Bursa Denilince Akla İskender Gelir Ama... İşte Yeşil Şehrin Gizli Hazineleri...
Bursa, yeşilin ve tarihin iç içe geçtiği bir şehir. Geçtiğimiz hafta, Uluslararası 4. Bursa Gastronomi Festivali’nin lansmanına katılmak için oradaydım. 7-8 Ağustos tarihlerinde düzenlenen bu etkinlik, festivalin öncüsü niteliğindeydi.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin organizasyonuyla, yerel lezzetleri yeniden keşfetme fırsatı bulduk.
Tema, “Rota Yeniden Oluşturuluyor”du.
Bu, geçmişin mirasını bugüne taşımak anlamına geliyor.
Ben de bu yolculuğa katıldım, notlar aldım, tattım ve düşündüm.
Sabah, Merinos Parkı’nda başladı her şey.
Bursa’nın tescilli ürünlerini deneyimlemek, şehrin mutfak kimliğini anlamak için iyi bir başlangıçtı.
Ardından İskender Mavi Dükkân’da tescilli Bursa Döner Kebap yedik.

Uludağ’ın kekikleriyle beslenen hayvanların etiyle hazırlanan döner; yağlı pide, domates sosu ve yoğurtla dengeli bir uyum içindeydi.
Tarihi 1867’ye uzanan bu lezzet, Osmanlı’dan kalan bir miras.
Ama bugünün hızlı tüketim dünyasında, yavaş yemek kültürüne bir hatırlatma gibiydi.
Sonra Kardelen’de kestane şekeri tattık.
Uludağ kestanelerinden yapılan bu tatlı, haşlanıp şerbete batırılıyor.
Çikolatalı versiyonları da var.
Emir Han’da koruk suyu içtik.

Olgunlaşmamış üzümlerden elde edilen bu içecek, ekşi ve ferahlatıcı.
Ortaçağ Avrupa’sında yaygınmış.
Bursa’da ise hanların ticaret geçmişine bağlanıyor.
Tarihi adeta damakta canlanıyor.
Koza Han’a geçtiğimizde, İpek Yolu’nun son durağındaydık.
Közde Türk kahvesi, Bağdat hurma tatlısı ve Marşal pastası denedik.

Kahve, geleneksel usulle hazırlanmıştı.
Tatlılar, şerbetli ve hafif.
Hanın atmosferi, tüccarların eski sohbetlerini çağrıştırıyordu.
Yürüyüş sırasında Hacivat-Karagöz gösterisi izledik.

Ustasından dinledik hikayeleri.
Bu gelenek, mutfak gibi, eğlenceyi günlük hayata katıyor.
Abidin Usta’da süt helvası yedik.
Fırında kızartılan bu helva, hafifliğiyle öne çıkıyor.

2021 yılında coğrafi işaret almış.
Süt, un ve şekerin sadeliği, Bursa’nın esnaf lokantası kültürünü yansıtıyor.
Kayhan Çarşısı’nda pideli köfte tattık.

Yeşil Pideli Köfte’de sunulan bu Bursa klasiği, eskiden “Fakir Kebabı”ymış.
Evliya Çelebi’nin bahsettiği çarşıda olmak, zaman yolculuğu gibiydi.
Acı Dayı’da ise benim Bursa dendiğinde aklıma ilk gelen lezzet olan “Cantık”ı denedik.

Odun ateşinde pişen bu pide, kıymalı ve kalın.
O da 2021 yılında tescil alan lezzetlerden.
Pideyle karıştırmamak lazım; formu farklı.
Pirge Bıçak’ta Bursa bıçağını inceledik.
Çifte sulu çelik tekniği, keskinlik veriyor.
Zanaat, mutfağın temel aracı.
Tarihi Taş Fırın’da tahinli pide ve cevizli lokum yedik.
Bursalılar bu özel lezzetten “Tahanlı Pide” ya da “Titreyen Lezzet” diye de bahsediyorlar.
Cevizli lokum ise hamur işi, lokum sanmayın.

Bursa kahvaltılarının vazgeçilmezi.
Bu lezzetli Gastro Safari’nin ardından akşam, Mudanya’daki Montania Otel’de lansman yemeği vardı.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey davetlilere hitaben yaptığı konuşmada festivalin dört eksenini oluşturan gastro ekonomi/tarım, sosyal gastronomi, kültür-sanat ve gastro turizm başlıklarını tek tek anlattı.

Festival bu dört eksen çerçevesinde şehir merkezinden ilçelere yayılırken yerel üreticiyi desteklemek öncelikli hedefmiş.
Bu çerçevede “Bursa Lezzet Durağı” projesiyle sertifika vereceklermiş.
Başkan Bozbey konuşmasında festival kapsamında yapılacak olan Coğrafi İşaretli Ürünler Zirvesi’nden de bahsetti ve hazırlanacak olan Bursa Gastronomi Kitabı’nın da müjdesini de verdi.

Lansman gecesinin menüsü “Modern Bursa Mutfağı” teması ile Bursalı genç ve başarılı Şef Atakan Özen tarafından hazırlanmıştı.
Davetlilerin damaklarındaki farklı notalara dokunan tabaklar yenilikçi bir yorumla hazırlanan yerel ürünlerden oluşuyordu.

Denediğim lezzetler arasında “Bursa Tabağı” ve “Enginarın Beş Hali” silinmemek üzere damak hafızamdaki yerini aldı.
İkinci gün, Doğancı Kadınlar Köyü Sofrası’ndaydık.
Eski okul binasında kurulan bu kolektif, 2016’dan beri çalışıyor.
Kadınlar, ücret almadan dönüşümlü hizmet veriyor.
Kahvaltı, ev yapımı reçeller, salçalar ve zeytinlerle doluydu.

Ormanın ortasında, buram buram emek kokuyordu.
Sosyal gastronominin somut örneği olan bu girişim kadın emeğini ve kırsalı güçlendiriyor.
Sonra Armutköy’de şeftali hasadı yaptık.
2019 senesinde tescillenen Bursa şeftalisini topladık ve bahçede taze taze yedik.

Şehirli konuklar için oldukça güzel bir deneyimdi.
Herkese tarımın mutfakla olan bağını hatırlattı.
Bence hasat, lezzetin köküne inmek demek.
Bu iki gün, Bursa’nın gastronomi var olan ama bugüne kadar tam olarak anlatılamayan potansiyelini gösterdi.

Festival, 26-28 Eylül’de Merinos Parkı’nda olacak.
Program oldukça zengin; ulusal ve uluslararası şeflerin showları, paneller, atölyeler, zirve, UNESCO iş birlikleri, kadın kooperatifleri, açık hava sineması ve konserler var.
Mutfak Dostları Derneği’yle söyleşiler düzenlenecek.
Bu iki günü Bursa’nın öne çıkan gastronomik çeşitliliğiyle özetleyebilirim.

Ama festivalin temelinde sürdürülebilirlik olduğuna da vurgu yapmalıyım.Festivalin ekonomik değer yaratacağı kesin.
Bu nedenle yerel ürünlerin turizm baskısı altında ezilmemesine izin vermeden korunmasına dikkat çekmek istiyorum.
Çünkü kadın kooperatifleri gibi girişimlerin sürdürülebilirliğini ancak dengeli büyüme ile sağlayabiliriz.
Sonuçta, Bursa’nın lezzet haritası geniş.
Festival, bu haritayı aydınlatacak.
Katılanlar, sadece tatmayacak, anlayacak ve sonrasında da anlatacak.