Birinci İnönü Savaşı’nın 100. Yıldönümü

Bugün, 10 Ocak 1921’de yaşanan I. İnönü Savaşı’nın 100. yıldönümü...

Birinci İnönü Savaşı’nın 100. Yıldönümü

Bugün, 10 Ocak 1921’de yaşanan I. İnönü Savaşı’nın 100. yıldönümü...

I. İnönü Savaşı, Milli Mücadele’nin ilk zaferidir ve Milli Mücadele’nin çok önemli bir sınır taşıdır.

I. İnönü Savaşı’nın önemini anlayabilmek için günün koşullarına kuşbakışı bakmamız, savaş öncesi arka planı, altyapıyı ve nirengi noktalarını anımsamamız gerekiyor.

13 Kasım 1918’de işgal edilmiş olan İstanbul, 16 Mart 1920’de açıkça yeniden işgal ediliyordu. Harbiye Bakanlığı sarılıyor, son Osmanlı meclisi basılıyordu.

Aydınlar ve kimi milletvekilleri bir bir toplanıp Malta’ya sürgün ediliyordu.

Mustafa Kemal de 19 Mart 1920’de Anadolu’ya gönderdiği genelgeyle her sancakta seçim yapılmasını, yeni seçilen meclisin Ankara’da toplanacağını bildirmişti.

İşgal güçleri, Anadolu’da toplanacak bir meclisin Kuvayi Milliyecileri merkezi bir duruma getireceğini ve bunun çok tehlikeli olacağını çok iyi biliyorlardı. Emperyalist İngiltere, Padişah Vahdettin ve ona bağlı işbirlikçi İstanbul Hükümeti hemen önlem aldılar.

İSYANLAR BAŞLIYOR

Ankara’da meclis açılış hazırlıkları yapılırken, İstanbul Hükümeti de iç isyanları başlattı. 16 Şubat 1920’de İkinci Anzavur Ayaklanması, 13 Nisan’da Düzce Ayaklanması, 18 Nisan 1920’de Kuvayi Milliye’ye karşı padişahın İngilizlerle birleşerek Kuvayi İnzibatiye ordusunu kurdurması, Düzce’de başlayan isyanın Bolu’ya sıçraması...

İsyanlar, meclisin açılacağı sıralarda Ankara’nın ilçeleri Nallıhan ve Beypazarı’na kadar gelmişti.

İsyanlar meclisin açılışından sonra da devam etti ve Anzavur kuvvetleri 10 Mayıs 1920’de Adapazarı’nı işgal ettiler. 15 Mayıs 1920’de Yozgat’ta Çapanoğlu İsyanı başladı. Bununla yetinilmiyor, 1 Haziran 1920’de Doğu’da Milli Aşireti İsyanı başlıyordu.

ÇEMBERE ALINMAK İSTENİYOR

Mustafa Kemal, çembere alınmak isteniyordu. Ne ordusu ne de askeri vardı. Anzavurlar, “gâvur imamlar” İslam Teali Cemiyeti, Kuvayi İnzibatiye savaş halinde Ankara’yı ve Mustafa Kemal’i ateş çemberine almak istiyordu.

Öte yandan padişaha bağlı Şeyhülislam Dürrizade Abdullah’ın yayımladığı fetvada “Mustafa Kemal asidir”, “dinen ‘Katli-vacip’, öldürülmesi zorunlu kişidir” deniliyordu.

Evet, Meclis 23 Nisan 1920’de açıldı. Ancak isyanlar durmuyordu.

Mustafa Kemal bunlarla uğraşıyor, öte yandan da düzenli orduyu kurmaya çalışıyordu.

Meclis’in ve Kuvayi Milliye’nin güçlenmeden dağılmasını sağlamak amacıyla, işgal devletleri de bu tarihlerde Avrupa’da toplantılar yapıyorlardı. San Remo’da toplanan İngiltere, Fransa, İtalya başbakanları, Anadolu’da savaş kararı aldılar.

Nitekim kısa bir süre sonra, Yunan askeri birlikleri, 22 Haziran 1920’de Milne hattındaki cephe boyunca Ankara’nın toparlamaya çalıştığı ordusuna karşı saldırıya geçti.

İngilizler, Yunan saldırılarına yardım etmek amacıyla 25 Haziran 1920’de Mudanya’ya, 2 Temmuz’da Bandırma’ya denizden askeri birlik çıkardılar.

Mustafa Kemal, çembere alınmak isteniyordu. Ne ordusu ne de askeri vardı. Anzavurlar, ‘gâvur imamlar’ İslam Teali Cemiyeti, Kuvayi İnzibatiye savaş halinde Ankara’yı ve Mustafa Kemal’i ateş çemberine almak istiyordu. Mustafa Kemal bunlarla uğraşıyor, öte yandan da düzenli orduyu kurmaya çalışıyordu.

BURSA’NIN İŞGALİ

Yunan askeri güçleri de güneyden yürüyorlardı; 30 Haziran 1920’ye kadar Kula, Eşme, Sındırgı ve Edremit’i, daha sonra da Susurluk ve Bandırma’yı ele geçirdiler. İlerleyen Yunan ordusu 8 Temmuz 1920’de Bursa’yı işgal etti.

Meclis açılalı henüz 76 gün olmuştu, milletvekillerini yas bağlamıştı.

Bu arada 31 milletvekili tarafından verilen bir önerge oybirliği ile kabul edilerek Meclis kürsüsüne siyah bir örtü serildi. Bu örtü işgal güçlerinin ülkeyi terk ettiği tarihe kadar Meclis kürsüsünde kaldı.

Yunan işgal birliklerinin yürüyüşleri sürüyordu. 20 Temmuz 1920’de bir İngiliz savaş filosunun desteği altında Tekirdağ da işgal edildi.

Trakya’ya çıkan Yunan askeri birlikleri 25 Temmuz’da Kırklareli ve Edirne’yi de aldılar.

Böylece Osmanlı Devleti’nin tarih boyunca başkentleri olan Bursa, Edirne ve İstanbul yabancı askerlerin işgali altına geçmişti.

Utanmaz mütareke basını ise şöyle yazıyordu: “Kuvayi Milliye parlak sözlerle milleti aldattı. Bursa’yı, Edirne’yi savunamadı. Boş yere kan dökülmesine sebep oldu.”

Kuvayi Milliye vatanı kurtarmaya çalışıyor, işbirlikçi Alemdar gazetesi ise demagoji yapıyordu.

SEVR DAYATILIYOR

Yunan birlikleri Bursa, Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne’yi işgal ederken, Batılı emperyalist devletler de o tarihte Sevr Antlaşması’nı dayatıyordu.

Nitekim, 22 Temmuz 1920’de padişahın başkanlığında toplanan İstanbul’daki Saltanat Şûrası Sevr’i kabul etti.

Kuvayi Milliye Meclisi moral ezikliği içindeydi. Mustafa Kemal, düzenli orduyu kurabilmek, zorluklarla başedebilmek için uğraşıyordu.

ALİ FUAT PAŞA VE GEDİZ SALDIRISI

Yunan güçlerinin Bursa’yı işgal etmeleri nedeniyle yenilme duygusunun verdiği öfke ve Meclis ile kamuoyunun artan baskısı karşısında Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa, Gediz bölgesinde mevzilenmiş olan bir Yunan tümenine karşı saldırıya geçme düşüncesini, Ankara’ya, Genelkurmay Başkanlığı’na bildirdi.

Yunan ordusunun üç tümeni Bursa bölgesinde, bir tümeni Uşak’ta, bir tümeni Aydın bölgesindeydi. Gediz’deki Yunan tümeni diğer ana kuvvetlerden ayrı ve bağlantısız görünüyordu.

Ali Fuat Paşa, bu bağımsız Yunan tümenine baskın yaparak bir başarı sağlamak istiyordu.

Mustafa Kemal böyle bir saldırıya karşıydı. Genelkurmay Başkanı İsmet İnönü’yü Ali Fuat Paşa’nın yanına göndererek “ordunun henüz hazır olmaması nedeniyle böyle bir saldırıya karşı olduğunu” bildirdi.

Ancak, Ali Fuat Paşa ısrar ediyordu. Sonunda, Batı Cephesi Birlikleri, 24 Ekim 1920 gecesi Yunan birliklerine karşı saldırıya geçtiler. Ne yazık ki sonuç yenilgi oldu.

Yeni kurulan ordu ve Meclis bir yenilgi daha almıştı. Bunun sonunda, Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa, Moskova’ya büyükelçi olarak gönderildi. Batı Cephesi Komutanlığı’na Albay İsmet Bey atandı.

DÜZENLİ ORDU

Mustafa Kemal’in temel düşüncesi bir an önce disiplinli ve düzenli ordunun kurulmasını sağlamaktı.

Ancak Milli Mücadele’nin zor günlerinde, isyanlara karşı savaşan ve Milli Mücadele’ye yardım eden Çerkez Ethem kuvvetleri, düzenli ordu kurulmasını istemiyorlardı.

Örneğin, Çerkez Ethem’in kardeşi Saruhan Milletvekili Reşit Bey bir toplantıda Mustafa Kemal’e “Hâlâ şu erkânı harp beylerle mi (kurmay subaylarla mı) gâvuru kovacağınızı sanıyorsunuz?” diyor ve “1893’ten beri talim ve terbiye ile kazanılmış tek bir savaş olmadığını” ileriye sürüyordu.

Buna karşın, 10 Kasım 1920’de göreve başlayan Albay İsmet Bey, düzenli ordu için hızla çalışmaya başlamıştı.

Cephe Komutanı İsmet Bey iki ateş arasında kalmıştı. Bir yandan Ethem sorununu çözmek için uğraşırken öte yandan Yunan işgal güçlerinin saldırısını da durdurmak gerekiyordu. Askerin İnönü mevzilerine bir an önce ulaştırılması gerekiyordu. Birlikler iki günlük mesafeyi bir günde almak zorundaydılar.

ÇERKEZ ETHEM İSTANBUL’A YANAŞIYOR

İngilizler de durumu izliyorlardı. Düzenli orduya karşı olan Çerkez Ethem, İstanbul Hükümeti’ne yanaşıyordu.

2 Ocak 1921 günü, Çerkez Ethem, İstanbul’daki sadrazama çektiği tel-grafta, Ankara’ya karşı harekete geçtiği, Yunan komutanlığı ile anlaşmaya vardığı bilgisini veriyor ve “tutulacak yol konusunda yüksek sadrazamlık katının destek ve onayını almaya gerekli gördüm” diyordu.

Ethem, böylece isyanını ve Yunan Komutanlığı ile işbirliği yaptığını İstanbul Hükümeti’ne resmen bildiriyordu.

Aynı günlerde, çaresiz olarak Kütahya’da Ethem kuvvetleriyle Batı Cephesi Kuvvetleri arasında çatışma çıktı.

Ethem kuvvetleri 6-7 Ocak tarihlerinde, Gediz’deki milli orduya topçu ateşiyle savaş açarak, düzenli birlikleri epeyce zor durumda bırakmıştı.

Batı Cephesi birlikleri ile isyan eden Ethem birlikleri arasında çatışmalar sürerken, tam bu sırada, 6 Ocak 1921 Perşembe günü sabah 10.30’da Cephe Komutanı Albay İsmet Bey’e şu haber verildi:

“Yunan Ordusu, Bursa ve Uşak’tan bu sabah ileri harekete geçmiştir.”

İKİ ATEŞ ARASINDA

Yunan kuvvetleri ilerliyorlardı; Banaz, İnegöl ve Yenişehir’i işgal ettiler.

Cephe Komutanı İsmet Bey iki ateş arasında kalmıştı. Bir yandan Ethem sorununu çözmek için uğraşırken öte yandan Yunan işgal güçlerinin saldırısını da durdurmak gerekiyordu. İnönü bölgesi yönünde harekete geçmiş olan Yunan birliklerine ulaşmak için tren yoluna ve en yakın tren istasyonuna varmak için askerlerin 80 kilometre yol yürümeleri gerekiyordu.

Bu durumda Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey, Ethem üzerine yapılan hareketi bir süre için askıya aldı. Gediz bölgesinde 61. Tümen Komutanı Yarbay İzzettin Çalışlar’ı bırakarak, Yunan saldırısını durdurmak amacıyla İnönü bölgesine yöneldi.

KAPANIN ORTASINDA

Askeri açıdan Cephe Komutanı İsmet Bey tam bir kurt kapanının ortasında kalmıştı. Önünde Ethem ve iki kanatta güçlü Yunan birlikleri vardı...

Askerin İnönü mevzilerine bir an önce ulaştırılması gerekiyordu. Yunan güçleri İnönü mevzilerine yakındı ama Batı Cephesi birlikleri daha uzaktı. İki günlük mesafeyi bir günde almak zorundaydılar.

Bu savaşlara bizzat katılmış olan Yüzbaşı Rahmi Apak durumu şöyle anlatıyor:

“Batı Cephesi kıtaları, beş günden beri uzun yürüyüşlerle çok yorgun düşmüşlerdi. Mevsim kıştı. Askerin çoğunun kaputları yoktu. Öksürüyorlardı. Erat cılızdı. Hayvanlar ayakta yürürken uyuyorlar ve düşüyorlardı. Yollar kötü ve çamurdu.”

Bugünkü yazımızda, savaşa giderken genel durum ve koşullar ele alınmıştır. Yarın da I. İnönü Savaşı üzerinde durulacaktır.