiş devam ediyor. Şöyle sizden bu hafta eğer buradaysanız bir randevu alıp, hem bu toplantıların içeriğiyle ilgili bilgi verip, hem de bazı projeler var aklımızda o projelerle ilgili size danışmamız mümkün mü acaba diye rahatsız ettim yani özellikle böyle 2-3 tane ilk baştan beri kontakt halinde olduğumuz kişileri danışmak için hem projelerle ilgili yani sizin bu konularda çok tecrübeniz var. Ben şimdi size bir email gönderiyorum 3 Temmuz nerde görüşelim Osman bey biz size uygun bir yere gelebiliriz'', Mehmet Osman'ın: ''Vallahi bizim ofis olabilirse bana rahat olur'' şeklinde beyanda bulundukları,Türkiye'yi uluslararası alanda zor durumda bırakmak amacıyla Avrupa Komisyonu'na, Avrupa Parlamentosu'na ve bir kısım Avrupa ülke temsilcilerine gönderilecek şikayet mektup ve yazılarının gönderilmesi konusunda görüşmeler yapıldığı, Ahmet Faik İnsel'in, Mehmet Osman Kavala'yı 20.06.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Ahmet'in: ''Şimdi ben senin notlarında gördüm mesajını okudum. Cengiz'in metninde o biz toplandık biz şey yaptık cümlesini değiştirdim o olmaz göstericiler dememiz lazım tabi ki'', Mehmet Osman'ın: ''şimdi bizim çocuğumuz yaşındaki çocuklar yani hani'', Ahmet'in: ''Yok yok yok yani biz, ben anladım bazılarımız yani olsa da ne olur yani o biz dayak yedik diye şikayet etmiyoruz ki göstericiler oraya bir şey cümlesi yani Cengiz'in cümlesinin yerine ifade ve gösteri özgürlüğü hakkını barışçıl yollardan tamamen barışçıl yollardan kullanan göstericiler polisin şiddetine'', Mehmet Osman'ın: ''...evet evet evet'', Ahmet'in: ''Polisin şiddetine maruz kaldılar'', Mehmet Osman'ın: ''Hatta evet yani biraz da genç olduğunu da şey yapmak fena olmaz hani gerçekten çoğunluğu gençti bunların'', Ahmet'in: ''Evet evet evet... gençler ve daha az gençler diyor metinde'', Mehmet Osman'ın: ''He var mıydı ben şimdi tam Fransızcasını çok iyi anlamadım'', Ahmet'in: ''Var var aşağıda bir gençler ve daha az genç olanlar diyor ama gençler diyor ağırlıklı olarak'', Mehmet Osman'ın: ''Ha iyi tamam'' dediği, Ahmet'in: ''bir cümle bir cümle sonra var zaten onu ve hükümetin kibrine hükümetin maruz kalanlar yani hem polisin şiddetine hem hükümetin. Onu zaten o şekilde değiştirdim cümleyi'', Mehmet Osman'ın: ''Tamam tamam okey tamam'', Ahmet'in: ''bir de ikinci cümlede şey diyor, biz bu kararı, bu erteleme kararının neden alındığını mükemmel biçimde anlıyoruz diyor, o kadar da mükemmel

biçimde anladığımızı söylemeyelim çünkü Merkel, Türkiye için değil kendi seçimleri için bunu ertelemeye çalışıyor. Burada gaz yiyen Cloudia Roth aman ertelemeyin diye orada yırtınıyor'', Mehmet Osman'ın: ''Yani aslında onu da ondan da bahsedilebilir yani belki de hani Cloudia'', Ahmet'in: ''Tabi yok olmaz o birini diğerine kullanmak gibi olur o şimdi'', Mehmet Osman'ın: ''Evet yani belki şöyle mi demek lazım yani ilk Avrupa şeylerinden ilk tepkisi böyle bir şey olabilir hani, yani büyükelçiye şey yapabiliriz yani büyükelçiler çünkü doğrudan şey, aktarabilirler'', Ahmet'in: ''Evet evet evet aktarabilirler bunu tamam ben bir Cengiz'i arayayım şimdi'', Mehmet Osman'ın: ''Tamam o şey çok önemli hani dediğin o hani fevkalade iyi anlıyoruz falan onu değiştirsin'', Ahmet'in: ''Oldu peki'', Mehmet Osman'ın: ''Bir de Fransızlara da gönder gene Fransız Büyükelçisine falan yollanabilir, sen onları daha iyi bilirsin'', Ahmet'in: ''Tamam tabi tabi tabi tabi'' şeklinde beyanlarda bulundukları,

Mehmet Osman Kavala'nın, Filiz Koçali'yi 11.09.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Mehmet Osman'ın: ''Heh ya önümüzdeki hafta başkanlardan birisi İstanbul'a geliyor mu'', Filiz'in: ''gelme ihtimalleri var evet'', Mehmet Osman'ın: ''Çünkü ben bir Brüksel'e gideceğim de bu Avrupa Komisyonu'ndan, Parlamentosu'ndan falan birileri ile görüşeceğim'', Mehmet Osman'ın: ''ben şimdi bu hafta cuma gidip, pazartesi cumadan pazartesi Fransa'dayım sonra pazartesiden hani önümüzdeki hafta bütün hafta buradayım, pazartesi günü gidiyorum'', şeklinde beyanda bulundukları,

Mehmet Osman Kavala'nın, Ali isimli şahsı 12.09.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Mehmet Osman'ın: ''şimdi bu şeyi 24'ünde Carnegie'de olacak bizim panel, bu şeyle ilgili Ahmet İnsel konuşacak bir de genç 2 arkadaş konuşacak Gezi olaylarına katılmış olan'', Ali'nin: ''Nerede ... Brüksel'de mi'', Mehmet Osman'ın: ''Brüksel'de Carnegie'de'', Ali'nin: ''Evet tamam'', Mehmet Osman'ın: ''Sana önümüzdeki hafta başında şeyleri dağıtacaklar duyuruları dağıtacaklar'' şeklinde beyanlarda bulundukları,

Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, Gezi Parkı olayları şeklinde adlandırılan sürecin organizasyon, planlama ve yönlendirilmesinde yer aldığı, Gezi Parkı eylemlerini yönettiği ve finanse ettiği, yukarıda kronolojik olarak anlatılan eylemlerin gerçekleştirilme şekli ve sonuçları gözetildiğinde, TCK'nın 312/1. maddesinde düzenlenen hükümeti ortadan kaldırma suçundaki cebir ve şiddet unsurunun da somut olayda oluştuğunda şüphe bulunmadığından, bu haliyle Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan sorumlu olduğu,

1- SANIK ŞERAFETTİN CAN ATALAY'IN;

Sanığın, Gezi Parkı eylemlerinin koordinasyonunu gerçekleştiren Taksim Dayanışması'nın sözcüsü ve etkili üyelerinden olduğu, aynı zamanda Taksim Dayanışması'nın avukatlığını yaptığı, sanıklar Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay öncülüğünde kurulan Taksim Dayanışması'nın, Gezi Parkı eylemlerinin fiilen başlamasından önce 02.03.2012 tarihinde kurulduğu ve ilk protestolarını 2012 yılı Haziran ayında Gezi Parkı'nda toplanarak basın açıklaması yapmak şeklinde gerçekleştirdiği, alınan kararlarda sanıklar Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay'ın etkili olduğu Taksim Dayanışması'nın, 2012 yılından itibaren sosyal medya üzerinden açıklamalar yaparak halkı eylem yapmaya çağırdığı ve tahrik edici paylaşımlarda bulunduğu, 27.05.2013 tarihinde Taksim yayalaştırma projesi kapsamında Gezi Parkı'ndaki bazı ağaçların başka yerlere nakledilmesi için sökülmesi üzerine Taksim Dayanışması ve Taksim Platformu üyelerinin Gezi Parkı'nda çalışma yapan iş makinelerinin önüne geçerek park içerisinde çadır kurdukları, Gezi Parkı'nda eylem

yapılması için sosyal medyadan halkı Gezi Parkı'na çağırdıkları, bu çağrılar üzerine başta marjinal gruplar olmak üzere birçok farklı grubun Gezi Parkı'na gelerek eylemlere katıldığı, ilerleyen süreçte bu eylemlerin kolluk kuvvetlerine yönelik taşlı, sopalı, molotoflu, ses bombalı, sapanlı, bilyeli

saldırılara ve Gezi Parkı'nı işgale dönüştüğü, böylece olayların başlangıç fitilinin ateşlendiği ve Gezi Parkı'nın simgeleştirildiği, kalkışmanın fiili olarak başlaması ile de Taksim Dayanışması üyelerinin yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden yoğun dezenformasyon faaliyetleri yürüttükleri, birçok asılsız haberi kasıtlı olarak paylaştıkları, halkın hassasiyetini kullanarak provokatif faaliyetlerde bulundukları, böylece halkı kolluk güçlerine karşı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya tahrik ettikleri, bu kapsamda sanık Şerafettin Can Atalay'ın Taksim Dayanışması'nın yönetim toplantılarında, Gezi Parkı olaylarının yönlendirilmesi ve yönetilmesinde aktif olarak görev aldığı, sosyal medya hesabından da yoğun olarak halkı Gezi Parkı olaylarına katılmaya davet eden provokasyon içerikli paylaşımlar yaptığı, bunun yanında sanık Şerafettin Can Atalay'ın, Gezi Parkı eylemlerinin fiili olarak başlamasının ardından Taksim Dayanışması kapsamında birçok provokatif basın açıklaması yaptığı, yaptığı basın açıklamalarında gerçekle bağdaşmayan bilgiler vererek vatandaşları kolluk kuvvetlerine karşı kışkırttığı ve Gezi Parkı eylemlerine katılmaya davet ettiği, sanığın, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve Yiğit Aksakoğlu'nun organizesinde gerçekleştirilen Garaj İstanbul toplantılarına diğer sanık Tayfun Kahraman ile birlikte Taksim Dayanışması'nı temsilen katıldığı, Taksim Dayanışması'nın forumların bir çatı altında toplanması ile ilgili yaptığı çalışmaları kapsamında çeşitli görüşmelerde bulunduğu, sanığın Gezi Parkı eylemleri sürecinde vatandaş desteğinin azalmasıyla birlikte kendilerince Gezi ruhunu yaşatmaya çalıştıkları dönemde farklı illere giderek Gezi Parkı olayları ile ilgili provokatif konuşmalar yaptığı, bu kapsamda sanık Şerafettin Can Atalay'ın, Gezi Parkı eylemlerinin fiili olarak başlamasının ardından birçok eylemde en ön safta bulunarak eylemcileri yönlendirdiği, zaman zaman minibüslerin üzerine çıkarak, zaman zaman da grupların önünde megafonla ve mikrofonla eylemcileri galeyana getirecek konuşmalar yaptığı, gruplara provokatif sloganlar attırdığı, eylemleri engellemeye çalışan kolluk kuvvetleri ile birçok defa tartışmada bulunarak grupları kışkırttığı ve böylelikle şiddet eylemlerine zemin hazırladığı,

Murat Papuç'un beyanında; ''Can Atalay olarak bildiği bu şahsın Gezi olaylarında çok öne çıktığını, bütün temsilcileri koordine eden bir misyonu olduğunu, Gezi Platformu temsilcilerinin çoğunluğunun olayların tırmanmamasını salık verirken Can Atalay'ın sonuna kadar direnilmesi gerektiğini beyan ettiğini, eylemciler tarafından kurulan barikatların ve kapatılan Gezi Parkı'nın boşaltılmaması gerektiği konusunda ısrarcı olduğunu'' beyan ettiği,

Ercan Orhan Aydın'ın beyanında; ''Gezi kalkışmasının yaşandığı 2013 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü'nde Ekipler amiri olarak Başkomiser rütbesinde görevli bulunduğunu, Şerafettin Can Atalay isimli şahsın da avukat olduğunu, Taksim Dayanışması grubunun önde gelenlerinden olduğunu, gerek eylemlerde gerekse gözaltına aldığı şahıslarla ilgili olarak kendisini çok kez şubede ve Gezi eylemlerinde gördüğünü'' beyan ettiği,

Hasan Gül'ün beyanında; ''Gezi kalkışması döneminde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdür yardımcısı olarak görev yaptığını, avukat olduğunu bildiği Şerafettin Can Atalay'ı basın açıklaması adı altında yapılan çağrıları yönlendiren kişi konumunda gördüğünü, bu şahısla müzakere yaptığını'' beyan ettiği,

Yunus Dolar'ın beyanında; ''31 Mayıs 2013 Cuma günü Taksim Gezi Parkı yayalaştırma projesinin yürütmesinin durdurulduğu haberinin kamuoyuna yansıması üzerine protestoların ve alana girme çabalarının iyice arttığını, bu sırada Taksim Dayanışması isminde bir oluşumun ön plana çıktığını, Taksim Gezi Parkı olayları ile ilgili yönlendirmeyi bu grubun yaptığını, kamuoyu açıklamaları ve eylem şekillerini bu grubun belirlediğini, Güvenlik Şube yöneticileri ile de müzakereleri bu oluşumun yaptığını, avukat Şerafettin Can Atalay ile bir kısım sendikacılar ve sivil toplum kuruluşlarının yetkililerinin müzakereciler arasında olduğunu, sonrasında gösterilerin ülkenin diğer illerine yansıdığını, gösterilere katılımların fazlalığı ve şahısların davranış şekillerinin daha önce İstanbul'da yaşanan toplumsal olaylardan ve katılımcı profilinden farklı olduğunu, sosyal medya üzerinden ve Zello denen program üzerinden devamlı polisin direncini ve müdahalesini kırmaya yönelik aktiviteler ve eylem tarzları geliştirildiğini, katılımcıların sırf illegal örgütlere müzahir ve onların legal uzantılarına mensup insanlarla sınırlı olmadığını'' beyan ettiği, sanığın Gezi Parkı olaylarının başlamasından önce de diğer sanıklarla irtibat halinde bulunduğu ve faaliyetler yürüttüğü, bu itibarla sanık Şerafettin Can Atalay'ın, Gezi Parkı olaylarının toplumsal altyapısının oluşturulmaya başlandığı 2012 yılı yaz aylarına kadar sanık Mehmet Osman Kavala ile herhangi bir irtibatının bulunmadığı, fakat OTPOR kurucusu ile CANVAS eğitmenlerinin Türkiye'ye gelmeleri ve kalkışmanın toplumsal altyapısının oluşturulmaya başlanması ile birlikte 12.08.2012 tarihi itibariyle sanık Mehmet Osman Kavala ile irtibat kurmaya başladığı, Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak hem toplumsal hem de küresel algı oluşturulması kapsamında film, belgesel ve video çekimleri yapılmasını koordine eden ve aynı zamanda sanık Mehmet Osman Kavala'nın sahibi olduğu Anadolu Kültür A.Ş.'de danışman olarak görev yapan sanık Çiğdem Mater Utku ile 2013 yılına kadar herhangi bir irtibatı yokken kalkışmadan kısa bir süre önce 23.01.2013 tarihi itibariyle irtibat kurmaya başladığı, Gezi Parkı eylemlerinin arka planında yer alan, Açık Toplum Vakfı'nda görev yapan ve aynı zamanda kalkışma sürecinde George Soros ile yüz yüze görüşerek Türkiye'deki gelişmeleri aktaran Gökçe Tüylüoğlu ile de Gezi Parkı eylemlerinin başlamasından kısa bir süre önce 03.04.2013 tarihi itibariyle irtibat kurmaya başladığı, Gezi Parkı eylemleri fiili olarak başladıktan hemen sonra 31.05.2013 tarihi itibariyle sanık Memet Ali Alabora ile de irtibat kurduğu, dosya kapsamında bulunan fiziki takip çalışmalarına göre sanık Şerafettin Can Atalay'ın, kalkışma sürecinde diğer sanık Mehmet Osman Kavala ile yüz yüze görüşme ve toplantılar yaptığı, aynı zamanda Taksim Dayanışması'nın avukatı olan sanık Şerafettin Can Atalay'ın, Gezi Parkı'na Topçu Kışlası'nın yeniden inşa edilmesinin iptaline ilişkin mahkeme kararını Almanya İstanbul Başkonsolosluğu Hukuk, Basın ve Vize Bölümü Direktörü Dr. Volker Helmert'e ulaştırması için 05.07.2013 tarihinde diğer sanık Mehmet Osman Kavala'ya verdiği, Alman Başkonsolosluğu yöneticisi olan Volker Helmert'in kararla ilgili çalışma yaptığı, sonrasında 19.07.2013 tarihinde saat 10:00'da sanıklar Mehmet Osman Kavala ve Şerafettin Can Atalay'ın Taxim Oda Cafe'de Volker Helmert ile bir araya gelerek kararla ve süreçle ilgili görüşmeler yaptıkları, sanığın, Bige Olcay Bingöl Öztürk aracılığıyla 15.08.2013 tarihinde İspanyol vatandaşı Juan Manuel Plaza Pascual ile Taksim'de buluşarak Gezi Parkı olaylarının gidişatı ile ilgili görüş alışverişinde bulunduğu, görüşme sonrası Juan Manuel Plaza Pascual isimli şahsın Bulgaristan ülkesine geçtiği, yine Şerafettin Can Atalay'ın zaman zaman bir araya geldiği tarihçi yazar Foti Benlisoy'un da dünya geneline yayılmış, kendilerince kurgulanan ve toplumsal eylemler ile kaosa dönüştürülmek istenen olaylar sürecinin başlangıç noktası olarak belirledikleri eylem dalgasına uzun süredir destek verdiği, sosyal medya üzerinden bu yönde paylaşımlarda bulunduğu, Foti Benlisoy'un ülkemizde bu tip olayların henüz görülmediği 2012 yılı Nisan ayında ''21. Yüzyılın İlk Devrimci Dalgası: Fransa ve Yunanistan'dan Arap Devrimi, 'The Occupy' Hareketleri ve Kürt İsyanına'' adıyla bir kitap yayınladığı, Gezi Parkı

olayları sonrasında ise, "Gezi Direnişi: Türkiye'nin 'Enteresan' Başlangıcı" adıyla ikinci bir kitap yayınladığı, Ahmet Saymadi'nin, 27.12.2013 tarihinde Şerafettin Can Atalay tarafından arandığı görüşmede özetle; Şerafettin'in: ''Abi parmak kapının ordayız şuanda'', Ahmet'in: ''Tamam ya şu Dayanışma'nın metni senin mailine geldi mi'', Şerafettin'in: ''Benim mailime gelmedi abi yok... insanların... kendine gel konuşuruz'', Ahmet'in: ''Bana attırsana onu abi acil ya alo... ahmetsaymadi@xxxmail.com'', Şerafettin'in: ''Abi dur şuan mümkün değil ya şuan polisin önündeyiz çünkü tamam sonra hallederiz'', Ahmet'in: ''Attırabilirsen attır abi Amerika'ya yollayacağım da onlar okuyacaklar onu hadi'', Şerafettin'in: ''Tamam görüşürüz'' şeklinde beyanlarda bulundukları, Taksim Gezi Parkı olayları ile başlayan ve devam eden süreçte, İstanbul ili ve hatta Türkiye genelinde, belirli aralıklarla birçok kent forumu toplantılarının düzenlendiği, forum toplantılarının, Gezi Parkı olaylarının ivmesinin düşmemesi ve Anadolu'ya yayılarak devam etmesini amaçladığı, bu amaçla Taksim Dayanışması'nın Forumlar Koordinasyonu adı altında toplantılar yapıp, bazı kararlar aldığı, İstanbul ili genelinde farklı yerlerde düzenlenen forumların bir çatı altında toplanması ve bu şekilde kontrol altına alınarak ortak hareket edilmesinin amaçlandığı, konuyla ilgili forum yöneticileri ile toplantılar yapıldığı, bu şekilde Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak ortak eylem kararı alınabildiği ve aynı anda eyleme geçebildikleri, diğer sanık Mehmet Osman Kavala'nın, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ile Taksim Dayanışması'ndan sanıklar Şerafettin Can Atalay ve Tayfun Kahraman aracılığıyla bu forum koordinasyon toplantılarına müdahil olduğu, 03-05.09.2013 tarihlerinde İzmir Aliağa Belediyesi tarafından Emek ve Barış Şenlikleri yapıldığı ve Taksim Dayanışması'ndan sanıklar Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay'ın konuşmacı olarak yer aldıkları, Şerafettin Can Atalay'ın, ''Gezi Parkı eylemlerinin son 100 yıldır bu topraklarda yaşanan az görülmüş bir kitle hareketi olduğunu'' söylediği, ayrıca, ''Taksim meydanında yapılmaya çalışılan ne şehircilik açısından ne de hukuken olacak iş olmadığı çok açıktı. Biz bunun hukuksal mücadelesini verdik. Yani siz haklarınıza, biz haklarımıza sahip çıkmazsak; yarın da bir başkası bunun kendi hakkı olduğuna emin olur. Bu direniş, bu topraklarda az görülmüş bir kitle hareketidir'' şeklinde konuşma yaptığı, kolluk görevlilerinin eylemlerini saldırı olarak görerek bunlara son verilmelidir yoksa sonuçları ağır olur şeklinde açıklamalarda bulunduğu,

Şerafettin Can Atalay'ı, Çiğdem Mater Utku'nun 27.07.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Şerafettin Can'ın: ''Anladım çok güzel ya çok güleceğin bir sorum var sana... birisi bana, bir dakika bir dakika ay pardon Twitter'dan şöyle bir şey yazmış, başka tweet hesaplarını da yazıyor ve diyor ki işte çok takip edilen hesaplar, Ceylanpınar'la ilgili hashtag olması için tweet atın, ne yapmam lazım benim. Sana da gelmiş olabilir bir bak istersen'', Çiğdem Mater'in: ''Bakayım... hashtagi ne acaba o hashtag işaretinden yapıp yanına Ceylanpınar yazacaksın bir de Ceylanpınar'la ilgili bir cümle yazacaksın'', Şerafettin Can'ın: ''Tamam bakayım Ceylanpınar'la ilgili... yazıyor ne bileyim ya bu da bir sorumluluk getiriyormuş insana kardeş çok zormuş bu ya hayır ya...'', Çiğdem Mater'in: ''Twitter ile tanışmak ha bak diren Ceylanpınar diye bir hashtag yapmışlar şimdi onu gördüm onun başına'', Şerafettin Can'ın: ''Tamam oldu Ceylanpınar'da ne oluyor şuanda ya şuanda bir şey oluyor mu Ceylanpınar'da'', Çiğdem Mater'in: ''Patır patır insanlar ölüyor'' dediği, Şerafettin Can'ın: ''Hayır bir de siyasi bir hadise yok yani atıyorum hani millet gösteri yapıyor ve onun sonucunda bir şey oluyor durumu yok yani'' şeklinde beyanlarda bulundukları, Taksim'de 1992-1993 Lice olayları nedeniyle Diren Lice isimli yürüyüşün 29.06.2013 tarihinde organize edildiği, kalabalık eylemci grubun Taksim Galatasaray lisesi önünde toplandığı, ellerinde döviz ve pankartların olduğu, aralarında sanık Şerafettin Can Atalay'ın da olduğu grup içinde eşkali belli olmayan bir kişinin konuşma yaptığı, konuşmanın, ''haftaya ve önümüzdeki günlerde tekrar burada olacağız bugünkü etkinliğimizin planı... Buradaki eylemimize birlikte başlayacağız birlikte bitireceğiz ortak davranacağız lütfen Taksim Dayanışması'nın almış olduğu ortak kolektif kararımıza uyalım ve şimdi etkinliğimizin olduğu alana doğru hep birlikte geçelim'' şeklinde olduğu, Şerafettin Can Atalay'a, Begüm Özden Fırat'ın 04.07.2013 tarihinde attığı mesajda, ''Ağustos Almanya Gezi panelleri. Kim geliyor ne zaman bidi bidi soruyorlar. Konuşalım unutmayalım diyorum'' şeklinde yazdığı, 05.07.2013 tarihinde Zaman Gazetesi'nden Kadir Kökten'i aradığı görüşmede özetle, Şerafettin Can'ın: ''Ben bakın hocam Kadir bey ben size hani hakikaten çok sinirliyim yani sabahtan beri bununla uğraşıyorum ben size şunu söyledim şunu niye yazmadınız kararın karar numarasını ben Zaman Gazetesi'nin haberi ile öğrendim ne yapacağız?... Dünya görüşlerimiz, dünya görüşlerimiz çok yüksek olasılıkla birbirinden taban tabana zıt'', Kadir'in: ''muhtemelen... Biz Gezi'yi tamamen destekliyoruz zaten yani bizim öyle bir derdimiz yok lütfen...'' şeklinde beyanlarda bulundukları, Şerafettin Can Atalay'ı, Bilge Seçkin Çetinkaya'nın aradığı 06.07.2013 tarihli görüşmede özetle, Bilge'nin: ''ne yapıyoruz... ya Cihanlar falan oralarda onlar soruyorlar'', Şerafettin Can'ın: ''canım ben şuan ilkyardımdayım şuan bilmiyorum hiç'', Bilge'nin: ''ne ilkyardımda mısın yaralandın mı'', Şerafettin Can'ın: ''Yok tomanın önünde biraz gaz yedim ama iyiyim yani bir şey yok bilmiyorum yani şuan dışarıdaki durumu'', Bilge'nin: ''Kimi arayayım Tayfun'u arayayım mı Tayfun'u'', Şerafettin Can'ın: ''Tayfun'' şeklinde beyanlarda bulundukları, sanık Şerafettin Can Atalay'ın Gezi Parkı ile ilgili yürütmeyi durdurma kararına vakıf olduğu halde, Gezi Parkı olaylarının sekteye uğramaması amacıyla kararı geç açıklamasına ilişkin olarak Yiğit Ali Ekmekci'nin, Mine Özerden'i 04.07.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Yiğit'in: ''sana bir şey soracağım ya... bu mahkeme kararını siz önceden biliyor muydunuz'', Mine'nin: ''Hayır hiç kimse bilmiyordu işin enteresan yanı yani'', Yiğit'in: ''...Dayanışma biliyormuş ama'', Mine'nin: ''Yok Dayanışma da o kadar önceden bilmiyor yani aslında'', Yiğit'in: ''17 Haziran'da biliyormuş abi'', Mine'nin: ''Ha 17 Haziranda biliyor muymuş kim dedi bunu'', Yiğit'in: ''...Zaman Gazetesi'nde Can Atalay mı o avukat açıklama yapmış'', Mine'nin: ''17 Haziran'da biliyorduk diye yapmış ha'', Yiğit'in: ''Evet yani biz biliyorduk ama etik olarak açıklamak, gerekçeli karar yazılmadan önce doğru değil diye bir şey söylemiş'', Mine'nin: ''Allah Allah ha yok bunu bilmiyordum'', Yiğit'in: ''Çok ayıp bir şeyde yani bu böyle muhabbet'', Mine'nin: ''Ayıp tabi çok ayıp eğer öyle yaptıysa yani o 17 Haziran'da biliyorduk... Altısında çünkü açıklanmış yani açıklanmamış da'', Yiğit'in: ''On yedisinde... Uyapta on yedisinde iptal edildi diye şey çıkmış Zaman'da avukat o Can bilmem kim açıklaması var'', Mine'nin: ''Etik olarak açıklanmamasını da ben doğru bulmuyorum şuanda... Hepimiz herhalde doğru bulmuyoruz yani saçmalamış'' şeklinde beyanlarda bulundukları, 31.05.2014 tarihli Gezi Parkı yıldönümü eylemleri kapsamında İstiklal caddesinde kalabalık bir grubun Taksim meydanında toplandığı ve ''Her yer Taksim her yer direniş'' şeklinde slogan attıkları, polisin ise grubun toplanmasını engelleyerek orayı boşaltmaya çalıştığı ve gruba uyarılarda bulunduğu, sanık Şerafettin Can Atalay'ın ise, ''Bu daha başlangıç mücadeleye devam'' şeklinde slogan atarak grubun slogan atmasını sağladığı, daha sonra yine grubun ''Hırsız Katil AKP, Kahrolsun AKP diktatörlüğü, Berkin'in katili AKP'nin polisi, kadın düşmanı Tayyip Erdoğan'' şeklinde slogan attığı, grubun oturma eylemi yaptığı ve açıklamalarda bulundukları, bir sene sonraki 31.05.2015 tarihli Gezi Parkı olayları yıldönümünde eylemcilerin, ''her yerdeyiz'' pankartının arkasında bulunarak yürüdükleri ve slogan attıkları, eylemci grubu elinde megafonla yönlendiren ve slogan attıran kişinin sanık Şerafettin Can Atalay olduğu, ayrıca mevcut hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik cebir ve şiddet eylemlerine dönüşen Gezi Parkı olayları sonucunda açık kaynak bilgilerine göre 8 vatandaşımız ile 2 polisimizin hayatını kaybettiği ve 9.063 kişinin yaralandığı, toplam kamu zararının o tarih itibariyle 140 milyon TL olduğu hususlarını bildiği halde, iki sene üst üste bu şiddet eylemlerinin yıldönümlerinde en ön saflarda bulunduğu gibi hakkında yapılan yargılama sonucunda gerçekleştirmiş olduğu eylemler ve

ülkemizde meydana gelen zararlar nedeniyle pişmanlık duymak ve üzerine atılı olan suçla yüzleşmek yerine sanığın son sözünde halen Gezi Parkı olaylarını savunmak ve sonuçlarına sahip çıkmak suretiyle, ''bu bir son değil... Buradaki faaliyetin bir yargılama faaliyeti olmadığını ne yazık ki ifade ettim, üzülerek ifade ettim, bu bir yargılama faaliyeti değil, eğer soru, sorun Gezi direnişini sahiplenmekse sahipleniyoruz, Gezi direnişinin toplumsal ve politik bakiyesi neyse biz onu taşıyoruz, onurla taşımaya çalışırız, bu bir son değil, bu daha başlangıç mücadeleye devam'' şeklindeki beyanlarda bulunduğu,

Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, bir plan ve organizasyon dahilinde gerçekleştirilen Gezi Parkı olaylarının başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında eylemlerinin bulunduğu, Gezi Parkı eylemleri sürecinde yaptığı provokatif paylaşımlar ve eylem çağrıları ile eylemcileri tahrik ederek şiddet olaylarının tırmanmasına neden olan Taksim Dayanışması'nın diğer sanık Tayfun Kahraman ile birlikte en etkili üyelerinden olduğu, Gezi Parkı eylemlerinin gerçekleştirilmesindeki organizasyonda baş aktör olan ve bu eylemleri finanse eden diğer sanık Mehmet Osman Kavala ile de irtibatlı olarak birlikte hareket ettiği anlaşılmakla, dosya kapsamındaki mevcut eylemlerinin, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu oluşturduğu,

1- SANIK TAYFUN KAHRAMAN'IN;

Gezi Parkı eylemlerinde koordinasyonunu gerçekleştiren Taksim Dayanışması'nın diğer sanık Şerafettin Can Atalay ile birlikte etkili üyelerinden olduğu, Türkiye Mimarlar Mühendisler Odası Şehir Plancıları Şube Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu üyeliği görevinde bulunduğu, Gezi Parkı olayları sürecinde Kültür Varlıkları Koruma Kurulu'ndaki memuriyetinden dolayı geçici olarak Gaziantep iline tayininin çıktığı, sanıklar Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay öncülüğünde kurulan Taksim Dayanışması'nın, Gezi Parkı olaylarının başlamasından önce 02.03.2012 tarihinde kurulduğu ve ilk protestolarını 2012 yılı Haziran ayında Gezi Parkı'nda toplanmak suretiyle basın açıklaması yapmak şeklinde gerçekleştirdiği, alınan kararlarda sanıklar Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay'ın etkili olduğu Taksim Dayanışması'nın, 2012 yılından itibaren sosyal medya üzerinden bazı açıklamalar yaparak halkı eylem yapmaya çağırdıkları ve tahrik edici paylaşımlarda bulundukları, 27.05.2013 tarihinde Taksim yayalaştırma projesi kapsamında Gezi Parkı'ndaki bazı ağaçların başka yerlere nakledilmesi için sökülmesi üzerine Taksim Dayanışması ve Taksim Platformu üyelerinin Gezi Parkı'nda çalışma yapan iş makinelerinin önüne geçerek Gezi Parkı içerisinde çadır kurdukları, Gezi Parkı'nda eylem yapılması için sosyal medyadan halkı Gezi Parkı'na çağırdıkları, bu çağrılar üzerine başta marjinal sol görüşlü gruplar olmak üzere birçok farklı grubun Gezi Parkı'na gelerek eyleme katıldığı, ilerleyen süreçte bu eylemlerin kolluk kuvvetlerine yönelik taşlı, sopalı, molotoflu, ses bombalı, sapanlı ve bilyeli saldırılara ve Gezi Parkı'nı işgale dönüştüğü, böylece olayların başlangıç fitilinin ateşlendiği ve Gezi Parkı'nın simgeleştirildiği, Gezi Parkı eylemlerinin fiili olarak başlamasıyla birlikte Taksim Dayanışması üyelerinin yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden yoğun dezenformasyon faaliyetleri yürüttükleri, birçok asılsız haberi kasıtlı olarak paylaştıkları, halkın hassasiyetini kullanarak provakatif faaliyetlerde bulundukları, böylece halkı kolluk güçlerine karşı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya tahrik ettikleri, bu kapsamda sanık Tayfun Kahraman'ın Taksim Dayanışması'nın yönetim toplantılarında, Gezi Parkı olaylarının yönlendirilmesi ve yönetilmesinde aktif olarak görev aldığı, sosyal medya hesabından da yoğun olarak halkı Gezi Parkı olaylarına katılmaya davet eden provokasyon içerikli paylaşımlar yaptığı, sanığın Gezi kalkışmasının fiili olarak başlamasının

ardından Taksim Dayanışması kapsamında birçok provokatif basın açıklaması yaptığı, yaptığı basın açıklamalarında gerçekle bağdaşmayan bilgiler vererek vatandaşları kolluk kuvvetlerine karşı kışkırttığı ve Gezi Parkı olaylarına katılmaya davet ettiği, sanığın, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve Yiğit Aksakoğlu'nun organizesinde gerçekleştirilen Garaj İstanbul toplantılarına diğer sanık Şerafettin Can Atalay ile birlikte Taksim Dayanışması'nı temsilen katıldığı, Taksim Dayanışması'nın forumların bir çatı altında toplanması ile ilgili yaptığı çalışmalar kapsamında çeşitli görüşmeler yaptığı, Gezi Parkı eylemleri sürecinde vatandaş desteğinin azalmasıyla birlikte kendilerince Gezi ruhunu yaşatmaya çalıştıkları dönemde farklı illere giderek Gezi Parkı olayları ile ilgili provokatif konuşmalar da yaptığı, Taksim Gezi Parkı olayları ile başlayan ve devam eden süreçte, İstanbul ili ve hatta Türkiye genelinde, belirli aralıklarla birçok kent forumu toplantılarının düzenlendiği, forum toplantılarının, Gezi Parkı olaylarının ivmesinin düşmemesini ve anadoluya yayılarak devam etmesini amaçladığı, bu amaçla Taksim Dayanışması'nın Forumlar Koordinasyonu adı altında toplantılar yapıp, bazı kararlar aldığı, İstanbul ili genelinde farklı yerlerde düzenlenen forumların bir çatı altında toplanması ve bu şekilde kontrol altına alınarak ortak hareket edilmesinin amaçlandığı, konuyla ilgili forum yöneticileri ile toplantılar yapıldığı, bu şekilde Gezi Parkı eylemleri ile ilgili ortak eylem kararlarının alınabildiği ve aynı anda eyleme geçebildikleri, sanık Mehmet Osman Kavala'nın, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ile Taksim Dayanışması'ndan sanıklar Şerafettin Can Atalay ve Tayfun Kahraman aracılığıyla bu forum koordinasyon toplantılarına müdahil olduğu, 06.07.2013 tarihli Gezi Parkı ile ilgili gösteriye katıldığı ve burada basın açıklaması adı altında Gezi Parkı olayları ile ilgili provokatif söylemlerde bulunduğu, 16.11.2013 tarihinde Çağlayan Adliyesi önünde Gezi Parkı olaylarında vefat eden Berkin Elvan'ın babasının ve avukatının basın açıklaması yaptığı sırada sanık Tayfun Kahraman'ın da Gezi Parkı olayları ile ilgili kışkırtıcı söylemlerine devam ettiği ve orada buradan grubun slogan atmasını sağladığı, bunlar gibi birçok gösteriye katıldığı, Gezi Parkı eylemleri esnasında Tayfun Kahraman'ın, ''şuan biz insan zinciri yapıyoruz Taksim Dayanışması olarak, metro çıkışı ve buradaki çadırlarımızı içe alacak şekilde ve tüm arkadaşlarımız bu zincirin arkasında toplanıyorlar, polis arkadaşlarımız da bu alandan çekiliyor arkadaşlar bu kadar'' şeklinde konuşmalarının da olduğu ve akabinde sanığın yönlendirmesi ile hareket eden eylemcilerin kol kola girerek bir zincir oluşturduğu,

Tayfun Kahraman'ı, Tevfik Cem Tüzün'ün 10.09.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Tevfik Cem'in: ''Abi bir şey söyleyeceğim orada genel eğilim ne veya bizim sekretaryadaki arkadaşlar ne düşünüyor yani orada'', Tayfun'un: ''...şimdi bekliyorum abi toplayacağız sekretaryayı'', Tevfik Cem'in: ''Yani böyle bir eğilim var mı şöyle yapalım böyle yapalım diye'' , Tayfun'un: ''Abi şuanda bir eğilim ya da şey yok herkes şuanda şey dağılmış durumda ve şimdi ben toplayacağım'', Tevfik Cem'in: ''Peki sen ne düşünüyorsun ne önermeyi düşünüyorsun'', Tayfun'un: ''Abi bu saatten sonra ne yapılabilir ki yani bu saatten sonra yapacak bir şey yok, sokağa çıkacağız yani sokakta olacağız başka bir şey yok'', Tevfik Cem'in: ''...sokağa... eve mi...'', Tayfun'un: ''Evet sokakta olacağız abi, insanlar gibi insanlar nasıl sokakta ise biz de sokakta olacağız yani'', Tevfik Cem'in: ''Olacağız ya buralardayız yani'', Tayfun'un: ''Sokakta olmaktan başka bir şansımız yok ki yani şuan sadece sokakta duracağız, yapacak bir şeyimiz yok'', Tevfik Cem'in: ''Tamam tamam oldu tamam'' şeklinde beyanlarda bulundukları, sanığın bu şekilde başkaca görüşmelerinin de olduğu, Tayfun Kahraman'ın, Akif Burak Atlar'ı 02.10.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Tayfun'un: ''İyidir ne olsun, ne diyeceğim, Dayanışma'nın şey tweet hesabının ne şeyini, şifresini Whatsapp'tan yollar mısın bana'', Akif Burak'ın: ''Tamam yollarım'' şeklinde beyanda bulundukları,

03-05.09.2013 tarihlerinde İzmir Aliağa Belediyesi tarafından Emek ve Barış Şenlikleri yapıldığı, bu

şenliklere Taksim Dayanışması'ndan sanıklar Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay'ın konuşmacı olarak katıldıkları, Tayfun Kahraman'ın; ''Taksim direnişi; Taksim Meydanı'nda 'efendi' bir söylemle kentine ve ağacına sahip çıkmak isteyenlere yapılan polis müdahalesine karşı barışçıl bir sesleniş oldu. Toplumun vicdanı Taksim'de yaşananlara ve polis şiddetine karşı boş durmadı. Binlerce kişi kısa sürede sokağa döküldü. Orada hoşgörü ile birlikte, bugüne kadar birbirine karşı taş atanların birbirleri ile nasıl halay çekebileceklerini gördük. Tüm Dünya'ya birlikte nasıl yaşayabileceğimizi gösterdik. İşte oradaki hoşgörü Gezi direnişini bu kadar büyük ve inanılmaz kıldı'' şeklinde konuşma yaptığı,

Ercan Orhan Aydın'ın beyanında; ''Gezi kalkışmasının yaşandığı 2013 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğünde Ekipler amiri olarak Başkomiser rütbesinde görevli bulunduğunu, Tayfun Kahraman isimli şahsı da Gezi Parkı eylemlerinden hatırladığını, Taksim Dayanışması grubunun içerisinde olduğunu, Taksim meydanı ve Mimarlar Odası civarında Mis sokak üzerindeki eylemler ve açıklamalar içerisinden kendisini hatırladığını'' beyan ettiği,

Hasan Gül'ün beyanında; ''Gezi kalkışması döneminde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdür yardımcısı olarak görev yaptığını, Mühendisler Odası'ndan olduğunu bildiği Tayfun Kahraman isimli şahsı da Taksim meydanı ve civarında yapılan basın açıklamalarında gördüğünü'' beyan ettiği,

Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, bir plan ve organizasyon dahilinde gerçekleştirilen Gezi Parkı olaylarının başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında eylemlerinin bulunduğu, Gezi Parkı eylemleri sürecinde yaptığı provokatif paylaşımlar ve eylem çağrıları ile eylemcileri tahrik ederek şiddet olaylarının tırmanmasına neden olan Taksim Dayanışması'nın diğer sanık Şerafettin Can Atalay ile birlikte en etkili üyelerinden olduğu, Gezi Parkı eylemlerinin gerçekleştirilmesindeki organizasyonda baş aktör olan ve bu eylemleri finanse eden diğer sanık Mehmet Osman Kavala ile de irtibatlı olarak birlikte hareket ettiği anlaşılmakla, dosya kapsamındaki mevcut eylemlerinin, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu oluşturduğu,

1- SANIK ÇİĞDEM MATER UTKU'NUN;

Anadolu Kültür A.Ş.'de danışmanlık görevinde bulunan sanık Çiğdem Mater Utku'nun, diğer sanık Mehmet Osman Kavala'nın talimatları ile Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak hem toplumsal hem de küresel algı oluşturulması kapsamında film, belgesel ve video çekimleri yapılmasını koordine ettiği, diğer sanık Mehmet Osman Kavala'nın, Gezi Parkı eylemleri ile ilgili belgesel hazırlatıp, bu belgeselin uluslararası film festivallerinde gösterimini sağlamak suretiyle Gezi Parkı eylemlerinin, uluslararası platformlarda ve sanat camiasında ilgi görmesini ve böylece Türkiye Cumhuriyeti 61. Hükümeti'ne yönelik uluslararası tepkilerin yoğunlaşmasını amaçladığı, bu kapsamda Gezi Parkı olaylarının başlaması ile birlikte eylemcilerin koordineli bir şekilde Gezi Parkı eylemleri sırasında fotoğraf ve video çekimleri yaptıkları, bu çekimleri sistemli hale getirmek için Videoccupy (Video İşgal) isimli bir çalışma grubu kurdukları, kalkışma süresince farklı kaynaklardan temin edilen görüntü ve videoların bu grup tarafından toplandığı, sanık tarafından Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak hazırlanan film ve belgeseller ile düzenlenen sergi faaliyetlerinde bu grubun temin ettiği görsellerin kullanıldığı, bu grubun diğer sanık Mehmet Osman Kavala tarafından sanık Çiğdem Mater Utku aracılığıyla kontrol edildiği, Çiğdem Mater Utku'nun, 07-14 Temmuz 2013 tarihlerinde Ermenistan Erivan'da düzenlenen 10. Uluslararası Altın Kayısı Film Festivali'ne diğer sanık Mehmet Osman Kavala ile birlikte katıldığı, bu festivale giderken de Videoccupy grubuna İngilizce olarak hazırlattıkları Gezi Parkı olaylarına ilişkin 15 dakikalık amatör görüntüyü yanlarında götürerek planladıkları Gezi Parkı olayları belgeselinin hazırlığıyla ilgili festivalde bulunan çeşitli belgesel yapımcıları ile görüşmeler yaptıkları, bu konuya ilişkin sanık Çiğdem Mater Utku'nun Videoccupy grubunda yer alan Özge isimli şahısla 23.07.2013 tarihinde yaptığı görüşmede, Çiğdem'in: ''Fena değil ya bir şey danışacağım, sana bir şey soracağım daha doğrusu şimdi biz Erivan'daydık Osman Kavala ile beraber ve orada Saraybosna'nın ... yapan Rada Sezic de vardı, biraz böyle Gezi üzerine falan konuştuk ne yapılabilir ne edilebilir diye tabi... başvuru için gecikilmiş vaziyette ama Rada Sezic dedi ki ben eğer isterseniz hani bu senenin gelecek olan belgeselcileri de çok iyi hem şeyler distribütörler hem televizyonlar falan eğer isterseniz hani böyle işler Gezi ile ilgili film yapacak olan bir iki gruba birebir görüşmeler ayarlayabilirim Saraybosna Film Festivali sırasında dedi. Bize de bu fikir parlak geldi yani hem biraz böyle danışmanlık gibi malzemeyi biraz gösterip, nasıl bir şey kurgulanabileceği üzerine biraz akıl fikir yürütmek birlikte hem de nasıl ilerleyebilir malzeme diye Osman da dedi ki Video İşgal ile ilgili Özge ile konuş ne durumdasınız ne yapıyorsunuz kim montaj yapıyor montaj başladı mı falan gibi sorularım var'', Özge'nin: ''Ya biz o süreç boyunca sürekli bir videolar ürettik kısa kısa sonra daha uzun İngilizce bir şey hazırladık Osman bey Erivan'a götürmek için istemişti. Onun dışında yani böyle daha belgesel değil de böyle hani ufak videolar yani süreci dök... ama böyle hani böyle belgesel çıkması için biraz bekliyoruz açıkçası çünkü şimdi elimizde epey bir materyal var arkadaşlar onların üzerinde çalışıyorlar birkaç tane fikir var sadece işte mesela kadınların ve LGBT'nin rolü üzerine bir belgesel düşünen bir arkadaşımız var ya şimdi çalışıyorlar'', Çiğdem'in: ''Ya şöyle hani ihtiyaç yok eğer sizin hani bizim ihtiyacımız yok derseniz şey değil çünkü şöyle bir şey olacak hani bunun bir sonu yok dolayısıyla eğer gitmek isterseniz bu bizim işimize yarar derseniz Açık Toplum'a böyle bir iki sayfalık bir şey yazmanız gerekiyor. Açık Toplum böyle şeyleri fonluyor Anadolu Kültür üzerinden öyle bir fonlama yapılabilir gibi konuştuk Osman'la hem de nasıl ilerlenebileceği konusunda çünkü ya şöyle bir durum var ya Arap Baharı'ndan çıkan yerel filmlerin genel olarak pek iyi olmadığına dair birşey var ya hakikaten öyle ama sonradan giden o bölgeye giden yabancıların yaptığı şeyler sonradan daha iyi oldu, hani burada aynı şey olmasın çünkü Raja da Rada da Saraybosnalı olduğu için Saraybosna'da da aynı şeyi... Hani olayı yaşayanların düzgün bir şey üretmesine bir katkımız olabilir mi acaba gibi bir şey var Rada'nın kafasında. Şey diye düşündük Video İşgal'den bir kişi bize de başka bir ekipten bir kişi diye düşündük. Ama hani sizden mesela hani üç kişi olursa öyle de başvurabilirsiniz şeye Açık Toplum'a ne olur bilmiyorum karar çıkar mı ama hani öyle bi durum var yani'', Özge'nin: ''Bizde şey var Olgu var biliyorsun Olgu'yu Serdar'la çalışan şimdi ben Olgu ile konuşacağım o da doğrudan seni arayabilir'' şeklinde beyanlarda bulundukları, yine konuyla ilgili olarak sanık Çiğdem Mater Utku'nun Videoccupy grubunda yer alan Olgu isimli şahısla aynı gün yaptığı görüşmede, Çiğdem'in: ''Evet 21-24 Ağustos durum şu biz Erivan'daydık geçen hafta Altın Kayısı Film Festivali'nde orada Osman şeydeydi belgesel jürisindeydi orada da Rada Sezic var hem şeyin başı belgesel bölümünün başı hem de butik diye bir belgesel geliştirme atölyesi yapıyorlar uzun bir zamandır aynı zamanda, seçicilerinden kadın çok şeker bir yaratık. Osman bey ben ve o konuşurken önce şöyle açıldı konu yani işte Arap Baharı'nda çıkan aslında oranın insanlarından yani Tunus ile ilgili iyi filmleri ya da Mısır ile ilgili iyi filmleri Tunuslular'ın ve Mısırlılar'ın yapamadığı daha ziyade sonrasında giden yabancı ekiplerin daha iyi filmler yapabildiği çünkü olaylar sürerken milletin böyle bir sersem olduğu, doğal olarak ve ne yapacaklarını bilemedikleri falan konuşulurken Osman bey zaten yanında Video İşgal'in 15 dakikalık bir şeyini getirmişti biz de dedik ki bir sürü ekip çekti hani elimizde bir sürü malzeme var ama neyden ne olacak nasıl gidecek ne yapacağız ne edeceğiz hiç bilmiyoruz çünkü Video İşgal dışında da çekenler var Rada'da dedi ki bize hani şeye Butik'e başvurmak için artık geç çünkü biz seçkimizi yaptık ama hani biz bir sürü export getiriyoruz bu sene işte Amerika'dan Avrupa'dan şuradan buradan ve onlarla hani atölye çalışmaları olacak birebir toplantılar olacak falan ve ben o insanlardan bir gün daha fazla kalıp, Türkiye'den gelenlerle konuşmalarını isteyebilirim dedi. Bize de bu parlak geldi açıkçası hani nasıl ilerlenir ne olur ne biter falan hani akıl akıldan üstündür diye ve şöyle bir şey konuştuk tabi Saraybosna'nın bunun için bir bütçesi yok, Anadolu Kültür'ün de yok ama Açık Toplum'dan bununla ilgili bir para alınabileceğini düşünüyoruz çünkü Açık Toplum şey veriyor seyahat masrafı veriyor, dolayısıyla böyle mesela aklında yani şöyle bir şey de olabilir bir film olan birisi de gidebilir ya da mesela hani bütün Video İşgal'i temsilen sen gidebilirsin ve hani malzemeleri böyle böyle konuşabilirsin falan onu bilmiyorum kendiniz karar verirsiniz böyle bir şey ile ilgilenir misiniz gibi bir durum var, bunu bir konuşun o zaman Saraybosna meselesini hani kim gider nasıl olur falan çünkü bu Açık Toplum'a böyle bir iki sayfalık bir şey yazmak gerekecek, basit ama o yani hani ben onun bağlantılarını kurarım size bir de kimin geleceği belli olunca Rada'dan bir davet mektubu isteyeceğiz'' şeklinde beyanda bulunduğu, nitekim sanık Çiğdem Mater Utku'nun da Video İşgal grubundan bazı kişilerle birlikte 16-24 Ağustos 2013 tarihleri arasında düzenlenen Saraybosna Film Festivali'ne katıldıkları ve hazırlamayı düşündükleri Gezi kalkışması olayları ile ilgili bir dizi görüşmeler yaptıkları, fakat Gezi Parkı eylemlerinin başarıya ulaşamamış olması nedeniyle belgesel hazırlama fikrinin de yarıda kaldığı, sanığın bu görüşme kayıtlarının kendisine ait olduğunu kabul ettiği, yine CANVAS grubunun Facebook hesabında 07.08.2013 tarihinde paylaşılan ve ''Taksim Commune is a 33 minute movie which includes interviews of various Taksim Square protestors and displays potent footage of demonstrators facing security force retaliation. For those of you present in Istanbul, or who are closely following the situation, how would you review this film? Is it too soon for a documentary? Or is it timely and well done?'' şeklinde açıklama bulunan videoda Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak hazırlanan 33 dakikalık bir belgesel bulunduğu, video içeriğini yabancı dil ile yapılan konuşmalar ve Gezi Parkı olaylarında çekilmiş görüntülerin oluşturduğu, konuşmacılar arasında sanık Çiğdem Mater Utku'nun bulunduğu, sanık Çiğdem Mater Utku'nun, Hanzade Germiyanoğlu ve Yiğit Aksakoğlu'nun organizesinde gerçekleştirilen Garaj İstanbul toplantılarına da Gezi Parkı olayları ile ilgili hem toplumsal hem de küresel algı oluşturulması çalışmaları kapsamında katıldığı, ayrıca 10.09.2013 tarihinde Taksim İstiklal caddesi ve civarında Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak izinsiz gösteri ve yürüyüş yapmak isteyen şahıslardan yaralananların ve gaza maruz kalanların, Çiğdem Mater Utku'nun İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Asmalı Mescit mahallesi Sofyalı sokak Hamson Apartmanı No: 20 Daire: 7 sayılı yerde bulunan ofisini ilk yardım müdahalesinde kullandıkları, eylemcilerin sanığın ofisine girip çıktıkları, bahse konu daireden çıkan Çiğdem Mater Utku isimli şahsın da katta bulunan diğer eylemci şahıslara beyaz renkli hijyenik maske dağıttığı, şahıslara yardıma ihtiyaçlarının olup olmadığını, Gaviscon isteyen olup olmadığını sorduğu, elindeki şişe içerisinde beyaz renkli sıvı Gaviscon maddesinin bulunduğu, bu tespite uygun şekilde Çiğdem Mater Utku'yu, Utku Başar'ın 10.09.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Çiğdem'in: ''Ofisteyiz bir böyle gaz yiyenleri falan alıyoruz sen ne yapıyorsun'', Utku'nun: ''Ne yapayım evdeyim bende şey peki var mı insan çok'', Çiğdem'in: ''Yani şimdi bir grup geliyor mesela biz tanıdıklarımızı alıyoruz tabi canım açmıyoruz kapıyı sen de gel istersen Muratlar da buraya gelecek'', Utku'nun: ''Yok ya yani şimdi gaz maz muhabbeti olursa ya parti yapmıyorsun revir orası'' şeklinde beyanlarda bulundukları, Çiğdem Mater Utku'yu, Derya Karadağ'ın 10.09.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Çiğdem'in: ''şimdilik iyi ama Twitter'da plastik mermi başladı Tünel'de yazıyor o yüzden bilemedim...'', Derya'nın: ''Hı biliyorum biz de şeydeyiz Atlas'ın arka taraflarında bir yerde kaldık binanın içinde'', Çiğdem'in: ''Kim kimsiniz'', Derya'nın: ''Erinç ile ikimiz Begüm falan da buralarda'', Çiğdem'in: ''Çok gaz yediniz mi'', Derya'nın: ''Çok değil ya ben zaten sürekli bulduğum yere girdiğim için...'', Çiğdem'in: ''Maskeli misin'', Derya'nın: ''Hayır hiçbir şeyim yok benim'', Çiğdem'in: ''Ha okey biz ofisteyiz becerebiliyorsan gel istersen'', Derya'nın: ''...işte oraya gelebilir miyim emin ondan olamadım şuan'' şeklinde beyanlarda bulundukları, Gezi Parkı olaylarının devam ettiği süreçte sanık Çiğdem Mater Utku'nun, sanatçılar adına hükümete karşı ağır ifadeler içeren bir metin hazırladığı ve bu metni imzalamaları için bazı sanatçılara gönderdiği, fakat birçok sanatçının metni çok ağır bulduğu için imzalamadığı ve bu sebeple metnin iptal edildiği, firari sanık Memet Ali Alabora'nın da 19.06.2013 tarihinde Ayşe isimli kişiyle yaptığı görüşmede bu konuyla ilgili görüştüğü, Çiğdem Mater Utku'yu, Tamar Nalcı'nın 13.09.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Tamer'in: ''Şey bu İstanbul forumlarına çağrımızdır diye şey yapalım dedik ya, hani onu 17 Eylül saat 10'da hani aynı çağrıyı yazıyorum sadece başına tüm İstanbul forumlarına çağrımızdır diye ekliyorum'', Çiğdem'in: ''Hayır forumlara ifade etmen lazım'', Tamer'in: ''Hah okey onu bir ayar...'', Çiğdem'in: ''Onların şeylerini yalnız araman biraz vakit alacak Abbasağa Forumu, Yoğurtçu Forumu ondan sonra temel onlar önemli herhalde Şişli Merkez Forumu işte Tatavla Dayanışması falan'', Tamer'in: ''Tamam tamam ifade ederim'', Çiğdem'in: ''Ben şimdi Taksim Dayanışması ile ilgili twit atması uygun mudur diye soracağım bakalım'', Tamer'in: ''Ha okey evet yani tepeden hani en şey onlarda Taksim Platformu'na mı bağlı mıydı gerçi'', Çiğdem'in: ''Hayır Taksim Platformu, Dayanışma'nın içinde'' şeklinde beyanlarda bulundukları, Gezi Parkı olaylarının Türkiye geneline derinleştirilerek yaygınlaştırılması için toplantı ve eğitimler yapıldığı, Garaj İstanbul'da 27.06.2013 tarihinde 18:00-21:00 saatleri arasında Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve Yiğit Aksakoğlu'nun organizesinde yaklaşık 31 kişinin katılımı ile bir toplantının gerçekleştirildiği, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu'nun bu konudaki görüşmesinde, ''...sana bir email göndereceğim bunla ilgili bir de birşey şimdi bu ekipte kimler var ben sana üstünden geçeyim işte Osman Kavala, Ferda Keskin, Turgut hoca var, Levent Oduncu var. Biraz sanatçı tayfası var, birkaç akademisyen var. Çiğdem Mater, Murat, Burcu Kulyuğ, Türk Tabibler Birliği'nden birisi var, Baro'dan birisi var...'' şeklinde beyanda bulunduğu, sanığın da bu toplantıya dahil olduğu, Çiğdem Mater Utku'nun Bacingar Jan isimli şahsa 20.07.2013 tarihinde attığı mesajda özetle, ''Jan, biz iyiyiz İstanbul'dayız. Polis her günkü gibi tekrar saldırdı. Biz güvenli bir yerdeyiz ;) Çok kısa zamanda sana yazacağım...'' şeklinde yazdığı, Çiğdem Mater Utku'yu, Aslı Çarkoğlu'nun aradığı 20.07.2013 tarihli görüşmede özetle, Aslı'nın: ''Elime sopa alıp, polis dövmeye çıkayım diye düşünüyorum'', Çiğdem'in: ''İyi oluyor telefonla bana bunları söylemen'' şeklinde beyanlarda bulundukları, Çiğdem Mater Utku'yu, Aslı Çarkoğlu'nun 21.07.2013 tarihinde aradığı görüşmede özetle, Aslı'nın: ''Tomanın biraz gerisindeyiz sen neredesin'', Çiğdem'in: ''Hangi tomanın'', Aslı'nın: ''Galata'ya şeye tünele çıkıştaki tomanın'', Çiğdem'in: ''Ha biz şimdi İngiliz konsolosluğunun arkasındayız o tarafa doğru geliyoruz müdahale yapıldı da'', Aslı'nın: ''O kadar geriye gitmeyin, o kadar geriye gitmeyin, şeyden Turkcell'in oradan çıkın'', Çiğdem'in: ''Turkcell'in oradan çıktık peki siz nerede oturuyorsunuz'', Aslı'nın: ''Oturmuyoruz, biz sokaktayız, yoldayız, İstiklal'in üstündeyiz, Turkcell Paşabahçe'nin biraz ilerisindeyim yani'', Çiğdem'in: ''Peki bir müdahale yok'', Aslı'nın: ''Olabilir çünkü polis yolu kapatmış durumda onun önünde millet duruyor'', Çiğdem'in: ''Hım okey tamam biz şimdi Odakule'den çıkacağız öyle düşün'', Aslı'nın: ''Okey tamam ben Ada Kitabevi'nin biraz gerisindeyim, öyle bir yerdeyim gelince ara'' şeklinde beyanlarda bulundukları, sanığın, Gezi Parkı eylemlerinin fiili olarak başlamasının ardından eylemlere yoğun şekilde katıldığı, Gezi Parkı olayları ile ilgili toplantılarda yer aldığı, bu kapsamda sanığın, Gezi Parkı olaylarını koordine ve finanse eden Mehmet Osman Kavala ile 18.01.2012 tarihi itibariyle irtibat kurmaya başladığı, Taksim Platformu koordinatörlüğünü üstlenen ve Anadolu Kültür A.Ş.'nin

kurulmasından, Diyarbakır ve Kars Sanat Merkezleri'nin faaliyete geçirilmesi de dahil olmak üzere çok uzun yıllar Mehmet Osman Kavala ile birlikte çalışan Mine Özerden'le 08.08.2012 tarihi itibariyle irtibat kurmaya başladığı, Taksim Dayanışması avukatlığını yapan ve Taksim Dayanışması'nın faaliyetlerinde ve eylem çağrılarında en etkili kişilerden olan Şerafettin Can Atalay ile de Gezi Parkı olaylarından kısa bir süre önce 23.01.2013 tarihi itibariyle irtibat kurmaya başladığı, Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlamasının hemen ardından 10.06.2013 tarihinde firari sanık Memet Ali Alabora ile irtibat kurmaya başladığı, Taksim Dayanışması'nın faaliyetlerinde ve eylem çağrılarında en etkili kişilerden olan sanık Tayfun Kahraman ile de 12.06.2013 tarihi itibariyle irtibat kurmaya başladığı,

Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, bir plan ve organizasyon dahilinde yürütülen Gezi Parkı olaylarının başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında faaliyetlerinin bulunduğu, Gezi Parkı eylemleri ile ilgili olarak hem toplumsal hem de küresel algı oluşturulması kapsamında film, belgesel ve video çekimleri yapılmasını sağladığı ve bu amaçla oluşturulan Videoccupy grubunu koordine ettiği ve bu şekliyle müsnet suçun asli faili konumunda bulunan Mehmet Osman Kavala'ya suçun işlenmesi sırasında yardımda bulunarak müsnet suçun icrasını kolaylaştırdığı anlaşıldığından, mevcut eylemlerinin TCK'nın 39/2-c maddesi kapsamında yardım mahiyetinde kaldığı ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan sorumlu olduğu,

1- SANIK MİNE ÖZERDEN'İN;

Kuruluşundan itibaren Diyarbakır ve Kars Sanat Merkezleri'nin faaliyete geçirilmesi de dahil olmak üzere uzun yıllar Anadolu Kültür A.Ş.'de idari ve mali koordinatör olarak görev alan, bu süreçte aynı zamanda Anadolu Kültür A.Ş.'nin Yönetim Kurulu üyeliğini de yapan ve diğer sanık Mehmet Osman Kavala ile çok sıkı ilişkileri bulunan sanık Mine Özerden'in, Taksim Platformu'nun da koordinatörlüğünü yaptığı, Taksim Platformu'nun ilk toplantısını 26.12.2011 tarihinde, ilk basın toplantısını da 17.01.2012 tarihinde gerçekleştirdiği, Taksim Platformu'nun 2012 yılı Ocak ayında oluşturulan Taksim Platformu/@taksimplatformu isimli resmi Twitter hesabından, Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlamasıyla birlikte yoğun bir şekilde eylem çağrılarının ve toplumu kışkırtıcı paylaşımların yapıldığı, Taksim Platformu'nun koordinatörlüğünden, sosyal medya hesapları ile internet sitesinin yönetilmesinden ve basın açıklamalarının hazırlanmasından sanığın sorumlu olduğu, dolayısıyla Gezi Parkı olayları sırasında eylem çağrılarının sanık Mine Özerden tarafından yürütüldüğü, Taksim Platformu'nun, Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlamasıyla birlikte Taksim Dayanışması'na üye olduğu, Gezi Parkı eylemleri ile ilgili olarak alınan kararlarda sanık Mine Özerden'in etkili olduğu Taksim Platformu'nun, Gezi Parkı olayları henüz fiili olarak başlamadan önce de sosyal medya üzerinden bazı açıklamalar yaparak halkı eylem yapmaya çağırdığı ve tahrik edici paylaşımlarda bulunduğu, 27.05.2013 tarihinde Taksim yayalaştırma projesi kapsamında Gezi Parkı'ndaki bazı ağaçların başka yerlere nakledilmesi için sökülmesi üzerine Taksim Dayanışması ve Taksim Platformu üyelerinin Gezi Parkı'nda çalışma yapan iş makinelerinin önüne geçerek park içerisinde çadır kurdukları, Gezi Parkı'nda eylem yapılması için sosyal medya aracılığıyla halkı parka çağırdıkları, bu çağrılar üzerine başta marjinal sol görüşlü gruplar olmak üzere birçok farklı grubun Gezi Parkı'na gelerek eylemlere katıldığı, ilerleyen süreçte bu eylemlerin kolluk kuvvetlerine yönelik taşlı, sopalı, molotoflu, ses bombalı, sapan ve bilyeli saldırılara ve Gezi Parkı'nı işgale dönüştüğü, böylece olayların başlangıç fitilinin ateşlendiği ve Gezi Parkı'nın simgeleştirildiği, Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlaması ile birlikte Taksim Platformu'nun ve sanık Mine Özerden'in medya ve sosyal medya üzerinden yoğun dezenformasyon faaliyetleri yürüttükleri, birçok asılsız haberi kasıtlı olarak paylaştıkları, halkın hassasiyetini kullanarak provokatif faaliyetlerde bulundukları, böylece halkı kolluk güçlerine karşı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya yönlendirdikleri, sanık Mine Özerden ile sanık Mehmet Osman Kavala'nın Gezi Parkı olaylarının başladığı günlerde 30.05.2013 tarihinde yaptıkları görüşmede, Mine'nin: ''Tamam, ya şimdi böyle şey teklifleri geliyor, gaz maskesi alalım ve bol miktarda işte gençlere dağılsın gibi teklifler geliyor. Bunlar için de destek yapmak isteyen insanlar var. Bir yerde toparlamak lazım bunları ama para mara hesabı falan filan hesabı açmak lazım herhalde. Nasıl bir şey önerirsin, böyle bir şeye sen de katkıda bulunur musun?'', Mehmet Osman'ın: ''Bulunurum tabi katkıda, bunu şey yapılır herhalde ya çok enformel bir iş olduğu için burada artık konuşulan olmaz, bir kişi hesap açtıracak ya da nakit para toplayacak'', Mine'nin: ''Evet ama'', Mehmet Osman'ın: ''Ondan sonra gaz maskesi alınacak'', Mine'nin: ''Bunu yine de bir şeyin, mesela kendi üstüme almak istemem böyle bir şeyi, onun için böyle birini bir şey bulmamız lazım. Yani birinin hesabının açılması'', Mehmet Osman'ın: ''Gönüllülerden birinin hesabı kullanılacak yani bir tek kurumlar olmaz ki'', Mine'nin: ''Tamam tamam peki, doğru kurum da olmaz'', Mehmet Osman'ın: ''En iyisi o iki kişinin imzası ile'', Mine'nin: ''Ha iki kişilik bir şey açalım diyorsun. Tamam tamam olur'' şeklinde beyanlarda bulundukları, bu itibarla sanık Mine Özerden'in Gezi Parkı olaylarına katılan eylemcilerin polis müdahalesinden etkilenmemesi amacıyla gaz maskesi ve diğer ihtiyaçların temini için para arayışı içerisine girdiği, sanık Mehmet Osman Kavala'nın bu konuyla ilgili iki kişinin hesap açmasını ve paraların bu hesapta toplanıp, ihtiyaçların buradan karşılanmasını önerdiği, sanıkların deşifre olmamak ve ilerleyen süreçte hukuki açıdan sorun yaşamamak için bu hesabı kendi adlarına açtırmadıkları, Gezi kalkışmasına katılan eylemcilerden iki kişi bulup, onların adlarına açtırmayı planladıkları, Gezi Parkı olaylarına katılan eylemcilerin ihtiyaçlarını Taksim Platformu koordinatörü olan sanık Mine Özerden'e aktardıkları, Mine Özerden'in de ihtiyaçları diğer sanık Mehmet Osman Kavala'ya ilettiği ve ihtiyaçların bu şekilde temin edildiği, nitekim 26.09.2013 tarihinde İstanbul Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğü'ne yapılan ihbarda, ''Gezi eylemleriyle ilgili önemli bir bilgi paylaşmak istediğini, Taksim'deki olaylar büyümeden önce Açık Toplum Vakfı'ndan Osman Kavala'nın yönlendirmesi ile Mine Özerden'in birkaç kişi üzerine banka hesabı açtırdığını, bu hesaba para yardımı toplanarak eylemcilere gaz maskesi, sargı bezi, deniz gözlüğü gibi ihtiyaçlar dağıtıldığını, bu olayların mali yönlerinin araştırılması gerektiği'' hususlarını ihbar ettiği, Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, Anadolu Kültür A.Ş.'nin kuruluşundan itibaren diğer sanık Mehmet Osman Kavala ile birlikte çalıştığı, bir plan ve organizasyon dahilinde yürütülen kalkışma hareketinin başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında faaliyetlerinin bulunduğu, Gezi Parkı olayları sürecinde yaptıkları provakatif paylaşımlar ve eylem çağrıları ile eylemcileri galeyana getirerek şiddet olaylarının tırmanmasına zemin hazırlayan Taksim Platformu'nun koordinatörlüğü görevinde bulunduğu ve bu paylaşımların yapıldığı Taksim Platformu/@taksimplatformu isimli Twitter hesabının yönetilmesinden ve basın açıklamalarının hazırlanmasından sorumlu olduğu, bu şekliyle müsnet suçun asli faili konumunda bulunan Mehmet Osman Kavala'ya suçun işlenmesi sırasında yardımda bulunarak müsnet suçun icrasını kolaylaştırdığı anlaşıldığından, mevcut eylemlerinin TCK'nın 39/2-c maddesi kapsamında yardım mahiyetinde kaldığı ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan sorumlu olduğu belirlenmiştir.

VII- HUKUKİ DEĞERLENDİRME, DOSYA KAPSAMI VE SOMUT OLAY MUVACEHESİNDE SANIKLARIN HUKUKİ DURUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ:

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre;

1- Sanık Mehmet Osman Kavala'nın hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme; sanıklar Mine Özerden, Çiğdem Mater Utku, Şerafettin Can Atalay ve Tayfun Kahraman'ın hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçlarından mahkumiyetlerine dair hükümlere yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;
Dosya kapsamına göre; sanıklar Şerafettin Can Atalay ve Tayfun Kahraman'ın, bir plan ve organizasyon dahilinde gerçekleştirilen Gezi Parkı olaylarının başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında eylemlerinin bulunduğu, Gezi Parkı eylemleri sürecinde yaptıkları provokatif paylaşımlar ve eylem çağrıları ile eylemcileri tahrik ederek şiddet olaylarının tırmanmasına neden olan Taksim Dayanışması'nı yönlendirdikleri, Gezi Parkı eylemlerinin gerçekleştirilmesindeki organizasyonda baş aktör olan ve bu eylemleri finanse eden diğer sanık Mehmet Osman Kavala ile de irtibatlı olarak birlikte hareket ettikleri anlaşılmakla, bu şekilde vuku bulan eylemleri, TCK'nın 312/1. ve 37/1. maddeleri kapsamında hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu oluşturduğu halde, delillerin takdir ve değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükümlere esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz şekilde sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla, sanıklar müdafiilerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden, CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz itirazlarının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

2- Sanıklar Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekci ve Ayşe Mücella Yapıcı'nın hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçlarından mahkumiyetlerine dair hükümlere yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;
Sanık Ali Hakan Altınay yönünden, Açık Toplum Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı ile Anadolu Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu üyeliği görevlerinde bulunan sanık Ali Hakan Altınay'ın, bir plan ve organizasyon kapsamında gerçekleştirilen Gezi Parkı olaylarına dahil olarak bu eylemlerin başlamasına ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesine yardım ettiğine yönelik faaliyette bulunduğuna,

Sanık Yiğit Ali Ekmekci yönünden, Anadolu Kültür A.Ş.'nin Yönetim Kurulu Başkan vekilliği görevinde bulunan sanık Yiğit Ali Ekmekci'nin, sanık Mehmet Osman Kavala'nın bazı yurt dışı görüşmelerine vesile olması dışında bir plan ve organizasyon kapsamında gerçekleştirilen Gezi Parkı olaylarına dahil olarak bu eylemlerin başlamasına ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesine yardım ettiğine yönelik faaliyette bulunduğuna,

Sanık Ayşe Mücella Yapıcı yönünden, Gezi Parkı eylemleri sürecinde yaptıkları provokatif paylaşımlar ve eylem çağrıları ile eylemcileri tahrik ederek şiddet olaylarının tırmanmasına neden olan Taksim Dayanışması'na üye olsa da sanıklar Mehmet Osman Kavala, Çiğdem Mater Utku,

Mine Özerden, Şerafettin Çan Atalay ve Tayfun Kahraman'ın oluşturduğu gizliliğe riayetle Gezi Parkı eylemlerinin ülkeye yayılması ile organize edilmesine yönelik toplantılara katıldığına ve oluşturulan organizasyon içinde yer aldığına,

Dair; dosya kapsamı itibariyle, mahkumiyetlerini gerektirir her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilmeden, hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan beraatleri yerine delillerin takdir ve değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesinde isabet görülmemekle, ancak;

Yargıtay (kapatılan) 16. Ceza Dairesi'nin 19.09.2019 tarihli ve 2019/5352 esas, 5409 karar sayılı ve

02.03.2017 tarihli ve 2017/604 esas, 1068 karar sayılı kararlarında ayrıntıları belirtildiği üzere, "2911 sayılı Kanunun 28. maddesinin ilk fıkrasında düzenlenen 'Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşü düzenlemek fiilinin', hazırlıklar da dahil olmak üzere, toplantı veya yürüyüşün yapılabilmesi için gerekli her türlü işlemi yapmak; 'yasa dışı toplantı ya da gösteri yürüyüşü yönetmek fiilinin', topluluğun dağılmaması, amaçlanan doğrultuda devam etmesi için topluluğa ya da etken bazı kişilere gerekli talimatları vermek, duruma göre inisiyatif geliştirmek, gerekli idare işlemlerini yapmak, topluluğu hareketlendirmek ve yönlendirmek; 'kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşünü düzenleyen ve/veya yönetenlerin hareketlerine katılmak' fiilinin ise, toplantı veya yürüyüşü düzenleyen ve yönetenlerden olmamakla birlikte, bizzat toplantı ve yürüyüşte hazır bulunarak bu kişilerin hareketlerini paylaşmak" anlamına geldiği gözetildiğinde;

Öncelikle, bulunması halinde olaylara ilişkin mobese, kamera kayıtları, TV'lerden elde edilebilecek görüntü ve kayıtlarının temin edilmesi, görüntü ve kayıtların sanıklara ait olup olmadığına yönelik Adli Tıp, TRT, TÜBİTAK gibi kurumlardan rapor aldırılması, yine iletişimin tespitine yönelik olarak ilgili kurumlarda ses analizi yaptırılmasından sonra, dosyada mevcut sosyal medya paylaşımları, fotoğraflar, kamera görüntüleri, HTS kayıtları, sanık savunmaları ile birlikte değerlendirilerek, sanıkların kamu düzeni ve güvenliğini tehdit eden, kamu görevlileri ve yöneticileri tarafından yapılan tüm uyarılara rağmen sürdürülen kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katıldıklarının belirlenmesi halinde, mezkur suçtan da dava açılması sağlanılıp, eylemlerinin kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüşüne katılmak ya da katılanları yönlendirmek suretiyle 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etme suçunu oluşturduğunun nazara alınmaması,

Kanuna aykırı, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, mahkumiyet hükümlerinin bu nedenlerle CMK'nın 302/2. maddesi gereğince BOZULMASINA, sanıklar Ali Hakan Altınay ve Ayşe Mücella Yapıcı'nın tutuklu kaldıkları süre, bozma nedenleri ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak CMK'nın 109/3-a maddesi gereğince "yurt dışına çıkmamak" şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmak suretiyle TAHLİYELERİNE, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun

304. maddesi uyarınca dosyanın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.09.2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. "