Dünün Çağdaş Kalkınma Modeli ve Türk Buluşu Kurumlarından Bugünün Eğitimine…

Köy Enstitüleri başlıklı yazıma Erzurum’dan Samsun’a, İzmir’den Yozgat’a, Konya’dan Kars’a, eğitimcilerden okurlara gelen ileti ve yorum yağmuru bu uzun yazının omurgasını oluşturdu. Baştan demiştim zaten bu derya deniz konuyu bir yazıya sığdırmak mümkün değil diye. Övünmek gibi olsun yine haklı çıktım!

Bakan dayanmayan MEB’e! Adına köklü değişiklik dedikleri projeleriyle nam salan ve sık sık değişen bakanlara! İlkokullarda andımızı yasaklayıp, proje okulları başlatıp, anaokullarında mescid, ilkokullarda Umre ödüllü yarışma açıp, sınıflara mezar maketi sokanlara! Apartman tipi özel okulcuğun önünü açanlara! Market kasasında oturan doktoralı tarih öğretmeninin “burada oturmak için mi bunca yıl emek verdim!” şeklindeki sözlerine! Köylerdeki 20 bin okulu kapatıp, imam, vaiz ve tarikat şeyhlerine ders anlattıranlara! Hukuka aykırı bir şekilde nesnel kriterler oluşturmadan; “Bu gitsin, bu kalsın, bu gelsin!” diyerek binlerce öğretmenin yerini değiştirenlere! Hele de “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli!” adı altında tarikatlarla protokol yapanlara bakınca…

85 yıl önce bir güneş gibi doğan; Kız-erkek birlikte kültürlü, donanımlı, becerikli, eşit yurttaş, kaliteli eğitim, üretime katkı sağlayan öğretmen vizyonuyla hayata geçen! Okutulan dersler arasında halk müziği ve halk oyunları da olan, okul duvarlarını resim, okul bahçelerini heykellerle donatan, voleybol -futbol oynayan, uygulamalı meslek dersleri kapsamında fırına girip ekmek pişiren, tarlaya girip sebze çapalayan, kendi ürettiklerini yiyip, kendi diktiklerini giyen! Her mezunu en az 150 klasik eser okuyarak diploma alan ve atandıkları okullara ellerindeki tahta bavullarla kitaplar götüren! Kütüphaneleri, spor salonları, yatakhaneleriyle göz dolduran! Efes’te, Bergama’da, Perge’de, Alacahöyük’te inceleme gezilerine katılan! Keman, bağlama, mandolin, akordeon çalan, orkestra kuran Mozart, Vivaldi, Bach, Beethoven dinleyen! Sofokles, Moliere, Gogol, Çehov’dan oyunlar sahneleyen o kuşağa bakınca…

email [#52C1F5] Created with Sketch. Her gün aynı saatte, en önemli gelişmeler e-posta kutunda! Şimdi ücretsiz üye ol, gündemi kaçırma!

Benim memleketim olan Kars’a bağlı Cılavuz Köy Enstitüsü öğrencilerinin fizik öğretmenlerinin gözetiminde elektrik santrali kurup o yıllarda ilçeye ve köye elektrik verdiklerini hatırlayarak, cebine tebeşiri, sırtına kara tahtayı alıp kahve kahve dolaşarak halka okuma yazma öğreten Köy Enstitülü Nazif Evren’i anımsayınca...

Enstitülü bir öğretmenin; “Çifteler’deki öğrencilerimizin okuma düzeyine yetişebilmemiz önemli bir sorun oluyordu. Öğrenciler ekmek yer gibi kitap okuyorlardı, hatta köylerine izinli gidenler, dönüşlerinde arabaya verecekleri parayı kitaba verip, okullarına yayan geliyorlardı” şeklinde sözlerini hatırlayınca…

Anadolu’nun ters giden talihine bir güneş gibi doğan bu kurumlarda okuyan; yokluk, yoksulluk içindeki köylerinden kimisi eşekle, kimisi kamyonla, kimisi yürüyerek engelleri aşa aşa gelen köy çocuklarını hatırlayınca! Kurucu kadroların öngörüsünün ürünü ve temelinde Büyük Atatürk’ün eğitim görüşünün harcı olan bu kurumları bitirip köylere gidenlerin yanlarına demirbaş olarak verilen kitaplarla bir yandan onların entelektüel alt yapıları hazırlanırken, diğer yandan köyde kütüphanenin temellerini atmalarının sağlandığını hatırlayınca…

Gel de 2025’in eğitimsizleştirilen eğitiminin fotoğrafını çekme!

Felsefe eğitiminin bir yana itildiği! Müzik eğitimimin gereksiz sayıldığı! Edebiyat kitaplarının çağın gerisinden haber verdiği! Kitap satışlarının günbegün azaldığı! Televizyonların yozlaşmayı hızlandırdığı günümüze bakınca…

Ataması yapılamayan matematik öğretmeninin çalışması gereken lisede geçici kadroyla hademelik yaptığını! Fen Bilgisi öğretmeninin cep harçlığı için anaokullarında palyaçoluk yaptığını! Türkçe öğretmenlerinin marketlerin tanıtım stantlarında peynir tattırdığını! Sonunda dayanamayıp kendini tavana asan coğrafya öğretmenini cebinden sadece 6 lira çıktığını! Biyoloji öğretmenlerinin maden işçiliği yaptığını! Sosyal Bilgiler öğretmeninin çobanlık, edebiyat öğretmeninin ayakkabı boyacılığı, fizik öğretmeninin inşaatlarda amelelik yaptığını hatırlayınca…

Köy Enstitülerinde Tarih derslerine giren Ordinaryüs Prof. Enver Ziya Karal’ı, Zootekni derslerine giren Prof. Selahattin Batu’yu, Edebiyat derslerine giren Sabahattin Eyüboğlu’nu, özel yasa ve düzenlemeyle müzik derslerine giren ve gençlere saz çalmasını öğreten Âşık Veysel’i, Ruhi Su’yu hatırlayınca…

Kırsal kesim insanına, bilginin yanı sıra bilinç aşılayan, köylünün sorunlarına çare arayan, çocuğunu, kadınını, gencini eğiten, iğnesini yapan, dilekçesini yazan, olmayan yoluna, suyuna elektriğine çözümler arayan, inşaatlarda çalışan, okulda edindiği teknik becerisini köylüyle paylaşan o vazife kuşağının yaptıklarını unutmayarak gözyaşlarına boğulunca…

Balıkesir Savaştepe Köy Enstitüsü’nde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün derslikleri dolaşmak için okula gelirken yolda genç bir kızın koyun otlattığını görerek yanına gidip, adını sorduğunu, elindeki torbanın içinde ne olduğunu merak ettiğini, torba açılıca, içinden bir topak peynir, bir parça köy ekmeği ve MEB tarafından yayınlanan Sophokles’in Kral Oidipus adlı kitabının çıktığını, Paşanın yanındakilere dönerek; “Gördünüz mü? Köy Enstitülerinde kitap ve ekmek bir arada tutuluyor. Türkiye’de herkes ekmeği ve kitabı bu kadar önemsediği zaman ülke gerçekten kalkınmaya başlar.” şeklindeki sözlerini hatırlayınca…

Hasanoğlan Köy Enstitüsüne giden Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun; “Enstitüyü dolaşırken okulun hayvanlarını barındıran ahırda bir çocuk gördüm. Gece nöbeti ona düşmüş. Elinde kitap vardı, okumaya dalmıştı. Baktım Shakespeare okuyordu. Nasıl okuduğunu, nasıl kavradığını, ertesi gün sahneledikleri oyunda gördüm.” şeklindeki sözlerini anımsayınca…

Ardeşen doğumlu Çifteler Köy Enstitüsü mezunu Prof. Dr. Yakup Kepenek’in; “Biz bu okullarda yaparak ve yaşayarak öğrendik, özgür bir ortamda eğitim aldık, tabiat bilgisi dersinde kurbağa kestik. Yunus Emre ve Brahms’ı birlikte işledik. Halkoyunları oynadık. Bu kurumlarda 12 yaşındaki çocuğa fizik laboratuvarının anahtarının teslim edildiğini gördük.” şeklindeki sözlerini hatırlayınca…

Toprağın kıraçlığına, iklimin sertliğine, şartların ağırlığına karşı sahaya Köy Enstitülerinin inanç ve gayretinin sürüldüğünü, tarihsel sürecin başarı öyküleriyle dolu olduğunu, bu başarı öyküsünün sonunun ne yazık ki hüzün yüklü olduğunu unutmayınca…

Zor koşullarda kazanılmış, büyük bedeller ödenerek var edilmiş Cumhuriyetimizin aydınlık ve onurlu geçmişindeki kilometre taşlarından olan Köy Enstitülerinden 17 bin 341 mezununun arasından 1398 kadın, 15 bin 943 erkek öğretmen, 300 yazar, 400 müzik ve sanat insanın çıktığını unutmayınca!

Ülkemizin kalkınmasına, aydınlanmasına emek veren, güç katan kurumlar olan Köy Enstitülerinden yetişenlerden 8 bin 675 eğitmen, 1599 sağlık memuru yakınmadan, yüksünmeden, çıkar gözetmeden ortak bir ruh ve amaçla görev yerlerine koştuklarını hatırlayınca…

Özellikle de! Ülkemizin her coğrafi bölgesini kapsayacak şekilde özel bir seçimle memleketin her köşesine ve kişisine ışık olan, laik, demokratik, toplumcu, evrensel, nitelikli eğitimin hakim olduğu bu kurumlara bakınca! Köy Enstitülerinin tam anlamıyla Büyük Atatürk’ün hedeflediği “fikri hür, vicdanı, hür, irfanı hür gençler” yetiştirdiğini görürüz…

Söz buraya gelmişken gel de Köy Enstitüleri marşından bir bölümü paylaşma; “Sürer, eker, biçeriz, güvenip ötesine/ Milletin her kazancı, milletin kesesine/ Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine/ Toprakla savaş için ziraat cephesine/ Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz/ Biz yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz.”

Yazıya noktayı Köy Enstitüsü ruhunu olağanüstü dizeleriyle aktaran öğretmen- şair Özbek İncebayraktar koysun.

“Onlar köy çocuklarıydı/ Kurumuş çalılar gibiydiler bozkırda/ Kavrulmuş ekinler gibiydiler/ Geldiler, yalın ayakları ve yırtık mintanlarıyla geldiler/ Gönen’e, Aksu’ya, Kepirtepe’ye geldiler / Ezilmiş, sömürülmüş, horlanmış ve unutulmuştular bin yıldır/ Ferhat oldular yardılar İdris Dağını/ Gürül gürül akıttılar suyunu Hasanoğlan’a/ Köroğlu oldular kafa tuttular Bolu Beylerine/ Yıktılar saltanatını ağaların/ Tolstoy’u, Balzac’ı okudular koyun güderken/ Mozar’ı, Beethoven’i çaldılar dağ başlarında/ Moliere’i, Sophokles’i oynadılar…

Horon teptiler Beşikdüzü’nde kol kola/ Halay çektiler Yıldızeli’nde türkülerle/ Diz vurdular Ortaklar’da efece/ Siz her gece mehtaba çıkarken Heybeli’de/ Onlar duvar ördüler, çatı çattılar, yıldızlara bakarak yaz geceleri harman yerlerinde yattılar./ Kazma salladılar yorulmadan/ Kerpiç döktüler, sızlanmadılar hiç/ Yakıştı nasırlı ellerine kitap ve çekiç…

Başladı yurt harmanında imece/ Bir gece karanlık inlerinden sinsice Brütüsler çıktı ansızın/ Çektiler zehirli hançerlerini, vurdular sırtlarından haince/ Çıktı mağaralarından yarasalar/ Çıktı halk düşmanları, üşüştü sülükler gibi üstümüze/ Emdiler kanımızı doymadılar, yıktılar umudunu Türkiyemin/ Aydınlık bir Türkiye gelir aklıma, kalkınmış bir Türkiye gelir/ Köy Enstitüleri denince!”

Özetle! Yürekteki umutları altı boş uyarılarla, içi boş önerilerle yerle bir edenleri, gözümüze batan sorunları göz ardı edenleri, havadaki öfkeyi, toplumdaki haklı isyanı görmeyenleri görünce! Gel de dönemin şairlerini, eli öpülesi vazife kuşağını, emeği geçenleri, kısaca Cumhuriyetin aydınlık yüzüne katkı sunanları anma, özleme, arama, hatırlama, yazma…

Özetin özeti! Dünya Pedagoji ansiklopedisine “Türk Buluşu Kurumlar!” diye geçen, UNESCO tarafından “Çağdaş Kalkınma Modeli!” olarak önerilen, ülkenin gereksinimlerini temel alan, yaparak, yaşayarak öğrenmeyi hedefleyen, insanı özgürleştiren, toplumsallaştıran yetenekleri ortaya çıkaran bu kurumların mensuplarına, mezunlarına, emeklerine, yurtseverliklerine, anılarına saygıyla…

Etiketler
Eğitim Milli Eğitim Bakanlığı