Ağırlaşan sorunlar! Görev ve sorumluluktan kaçanlar…

Doğrudan Atatürk’ü hedef alan mesajları, cumhuriyete yönelik sözleri, kadınları hedef alan ağır suçlamaları, sorun yaratıp çözümden uzak durmaları unutmuş...

Doğrudan Atatürk’ü hedef alan mesajları, cumhuriyete yönelik sözleri, kadınları hedef alan ağır suçlamaları, sorun yaratıp çözümden uzak durmaları unutmuş değiliz. Yine güç zehirlenmesine bağlı inatlaşmayı, rant hırsının neden olduğu çevre felaketini görmezden gelmeyi, gündem değiştirmeye yönelik bir taşla üç beş kuş hesabı yapılarak atılan yanlış adımların siyasi ve uluslararası sonuçlarını önemsememeyi, unutmuyoruz.

Büyük ve masraflı törenlerle atılmış temelleri bir daha atmayı, yıllar önce açılmış tesisleri bir daha açmayı, fethedilmiş yerleri bir daha fethetmelerini ve bunu yutturmalarını unutmuyoruz, daha doğrusu unutturmuyorlar.

O halde tarihi bilmeyen, coğrafyayı önemsemeyen, uluslararası tepkileri görmezden gelen, inadı ve iddiası artarak süren, doğanın yapısıyla oynayan, doğal olmayan felaketlere davetiye çıkaran, toplumun sinir uçlarına dokunmayı görev edinen ve çıtayı her alanda yükseltenlere sorma zamanıdır!

Amasız, fakatsız, lakinsiz, eğersiz kılıflara sığınmak için kafa yormadan, lafı eğip bükmeden verilecek yanıtınız var mı? Yoksa her zaman olduğu gibi; Sayfalarda cevapsız kalarak, ekranlarda havada asılı kalarak, zihinlerde kocaman soru işaretleri bırakarak, “Yanlış anlaşıldı, maksadımı aştı, uzun tümceler arasından cımbızlandı” kolaycılığına ve inkârına mı sığınacaksınız?

Evet, zor bir dünyada yaşıyoruz doğru, nereye gidersek gidelim bundan kaçış yok doğru, hayat müşküllerle dolu doğru. Bunun için de Virüs böyle yaptı ne söylesek boş diyebiliriz, Pandemi neden oldu biz ne yapalım deyip sıyrılabiliriz, ortada COVİD-19 adlı bir günah keçisi zaten var deyip suçu ona yükleyebiliriz, Corona bu sağı solu belli mi olur diye geçiştirebiliriz!

Ancak; iklimin mevsimin, havanın suyun, öfkenin neşenin, saadetin felaketin, doğanın manzaranın, talihin bahtın, geçmişin geleceğin, yönetenin yönetilenin, özetle bizlerin olup bitene hiç mi katkısı yok diye sorup, hiç mi suçumuz yok da diyebilmeliyiz…

Bunu yazmak zorundayım! Siz bakmayın sorunlar çözülüyor diye afralı tafralı hava atanlara! Siz bakmayın sabah akşam üst perdeden söylenenlere! Siz bakmayın, rekor kırdık diye tepeden bakanlara! Siz bakmayın, dünya bizi kıskanıyor abartısına! Siz bakmayın, ağız uçuklatan harcamaları, parmak ısırtan bir marifetle haklı göstermelere! Siz bakmayın gece yarısı geçirilen önergelerle yargıya dinamit koymalara! Siz, “alaca karanlıktayız ama gören yok!” gerçeğine bakın! Başlığı yine ve yeniden okursanız, hak vereceksiniz…

Yeri gelmişken bu kargaşa ve karmaşa içinde iki küçük ayrıntıya özel olarak dikkat çekmek isterim: 1-Bellek yanılmaz. 2- Arşiv unutmaz. Bu iki ayrıntıyı somut örnek ve alıntılarla açarak ilerlersem;

Açıklamalara ne demeli?

Eski AKP’li Yeni Gelecek partili A. Davutoğlu diyor ki: “Ben AKP’den ayrılmadım, ihraç edildim. Ne istiyorlar peki? Körü körüne itaat!” Yorumsuz…

Adalet Bakanı; “5 yılda yeni muhtelif tipte 94 cezaevi yaptık!” diye övünüyor. Hollanda hükümeti suç oranı düştü diye cezaevlerini kapatıyor. Yorumsuz…

Tarım Bakanı katıldığı bir toplantıda aynen şu ifadeyle; “Cumhurbaşkanına bir kez daha alkış verin!” diyor. Yorumsuz…

Şair Müjgân Akpınar; “Karşılıksız verdi halka canını/ Her parçam senindir al diye diye/ Onunla başladı sabahlarımız/ Kara günümüze dur diye diye.” Yoruma açık!

Sözün özü şu ki; Sade yurttaşlar olarak bize düşen; hissetmek, yargılamak, hesap sormak, düşünmek, direnmek, başkaldırmak, göze almak ve vazgeçmemektir. Bu koşullarda tarih bize yeni bir sayfa açar mı? Yoksa size bu layıktır diyerek kızıp geçer mi? Bekleyip göreceğiz.