Akşener’in dediği…

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İstanbul’da 100 bininci üye ve 32 bin sandık görevlisi için düzenlenen törende kamuoyuna önemli mesajlar...

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İstanbul’da 100 bininci üye ve 32 bin sandık görevlisi için düzenlenen törende kamuoyuna önemli mesajlar verdi.

Akşener, vurgulu mesajlarında ne dedi, hatırlayalım…

-“İstanbul’da da Türkiye’de de birinci parti olacağız biz.”

-“Türkiye’de birinci parti olmak hepimiz için çocuk oyuncağıdır. Bu ucube sistemi göndereceğiz, o irade bizde var.”

-“Biz hedefe ayarlı top gibi seçimde birinci parti olmak için çalışacağız.”

Başka?..

-“İnşallah ben de bu ülkenin pazarlıksız, hak edilmiş başbakanı olacağım.”

Akşener, zaten çok önceden de “başbakan olmak istediğini” söylemişti. Bu cümleyi kurduğunda, cumhurbaşkanı adayı olmama niyetini de ortaya koymuş oluyordu. Tabii bunun altında yatan temel dürtü ise Altılı Masa’dan çıkacak cumhurbaşkanı adayının seçildiği takdirde işlevinin parlamenter sisteme geçene kadar olacağıydı.

İYİ PARTİ’NİN ÇITAYI YÜKSELTMESİ SON DERECE ANLAŞILIR

Peki, Akşener’in, İstanbul’da ortaya koyduğu iddianın karnını yardığımızda ne ifade ettiğine bir bakalım…

Akşener, bu arada partisinin önümüzdeki ay yüzde 20’yi göreceğini de vurguladı. Demek istedi ki mealen, “bir dahaki hazirana daha bir yıl var ve o zamana kadar daha da ivme kazanıp birinci parti olmak için yol alırız”.

Siyasette konjonktürel, gündelik taktiklerin ötesinde bir strateji ile yürümek önemlidir. Ülkeyi yönetme iddiası taşıyan her parti de bu bağlamda iktidar iddiası ortaya koymak durumundadır. Bu da haliyle birinci parti olmayı gerektirir. Akşener’in açıklamalarını bu bağlamda değerlendirdiğimizde siyasetin gereklerine göre adımlar attığını, aşamalı bir stratejiyle hareket ettiğini görmek mümkün.

Daha önce İYİ Parti ile ilgili kaleme aldığım yazılarda, özellikle son Ağıralioğlu olayıyla ilgili olarak Gerçek Gündem’de de Akşener’in aşamalı stratejisi üzerinde durmuş; Akşener’in önce MHP ile rekabeti öne alarak hareket ettiğini, bu rekabette istediği noktaya geldikten sonra partisini merkez sağı da kapsayacak bir yelpazeye doğru çektiğini ve giderek de AK Parti’den kopan oyları transfer edecek hatta daha geniş bir şemsiye açacak bir açılıma yöneleceğini ifade etmiştim.

AK Parti’nin, MHP’nin erozyona uğradığını ama fiilen ana muhalefet durumundaki, Altılı Masa’nın en büyük ve lokomotif partisi CHP’nin bu iki partiden yeterince oy transfer edemediğini gören Akşener, çıtayı birinci parti olmaya yükseltti. Zaten bunu yapmaması da abesle iştigal olurdu. Bakın bir şey söyleyeyim mi, AK Parti’nin erozyonu aslında görünenden çok daha fazla. Anketler yanılacak. Son Almanya seçimlerinde de SPD ile ilgili olarak 10 puan yanıldı anketler. Çünkü, SPD’nin kendisini nasıl rektifiye ettiğini okuyamadılar. Nitekim anketlerde yüzde 15 gözüken SPD yüzde 25 alarak hükümet kurdu koalisyonun lokomotif partisi olarak. Aynı şekilde ama bu tersinden, anket kuruluşları AK Parti’nin bırakın rektifiye olmasını, içten içe çürüdüğünü okuyamıyorlar ve telefonla yapılan anketlerin doğru sonuç vereceğine hiç inanmıyorum.

AK PARTİ’DEKİ EROZYON ÇOK DAHA FAZLA MI?

Fakülteden arkadaşım ve uzun süre önemli bir iletişim kuruluşu yöneten, kamuoyu araştırmaları yapan, sosyal demokrat profilli Hilmi Köksal Alişanoğlu’nun sosyal medyada önceki gün yaptığı şu paylaşımı da bu çerçevede aktarıyorum:

“AKP’nin oy oranı yüzde 30’un altına düştü. Muhtemelen yüzde 25’in de altında. Meslektaşlarıma anlatamadım, Türkiye’de siyasi araştırmalarda telefon anketiyle doğru netice alınamaz, sonuçlar hep güçlü olanın lehine çıkar. (…) Yazayım, şurada dursun. Seçime kadar İYİ Parti, CHP ve AKP’yi geçip birinciliğe çıkacak. Hem de doğru dürüst programları olmadığı, henüz lider partisinden öteye gidemedikleri halde. Sebep, uzun hikaye”

AK Parti’deki erozyonu gelin bu kez AK Parti’den belediye başkanlığı yapmış ve halen de çok önemli bir ismin müşavirliğini yürüten bir ismin henüz dört gün önce kaleme aldığı sosyal medya paylaşımından okuyalım ki, bu paylaşım Alişanoğlu’nun yaklaşımını doğrular nitelikte (Zor durumda kalmaması için ismini buraya yazmıyorum).

“Dün: Bizi bilen bilir, kavanozda yaşamadık, ortada ve ulaşılır olduk, hep sahada bulunduk, mücadele verdik, ben bu siyaseti ideallerimiz, düşüncelerimiz muhalefetteyken yıllarca bu uğurda her türlü baskılara rağmen adam gibi yapmaya çalıştım ve yaptım.

Bugün: İktidarken güçlü iken siyaset yapan kişilere yakın olduğu intibaı veren birileri geçmişte o zor dönemlerde sesi, soluğu çıkmayan bu çapsız ve idealsiz kişiler orada, burada, teşkilatlarda ve STK'larda, bu gücü resmen ve hoyratça kullanıyorlar.

Süreçte: Bu yanlışı yapanlar maalesef gerçekten siyaset yapan düzgün kişilere ve onların partilerine çok büyük zararlar veriyorlar, insanlar bu tiplere kızdıkları için, oraya buraya gidiyorlar, oy da vermiyorlar onun için bunun bedeli ağır olacak, benden söylemesi...”

AK Partili isim daha ne desin; “oraya buraya gidiyorlar, oy da vermiyorlar onun için bunun bedeli ağır olacak…” diyor!..

TATLI BİR REKABET MUHALAFETE İYİ GELİR

Akşener ile, İYİ Parti ile başladığım yazıyı CHP ile bitirmek istiyorum. CHP de en başta kendisi olarak, kendisi gibi olanları etrafında toplayarak mutlaka büyüme hedefi koymalıdır. İddiasını daha güçlü ortaya koymalı ve genel seçimlerden birinci parti olarak çıkacak bir perspektifte bundan sonraki süreçte yürümelidir. CHP’nin büyümesi “dostlarının” da sonuçta Millet İttifakı’nın, Altılı Masa’nın da lehine olacaktır. CHP’nin koyacağı iddia, düzen değişikliği iddiasıdır ve çok daha kıymetlidir. CHP, “AK Parti düzenine” karşı “başka bir düzen mümkün” çizgisinde, halkçı, kamucu bir çizgide, Cumhuriyetin fabrika ayarlarına dönecek ve Cumhuriyeti ikinci yüzyıla taşıyacak bir çizgide yürüyerek birinci parti olabilir. Bu yaklaşımımdan Akşener’in “birinci parti olma” iddiasından rahatsız olduğum sonucu çıkmamalı; belki de Akşener’in çıkışı CHP’ye de güçlü bir hamle yaptıracaktır, ivme verecektir. Sonuçta, CHP’nin de İYİ Parti’nin de büyümesi muhalefetin lehinedir ve AK Parti’nin kaybetmesinin önünü açacak gelişmelerdir.

Millet İttifakı’nın bir yandan dayanışma içinde birlikte yürürken bir yandan da kendi içinde tatlı bir rekabet yaşaması fena bir şey değildir. Bundan olumsuz sonuçlar çıkarmamak gerekir.