6’lı masa varmış ve boş oturmamış

Kürt ya da Alevi ya da bu toplumun ezilenleri, hor görülenleri, baskıya ve ayrımcılığa tabi tutulanları bu mutabakat metni hayata geçtiğinde öncelikle –hiç olmazsa değil!- kendilerini ifade edecek ve özgürce kendisini ve görüşlerini ifade edecek bir ülkede haklarını arayacak.

Neredeyse 6’lı masaya dair her şey eleştirildi. Bu eleştirilerden bir bölümü de müellife aitti. Neden az toplanıyorlardı? Neden çatlak sesler çıkıyordu? Neden adaylarını hala açıklamamışlardı? Neden “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” ve “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ve Anayasa Değişikliği Önerisi” kitapçıkları dışında ne söyleyeceklerini ve neyi vaat ettiklerini bilmiyorduk? Sorular böyle uzayıp gidiyordu. Velhasılıkelam, beklentiler yüksekti ve bir türlü karşılanamıyordu.

Aslında bu tür eleştirilerin odağında tam da bu “beklenti” konusu vardı. Zira ülkede 20 yıldır süregelen ve giderek otoriterleşen, nepotizm ile malul, kuvvetler ayrılığını tek kişide toplayan ve her geçen gün demokrasiden uzaklaşan bu rejim karşısındaki tek “fiili” umut o masaydı.

Ankara’da düzenlenen “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” 6’lı masanın üçüncü toplantısıydı. Mutat yine 6 lider merdivenleri aynı anda –eşitler arasında!- çıkmaya çalıştı. Yine salona beraber girdi. Bu defa salon değişmişti ve Ankara’nın başlıca etkinlik ve konser salonlarından biri tahsis edilmişti. Salon 3.107 kişilikte ancak yüzlerce ayakta kalan olduğu dikkate alınırsa beş bine yakın bir izleyici topluluğu vardı. Partilerin çeşitli illerden teşkilatları oradaydı. Her ne kadar kendi liderlerine daha çok ıslık ve alkış yapsalar da genelde salonda bir ortaklaşma duygusu vardı.

Yine genel başkan yardımcıları ya da bu metni hazırlayan isimler metinden çeşitli bölümler okudu. Metnin ayrıntılarına birazdan gireriz ama dikkat çekici bir ayrıntıyı vurgulamak gerekir. Mutabakat Metni’nde “İstanbul Sözleşmesi”ne dair bir vurgu yapılmamış olması sonrasında çokça eleştirildi. Ancak İYİ Parti adına metni büyük bir coşkuyla ve kendi yorumlarıyla okuyan Prof. Ümit Özlale, metnin sosyal politikalar bölümünü okurken, “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” vurgusu yaptı. Ayrıca metne atıf yapan konuşmacılar, Türkiye’nin uluslar arası sözleşmelerden tek kişinin keyfi kararı ile çıkılmayacağını ve mutlaka bu tür kararların Meclis’te alınacağını defaatle söylemek gereği duydular. Bu dönemde çıkılan tek uluslar arası sözleşme İstanbul Sözleşmesi idi.

Bir başka eleştiri konusu ise metinde Kürt Sorunu’na hiç atıf/vurgu yapılmamış olmasıydı. Ama yine metnin dışında “Kürt” sözcüğüne atıf yapan tek isim yine Ümit Özlale oldu. Nazım Hikmet’in “bir ağaç gibi tek ve hür/Bir orman gibi kardeşçesine” şiirini ülkede yaşayan Kürt, Arap, Çerkes, Rum, Ermeni, Yahudi, Türk…bütün yurttaşlar için kullandığını söylüyordu.

Metinde partiler alfabetik sıraya göre ve metnin kendilerine düşen bölümünü okuduklarında, rastlantısal biçimde “dış politika” konusu Saadet Partisi adına Prof. Dr. Sabri Tekir tarafından okundu ve Tekir, Türkiye’nin dış politikasında “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine dönüleceği mesajı verdi. Yani belli uzlaşma noktalarında farklı duruşu olduğu varsayılan parti temsilcileri adeta uzlaşma dilinin temsilcisi oluverdi.

Metin 240 sayfaydı ve yaklaşık 2500 maddeden oluşuyordu. Son derece titiz hazırlandığı anlaşılan metinde adeta Türkiye’nin yıllardır konuştuğu sorunlar ve kanayan yaraların neredeyse hiçbir atlanmamıştı.

Mutabakat Metni’nin uyandırdığı temel duygu, uygulanması halinde ülkenin yeniden demokrasiye, kuvvetler ayrılığına, devletin yeniden organizasyonuna, çoğulcu parlamenter rejimin yeniden güçlendirilmesine, kuvvetler ayrılığının ısrarla altının çizilmesine, söz ve ifade özgürlüğünün mümkün olduğuna ilişkin iyimser ve umut veren mesajlar vermesiydi.

Salondan, “hadi inşallah!” diyebileceğimiz bir ülke tahayyülü ile ayrılıyorduk. Kürt Sorunu’nun masada konuşulmamış olması belki de masaya yönelebilecek temel eleştirilerden biriydi. ‘Acaba bu eleştiri ne kadar doğruydu’ sorusuna ise dostumuz Ömer Aksakal’ın görüşleri ile farklı bir pencere aralayalım.

“Açıklanan maddelerden bir tane, ‘Kürtleri ilgilendirmez’ dediğiniz bir şey var mı? Ya da emekliler, öğrenciler, çalışanlar, çocuklar için yapılacak şeylerde ‘Kürt ise faydalanamaz’ diye bir şerh mi var? Ya da ben Türk olduğum için Kürt emekliden daha mı fazla maaş alacağım? Doğuda aynı okula giden çocukların eğitim masrafları, yemek masrafları karşılanırken, Kürt çocuklar ayrımcılığa mı tabi olacak? Açıklanan maddelerde Laz, Çerkez, Gürcü ve birçok azınlık gözetilmesi yapılmış da Kürtler hariç mi denmiş? Ya da sırf Türk olarak doğduğum için iktidar değişirse bir anda Kürt halkından daha mı üstün olacağım? Demek istediğim açıklanan programı oluşturan maddeler ne Kürtlere bir dezavantaj sağlıyor ne de toplumun diğer kesimlerine Kürtlerin sahip olamayacağı bir takım haklar getiriyor. Devletin çıkan çivilerinin yerine çakılması, insanların göreceli de olsa refaha ve daha özgür bir yaşama kavuşması gibi herkesi ilgilendiren meseleleri ele almışlar.”

Aksakal’ın görüşleri böyle. 6’lı masa Kürt kimliği üzerinden bir tahayyüle sahip olmadığına göre ancak şunu söyleyebiliriz. Kürt ya da Alevi ya da bu toplumun ezilenleri, hor görülenleri, baskıya ve ayrımcılığa tabi tutulanları bu mutabakat metni hayata geçtiğinde öncelikle –hiç olmazsa değil!- kendilerini ifade edecek ve özgürce kendisini ve görüşlerini ifade edecek bir ülkede haklarını arayacak. Başlangıç için bence bu yeterli…

Etiketler
Alevi Kürt