Türk dış politikasının esaslarından bakınca…

Türk dış politikasının temellerini bizzat Kurtuluş’un ve Kuruluş’un önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk attı. Sonra da bu...

Türk dış politikasının temellerini bizzat Kurtuluş’un ve Kuruluş’un önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk attı. Sonra da bu temeller üzerinde şahane bir dış politika inşa etti. Ömrü vefa ettiği sürece temel komplikasyonları çözdü. Lozan Antlaşması, İstanbul’un ve Boğazlar’ın geri alınışı, Cemiyet-i Akvam, Balkan Paktı, Sadabad Paktı, Yunanistan’la barış, Montrö ve Hatay Cumhuriyet’in erken ve genç dönemi için önemli adımlardır. Cumhurbaşkanı olduktan sonra hiç yurtdışı gezisine çıkmayan Atatürk’ü İngiliz Kralı’ndan İran Şahı’na kadar çok sayıda lider ziyaret etmiştir ve bu prestij de küçümsenemez.

Bu yazıda Türk dış politikasının esaslarına değinirken aynı zamanda AK Parti-Erdoğan’ın handikaplarına da işaret edeceğiz.

TÜRKİYE BİR ATEŞ ÇEMBERİNDE

Türkiye, dünyada çok sorunlu bölgelerin çevrelediği bir coğrafyada yer almaktadır. Bu noktada aklımıza “Coğrafya kaderdir” saptaması geliyor. O yüzden memleketimiz Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilimlerden etkilenmektedir. 2011 sonrasındaki hükümetin Suriye politikası, IŞİD’in ortaya çıkması, Afganistan’daki istikrarsızlık ve Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da ABD’nin ulusal devletleri parçalamaya ve şehir devletleri kurmaya dönük yeni emperyalist yaklaşımı Türkiye’ye ilave tehditler anlamına gelmektedir. Bunun üzerine Ukrayna’daki gelişmeler de eklenince Türkiye adeta mayınlı bir tarlada yürüyen pozisyona doğru gitmiştir.

İSTİKRAR TÜRKİYE'NİN LEHİNE

Cumhuriyet dönemi dış politikasının odağında ülkemizin etrafındaki gelişmelerden en az etkilenerek istikrar içinde kalkınma çabası vardı. Haliyle Türk dış politikasına yön veren ilkeler de çevresinde istikrar oluşturmak, komşularla iyi ilişkiler, başka ülkelerin iç işlerine karışmamak ve olabildiğince anlaşmazlıkların çözümüne yapıcı biçimde katkıda bulunarak barışa hizmet etmekti. Çünkü Türkiye, en baştan istikrar içinde hareket ve gelişme esasına göre kurulmuştu ve istikrarsızlığın aleyhine sonuçlar doğuracağını biliyordu. Müslüman ve laik oluşu, hem Batı’da hem Doğu’da bir cazibe oluşturuyordu. Başka etkenlerle birlikte bütün bunlar Türkiye’nin itibarını yukarıda tutuyor; kulak verilen, inandırıcı, güvenilen bir devlet kimliği kazandırıyordu.

2010’DAN SONRA ERDOĞAN DIŞ POLİTİKAYA DAMGA VURUYOR

Maalesef AK Parti-Erdoğan Türk dış politikasına büyük zarar verdi. 2010’a kadar temelde büyük ölçüde korunan hat, 2010’dan sonra adım adım yerini makas değiştirerek büyük ölçüde İhvan çizgisine doğru yöneldi. Dışişleri kadrolarının yerini dışarıdan, kariyerden gelmeyen ‘diplomatlar’ almaya başladı. Laik dış politikaya rahmet okundu. 2011’den itibaren değişen Suriye politikası ise Türkiye’nin güvenilirliğini büyük ölçüde zedeledi. Suriye-İsrail, İran-Irak arasında arabulucu olan Türkiye bütün bu taraflarla, Mısır’la ve bölge ülkeleriyle adeta ‘papaz’ oldu ve şimdi hala pirincin taşı ayıklanmaya çalışılıyor.

Ulusal nitelikteki dış politikanın yerini İhvan penceresinden bakarak partizanca hesaplara bırakması, iktidarın muhalefetle istişare etmemesi hem 900 kilometrelik güney sınırında çok büyük bir güvenlik açığı oluşturmuş hem ABD ve Rusya’yı bölgeye sokmuş hem de Türkiye çok büyük dış ticaret kaybına, mali kayıplara ve bütçe açığına, üretim kaybına, içeride de demografik sorunlara boğulmuştur. Keza Mısır’la ilişkilerin bozulmasının maliyeti de çok büyük olmuştur. Türkiye’nin yıllardır sahip olduğu değerlerden uzaklaşarak AK Parti’nin elinde ideolojik saplantılara savrulması hiçbir şekilde izah edilebilir değildir. Türkiye’nin etrafında Hıristiyan, Caferi, Arap Alevisi, Sünni vb. farklı din ve mezhep aidiyeti olan devletler ve halklar vardır ve laik Türkiye’nin bu kesimlerin hepsiyle de görüşebilir, konuşabilir, işbirliği yapabilir konumu vardı.

6’LI MASA DÜZELTİR

Öteyandan izlenen dış politika olsun, içerideki kimi izlenen tutumlar olsun Türkiye ile AB arasındaki makası açmaktadır. Türkiye bu gidişle, demokrasi ve hukuk açığı büyüdükçe bir iktidar değişikliği olmazsa kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nden bile dışlanabilir. Rusya ve ABD ile izlenen tahtıravalli politikası başka bir sorun alanıdır. Dış politikada içeride uzlaşmaya dayalı adımlar değişiklik olmadıkça, Türkiye burada ABD’nin ‘kayığından inmedikçe’ AK Parti-Erdoğan’ın, dış politikanın geleneksel itibarını ve güvenilirliğini sağlaması olanaksızdır. O yüzden seçime en fazla bir yıl kala dış politikada fabrika ayarlarına dönmenin yolu 6’lı Masa’nın cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini kazanmasından geçiyor. Erdoğan'ın pirincin taşlarını ayıklaması olanaksız. O zaman dış politikanın dümenine geçecek olan yeni iktidar Esad’la da gerekirse ve muhtemelen masaya oturacak ve yeni bir sayfa açacaktır Türk dış politikasında. O zaman meslekten olmayan diplomatlar geri çağrılacak, kariyer diplomatları görev alacak ve Türkiye’nin en nadide kurumlarından birisi olan Dışişleri Bakanlığı da itibar kazanacaktır. Hukukun üstünlüğü, çoğulcu demokrasi, özgürlükler, laikliğe dayalı adımlarla yürüyecek Türk dış politikası da, 6’lı Masa’dan çok şey beklemektedir. 6’lı Masa, şimdiden Türk dış politikasının sütunlarına vakıf, güvenilir, inanılır, kanımca hem siyaset hem üst düzeyde meslek tozu yutmuş deneyimli bir dış politika simasını Dışişleri Bakanlığı için hazırlamalıdır. Tarif ettiğim profile oturan bakan da bir buçuk yıllık bir rektifiye süreci sonrasında bakanlık koltuğunu devredeceği bakan yardımcısını belirlemelidir. 6’lı Masa, seçimlere böylesi yönelimlerle hazırlanırsa seçmenin güvenini çok daha fazlasıyla kazanır.

Etiketler
Mustafa Kemal Atatürk