Her Kademede Kırıklarla Dolu Eğitim Karnemiz…
Neşe Doster, eğitim konusunda yazmasını isteyen öğrencileri için Türkiye'deki durumun vahametini madde madde sıralıyor.
Önce bir anekdot: Ders verdiğim kurumlardaki öğrencilerimden birine; “Devamsızlığının nedenini sorunca?” verdiği yanıtı unutamadım. “Hocam köşe yazılarınızın sıkı takipçisi olarak, gündemi takip ediyorum, yetmez mi?” Hem mutlu olmuş, hem de yetmez demiştim. Sanırım aralarında grup kurmuşlar ki sorunlarını dillendirerek; “Hocam! Eğitime güvenimiz azaldı, aldığımız eğitim bize eleştirel düşünce, entelektüel derinlik, ailemize ve topluma katkı sağlamadıktan sonra büyük umutlarla alıp, hayal kırıklığına dönen diplomalarımızı duvara asıp bakarak iç çekmek için mi alıyoruz? Zaten yapay zeka her soruya yanıt veriyor” gibi konu başlıkları açarak eğitim konusunu yazmamı istediler. Bu konuyu sık yazmama rağmen onları kıramadım, bugün köşem onların olsun…
Sırayla gidersek: TÜİK 2024 yılına ait çocuk verilerini açıkladı. Ayrıntılara boğmadan özetlemeye çalışalım;
Ülkemizde 2024 itibariyle 21 milyon 817 bin çocuk yaşıyor. 7 milyonu açlık çekiyor, 6.7 milyonu günde bir öğün et, tavuk, balık, yumurta yiyemiyor, 2.5 milyonu yeni bir ayakkabı ya da kıyafet alamıyor, 7 milyonu doğum günü, arkadaş buluşması vb nedir bilmiyor. Bitmedi. Biter mi? 5.5 milyon çocuğun oyuncağı dahi yok, 4 milyonu kitap okumuyor, 14 milyonu kültürel, sanatsal ve spor olanaklarından yoksun, 11 milyonu tatil hayali daha kuramıyor. Ayrıca bu çocuklardan 7.8 milyonu hiç bisiklete binmemiş, paten sürmemiş. Bu gerçekler Yeni Türkiye’den ve yıl 2025…
Ülke nüfusunun yüzde 30’u yoksulken, çocuk yoksulluğu yüzde 35.3’ü bulmuş. Çocuk yoksulluğunda OECD devletleri arasında ikinci sıradayız. Ama sıkı durun önemli bir nokta var, atlamayalım, kayıt altına alalım, Kosta Rika’yı geçmişiz. Havanda su dövmeye, yüksek sesle böbürlenmeye, dünya devleti olmaya aday olanlara ve ülkemizi yönetenlere duyurulur. Çocuklar yatağa aç giriyor duydunuz mu?
Sırada yüksek öğretim var…
İlkokullarda, okul öncesinde, ortaöğretimde durum buyken yüksek öğretimdeki verilere ve gerçeklere bakmasak olmaz. Tek bir öğrencinin bile tercih etmediği bölümler, fakülteler mi dersiniz? Emek vererek, heves ederek, zaman harcayarak girdiği bölümden mezun olmadan ayrılanlar mı dersiniz? Aldığı eğitimin çok dışında işlerde çalışanların çokluğuna mı şaşırırsınız?
Mezunları iş bulamazken ve ihtiyaç fazlası binlerce kişiyi geçerken hala o bölümlere alınan öğrencilere, puanlar sıfırlanmasına rağmen boş kalan kontenjanlara (150 bin civarında), yerlerde sürünen akademik başarıya, her geçen gün sayıları artan ve sınavlarda sıfır çeken lise mezunlarının çokluğuna mu üzülürsünüz?
Yoksa dayanamayıp; Bunun adı emek, zaman, enerji, boşa harcanan para, planlama noksanlığı değil midir şeklinde kendi kendinize sorular mı sorarsınız? Yetinmez,; Neden koskoca MEB, YÖK, ÖSYM oturup daha iyi eğitim, daha çok istihdam gibi başat konularda planlama yapmaz diye mırıldanırsınız! Yine yetinmez yeterince yurt, yeteceği kadar burs, ihtiyaca yetecek kadrolar konusunda ön çalışma yapmaz, buna bütçe ve kaynak ayırmaz diye boşuna nefes tüketirsiniz…
Son 2 yılda 316 bin öğrencinin eğitimden çekilmesi önemli bir sorun değil midir?
Ailelerin özverisi, gece gündüz evladı okusun diye çırpınması, pazar ve marketlerden yükselen çığlığın her geçen gün artması, hasta ve ilerlemiş yaşına rağmen pazarlarda su, simit satan babaların, ördüğü el emeği işlemelerini tezgahlarda satmaya çalışan annelerin, boş cüzdanına üzüntüyle bakan ablaların varlığı ve çokluğu neden bu ülkeyi yönetenlerin ilgi alanına girmez?
Keşke hayatın pahalı, yaşamın ucuz olduğu gerçeği, ailelerin fedakarlık yapmak için ikinci, üçüncü işlerde üç otuz paraya çalışması, öğrencilerin eğitimde aradığını bulamayıp, nasılsa mezun olduktan sonra diplomam bir işe yaramayacak, bana kapı açmayacak kaygısıyla eğitimini yarım bırakması, hatta yüksek lisans ve doktoraya eskisi kadar baş vuru olmaması ilgili ve yetkilileri daha çok ilgilendirip, “israf, kaynak, zaman, enerji” gibi kavramları daha çok düşünmelerine yol açsa!
Hem OECD hem de Avrupa Birliği ortalamasının üzerinde olan genç işsizlik oranında Avrupa’da lider oluşumuz bir alarm değilse nedir sorusunu sormak zorundayız? Bir an önce mezun olup, hemen işe başlayıp ailesine yük olmaktan kurtulmak isteyen gençler aldıkları diplomaların işe yaramadığını anlayınca yurtdışı hayalleri kurmaz mı?
Kitap alamayan, yeterince beslenemeyen, zor koşullarda barınmaya çalışan, ekonomik destekten mahrum kalan gençler, son yıllarda dilimize yerleşen “ev genci” kavramının ağırlığından kurtulmak için arayışa girmez mi?
Son söz olarak! Açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veren ailelerin çokluğu, yoksulluk, işsizlik, öğrencilerin barınma, beslenme sorunları, aldıkları burs yemeğe bile yetmediği için tek mönüyü paylaşanlar, özel yurtların ağız uçuklatan aylık ücretleri, üniversiteliler için yurtların az kiraların çok olduğu bir ülke, yaşam kalitesinin her gün biraz daha düştüğü koşullar, barınma krizinin psikolojik sağlığı etkilemesi vb.
Soru notu: Siyasiler, yetkililer, yönetim erbabı tarafsız ve kararlı davranmadıkları sürece olan çocuklara, gençlere ve ülkenin geleceğine olmuyor mu?