Denizciliğin de bir kültürü, görgüsü var

Asyatik bir millet Türkler ve beraber oldukları etnisiteler vesselam, üç tarafı denizlerle çevrili ve iç denizleri, gölleri de olan Anadolu’ya geçmeleri...

Asyatik bir millet Türkler ve beraber oldukları etnisiteler vesselam, üç tarafı denizlerle çevrili ve iç denizleri, gölleri de olan Anadolu’ya geçmeleri Oğuz'un ikinci bin yıldan itibaren...

Yani denizlerle, haliyle denizcilikle buluşmaları çok geç... Fakat buna karşın Osmanlı, bünyesindeki denizlerle çoktan buluşmuş diğer Avrupalı devşirme unsurlarıyla ve Rum tebasıyla denizciliğin yabancısı kalmamıştır. Donanma kurulmuş, fetihlerde önemli rol oynamıştır. Daha da öncesinde beylikler döneminde kıyılarda, Ege'de Çaka Bey'ler vardır. Osmanlı donanması Barbaros Hayrettin Paşa gibi Kaptan-ı Derya'lar yetiştirmiştir. "Kadırga", "Kalyon", "Levent" demek "Osmanlı donanması" demekti. Osmanlı tarihinde deniz zaferleri de önemli bir yer tutar ki bu donanma İtalya'nın kuzey kıyılarına kadar gitmiştir fetih için ve zaten bir süre de Akdeniz bir "Osmanlı Gölü" haline gelmiştir. Magrip kıyılarından şimdiki Mısır ve Suriye’yi de, Yunanistan ve Balkanları da içine alan bir imparatorluktan söz ediyoruz.

Ancak ne var ki Osmanlı'nın düşüş ve çöküş sürecinde donanması da adeta bağlanıp çürümeye terk edilmiştir. Terkedilen sadece donanma değildir; sivil denizciliğin unsurları, limanlar, deniz ticareti ne varsa denizle ilgili, yabancıların kontrolündedir.

Ta ki sahneye Kurtuluş ve Kuruluşun önderi çıkıncaya kadar...

Osmanlı'nın denizciliği sadece donanmasından ibaret değildi. Gülcemal yolcu vapuru sadece Karadeniz'in değil, Doğu'nun da başkent İstanbul'a ulaşmasını sağlıyordu. Ata kökenim Erzincan'dan hemşerilerimiz önce katırcılar marifetiyle Giresun'a, oradan da vapurla İstanbul'a, Varna'ya, Kavala'ya gidermiş. Onlardan birisi de sonradan Mısır'ı fetheden Kavalalı Mehmet Ali Paşa.

Osmanlı'nın denizle ve denizcilikle ilgisini, Nedim'in şiirlerinde; Boğaz'daki saltanat kayıklarında, iki yaka arasındaki ulaşımda, Haliç'teki yolcu ve yük taşınmasında, limandaki ticarette görmek mümkün. Sadece o değil; İstanbul'daki sofrada da balık ve kabuklu da içinde olmak üzere diğer deniz ürünlerini görmek mümkündü. Saraydaki sofrada lüfer de istiridye de olduğu vakidir.

KABOTAJ KANUNU İLE DENİZİ KAVRADIK AMA YA SONRA?

19. yüzyılda çöküşe geçen denizciliğin yeniden ayağa kalkması için sahneye Mustafa Kemal Atatürk'ün ve kadrosunun çıkması gerekti. Atatürk, genç Türkiye Cumhuriyetinin hedeflerinden birisi olarak da denizciliği gösterdi. Zaten, "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" komutunu verirken de o hedefi işaret etmişti. Kabotaj Kanunu ile cumhuriyet kendi denizlerinde ve kıyılarında denizciliğin sahibi oldu. Savarona yatı Atatürk için bir keyif değil, denizciliğe vurgu esprisiydi.

Bugünlere o günlerden geldik. Ama bugün hala bir Denizcilik veya Denizcilik ve Balıkçılık Bakanlığı'mız yok! Karadeniz ve Ege'ye çalışan yolcu gemimiz yok. En uzun vapur seferi iç deniz Marmara'daki Bandırma-Istanbul seferi. O da şu anda yapılmıyor.

Yarın bir iktidar değişikliği olduğunda 6'lı Masa muhakkak böylesi bir bakanlığı kurmayı şimdiden gündemine almalıdır.

CEM AMİRAL'İN KİTABI ÖNEMLİ BİR AÇIĞI KAPATIYOR

Asıl emekli amiral Cem Gürdeniz'in yeni kitabı "Kültürü ve Görgüsüyle Denizcilik"ten söz edecekken nerelere girdik ama o arka plan kaçınılmazdı. Bu arka planın çok daha fazlasını kitapta okuyabilirsiniz.

Denizciliğin de bir kültürü, görgüsü var - Resim : 1

Gürdeniz, Deniz Kuvvetleri'nden malum kumpas davalarıyla koparıldı ama denizcilikten koparılması mümkün değil. Sivil ortamda yazıları, kitapları, çalıştayları, konferansları ve kurumsal çabalarıyla literatürümüze kazandırdığı Mavi Vatan kavramının hakkını vermeyi sürdürüyor.
Geçenlerde İstanbul’un onun yaşadığı ve teknesinin de bağlı olduğu bir Boğaz semtinde karşılaştık İzmir'deki son buluşma sonrasında.

Montrö bildirisi nedeniyle de canını sıktılar birçok arkadaşı gibi Cem Amiral'in. Bilinçli ve ülkesi için kıskanç entelektüel emekli amirallerin bildikleri konularda iktidarı, muhalefeti, bütünüyle kamuoyunu aydınlatması, fikirlerini söylemesi neden zararlı olsun, neden yargı konusu olsun? Neden emekli diplomatlar, askerler, akademisyenler, bürokratlar fikirlerini, önerilerini kamuoyu ile paylaşmasın?

Türk amatör denizciliğinin kutup yıldızı Sadun Boro'ya ithaf edilen "Kültürü ve Görgüsüyle Denizcilik" altı bölümden oluşuyor (Rahmi Koç Müzesi'nde Sadun Boro'ya ayrılan bölümü her denizci gezmeli, bendeniz de gezdim)... Çocukluğundan bu yana, babasının da sivil denizci olmasının, Boğaziçi kıyılarındaki çocukluğun, ilk gençliğin, deniz sporlarıyla buluşmanın derin etkisiyle Bahriye'ye ve amiraliğe uzanan bir tutkunun; içselleşmiş bir deniz kültürünün insanı Cem Gürdeniz kitabında kendi birikimi yanında teşekkür listesinde adını saydığı dostlarının birikimlerinden ve KUDENFOR direktörü iken Hasköy'deki Rahmi Koç Müzesi'nde düzenlediği bir denizcilik çalıştayının çıktılarından da yararlanmış. Böylelikle ortaya kapsamlı bir deniz kültürü ve görgüsü külliyatı çıkmış.

Sona bırakmadan peşinen not edeyim; bu kitap denizcilikle ilgili bütün fakülte ve yüksek okullarda, meslek liselerinde, amatör denizcilik kurslarında yardımcı ders kitabı olarak önerilip okutulmalı. Çekirdekten yetişip okullarını da bitiren, askeriyede ve sivilde pratiğin içinde olan, denizi tutkuyla sahiplenen bir denizcinin kaleminden çıkan bu kitap yabana gitmemeli. Tabii kitabı bütün amatör denizcilere, yelken ve yat okullarına, kurslarına, marina işletmeci ve ön büro çalışanlarına da öneriyorum.

İlk bölümde ulusal ve evrensel denizcilik kültürüne ilişkin temel konular yer alıyor. İkinci bölümde ise savaş ve ticaret gemileri ile özel teknelerde geçerli denizcilik adetleri, protokol, görgü ve nezaket kuralları işlenmiş. Üçüncü bölüm denizcilik kültürü yanında denizcileşme sürecini anlatıyor. Dördüncü bölümde deniz ve denizcilik kültürünün unsurları; edebiyat ve güzel sanatlar, müzecilik, iletişim ve medya, deniz ve şu sporları, denizcilik okulları vb. ayrıntılı ele alınmış. Beşinci bölümdeki görgü kuralları yanında örf ve adetler, inanışlar gemi, marina vb. ortamlardaki yazılı olmayan geleneksel kurallar, üniformanın önemi, kaptanın konumu ve daha pekçok başlık yer alıyor. "Bitirirken" başlıklı son bölüm ise yazarın değerlendirmesini içeriyor.
Şöyle bitirelim yazıyı o halde; bütün denizcilerin pruvası neta olsun.