Her koşula direnen ve her koşulda koşan kadınlara takdimimdir!

Fransa’nın ilk kadın bakanı Edith Creson der ki: “Kadın- erkek eşitliği ne zaman sağlanır bilir misiniz? Yeteneksiz kadınlar da iyi makamlara geldiği...

Fransa’nın ilk kadın bakanı Edith Creson der ki: “Kadın- erkek eşitliği ne zaman sağlanır bilir misiniz? Yeteneksiz kadınlar da iyi makamlara geldiği zaman!”
Amerikalılar der ki; “Bir kadının ünü ve yeteneği, ona mutluluk değil, mezar yaratır.”

Hindistan’ın kurucusu Gandi der ki; “Ey kadınlar! Size önce gülerler. Sonra umursamazlar. Daha sonra savaş açarlar. En sonunda siz kazanırsınız.”
Örnekleri uzatmak mümkün! Sadede ve ülkemize gelelim!
Çalışan, emeğini, ürününü paylaşan, bu arada ruhu, bedeni örselenen, evini, yakınlarını, toprağını önemseyen, hele de çoluk çocuğunu her şeyin üstüne- önüne koyan kadınlardan söz ediyoruz. 1920’lerde “kadın”, 2018’de “bayaan ve hanım” olan kadınlardan...

Hünerli elleriyle üreten, hoyrat ellerle öldürülen; “zorluk, yokluk, yoksulluk, hastalık kabulümdür yeter ki dayak olmasın!” diyen kadınlardan söz ediyoruz. Göz açıp gördüğü, gönül verip sevdiği tarafından öldürülen kadınlardan…
Ücretsiz aile işçiliğinde, çocuk bakımında, cinayetlerin her türünde var olan, karar verme mekanizmalarında, sosyal güvencede, çalışma hayatında adı sanı olmayan kadınlardan söz ediyoruz…

Erkek egemen bakış lütfedip yer açmazsa hak ettiği halde yer bulamayan, eşit işe eşit ücret alamayan, özellikle son yıllarda kendisinden sadık bir eş, mazbut bir ev ya da iş kadını, fedakâr bir anne, özverili bir evlat olma modeli istenen ve beklenen kadınlardan söz ediyoruz…
Şişmanladıkça, yaşlandıkça daha az süslenmesi istenen, aynalara daha çok küsmesi gereken, eteğinin boyuna, yakasının düğmesine daha çok dikkat etmesi beklenen kadınlardan söz ediyoruz. Saçlarını boyamaması, koyultması, torun bakması, daha çok dolma sarması gereken kadınlardan. Çünkü ona egemenlerce sönük ve tekdüze bir yaşam hakkı tanınmıştır ve o tüm bunlara uymak zorundadır!

Buraya kadar iyi de! Ya o rol biçilen kadın kendine gösterilen yere ve yöne değil istediği yöne giderse ne olacak? Dünyanın ona anlatılandan daha büyük olduğunu, zamanın ona tanınandan daha geniş olduğunu anlarsa ne olacak? Durmak yerine koşmayı seçerse ne olacak? Şu mu? Boy hedefi olacak, attığı her adım dikkatle izlenecek, günü geldiğinde de günü gösterilecek! (Amerikalılar haklı mı ne?)

Sistem ve muktedirler onu hep korkmaya ikna edecek! Böylece kendi bildiğini okuyan, ayağı yere basan kadınlar sevilmeyecek! Karşı çıkan olursa; “Her şey senin iyiliğin için” diye söze başlanacak

Rakamların diliyle; Erkekler 2017 yılında 290 kadını katlettiler, 417 kadını yaraladılar, 14 kadın cinayetinde failler belirlenemedi, 10 kadın ve 2 kız çocuğu ölü bulundu. Ateşli silahlar boşanmak isteyen kadınlara boşaltıldı. Bu arada babalar öç alma duygusuyla 22 çocuğu öldürdüler. Bu çocukların yüzde ellisi bıçakla öldürüldü. Umursayan oldu mu?

Y.N: Merkezine insanı ve kadını koyduğum yazarlık yolculuğumda ve yazı evrenimde hep kadınları ön planda tuttum, kadınlar etrafında şekillendim, kadına ait sorunları kaleme aldım. Kadınların hatırı büyüktü ve malzemem çoktu! Şiddet, öfke, taciz, terk etme, aldatma, ötekileştirme, çocuk gelin, berdel, kan parası, başlık parası, ilgisizlik, şiddet, ardı arkası kesilmeyen kadın cinayetleri vb. Amacım bu yolculukta hem yeni ufuklar açmak, hem gerçeklere değinmek, hem birebir yaptığım söyleşilerle okuru hayatın içine sokmaktı.
Yine amacım hem dikkat çekmek, hem hayatın içinde bir yerlere sıkışmış, dokunulmaya değer anları, anıları ve onların ardındaki öyküleri dile getirmek, hem de bizi yok sayanların beynine olmasa da yüreğine dokunmaktı! Başardım mı bilmiyorum ama denedim…

Örneğin: Iğdır’da önlüğü babası tarafından yakılan kız; “O gün sobada yanan önlüğüm değil derimdi” derken onunla ağladım.
Şırnak’ta yüzü ve kolları yaralarla dolu kızın; “Derdimi derim anlatıyor” şeklindeki sözlerini bugün bile unutamadım!

Saçları çok uzun olan genç kızın kuaföre “çok kısa kesin” derken gözyaşlarını sildiğini gördüm. Kuaförün “ama çok güzel kıymayın ve size çok yakışıyor” demesi üzerine; “Mecburum ele gelmemesi lazım” derken başını önüne eğmesini unutamadım.

Ülkemizde kadınların yüzde 30’u şiddeti normal görüyorsa, yaşlı, genç, çalışan, çalışmayan bazı kesim “iyi oldu, enerjisini evde boşalttı, yoksa dışarda sorun çıkarırdı” deyip dayağı içselleştiriyorsa aklımda kalanlarla sizleri baş başa bırakma zamanıdır.

Unutmayalım basamakları inmek de, çıkmak da bizim elimizde!
Büyük Atatürk’ün; ülke kan ve barut kokuları içinde kurtuluş mücadelesi verirken KADINI cumhuriyet projelerinin temeline oturtmasını unutmayalım. Gazi’nin yıllar önce biz kadınlara açtığı ışıklı ve çağdaş yolu, Gandi’nin sözlerini unutmayalım!
Not: 8 Mart Kadınlar Günü nedeniyle 118 E Lions Dernekleri Federasyonuna konuşacağım…