Nedenler çok! Amaçlar, hedefler, araçlar belli…

MEB’e göre çok az, muhalefete göre, 500 bin, resmi olmayan kaynaklara göre 700 bin atama bekleyen öğretmen varken ilgili bakan 60 bin dolayında atama için hazırlık yapıyoruz diyor…

Yönetime göre önemli olmasa da 8 milyon kişinin aylık geliri 673 lira. Afrika ülkelerinden bile daha az! İşsiz sayısı 1 yılda 980 bin kişi artmış. Bu işsizlikte tarihi rekor demekken ilgili ve yetkililerden her zaman olduğu gibi açıklama beklenmiyor…

Yalancılık, sahtecilik, adam kayırmacılık, israf, örtülü ödenekte sınırsız harcama, gerçeklere kulak tıkama görmezden gelme doludizginken; havayı- suyu- toprağı, insanı- canlıyı çeşitli yollarla ve imtiyazlı şirketler eliyle zehirlemeye devam ediliyor…

Okul ve hastane sahibi sağlık bakanına ülkenin en kupon arazilerini peşkeş çekmede; Haliç’ten, Bağcılar’a, Kavacık’tan Esenler’e, Vatan Caddesi’nden, Bahçelievler’e, Koşuyolu’ndan Çamlıca’ya, AOÇ arazisinden Etimesgut’a yer ve bina tahsis etmede sınır tanınmıyor...

“2.5 milyon kişiye istihdam sağlayacağız, enflasyonu düşüreceğiz” gibi sözler verirken sınır tanımayan ama sinir bozan damat ekonomik sıkıntıdan yakınan esnafa gülerek; “Petrol ve doğalgaz arasın diye Akdeniz’e gemiler gönderdik. Hele bir şu petrolü bulalım. Siz Türkiye’yi o zaman görün” diyor…

Üniversite mezunu gençlerde işsizlik oranı yüzde 15.2 iken, başta Suriyeliler olmak üzere Afgan, Kırgız, Gürcü, Iraklı, Moldovalı, Özbek piyasada ucuz iş gücüyle çalışıyorken, 30 şehir hastanesinin 25 yıl boyunca kamuya getireceği yükün 142.4 milyar dolar olacağı bilinir ve hesap edilirken bu gerçekler görmezden geliniyor…

82 milyonun yaklaşık 28 milyon 530 bini çalışıyorken, yani 82 milyona 28.5 milyon bakıyorken, kentli iki kadından birinin işsiz olduğu bilinirken, bütçe açığının tavan yaptığı ülkemizde; 2002-2018 yılları arasında 50 bin 378 kişi çeşitli nedenlerle intihar ediyor. Ortalama günde 8 kişinin çeşitli yollarla kendini öldürmesi, 8 milyon 179 bin kişi antidepresan kullanması ülkeyi yönetenlerin gündemini meşgul etmiyor…

Yönetim kabul etmese de bunun adı ekonomik terör müdür? Sosyal enkaz mıdır? Hesapsız kitapsız harcamalar mıdır? Yoksa altından fay hatları geçen, üstünden siyanür hattı geçmeye başlayan bir ülkenin fabrika ayarlarına dönme zamanının geçmesi midir? Yoksa yönetenler umursamasa da ve suç ve suçlu belli iken bunun adı işsizlik mi, yoksulluk mu, çaresizlik mi, parasızlık mı, umutsuzluk mudur? Nedir bu ölümlerin nedeni? Ya da nedir bu aile boyu yaşama son vermelerin sebebi?

Liyakatin çöktüğü ortada iken, sadakatin zirve yaptığı ortada çok netken, seçimlerde kazanamayan yandaşlara teselli atamaları tavan yaparken, rektörlerin aile boyu, dost- arkadaş uğruna yaptıkları keyfi atamalar basına manşet olmuşken akla takılan sorulara yanıt ararken ve asla bulamazken, genel geçer davranış kalıplarının son yıllarda ne kadar yayıldığını üzerine düşünmek gerekiyor.

Ülke ekonomisinin nasıl uçtuğunu, enflasyonun nasıl istikrarlı bir biçimde gerilediğini, işçinin, memurun, emeklinin alım gücünün nasıl yükseldiğini, halkın dörtte birinin icralık duruma nasıl geldiğini çok sayın bakanlar açıklamasa da tablo ortada!

Gümüşhane’ye 52 km uzaklıkta bulunan, Buzul çağından kalan ve ulusal varlığımız sayılan 2100 metre yükseklikteki 12 bin yılda oluşmuş gerçek bir doğa harikası olan Dipsiz Gölü hazine arayıcılarına teslim ederek kuruttular ya! Şimdi Çevre Bakanı Kurum, önce kuruttukları göl için kurula kurula; “Su taşıyıp içine dolduracağız ve bölgeyi Doğal Sit Alanı ilan edeceğiz diyor. A-aaa ne hoş! Ne yaratıcı bir buluş…

CB’na göre “batan” İskandinav ülkelerinde ortalama maaş 6 bin dolar, dünyanın en mutlu insanları orada yaşıyor, eğitim, sağlık, beslenme, barınma, adalet gibi konularda sorun yaşanmıyor ama batıyorlar. Ne ilginç değil mi? Bizde 15-24 yaş arası genç işsizlik yüzde 27,4’ü bulmuş, toplu intiharlar artmış, insanlar gitmenin yollarını arıyor. Ama batmıyoruz! Bu başarı öyküsüne şapka çıkarılır değil mi?

Özetle yüksek perdeden konuşmalarla, günü kurtarmaya yönelik popülist politikalarla, kemer sıkmayla, yanlışta ısrar ederek çözülemeyecek kadar derin ve ciddi sorunlar üzerine düşünürken bazen söz bitiyor ya! İşte öyle bir şey…

Not 1: ÇYDD Küçükçekmece Şubesi’nin düzenlediği 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde konuşmacıyım. Yolu o tarafa düşenleri beklerim.