Urla’da Bir Lezzet Senfonisi

Urla’nın sakin ama bir o kadar da büyüleyici atmosferinde, geçtiğimiz hafta Teruar Urla’da gerçekleşen Gault&Millau Türkiye’nin “Signature Dining Experience” serisinin ilk buluşmasına katılma şansım oldu. Bu etkinlik, sadece bir akşam yemeği değil, aynı zamanda Türk gastronomisinin dünya sahnesine uzanan bir yolculuğunun ilk adımıydı.

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Sofrada sunulan her tabak, bir hikâyenin parçası gibiydi; yerel lezzetlerin küresel bir vizyonla buluştuğu, şeflerin ruhunu ve toprağın bereketini aynı anda hissettiren bir deneyim yaşattı.

Urla’da Bir Lezzet Senfonisi - Resim : 1

Urla’nın harika doğası ve bağları arasında başlayan gün, adeta bir gastronomi şölenine hazırlık gibi geçti.

Öğle saatlerinde An Urla ve Vino Locale’de gerçekleşen tadımlar, Urla’nın toprağından, güneşinden ve emeğinden doğan lezzetleri keşfetme fırsatı sundu.

An Urla’da Şef Seray Öztürk’ün zarif dokunuşlarıyla hazırlanan tabaklar, Vino Locale’de Şef Ozan Kumbasar’ın yerel malzemelere kattığı modern yorumlarla birleşince, günün enerjisi daha da yükseldi.

Urla’da Bir Lezzet Senfonisi - Resim : 2

Ardından Manej Urla’da, sevgili dostum Gökmen Sözen’in ev sahipliğinde gerçekleşen kokteyl buluşması, akşamın büyüsüne hazırlık niteliğindeydi.

Gökmen Sözen’le yaptığımız sohbette, onun gastronomi dünyasına olan tutkusunu bir kez daha hissettim.

“Amacımız, Türkiye’nin gastronomi turizminin merkezi haline getirmek” derken gözlerindeki ışığı görmek, bu işin sadece bir organizasyon değil, bir sevda meselesi olduğunu bir kez daha herkese gösterdi.

Urla’da Bir Lezzet Senfonisi - Resim : 3

Akşam saatlerinde Teruar Urla’da kokteyl ile başlayan Gault&Millau ‘Signature Dining Experience’ gecesi, dört usta şefin elinden çıkan sekiz course’luk bir tadım menüsüyle damakları şenlendirdi.

Bu özel geceye lezzet ve değer katan şefler Osman Serdaroğlu, Ozan Kumbasar, Luigi Taglienti ve Karime López’in her biri, kendi hikâyelerini ve kültürlerini tabaklarına yansıtmıştı.

Urla’da Bir Lezzet Senfonisi - Resim : 4

İlk tabak olarak servis edilen Şef Ozan Kumbasar’ın çiğ deniz tarağı ve Ajo Blanco’su, ferahlatıcı bir başlangıç olarak damağımda iz bıraktı.

Urla’da Bir Lezzet Senfonisi - Resim : 5

Ardından Şef Osman Serdaroğlu’nun Pelit peynirli brûlée’si, alışılmadık ama bir o kadar tanıdık tatlarıyla sahip olduğu derinliği hissettirdi.

Urla’da Bir Lezzet Senfonisi - Resim : 6

Karime López’in Meksika’dan esintiler taşıyan kırmızı karides ve macha-pesto soslu mısır çıtırları ve Luigi Taglienti’nin istiridye risottosu, farklı coğrafyaların nasıl bir sofrada buluşabileceğini gösterdi.

Urla’da Bir Lezzet Senfonisi - Resim : 7

Gault&Millau’nun Türkiye’ye girişi, Türk gastronomisinin kilometre taşlarından biri.

Bu rehber sadece restoranları ve şefleri değerlendiren bir sistem değil; aynı zamanda Türk mutfağının zenginliğini, çeşitliliğini ve potansiyelini dünyaya anlatan bir elçi.

Yıllardır bu toprakların lezzetlerini yazarken, mutfağımızın ne kadar eşsiz olduğuna hep vurgu yaptım. Ama bu değerin küresel arenada hak ettiği yere ulaşması için bir köprüye ihtiyaç vardı. Gault&Millau, işte bu köprüyü kuruyor.

Şeflerimizin yaratıcılığını, yerel malzemelerimizin gücünü ve mutfak kültürümüzün derinliğini uluslararası bir platformda sergiliyor.

Urla’da Bir Lezzet Senfonisi - Resim : 8

Bu sadece gastronomi sektörü için değil, Türkiye’nin turizmine ve kültürel mirasına da yapılmış bir yatırım. Teruar Urla’daki bu özel gece bu vizyonun ne kadar samimi ve güçlü olduğunu bir kez daha gösterdi.

Gökmen Sözen’le sohbetimiz sırasında, onun Türkiye’yi gastronomi turizminin merkezi yapma hayaline olan inancını bir kez daha duydum.

“Gault&Millau’yu Türkiye’ye getirerek şeflerimizi dünya sahnesine taşıdık” derken, sesindeki kararlılık ilham vericiydi.

Bu vizyonun bir parçası olarak, 6-7 Kasım 2025’te İstanbul’da düzenlenecek Gastromasa Uluslararası Gastronomi Konferansı’nın 10. yıl dönümü de Türk mutfağının küresel yolculuğunda önemli bir durak olacak.

Bu yıl, “Geography” temasıyla düzenlenecek konferans sadece bir buluşma değil, aynı zamanda Türkiye’nin gastronomi hikâyesini dünyaya anlatmanın bir yolu.

Yerel şeflerimizin uluslararası arenada parlamasına olanak tanıyan bu platform, Türk mutfağının sınırları aşan bir dil olduğunu bir kez daha kanıtlayacak.

Urla’daki yaşadığım bu deneyim, sadece bir yemek değil, bir kültür buluşmasıydı. Şeflerin her bir tabağında, kendi hikâyelerini ve geldikleri toprakların ruhunu görmek mümkündü.

Urla’da Bir Lezzet Senfonisi - Resim : 9

Karime López’in Akdeniz esintili, domatesli, rezene aromalı, et suyunda levrek filetosu, Osman Serdaroğlu’nun inci tatlısı ya da Luigi Taglienti’nin limon kreması farklı coğrafyalardan gelen birer anlatıydı.

Bu tabaklar Türk mutfağının dünya sahnesinde nasıl bir yer edinebileceğini gösteriyor.

Urla’da Bir Lezzet Senfonisi - Resim : 10

Gault&Millau’nun bu tür etkinliklerle Türk şeflerini uluslararası meslektaşlarıyla buluşturması hem ilham verici hem de gururlandırıcı.

Gault&Millau’nun “Signature Dining Experience” serisi, Türk gastronomisinin yolculuğunu hızlandıracak bir adım.

Bu serinin ikinci buluşması, 15 Temmuz 2025’te Bodrum’un büyüleyici atmosferinde, Karma Bodrum’da gerçekleşecek.

Türk ve uluslararası şeflerin yine bir araya geleceği bu etkinlik, Bodrum’un eşsiz enerjisiyle birleştiğinde, gastronomi tutkunları için unutulmaz bir deneyim olacak.

Mehmet Akdağ, Tekuna Gachechiladze ve Joe Barza’nın yer alacağı bu akşam, Türk mutfağının küresel sahnedeki yükselişini bir kez daha gözler önüne serecek.