"Kendini duvara vurdu" savunması geride kaldı... "Polise kendilerini darp ettirmek suretiyle dezenformasyon yapan gazeteciler…"

Türkiye'de hak ve özgürlükler her geçen gün daha da baskı altına alınırken, haklarını kullanan yurttaşlar polis tarafından sert müdahaleye maruz kalıyor. Gazeteci Gökçer Tahincioğlu, 'polise kendilerini darp ettirmek suretiyle dezenformasyon yapan gazeteciler'i yazdı.

"Kendini duvara vurdu" savunması geride kaldı... "Polise kendilerini darp ettirmek suretiyle dezenformasyon yapan gazeteciler…"

Gazeteci Gökçer Tahincioğlu, bugünkü yazısında Türkiye’de engellenen temek hak ve özgürlükleri yazdı. Tahincioğlu, iktidarın en başarılı olduğu konulardan birinin kamuoyunun ‘onlar da öyle yapmasaydı’ cümlesine alıştırılması olduğunu söyledi.

Tahincioğlu, “İktidara yakınsanız, iktidarın anayasa ve kanunlara göre değil, bakış açısına göre "zararsız" görünüyorsanız sorun yok. İstediğiniz gibi hareket edebilirsiniz.

Ancak anayasadan ve yasalardan kaynaklı haklarınızı kullanmak istediğinizde, iktidarın bakış açısına göre "uygunsuz" hareket ediyorsanız, mahkemelik olmanız garanti” ifadelerini kullanarak, gazeteciler Deniz Nazlım, Sibel Yükler ve Yıldız Tar hakkında açılan davada polisin hukuka nasıl da uygun davrandığını evrak üzerinde gösterme çabasını şöyle anlattı:

İKTİDARIN UYGUN GÖRDÜĞÜ VAKIFLARA AÇIKLAMA SERBEST

Ankara'da, 5 Temmuz 2022'de, Diyarbakır'da tutuklanan gazeteciler için bir basın açıklaması yapılacağı tüm basına duyuruldu. Basın açıklaması için de Ankara Valiliği'nin "basın açıklaması yapılabilecek alan" olarak seçtiği Ulus Atatürk Anıtı Meydanı seçilmişti.

Ancak alana doğru yürüyen gazetecilerin önüne polis çıktı. Nasılsa aynı gün valilik, Doğu Türkistan Araştırmaları Vakfı ile Uygur Akademisi Vakfı'nın basın açıklamasına izin vermişti.

Öncelikle basın açıklaması yapmak için bir izin gerekmiyor. Anayasaya göre basın açıklaması ile protesto yürüyüşleri arasında fark var.

İkinci olarak Ankara'da yolu düşen herkes biliyor ki sözü edilen meydanda sırayla 5-6 basın açıklamasının yapıldığı günler bile söz konusu. Sırasını bekleyen kalabalık, basın açıklamasını yapıp dağılıyor.

Ancak o gün polis, gazetecileri basın açıklaması yapamayacaklarını belirterek alandan uzaklaştırdı. Bazı gazeteciler o yöne doğru yürümek isteyince de sert biçimde müdahale etti. Olayları bir pasajın içinden izleyen üç gazeteci Yükler, Tar ve Nazlım'a da uzaklaşmaları söylendi. Hareket ettikleri anda da müdahale edildi. Onlarca kişinin önünde üçü de darp edilerek gözaltına alındı. Kameralar bütün olanları kaydetti.

Ancak savcılığa gönderilen olay yeri tutanağı bambaşka bir bakış açısı sunuyor bize. Akla hayale gelmeyecek bir bakış açısıyla yazılan tutanağın "gerekçelendirme" bölümünde, polisin eylemin farklı bir zaman diliminde yapılabileceğini söylediği, iyi niyetten yoksun gazetecilerin ise başka amaçlarla buna karşı koyduğu belirtiliyor. Bu amaç şöyle özetlenmiş:

"… iyi niyetten yoksun, tamamı ile güvenlik güçleri ile karşı karşıya gelip buradan sözde mağduriyet yaratma odaklı eylem ve hareket tarzının (yasal uyarılara uymayan şahısların bölgeden uzaklaştırılması ve yakalama işlemleri esnasında çeşitli noktalardan kendilerine yakın medya mensupları tarafından veya müzahir şahıslarca çekilen foto ve videoların objektiflikten uzak, yandaş haber kanalları ve sosyal medya hesapları aracılığı ile mağduriyet uyandıracak şekilde paylaşılması durumu) benimsendiğini, bu konu özelinde takındıkları tavırdan anlaşılmış, beden dillerine de bu durumun yansıdığı görülmüştür."

Gazetecilerin gözaltına alınırken bu amacı beden dillerine nasıl yansıttıkları, bunun nasıp saptandığı muamma. Ama zaten, "Polisimize karşı gelenler hak ettiği cezayı bulur" şeklindeki sosyal medya mesajlarının verdiği bir güven var.”

"MUAZZAM BİR PLAN"

Tutanaktan örnekle, gazetecilerin marjinal grup ve terör destekçileriyle bir tutulduğunu anlatan Tahincioğlu, durumu şöyle özetledi:

"Öylesine cümleler ki bir yerinden kesemiyorsunuz. Ancak özetle şunu diyor tutanak:

Polisin kendilerine müdahale etmesini istiyorlar. O anki görüntülerin işkence, kötü muamele, hakaret anlamına geldiğini söylüyorlar. Bunu dezenformasyon amaçlı kullanıyorlar. Emniyet mensuplarının moralini bozarak, pasifize edilmesini, görev yapamaz hale gelmesini amaçlıyorlar.

Muazzam bir plan:

Kendini dövdüreceksin, ki polis zaten hak etmiyorsa dövmez, bunu sosyal medyada paylaşacaksın, bir de suç duyurusunda bulunarak polisin moralini bozacaksın ve böylece görev yapamaz hale getireceksin."

'KENDİNİ DUVARA VURDU' DEVRİ GERİDE KALDI

Tutanaklardaki bu ifadeler akıllara 12 Eylül döneminde işkencede hayatını kaybedenler için yapılan polis savunmalarını getirdi. Polisler, işkencede katlettikleri kişiler için 'kendini duvara vurdu' savunmasına sık sık başvururdu.

Gazetecilerin kendilerini dövdürmek suretiyle dezenformasyon yaptığı iddiası 12 Eylül karanlığında söylenen 'kendini duvara vurdu' yalanını geride bıraktı.

Yazının tamamı için tıklayın...

Etiketler
Gazeteci Gazeteciler gözaltı Diyarbakır Ankara Gökçer Tahincioğlu Polis