1 yılda 10 basamak geriye gittik!

Bunca dermansız dert arasında okuru daha fazla üzmemek için ekonomiyi uzmanlarına bırakacaktım ki müjdeli haber açıklandı! Ülkemiz demokrasi liginde 10...

Bunca dermansız dert arasında okuru daha fazla üzmemek için ekonomiyi uzmanlarına bırakacaktım ki müjdeli haber açıklandı! Ülkemiz demokrasi liginde 10 basamak birden gerileyerek 110. sıraya düşmüş. Uganda bile üstümüzde yer almışken gel de yazma!

Bunun Türkçe meali, ülkemiz özgürlükler ve demokrasi alanında her geçen gün geriye gidiyor, batıdan giderek uzaklaşıyor, daha açık bir tanımla demokrasi kan kaybediyor demekmiş. Ama bir tesellimiz varmış; enflasyonla mücadele kapsamında mermi fiyatı ucuzlamış! Az şey mi?

Bu sorunun nedenlerini şöyle sıralayabilirim! Ehil olmayan insanlara görev verilmesinden girip, sık sık her alanda sistemin değiştirilmesinden çıkabilirim. Yine her makamda torpile değinebilir, ya da şiddet dilinin ciddi anlamda örnek alındığını anlatabilirim. Vekillerin aracı olduğu adayların her daim sınavları kazandığını, aile boyu üstün yetenek sahibi Kavakçı’ların büyükelçilikten danışmanlığa, genel başkan yardımcılığından moda tasarımcılığına, vekillikten direktörlüğe tüm kadroları doldurduğunu söyleyebilirim…

Veya yönetimin alışılageldiği üzere seçim öncesi cömertliğini hatırlatarak elektrik yardımı, kredi kartı borçları, esnaf kredileri, futbol kulüplerinin borçlarını öteleme gibi kalemlerle göz boyamaya başladığından söz edebilirim. Ülkede 132 milyarlık kredi kartı borcu olduğunu, dış borcun katlanarak arttığını, hükümetin yoksulları gözü gibi sakınmasa da, gerçek yoksulluk oranını gözü gibi sakladığını, sosyal yardım kuruluşlarının parti kolları gibi çalıştığını, yardım- oy ilişkisinin her zaman iktidarın işine geldiğini sıralayabilirim…

Özellikle de kurumlar, kavramlar, kurallar anlam ve işlevini yitirdikten sonra arkasının çorap söküğü gibi geldiğini yazabilirim. Şimdi ne olacak derseniz onun yanıtı uzun der, alaturka heveslerle bu kadar oluyor deyip bu bölümü noktalayabilirim.

Duymak istemediklerimize gelince…

Ülkemiz sığınmacı üssü olmuş. Kadın, insan, çocuk hakları, hayvan hakları askıya alınmış, bilgiyle, akılla, mantıkla yolları ayıralı çok olmuş, iktidar dili artık damgalayan, işaretleyen, boy hedefi yapan kin ve nefret dilini esas almış. Soruları ve örnekleri çoğaltarak asıl bunları konuşmalıyız. Gerilimin dozu arttıkça, insanların gücünün azaldığını unutmadan, işin önemsiz yanı, önemli yanı demeden asıl bunları anlatmalıyız…

Birkaç örnekle konuyu açmaya çalışırsak; Ağırlaşan sosyal, siyasal ve ekonomik baskı insanları soluk alamaz hale getirmiş. İnsanımız ya çekip gidiyor, ya çekip vuruyor, ya da depresyona girip ilaca sığınıyor. Çağı yakından izleyen, bilgilerini sıkça güncelleyen, dağarcığında biriktirdiklerini toplumla her fırsatta paylaşan, yönünü kaybedenlere pusula olan, ışık tutan aydınlarımız bile artık umutsuzum diyor.

Bu arada çarpıcı, ürkütücü, dudak uçuklatan kayıpların sayısı her geçen gün artıyor. Anlı şanlı şirketlerin konkordato ilanları ortada, iflas haberleri her ana yazılıp çiziliyor. Medyada yaşanan inanılmaz boyutlardaki kuşatma ve tek seslilik ülkemizin demokrasi havarilerinin, had bildirme ve ense patlatma işi sarayın kontrolünde ilerliyor.

Hayli özetleyerek yer verilen bu konular aslında herkesçe malum. Ötekileştirici, ayrıştırıcı, cinsiyetçi, şiddet içeren dilin sonuçları ortada. Tarihe geçen en büyük Türk büyüklerinin sözleri, üst muktedirlerin konuşma biçimleri duya duya ezber edildi.

Özetle! “Kim olduğumuzu biliyoruz, ama ne olabileceğimizi bilmiyoruz.” diyen Shakspeare’in ilhamıyla; Bu karamsar tabloda umut ışığı olarak bu yılın bir mucizeler yılı olmasını diliyorum! Örneğin; yurtta ve dünyada açların azaldığı tokların çoğaldığı, öldürme hevesinin ortadan kalktığı, adaletin geri geldiği, haksızlığın azaldığı, çağdaş eğitimin her alanda yaşandığı, hapishanelerin boşaldığı, bilimde- sanatta- sporda, demokrasi liginde yüzümüzün güldüğü, gazete ve kitap satışlarının arttığı bir yıl yaşasak ne iyi olur diyorum…