Anayasa Mahkemesi’ne yönelik kuşatma harekatı

Anayasanın 153. maddesine rağmen Anayasa Mahkemesi kararlarının her ne sebep ve mülahaza ile olursa olsun yerine getirilmemesi anayasal düzenin ağır bir biçimde ihlali anlamına gelmektedir. Asıl yargılanması gereken Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyeleridir.

Anayasa Mahkemesi’ne yönelik kuşatma harekatı

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bugün akşam Anayasa Mahkemesi'nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönündeki kararına uyulmamasına hükmederken; daire, “yargısal aktivizm” yapmakla suçladığı ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Söz konusu skandala ilişkin Avukat Yiğit Acar, Gerçek Gündem'e bir yazı kaleme aldı.

Yazı şöyle:

"Ülkenin ve devletin kurucusu Cumhuriyet Halk Partisi'nin lider değişimi ve devir teslim töreninin yapıldığı tarihi anlarda, bir anda haber kanalları ve internet sitelerine inanılmaz bir haber düştü. Haberin başlığı "Yargıtay’dan AYM üyeleri hakkında suç duyurusu" şeklindeydi. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararı ile anayasayı ihlal ettiğini öne sürerek Yüksek Mahkeme’nin üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Yargıtay, Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi işlemlerinin başlaması için TBMM’ye yazı gönderilmesine de karar verdi.

İnanması zordu ama bu yaşanıyordu. Siyasilerden Anayasa Mahkemesi’ne gelen saldırılara artık bizler de AYM üyeleri de alışmıştı fakat ilk kez yargı içinden AYM'ye bir saldırı, bir had bilmezlik vuku bulmaktaydı. Bu durum tarihidir ve mutlaka irdelenmelidir. O yüzden öncelikle eğer Anayasa Mahkemesi üyeleri hukuka aykırı bir işlem yaparsa, sistem kendisini nasıl güvene alır, buna bakmak gerekiyor..

AYM Temel Yapısı ve Yargı Erkinin En Önemli Kurumu Olması

Anayasa Mahkemesi ilk kez 1961 Anayasası ile kurulmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşu, görev ve yetkileri, yargılama ve çalışma usulü ile kararlarının niteliği 1961 Anayasası'nın 145 ila 152. maddelerinde düzenlenmiş; buna bağlı olarak 44 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ise 22/4/1962 tarihinde kabul edilmiştir. Sonrasında 1982 Anayasası döneminde ilk kanuni düzenleme, 10/11/1983 tarih ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile yapılmıştır. Yine Anayasa Mahkemesi, 1982 Anayasasında 146 ila 153. maddeler arasında düzenlemiştir. 2010 Anayasa Değişiklikleri Sonrası Dönemde Anayasanın 146 ila 149. maddelerinde değişiklik getiren 2010 Referandumu ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile de Anayasa Mahkemesi’nin çalışma usul ve esasları yeniden belirlenmiştir.

Yüksek Mahkemenin tam da konumuz olan bireysel başvuru imkanı 2010'da Anayasa'ya girmiş, 2012'de uygulaması başlamıştır. Anayasa Mahkemesi’nin iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışması benimsenmiş; Mahkemeye mevcut görevlerinin yanı sıra bireysel başvuruları karara bağlama ve bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesini yapmak üzere komisyonlar oluşturma imkânı tanınmıştır.

Anayasa Mahkemesi, çalışma niteliğini Norm Denetimi, Bireysel Başvuru, Yüce Divan Yargılamaları, Siyasi Parti Kapatma Davaları, Siyasi Partilerin Mali Denetimi, Yasama Dokunulmazlığı İşleri, Milletvekilliğinin Düşmesi İşleri, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Seçimi gibi 8 göreve sahiptir. Bu 8 ayrı görevde tüm kurum ve kişileri tartışmamasız şekilde bağlayacak yapıdadır. Çünkü üyeleri aslında yasama, yürütme ve yargı erkinin ortak katılımı ve çalışmasıyla atanır. Haliyle herkesin içinde olduğu bir süreçten suç çıkmasını beklemek anlamsız ve tutarsız bir tavır olacaktır.

Anayasa Mahkemesi Üyeleri Nasıl Soruşturulur?

6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri hakkında Kanunun 16. Maddesi Başkan ve üyeler hakkında inceleme ve soruşturmayı düzenlemektedir. Başkan ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçları, kişisel suçları ve disiplin eylemleri için soruşturma açılması Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu ihtimalde zaten Can Atalay kararına hükmeden 9 üye bulunması sebebiyle asla işletilemez.

Yargıtay’ın hukuksuz ve haksız iddiasının işletilmesi için diğer seçenek adli soruşturma ve kovuşturma şartını ileri sürülmesiyle yapılabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü hâli istisna olmak üzere, görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçları ve kişisel suçları nedeniyle Başkan ve üyeler hakkında koruma tedbirlerine ancak ilgili kanunun 17. madde hükümlerine göre karar verilebilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yapılır. Bu ihtimalde mümkün olmadığına göre kalan son seçeneğe bakarsak, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı imzalayan 5 üyesinin amacı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanacak bir fezlekeyle AYM'ye soruşturma açılmasına karar verilmesinin sağlanması ve AYM Genel Kurul üyeler arasından seçilecek üç kişiyle Soruşturma Kurulu’nu oluşturması olabilecektir.

AYM kararının 9 üyenin kabulü 5 üyenin reddi, 1 üyenin karar toplantısına katılmaması şekilde olduğunu hatırlarsak aslında bu suç duyurusunun sadece Yargıtay açısından zaman kazanmaya yönelik bir tutum olduğu açıktır.

AİHM ve AYM kararlarının Gücü ve Bağlayıcılığı

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. Maddesi devletlerin taraf oldukları başvurulara ilişkin olarak verilen AİHM kararlarıyla bağlı olma yükümlülüğü altına girdiğini vurgulamaktadır. AİHM, Türkiye'ye dair her kararında Anayasa'nın 153. Maddesinin 6. Fıkrasında yer alan ve Anayasa Mahkemesi kararlarının devletin tüm organları ile gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağını ifade eden hükme atıf yapmaktadır.

2010 yılında Anayasa'nın 148. maddesinde yapılan değişiklikle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruları karara bağlama yetki ve görevi verilmiştir. 2012'de uygulaması başlayan bireysel başvuruyla hükmedilen hak ihlaline dair kararlarla açısından da AYM kararlarına büyük ölçüde 2018 yılına kadar tüm kurumlarca uyulmaktaydı. 2018 ve 2021 yılları arasında AYM kararlarına karşı yerel mahkemelerce özellikle İstanbul Ağır Ceza Mahkemelerince direnilen örnekler görülmüş, bu örnekler hep siyasi yargılamalar sebebiyle olmuştur. Son olarak 2020 Ekim ayında Enis Berberoğlu 2 şeklindeki Anayasa Mahkemesi kararına yerel mahkeme direnmiş, ülke genelinde büyük hukuki tartışmalar yaşanmış akabinde 2021 Şubat ayından Enis Berberoğlu 3 olarak bilinen AYM kararının uygulanmasıyla yasama ve yürütme dışında yargı da AYM kararlarına yeniden uymaya başlamıştır. Şimdi gelinen noktada 2021 Şubattan beri bağlayıcı olduğunu herkesin kabul ettiği AYM kararlarının etkisi, gücü, yetkisi, niteliği ortadan kaldırıldığı gibi, esasen Mahkeme de ortadan kaldırılmak istenmektedir.

Can Atalay'a Dair AYM Kararının Önemi

Can Atalay'ın 14 Mayıs'tan itibaren yargılamasının durması ve tahliye edilmesine dair Can Atalay 2 şeklindeki AYM kararı çok açık ve barizdir. Karar zaten daha önce verilen Berberoğlu, Gergerlioğlu ve Leyla Güven kararlarına atıflarla doludur. Bununla beraber Can Atalay için Yargıtay'ın kesin hüküm verdiği 28 Eylül 2023'ten beri de ayrı bir ihlal mevcuttur. Can Atalay hükümlü statüsüne geçtiğinde Anayasa’nın 83’üncü maddesinin üçüncü fıkrası gereği milletvekilliği sürene kadar cezaevinden salıverilmesi gerekirken, Yargıtay kararında buna ilişkin de bir yazılı hüküm veya madde bulunmamaktadır. Anayasa’nın 83’üncü maddesine göre Can Atalay, 28 Eylül akşam itibarıyla özgürlüğüne kavuşmalı, mahkeme kararı TBMM’ye bildirilmeli, bu karar ile ilgili işlem başta TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş tarafından yürütülmeliydi.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un yetkisinde olması gereken bir hususa dair dahi kararda yer verilmemesi aslında hukuk eliyle işlenen bir cinayetin devamı niteliğindedir. Can Atalay ile ilgili ivedi şekilde bu yazıyı yazması gereken Yargıtay, bunu yapmadığı gibi 8 Kasım 2023 tarihli hukuka aykırı yeni kararında 2. Fıkrada bir de "hükümlü Şerafettin Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlere başlanması için kararın bir örneğinin TBMM Başkanlığı'na GÖNDERİLMESİNE" şeklinde karar yazarak yetki gaspına teşebbüs etmektedir. Halbuki Anayasa 83/3 gereğince zaten Can Atalay çoktan tahliye edilmeli ve 25 Ekim 2023'te verilen ihlal kararı sonrasında da hüküm kaldırılarak yeniden yargılamasına başlanmalıydı.

Felaketin Kapısında Hukuk Devleti

Hukukun üstünlüğü ilkesinin fiilen geçerli olmadığı; kamu gücünü kullanan organların, mahkemelerin ve bireylerin hukuka uygun davranmadıkları bir ülkede hukuk devletinin varlığından söz edilemez. Anayasamızda hukukun üstünlüğü ilkesinin güvencesi olan kurallardan biri de Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayıcı olduğu yönündeki Anayasa'nın 153. Maddesidir.

Anayasanın 153. maddesine rağmen Anayasa Mahkemesi kararlarının her ne sebep ve mülahaza ile olursa olsun yerine getirilmemesi hukukun üstünlüğü ilkesinin temel alındığı anayasal düzenin ağır bir biçimde ihlali anlamına gelmektedir. Yargıtay'ca yapılan yargı eliyle darbedir. Türlü bahaneler ve hukuk tanımaz tutum ve davranışlarla Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından hem Can Atalay'ın temel hak ve özgürlükleri ihlal edilmekte hem de ihlalin sürdürülmesiyle Anayasanın öngördüğü hukuk düzenine karşı koymaya teşebbüs edilmektedir. Bu suç değilse nedir?

3. Ceza Dairesi’nin verdiği gibi keyfi kararlara hiçbir hukuk sisteminde müsaade edilemez. Dolayısıyla hukuk devletinde anayasal hükümlere uymamanın ilgililer açısından cezai, idari ve hukuki sorumluluklar doğuracağı açıktır. Asıl yargılanması gereken 3. Ceza Dairesi üyeleridir."

Etiketler
Anayasa Mahkemesi (AYM) Can Atalay Yargıtay