Yerelden çok kader seçimi

Bu seçim bir yerel seçimden çok bir de olsa, bir kader seçimidir. Dinden geçinen sözde siyasal İslamcılar ile cumhuriyeti, çoğulcu demokrasiyi, laik hukuk düzenini, aydınlanmayı savunanlar arasındaki kader seçimidir.

2024 Yerel seçimlerine kısa bir zaman kaldı. Bu seçimler yerel seçim olmaktan çok bir kader seçimi gibi. AKP bu seçimi özellikle de büyük şehirleri kaybederse genel seçimlere üç buçuk yıl kalmasına rağmen ekonomik nedenlerle ülkeyi yönetmekte çok zorlanacak. Bu nedenle de ‘’vatan, millet, terör diyerek halkı ayrıştırarak’’ işi götürmeye çalışıyor. Muhalefetin de Haziran seçimlerinden sonra büyük illeri kaybetmesi halinde ‘’hilafet’’ seslerini daha çok duyacağız!

Yerel birimleri; ‘’ülke sınırları içerisinde; köy, kasaba, belde, ilçe veya illerde yaşayan insanların, ortak ve yerel nitelikteki gereksinimlerini karşılamak amacıyla kurulan ve hukuk düzeni içerisinde oluşturulmuş olan anayasal kuruluşlar’’ olarak kısaca tanımlanabilir. ‘’Merkezi İdarenin yani Devletin üstlenmediği bazı kamu hizmetlerinin merkeze bağlı olmayarak, özerk faaliyet gösteren, ayrı mal varlığı ve bütçe ile kurumsal olarak hizmet gören kuruluşlardır.’’

Peki, önümüzdeki seçimin amacı ve hedefi yukarıdaki tanımlara uygun yerel seçim mi, yoksa siyasal İslamcılar ile cumhuriyet ve demokrasi yanlıları arasındaki mücadele midir?

AKP DÖNEMİ YEREL SEÇİM DÜZENLEMELERİ

Büyük Şehir Belediyeciliği, 1982 Anayasasının 127’nci maddesindeki; "büyük yerleşim yerlerinde özel yönetim biçimleri oluşturulabilir." Düzenlemesine dayanılarak 1984 yılında kurulmaya başlandı. Bu düzenlemeden önce metropol denilen büyük şehirlerde ilçe belediyeciliği yoktu.

Türkiye’deki ilk büyükşehir belediyeleri düzenlemesi 1984 yılı Ocak Ayında çıkarılan 2972 sayılı yasa ile yapıldı. Aynı yılın Mart Ayında çıkarılan 195 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca Ankara, İstanbul ve İzmir’de büyükşehir belediyeciliği uygulamasına geçild. Aynı yılın Temmuz Ayında çıkarılan 3030 sayılı Yasa ile büyükşehir ve ilçe belediyelerinin yetki ve hizmet alanları belirlendi.

2014'ten sonra ise Melih Gökçek yasası olarak anılan 6360 sayılı Yasa ile büyükşehir belediyelerinin sorumluluk alanı idari il sınırları olarak belirlendi. Belde belediyeleri ve il özel idareleri kapatıldı. Belediye hizmetleri büyükşehir ile ilçe belediyelerince yürütülmesi esası getirildi.

Beldelerin belediye başkanlıklarının kaldırılması, köylerin büyükşehir ise kapsamına alınması, tam bir oy devşirme mühendisliğiydi. Böylece ilin mülki alanı içinde bulunan belde, köy ve hatta mezralar mahalle haline getirilerek büyükşehirlere bağlanması ile kırsalda genelde sağ oyların kentlerdeki sol oylarla harmanlanması sağlanarak AKP’ye can simidi verildi. Ta ki 2019 kadar!

UYGULAMA AKSAKLIKLARI

Elbette ki şehirlerimizin, köy ve beldelerimizin alt ve üst yapılarını, yollarını, park ve bahçeleri ile her türlü sosyal donatı, temizlik ve sosyal ihtiyaçlarını görecek yerel yönetimlerimiz arasında görev ve iş bölümü için yasal ve mevzuat düzenlemeleri yapılmalıdır. Bunların uygulamalarını denetleyen denetim kurulları olmalı. Merkezi idare ile yerel yönetimlerin ahenkli çalışmaları için düzenlemeler yapılmalıdır.

Ancak, günümüzde yerel yönetimler arasında şu cadde senin bu sokak benim karmaşası devam etmiyor değil. Kural ve yasa tanımazlıklar da cabası. İktidar ve iktidar yanlısı büyükşehir ya da ilçe belediyeleri zamanla muhalefete ait yetki ve alanlarına tecavüz ederek yasa tanımazlıklarını gösteriyorlar.

İktidarın muhalefet belediyelerini başarısız göstermek için elinde gelen her türlü çabayı gösterdiğini sağır sultan bile duydu. Bu çabaları İstanbul ve diğer tüm belediyelerde her gün görüyor ve yaşıyoruz.

Muhalefet belediyelerine iktidar ve iktidara yakın yerel ve merkezi yöneticiler tarafından yasa tanımaz uygulama ve engellemeler açık olarak yapılmaktadır. Bu engellemeleri merkezi hükümet tarafından doğrudan ve çoğunlukla da mülki idare amirleri kaymakam ve valiler tarafından yapıldığı günlük yaşanan olaylardandır. Muhalefet belediyelerinin İmar yetkileri TOKİ ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı müdahaleleri ile hem kaynakları hem de yetkileri gasp edilmektedir.

Zaten önceki adı DEP, şimdilerde adı DEM olarak adı değiştirilen siyasi hareketin ise seçilir seçilmez görevden alınarak hapsedildikleri yerlerine AKP yandaşı valiler atadığı bilinmektedir.

Mevcut iktidarın bu keşmekeşi depremle iyice su yüzüne çıktı. İktidarın betonlaşma ve rant hırsı binlerce cana nasıl mal olduğunu acı bir şekilde yaşadık gördük!

TERÖR BAHANE EDEREK MUHALEFETİ SİNDİRME

Genel seçimlerden 9 Ay sonra yerel seçime gidiyoruz. İktidar seçimi bir yerel seçimden çok bir genel seçim havasına koymuş durumda. Partiler ve adaylar park, bahçe, sokak, cadde, yaşlılar, gençler ve çocuklarla ilgili yatırımlarından söz emiyorlar.

İktidarın arkasında kümelenmiş adına Cumhur İttifakı denen siyasi partiler; sanki Ülkede bir iç savaş varmışçasına halkı cepheleştirme peşindeler.

Ekonomik çöküntünün altında ezilen; işçi, çiftçi, memur ve emekliler en demokratik hakları olan sokağı bile kullanmazken, sokaklar demokrasi ve cumhuriyet düşmanları hilafet naralarına terk edilmiş.

Asıl görevleri terörü önlemek, bu konuda hesap vermek olan iktidar terörün hesabını muhalefetin üzerine yıkmaya çalışıyor. Sanki terörü muhalefet önleyecek! Terörü siyasetin merkezine koyarak toplumu ayrıştırarak, bölerek ve sindirerek yerel yönetim seçimlerini kotarmaya çalışıyor.

Sayın Cumhurbaşkanı ve AKP’nin bütün ileri gelenleri ve MHP yetkilileri ve Genel Başkan Bahçeli her gün anayasal kurumları, siyasal partileri ve tüm muhalifleri terörle eşleştirmektedir.

Minik yandaşları geri durur mu? Durumdan vazife çıkaran, kurulduğu günden beri Hazine’den geçinen, iktidarın her nimetinden yararlanan, şimdiye kadar iktidardaki partilerle anlaşıp ancak genel başkanlarını milletvekili yapabilen Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici de sahneye çıktı!

Sosyal medya hesabından sağcı, solcu demeden Ana muhalefet partisini ve birçoğu parlamentoda temsil edilen 25 partinin logosunu paylaşıp bu partileri “terörün tüm unsurları” olarak paylaşması hadsizliğin daniskasıdır.

Bu hadsizlik, ‘’Milletvekillikleri alamadık bari iktidar yanında konumlanarak yerel yönetimlerde bir pay alabilir miyiz?’’ Hesabından başka bir şey değildir!

Bu seçim bir yerel seçimden çok bir de olsa, bir kader seçimidir. Dinden geçinen sözde siyasal İslamcılar ile cumhuriyeti, çoğulcu demokrasiyi, laik hukuk düzenini, aydınlanmayı savunanlar arasındaki kader seçimidir. Ya cumhuriyetçiler, demokratlar siyasal İslamcıların tahribatını durdurulacak, ya da siyasal İslamcılar ‘’hilafet, hilafet diyerek’’ hedeflerini daha ilerilere götürecekler!