Renkli dünyanın arka yüzü: ‘Benim hayatım bu kadar ucuz mu!’ dedim ve işsiz kalmayı göze alarak sektörü bıraktım’

Televizyonda veya beyaz perdede izlediğimiz yapımların arka planında devasa bir ekibin emeği yatıyor. Oyuncuların aldığı maaşları magazin sayfalarında okurken, set emekçilerinin hangi koşullarda ve hangi ücretlere çalıştığını birçoğumuz bilmiyoruz...

Renkli dünyanın arka yüzü: ‘Benim hayatım bu kadar ucuz mu!’ dedim ve işsiz kalmayı göze alarak sektörü bıraktım’

2019’un sonunda hayatımıza giren ve 2022’de de varlığını sürdürecek gibi görünen koronavirüs pandemisinde bile dizi, sinema ve reklam sektörü yalnızca kısa bir aranın ardından çalışmalarını hız kesmeden sürdürdü. Her hafta yetişmesi gereken diziler, belli bir yayın tarihinde beyaz perdede olması gereken filmler ve reklamlar… Set emekçilerinin hayatının neredeyse yarısı setlerde geçiyor. Peki, bu kadar emeğin karşılığını alabiliyorlar mı, aldıkları ücretlerden memnunlar mı, setlerde mobbing yaşanıyor mu, çalışma saatlerinin bu kadar fazla olması hayatlarını nasıl etkiliyor? Set emekçileri ve sektördeki en etkili iki sendika ile konuştuk.

Kamera asistanı olarak çalışan E. M., 10 yıldır sektörde olduğunu söylüyor. E. M., televizyon dizilerinin sektörün en ağır çalışma koşullarına sahip olduğunu ifade ediyor:

“Dizi setleri genelde haftada 6 gün çalışır, 1 gün repo (izin) yapar. Günlük ortalama 15-16 saati bulan çalışma saatleri var. Bunlara sabah işe gidiş ve paydosta eve dönüş sürelerini de dahil edince bir set günü için harcadığınız vakit 19-20 saatleri bulabiliyor. Ama son dönemde sendikanın belirlediği günlük '12 saat çalışma' kuralına uyan dizi setleri de var. Fakat bunlar maalesef azınlıktalar.”

“SEKTÖRDE MOBBİNG ÇOK YAYGIN”

Sektörde mobbingin çok yaygın olduğunu kaydeden E. M., “Ben de mobbinge uğradım, mobbinge uğrayan çalışma arkadaşlarımıza da çokça şahit oldum. Zorla, iş bırakana kadar çalıştırılan arkadaşlarımız da oldu, kendi görevi olmadığı halde, başka işler yaptırılmaya zorlanan arkadaşlarımız da. Sektörde maalesef mobbing çok yaygın.” diyor.

“Dizi setlerinde çalışma saatleri vahim durumda” diyen E.M., “Dizilerin çoğu günlük 15-16 saat çalışıyor. Reklam setlerinde ise, günde 12 saat + 4 saat mesai kuralı var. Mesai yaparsanız ücretini alıyorsunuz. Toplamda 16 saati geçememe kuralı var. Sinema filmlerinde ise günlük 12 saat + haftada 6 saat mesai hakkı var. Bu da toplam haftada 78 saat çalışmak demek. Sinema filmlerinde mesai ücretleri ‘armağan’ ediliyor, mesai ücreti alınmıyor. Zamanının 4’te 3’ünü setlerde geçiren birinin aldığı ücretten günümüz şartlarında memnun olması kolay değil.” diye konuşuyor.

SEKTÖRÜN KÖRDÜĞÜMÜ: ÖDEMELERDEKİ DÜZENSİZLİK

Ödemelerdeki düzensizlikler ise sektörün en kördüğüm olmuş sorunlarından biri.

Sendikalı olduğunu belirten E. M., “Sektör nereden tutarsanız oradan elinizde kalıyor” diyor ve anlatıyor:

“Televizyon dizilerinde bölüm başı ücret alınıyor. Yani siz bir bölüm için bir kaşeye anlaşıyorsunuz, o bölüm bir ayda da çekilse bir haftada da çekilse siz bir kaşe alıyorsunuz. Ödemeler çoğunlukla geriden geliyor. 10 bölüm geriden ödeme alan arkadaşlarım var. Reklam setlerinde ise vade olayı var. Bir gün reklam çalışıyorsunuz yaklaşık 45 gün sonra ödemenizi alabiliyorsunuz. Tabii bu yapımdan yapıma göre değişiyor. Bazıları 30 günde öderken, bazıları 90 günde ödüyor. Sinema filmlerinde ise haftalık olarak anlaşılıyor. Sinema filmlerinde ödemeler diğer setlere göre daha düzenli oluyor. Verilen sözler çoğunlukla tutulmuyor. Sürekli alacaklarımızın peşinden koşmak bizi oldukça yıpratıyor. Bu sene sendika ve mesleki birliklerin ortak toplantıları sonucu ücretlerde yüzde 35 oranında iyileştirme kararı alındı. Durum şu an karışık ilerliyor. Eski ücretlerden çalışanlar da biliyorum, yeni ücretlerden anlaşanlar da. Hepimizin ortak amacı belirlenen taban ücretlerden daha aşağıya çalışılmaması. Ülkemizdeki enflasyon açıklananın oldukça üstünde olduğunu düşündüğümüzde yapılan yüzde 35’lik iyileştirme bile beklentileri karşılamadı. Sendikaya üyeyim. Sendika koşulların iyileştirilmesi için bazı adımlar atıyor. Ama burada tam bir birlikteliğin oluştuğunu söylemek zor. Sektörde toplam kaç kişinin çalıştığını bilebilmek de zor. Doğal olarak herkes sendikaya üye olup, açıklanan kurallara harfiyen uymadığı sürece, sendikanın tek başına bir şey başarması çok mümkün değil.”

“SENDİKA ÇATISI ALTINDA BİRLEŞİLMELİ”

E. M., çalışma koşullarının iyileştirilmesi için tüm çalışanların sendikalı olması gerektiğini düşünüyor:

“Tüm sektör çalışanlarının sendika çatısı altında birleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Toplu iş sözleşmelerinin imzalanması, keyfi işten çıkarılmaların önüne geçilebilmesi için şart. Çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ve ödemelerin zamanında yapılması için sendikanın, çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı ile setlere özel çalışma koşullarını görüşmesi gerek. Devlet duruma müdahale etmediği sürece koşulların iyileştirilmesini çok zor görüyorum.”

İki yıldır süren koronavirüs pandemisinde setlerde hijyenik ve uygun ortam olup olmadığını sorduğumuz E. M., bu soruya şöyle yanıt veriyor:

“Setlerde maske takmak zorunlu fakat bir film setinde ortalama 45-50 kişi çalışıyor. Bazı işlerde bu sayı 70-80 kişilere kadar çıkabiliyor. Doğal olarak sosyal mesafe kuralına uyulması çok mümkün olmuyor. Burada bireysel olarak çalışanlara da sorumluluk düşüyor. Maskeyi çıkartmamak, hijyene önem vermek ve o an işi olmayanın sette kalabalık yapmaması gibi. Günlük işlerde işe başlamadan önce test oluyoruz, uzun işlerde ise haftada bir tüm ekibe test yapılıyor. İki yıldır süreç bu şekilde ilerliyor. Pandemiden en çok etkilenen sektörlerden biri de film sektörü oldu. Sette biri pozitif çıktığında Sağlık Bakanlığı’nın talimatları neyi gerektiriyorsa o yapılıyor. Belli bir sayının üzerinde vaka çıkınca, sete 4-5 gün ara verip, ekibe tekrardan test yapılıyor, duruma göre işe devam ediliyor.”

“İNSANLARI MOBBİNGLE YÖNETEBİLECEKLERİNİ DÜŞÜNÜYORLAR”

12 senedir sektörde olduğunu söyleyen kamera asistanı V. G. de televizyon dizilerinde set koşullarının çok ağır olduğunu anlatıyor:

“Çalıştığım işlerin hepsinde mobbinge uğradım. Senelerce setlerde 24 saat çalıştık. Yemek kötü, ödemeler kötü, sektör resmen mobbingle işliyor. İşin üzücü tarafı, insanları mobbingle yönetebileceklerini düşünüyor ve bunu doğru buluyorlar.

Dizi sektörünün ödeme kısmında çok saçma ‘bölüm başı’ denen bir sistem var. Yeni başlayan bir dizinin ilk bölümü bir ayı geçebiliyor ama ben yine de bir bölüm ücreti alıyorum. İlk beş bölüm zararına iş yapıyoruz. Ayda dört bölüm çektiğinizde para kazanıyorsunuz. Onda da şöyle bir sorun var; yapım firmaları çalışanların parasını içerde tutuyorlar, kimisi faize yatırıyor kimisi dolara. Çalıştığım bir işte 14 bölüm içerde bitirdik. Yani ekibin 3.5 aylık emeği yapım firmasında kalıyor.

“MÜDAHALE ŞART”

Çalışma saatleri genel olarak rezalet. Şu anda sendikanın 12 saat çalışma kuralı var. Buna ek olarak dört saat de mesai. Çalıştığım hiçbir işimde 12 saatten fazla çalıştığım için bana mesai verilmedi. 190 dakikalık dizi senaryosu var, ‘Al bunu bir haftada çek nasıl çekersen çek’ diyorlar. Uzun saatler falan kimsenin umurunda olduğunu düşünmüyorum. İnsanlar bu durumu o kadar kabullenmiş durumda ki birileri uzun saatler çalışıldığı için bir şey konuşsa isyankar olarak adlandırılıyor. İnsanları bu duruma mecbur bırakıyorlar. Sendikal anlamda güçlenip bu konuları resmi mecralara iletmek lazım, müdahale şart.”

V. G., iki senedir çalıştığı hiçbir işte pandemi kurallarına uyulmadığını ifade ediyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

Bir keresinde bir kişinin koronavirüs olduğu ekipten saklandı ve 40 kişi koronavirüse yakalandı. Bazı Setlerde dezenfektan bile yok, bunu kâr sayıyorlar. Oyuncular veya ekip çalışanları koronavirüse yakalandığında sayı fazla değilse devam ediliyor. Normalde üç gün ara vermemiz gerekirken biz bölüm yetişsin diye çalışıyoruz. Neden? Çünkü bölüm başı ücretle çalışıyoruz.

“DİZİ YAYIN SAATLERİNİ KISALTMAK LAZIM”

Sendika üyeliğinin olmadığını kaydeden V. G., ülkenin içinde bulunduğu ekonomik buhranın etkilerini yaşadıklarını anlatıyor ve “Günümüzde gelen zamlardan dolayı birimler arasında bir birleşme var. Güçlü bir sendika oluşması dileğiyle bekliyorum, inancım var. O zaman ben de bu mücadeleci sendikanın içinde olacağım.” diyerek sorunların nasıl çözülebileceğini şu sözlerle anlatıyor:

“İlk başta insan olmak ve empati yapabilmek lazım. Bölüm başı sistemini ortadan kaldırmak çok önemli. Dijital platform işleri ya da sinema filmleri gibi haftalık sisteme geçmemiz gerekiyor. Dizi yayın saatlerini biraz kısaltmak lazım ama bu sefer reklam alamadığı için ödemelerde indirim isteyecekler. Bu durumda çalışanların güçlü durup, direnmesi gerekecektir. Yönetici kıvamındaki insanlar yapım ekibini düşündükleri kadar ekibi de düşünmeliler.”

10 yıldır sektörde yardımcı yönetmen ve reji asistanı olarak çalışan E. B. ise, bazı işlerin daha kısa sürelerde bitirilebildiğini ancak çoğu işin senaryonun uzunluğu, yayın süresinin uzunluğu, işin dönem olması, savaş bölümü çekmek gibi unsurlardan dolayı süresinin uzayabildiğini ve hem fiziki hem de mental anlamda çok zorlayıcı olabildiğini söylüyor.

“Sektörde en yaygın davranış şekli mobbing uygulamak” diyen E. B., birim ve unvan fark etmeksizin herkesin, her konuda birbirine mobbing uygulayabildiğini kaydediyor:

“Bir defasında yönetmenimiz bizimle çalışmak istemiyordu, bunu biliyorduk. Bize tazminat ödenmemesi için, sürekli setin ortasında, oyuncuların ve ekip arkadaşlarımızın yanında çok kırıcı ve aşağılayıcı sözler söylüyordu. Bizi yıldırıp, tüm ekip olarak ayrılmamızı istiyordu. Buna maruz kaldık.”

E. B. de sektördeki en muallak durumun ‘ödeme’ olduğunu aktarıyor:

“Her şirketin kendine göre bir kaşe belirleme ve kaşe ödeme sistemi vardır. Bu bir standarda oturmuş değil. Her şirketle ayrı bir para konuşması yaparsınız; Ne zaman ödeyeceksiniz, içeride para bırakacak mıyız, alacak mıyız, kaşesi ne kadar olacak…

Bölüm başı kaşeye anlaşıyorsunuz ve ilk bölüm ortalama 30 günde bitiyor. 30 günde sadece bir kaşe alıyorsunuz. İlk ayda tamamladınız kaşenizi aldınız ama ikinci ayda ne zaman kaşenizi alacağınızı bilmezsiniz. Kime sorsanız ‘bilmiyoruz’ der. Yaklaşık 10. veya 15. bölümlere gelinip iş oturduğunda, sizin elinize geçen para 4 bölümü bulmaz. Mesleğimizdeki en can yakan yer. Kendinizi ekonomik olarak organize edemiyorsunuz ve her gittiğiniz yerde farklı ödeme stilleri var. Yeni yılda yapılacak zam konusunda sendikanın taban fiyat talebi vardı ama bunu sanıyorum yapımcılar kabul etmedi. Henüz bizim ücretlerimiz artmış değil.”

“10 YILDIR ÇALIŞIYORUM HİÇ MESAİ ÜCRETİ ALMADIM, ALANI DA GÖRMEDİM”

Çalışma saatlerinden çoğu meslektaşı gibi dertli olan E. B., “Çalışma saatlerimiz bir kurala bağlı değil. ‘12 saat çalışma ve dört ya da altı saat mesai yapabilirsiniz’ kuralı benim gittiğim setlerde uygulanmıyor. İş yükü çok ağır. Çalışanlar olarak para hak etmek için işi çekip teslim etmek istiyoruz. İş çok ağır geldiği için, senaryo fazla geldiği için, çift ekip çalışmamıza rağmen minimum günde 16 saat çalışıyoruz. Haftanın sonuna gelip de işi yetiştiremiyorsanız bu 24 saat de olabilir. Hiç insani tarafı yok bu durumun. Biz de robota bağlamış gibi bölüm bitsin diye sabah akşam çalışıyoruz. Böyle bir periyottan çıktıktan sonra zinde kalmak mümkün değil. İşin garip tarafı, ben 10 yıldır çalışıyorum ve 36 saatleri bile gördüm ama hiçbirinde mesai ücreti almadım ve alanı da görmedim.” diyor.

“YAPIM ŞİRKETLERİNİN İNSAFINA KALMIŞ DURUMDAYIZ”

Sendika üyeliğinin olmadığını kaydeden E. B., “Koşulların iyileştirilmesi için sendika adım atıyor. Taban fiyatları belirlemek gibi uzun zamandır yapılmayan bir şey yaptılar. Her sene enflasyona rağmen ‘taban ücret bu’ denmedi. Bu sene enflasyon krizi olduktan sonra bir taban ücret belirleme gereksinimi duydular. Geçerli olacak mı, olmayacak mı bilmiyorum. Biz dizi çalışanları tamamen yapım şirketlerinin insafına kalmış durumdayız. Örgütlenemiyoruz, bir araya gelemiyoruz, hakkımızı arayamıyoruz. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi için devletin devreye girmesi lazım. Burası bir sektör ve kuralsız bir şekilde devam edemez. Burada bir sorun var. Bu sektörde insan hakları çiğneniyor. Bu kadar kötü işleyen ve kuralların uygulanmadığı bir yerde devletin kendini bu kadar geriye çekmesi bana garip geliyor. Bu kadar denetimsiz bırakılmamalıyız. Biz bir şeyler yapamıyoruz, devletin çözebileceğini düşünüyorum.” diyerek set çalışanlarının sorunlarını şöyle sıralıyor: Ücretler ve ödemeler, ek mesai ücretleri, sigortanın alınan paradan değil asgariden gösterilmesi, çalışma saatleri, resmi tatillerde çalıştırılma, set güvenliği ve sette ambulans, sağlıkçı, iş güvenliği uzmanının bulunmaması gibi sorunlar, yemek saatleri ve dinlenme aralıklarının uygulanmaması ve taşıma servislerinin uygunsuzluğu.

“İŞSİZ KALMAYI GÖZE ALARAK DİZİ SETLERİNİ BIRAKTIM”

10 senedir sektörün içinde olduğunu söyleyen kamera operatörü Emrah Doğru ise çalışma saatleri ve ödemelerdeki düzensizlik nedeniyle dizilerde çalışmayı bıraktığını anlatıyor:

“2012’den 2015 yılına kadar çoğunlukla dizilerde çalıştım. Dizilerde haftada altı gün çalışıp bir gün de izin yapılıyordu. Normalde baktığınızda altı gün çalışıp bir gün izin olması gayet normal görünüyor ancak çalıştığım yıllarda günde minimum 12 ila 16 saat arası çalışıyorduk. Çoğu zaman repo dediğimiz izin günümüz haftanın verdiği yorgunlukla yatarak geçiyordu. Çalışma koşulları benim çalıştığım yıllarda çok zordu. Uzun çalışma saatlerinin yanı sıra bir de dinlenme problemimiz vardı. İki çalışma günü arası 10-11 saat olması gerekirken bizde çoğunlukla 7-8 saat oluyordu. Eve gidip dönmek derken toplam uyuma saatimiz maksimum beş saat oluyordu.

2015 yılından sonra kişisel olarak dizilerde çalışmamayı tercih ettim. Bundaki en büyük etken çalışma koşullarının insani şartlarda olmamasıydı. Yaklaşık üç yıl çalışmış olduğum dizi sektörünü bırakıp bir süre işsiz kalmayı göze alarak reklam ve sinema projelerinde çalışmak için iş ve çevre arayışında bulundum. Dizilerde çalışma koşulları normal bir insanın vücudunun kaldıramayacağı efor gerektiriyor. Genel olarak dizilerde çalışma koşulları ilk üç ay çok ağır oluyor. Daha sonra bir şekilde kendi içerisinde bir düzene giriyor ancak bu düzende yine de haftada altı gün ve çoğu zaman günde minimum 13-15 saat arası çalışılıyor. Yani düşünün siz bir sinema filmine ortalama Türkiye şartlarında minimum dört haftada çekerken dakika olarak aynı uzunlukta bir diziyi bir haftada çekiyorsunuz. Senaryoların çok uzun olması ve çekim süresinin bir hafta olması çalışma koşullarını etkileyen en önemli sebep.”

Sendikaların etkisi ile set koşullarında düzelme olduğunu söyleyen Emrah, konuşmasına şöyle devam ediyor:

“Dizilerde alınan bölüm başı ücretler sinema ve reklam piyasasına göre çok çok düşük. Ben o dönemlerde aldığım ücreti, vermiş olduğum emek karşısında yeterli bulmadığım için dizilerde çalışmayı bıraktım. Dönüp baktığımda hâlâ bir değişiklik olduğunu düşünmüyorum. Dizi setlerinde çalışan emekçilerin çoğu ailelerini sevdiklerini göremiyorlar. Ya çalışacaklar ya da işsiz kalacaklar… Uzun yıllar setleri denetleyen hiçbir yer yoktu. Son yıllarda sendikaların etkisi ile biraz düzelme olduğunu biliyorum. Ama hala insani koşullara ulaşıldığını ve yeterli olduğunu kesinlikle düşünmüyorum.

Çalışmış olduğum bazı projelerde ödemeler 8-9 bölüm geriden geliyordu. Bu şartların tamamına baktığınızda kendinize şunu soruyorsunuz:

‘Benim hayatım bu kadar ucuz mu! Ben zamanımın tamamını sette geçirmek zorunda mıyım!’

SENDİKA NE DİYOR?

“BİZ ÇARKIN DİŞLİLERİYİZ, BİRİMİZ OLMADAN BU ÇARK DÖNMEZ”

Sinema Emekçileri Sendikası (SİNE-SEN) Başkanı Mehmet Esen, "İş kanunuyla ilgili sıkıntımızdan dolayı 8 saat olması gereken çalışma saatleri 12 saat olarak belirlenmiş, sektörde de böyle bir kural gelmiş. İşçi statüsünde gözükmüyoruz, en büyük problem bu." diyerek yaşanan sıkıntıların çözülmesi için bir yasal düzenleme gerekli olduğunu söyledi.

Atılacak en iyi adımın "örgütlü mücadele" olduğunu söyleyen Esen, "SİNE-SEN 44 yıllık bir sendika. 12 Eylül öncesi çok iyi bir örgütlenme içindeyken, darbe ile büyük bir yara alıyor. Geçmişte tepeden tırnağa bir katılım vardı. Herkes 'ben starım, ben çaycıyım' ayrımı yapmadan çok güzel bir dayanışma içindeydi. Ben de bunu gören, o dönemde yetişmiş insanlardan biriyim. Sektörde şu an söz sahibi olacak insanlar maalesef seslerini çıkarmıyorlar. Alınan ücretler arasında büyük uçurumlar var. Ancak en tepedeki yapımcısından çaycısına kadar şunu bilmeli; biz çarkın dişlileriyiz. Birimiz olmadan bu çark dönmez. Kimsenin ne uzun ne kısa olduğunu, biri olmadı mı öbürünün de dönmeyeceğini bilmeliler. Bir sette çaycı olmadığı zaman o set dönmez. Bunun farkına varıp dayanışma içine girmek gerekiyor." dedi.

“EMEKÇİ ARKADAŞLARIMA YAPILAN HAKSIZLIĞI KENDİME YAPILMIŞ SAYARIM”

Esen, çalışma saatlerindeki sıkıntıları ve ücretlerle ilgili talepleri diyalog yoluyla çözebileceklerine inandığını sözlerine ekledi:

"Yapımcılarla, Kültür Bakanı ve Çalışma Bakanı’yla randevularımız olacak. Bizim sektörümüz insanları mutlu eden bir sektör ama çalışanlar arasında mutsuz insan çok. Sendika olarak sorunlarımızı diyalog yoluyla çözmek istiyoruz çünkü biz güçlüyüz, orantısız güç kullanmak bize yakışmaz. O köprüyü kurup, toparlamak istiyoruz. Bir haksızlık olduğu zaman da duyurmak istiyoruz. Birimlerin bir araya gelerek talep ettiği zam oranı yüzde 35. TÜİK'in açıkladığı rakam yüzde 36 ama sokağa çıktığın zaman enflasyon yüzde 50-60'larda."

Esen, sözlerini şöyle noktaladı:

"Sektördeki bütün emekçi arkadaşları kendim gibi görüyorum, onlara yapılan haksızlığı kendime sayarım ve tepkim de öyle olur. Herkes bunu bilmeli."

Set çalışanlarının yaşadıkları sıkıntılarla ilgili ulaştığımız Sinema Televizyon Sendikası Başkanı Ufuk Demirbilek, setlerde çalışma sürelerinin önceki yıllarda günlük çalışma sürelerinin 18 ile 20 saat aralığına çıkabildiğini ve bunun önüne geçmek için 2016 yılında, sektör çalışanları ile müzakere edilerek oluşturulan çalışma ilkelerini yayımladıklarını söyledi.

Demirbilek, belgede çalışanların çalışma sürelerini düzenlemeye yönelik adım attıklarını belirterek, "Dizi, sinema ve reklam sektörü için ‘günlük 11 saat, haftada 4 saat mesai payı olabilir’ şeklinde bir ilke yayımladık. Pandeminin başlamasıyla beraber 47 sayfalık bir çalışma kılavuzu yayımladık, burada da haftalık ‘4 saat mesai’ payını çıkarttık ve 'maksimum 11 saat çalışabilir' dedik. Çalışma ilkelerindeki maddelerimiz, sektörümüzün tarihsel problemleri içerisinde şunlar gözetilerek oluşturuldu; yasaların ortaya koyduğu maddeler, sektörümüzün çalışma alışkanlıklar ve teamüller. Bu üçünün ortalamasını baz alarak ve pratikte de uygulanabilirliğini gözeterek bu ilkeleri oluşturmuştuk. 2016 yılında duyurmuş olduğumuz ilkeleri yakın gelecekte güncellemeyi planlıyoruz." diye konuştu.

Demirbilek, set çalışanlarının en büyük sıkıntılarından biri olan ‘ödemeleri zamanında alamama’ konusunda ise şunları söyledi:

"Ödemelerle ilgili olarak sermaye yapısı, kanalların yapımcılara yaptıkları ödeme takvimleri, yapımcıların set çalışanlarına yaptığı ödeme takvimleri emekçileri ve meslektaşlarımızı doğrudan olumsuz etkiliyor ve ciddi bir mağduriyet yaratıyor. İş kanununda 34. maddeye göre, ücretler 20 gün geç ödendiği takdirde çalışanlar işi yavaşlatabilir. İşten kaçınma hakları vardır. Böyle olduğu zaman da yerine bir başkası alınamaz. Ödemelerin gecikmesiyle ilgili yasal bir hakkımız var, bunun uygulanması noktasında meslektaşlarımızı bilgilendiriyoruz. Son zamanlarda ödemelerin gecikmesi durumunda konunun muhataplarıyla doğrudan görüşerek çözme yoluna gidiyoruz. Sorunlar bize yansıdıkça, sorun bazında ilerliyoruz ve ödemelerin zamanında, gecikmeden çalışanlara yapılmasını sağlıyoruz. Olumlu sonuçlar alabiliyoruz ancak alamadığımız yerler de var." dedi.

“DEVLETİN GÜÇLÜ BİR DENETLEME MEKANİZMASI OLMASI GEREKİYOR”

Ödemelerin işverenlerin insafına bırakılarak ilerlemenin sürdürülebilir olmadığını vurgulayan Demirbilek, "Devletin güçlü bir denetleme mekanizması olması gerekiyor. Caydırıcı cezalar olmalı. Böylece bir sistem oturtulabilir." diye konuştu.

Ödemelerle ilgili problemlerin ağırlıklı olarak televizyon dizilerinde yaşandığını söyleyen Demirbilek, dizilerde ilk üç bölümün ortalama iki ayda çekildiğini ve dizi yayınlanmadığı için çalışanların da genelde ödeme alamadığını kaydetti. İşverenlerin ödemeleri ancak dizi birkaç bölüm yayınlandıktan sonra yaptığını söyleyen Demirbilek, "İşimizin doğası gereği proje bazlı çalışıyoruz, iş güvencemiz yok, sigortamız çalıştığımız zaman diliminde yatırılıyor. Mağduriyetlerin ortadan kalkması için yayıncı kuruluşların, işverenlerin uzun vadeli bir planlama yapması gerekiyor." ifadelerini kullandı.

Pandemi döneminde alınan önlemlerin bazı setlerde yeterli, bazılarında ise yetersiz olduğunu söyleyen Demirbilek, aşılama süreciyle birlikte kendilerine ulaşan şikayetlerin de azaldığını bildirdi.

“GEÇEN SENEKİ KAŞELER BU YILIN ALIM GÜCÜNÜ KARŞILAMIYOR”

Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik buhranın set çalışanlarını da etkilediğini belirten Demirbilek, "Meslektaşlarımız aldıkları ücretlerde iyileştirilme yapılmasını talep ediyorlar. Talep edilen oran en az yüzde 35. Geçen yıl aldıkları ücretler hayat pahalılığı karşısında eksiye düştü. Bu talepler, eksi noktasından sıfır noktasına ulaşmak demek oluyor. Geçen seneki kaşeler bu yılın alım gücünü karşılamıyor. Olağanüstü zamanlardan geçiyoruz, ilk defa böyle bir şey oldu. Sektördeki birimler kendi aralarında istişare ederek, taban ücretleri belirlediler. Biz de belirledikleri rakamları duyurduk." dedi.

Sendika olarak, sektörde 20 mesleğin Ulusal Meslek Standartları’nı tamamladıklarını, onlarca mesleğin de tanımını yapmaya devam edeceklerini söyleyen Demirbilek, bunun yasal zemin için önemli olduğunu ve var olan tüm problemleri de bu altyapının üzerine oturtarak ilerlemek istediklerini sözlerine ekledi.