Gıda Denetimleri Neden Azalmalı?: 1,4 Milyon Denetim Bizi Neden Korumuyor?

Gıda denetimlerini, birilerini cezalandırma aracı olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Denetim dediğimiz şey, aslında gıda sistemimizin ne kadar sağlıklı işlediğini gösteren bir ayna. Hataları bulur, önlem almamız gereken yerleri bize fısıldar.

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

İdeal bir dünyada, işleyen bir sistemde denetim sayısı aslında az olur. Çünkü mesele ne kadar çok denetim yapıldığı değil, bu denetimlerin ne kadar nitelikli olduğunda saklı.

Gıdada Ceza Caydırıcı mı?

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2025 yılına ait faaliyet raporunu henüz görmedik. 2024 yılı faaliyet raporunda 1,3 milyonu aşan gıda denetimi yaptığını ilan etmişti. Bu yıl da muhtemelen 1,4 milyon civarında bir sayı duyacağız. Ve bunu her yıl yaptığı gibi, bir yıl boyunca reklam çalışmalarıyla gazetelerden televizyonlara, dergilerden ekranlara kadar her yerde yüksek sesle anlatacak.

Son 5 yıldır 1,3 milyon bandında seyreden denetim sayısı bize şunu söylüyor: Gıda sisteminin sahadaki kapasitesini aşırı zorluyoruz ama buna rağmen halkın “gıdam güvenli mi?” kaygısını azaltmayı başaramıyoruz. Üstelik denetimlerin sonunda uygulanan cezaların %126 arttığını da görüyoruz. Bu artış, hayat pahalılığı ve zorlaşan koşullar karşısında cezanın caydırıcılığının zayıfladığını, denetim sisteminin de önleyici olmaktan çıkıp giderek cezaya dayalı bir çizgiye kaydığını açık biçimde ortaya koyuyor.

iyi tasarlanmış bir gıda denetim sistemi, yılın başında hazırlanmış sabit bir takvime bağlı, aynı şekilde tekrar eden bir rutin olmamalı. Denetimler eldeki bilgilerle yönlendirilen, ihtiyaç neredeyse oraya odaklanan, esnek ve canlı bir süreç olarak yürütülmeli. Bunu da tek bir ölçüte bakarak değil ürünün ne olduğu ve kimlerin tükettiği, nasıl üretildiği, işletmenin geçmişte kurallara uyup uymadığı ve en önemlisi işletmenin güvenli üretimi gerçekten sahiplenip sahiplenmediği gibi birkaç temel ölçütü birlikte kullanarak yapılmalı.

Güvenli Gıda Üretimi Sahiplenilmiyor

Halkın denetimlerin artırılmasına yönelik ısrarlı talebi basit bir idari istek olarak okunmamalı. Bu talep, daha yakından bakınca gıda sisteminde çok ciddi bir güven krizini açığa çıkarıyor. Muhalefetten bazı vekillerin de bu popüler talebin peşine takılması, sorunun kök nedenini daha da görünmez kılıyor. Burada sadece iktidarı değil, bazen "daha fazla denetim yapılsın" diye bastıran muhalefet cephesini de eleştirmem gerekiyor.

Bir ülkede yurttaşlar gıda otoritesinin sahadaki varlığını sürekli sorguluyor, daha çok denetçi, daha çok baskın istiyorsa, bu durum bize mevcut gıda sisteminin güven üretemediğini kanıtlar. Sorun çoğu zaman denetçi sayısının azlığından çok, denetimin nasıl yapıldığıyla, denetimin derinliğiyle ve doğru yere odaklanıp odaklanmadığıyla ilgilidir.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın risk bazlı denetim planlaması hatalı işliyor. Planlama çoğu kez sadece “ürün riskine” bakıyor. Üstelik orada da riskin tamamını görmüyor. Oysa sadece ürünün türüne ve kimlere hitap ettiğine değil, o ürünün hangi yöntemlerle üretildiğine ve işlendiğine de bakmak gerekir.

İşletmenin geçmişi meselesinde de benzer bir sıkıntı var. Geçmiş denetim tutanakları, analiz sonuçları ve tekrarlayan ihlaller kağıt üzerinde duruyor. Ama bunlar denetim planlamasına gerektiği gibi yansıtılamıyor. Çünkü bakanlığın sahada işi kolaylaştıracak güçlü bir kayıt ve takip düzeni yok. Dosyaların arasında işletmenin geçmişini tek tek bulmak, tekrar eden sorunları ayıklamak gerekiyor. Gıda kontrol görevlilerinin bunu sahada sağlıklı biçimde yapmasına gerçekçi bir imkan bırakılmıyor.

En önemlisiyse gıda güvenliği kültürü. İşletmede çalışanların gıda güvenliği bilinci, üst yönetimin gıda güvenliği için bütçe ayırma istekliliği, kayıt tutma disiplini ve kurala uyma alışkanlığı hiç dikkate alınmıyor. Gıda güvenliğini gerçekten ciddiye alan işletmeler, bağımsız ve güvenilir denetimlerden geçmiş belgelerle bunu zaten gösterebiliyor. Bu tür göstergelerin de sistem içinde anlamlı bir karşılığı olmalı. Doğru yapan desteklenmeli, yanlış yapan da aynı hatayı tekrarlamayacak biçimde dönüştürülmeli.

Denetim sayısı arttıkça kriz daha da büyüyor. Denetim sayısı arttıkça kriz de büyüyor. Caydırıcılığı zayıflayan denetim ve analiz işlerine daha fazla kamu kaynağı ayırıyoruz. Sonuç değişmiyor. Bu kaynakların önemli bir kısmı boşa gidiyor.