'Beni Türk hekimlerine emanet ediniz!' 'Giderlerse gitsinler!'

İnsanların öncelikleri vardır. Öteledikleri vardır. İhmalkârlıkları vardır. Hele bizim gibi sağlığa erişimin zor ve pahalı olduğu ülkelerde konudan komşudan...

İnsanların öncelikleri vardır. Öteledikleri vardır. İhmalkârlıkları vardır. Hele bizim gibi sağlığa erişimin zor ve pahalı olduğu ülkelerde konudan komşudan öğrenilen ilaçlarla, ‘biraz daha dişimi sıkayım belki geçer’ gibi bahanelerle boş vermişlikleri daha çok vardır.

Oysa sağlık şakayı, görmezden gelmeyi, yok saymayı kaldırmayacak kadar önemli bir konudur. İlgilenilmesi, iş çığırından çıkmadan önlem alınması gereken bir konudur. Yukarıda sıralananlar hasta gözünden yapılan saptamalardır. İşin bir de hekim boyutu var onu da dilimizin döndüğünce açmaya çalışalım…

Yıllarca doğuda görev yapan bir hekim eşi olarak; Kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde, alt yapısı, malzemesi olmayan köylerde, kapanan yolda akmayan suda cepheyi terk etmeden hizmet veren sağlık çalışanlarının neler çektiğini anlamaya çalışalım…

Öncelikle son yıllarda eğitimde atılan ileri adımlarla(!), “her ile bir üniversite” politikasıyla açılan tıp fakülteleri işsiz hekim sayısının artmasına neden olmuştur. Sağlık personeline ve hekimlere yönelik saldırıların çoğalması bu evrensel mesleğe ilgiyi azaltmıştır. Sağlık sektörüne indirilen bilinçsiz neşterler, dağılımı üç büyük kentte gereksinimin çok üstüne çıkarmış, bu arada üniversitelerde hoca, hastanelerde uzman doktor sayısında ciddi sıkıntılar baş göstermiştir.

Oysa sağlık gelişmişliğin göstergesidir. Bizim gibi ileri demokrasinin(!)egemen olduğu ülkelerde konunun olmazsa olmazı; bilgidir, ilgidir, birikimdir, deneyimdir, teknolojik alt yapıdır, yaklaşımdır, tanı ve tedavidir.

Olması gerekenler; kurumsal kusursuzluk, hasta- hekim ilişkileri, içtenlikli davranış, ortamın temizlik ve ciddiyeti, zamana ve saate uyum, emin ellerde olmanın huzuru, yaratılan güven ortamıdır.

Goethe der ki; “Sevgi, insanoğlunun içinde gelişebileceği tek iklimdir.” Bu sözün gerekli ve geçerli olması gereken alanların başında sağlık sektörü gelir. Sevgi ortamının yaratılması ve ilgi iyileşmenin ilk adımıdır. Sevgi ancak eyleme dönüşürse övgüye değer olur. Hastaya dostça yaklaşım; onu evine azalan ağrıyla, çoğalan dostlukla, artan güvenle gönderir. Evine böylesi duygularla dönen hasta, tedavi sırasında doktorunu sık sık arayarak “ömründen ömür çalsa da” “ömrüne ömür katanı” asla unutmaz, her yerde dile getirir. İyileşmesini de işin ehli hekimin ve ekibinin gücüne bağlar, teknolojiye değil. O nedenledir ki nesilden nesle aktarılan büyük doktorlar vardır. Üç kuşağa hizmet eden, yüreklere ve arşivlere kazınan hekimler vardır. Ne der bir bilge? “Ünlü doktor olunur, büyük doktor olmak zordur!”

Hastanelerden randevu almanın televizyon reklamlarındaki gibi olmadığı, böbrek satışlarının internet üzerinden yapıldığı, doktorların hasta yakınlarınca öldürüldüğü ülkemizde hala 14 Mart kutlanabiliyorsa! Kutlu olsun…

Yüzde 75’i borçla yaşayan, yüzde 58’i daha iyi hayat şartlar için yurtdışına gitmek isteyen, sadece bu yılın ilk iki ayında yurtdışına giden 300 doktor varken, yüzde 20’si cebinde istifa dilekçesi ile dolaşan, çoğu borçlu, yorgun, gelecek kaygısıyla bavulunu hazır tutan hekim kaybı giderek büyüyorken 14 Mart kutlanabiliyorsa! Kutlu olsun…

Sadece sağlık çalışanlarına, mühendislere, bilim insanlarına, düşünenlere, yaşanan dertlere kafa yoranlara, sorgulayanlara, yazarlara çizerlere muhalafet artıyorsa! “Doktorlar giderlerse gitsinler!” denilerek, Suriyeli, Iraklı, Sudanlı, Bangladeşli, Afgan doktorlarla boşluğu doldurulup, yeni mezunlarla sorun çözülecekse! Şimdi hekim yakınmalarına, yapılan açıklamalara, ve mektuplara kulak verme zamanıdır!

Dr. Soner Hoca diyor ki; “Doktorlarda ulusalcılık damarı güçlendi. Gidecek olan varsa da vazgeçti.”

Dor. Ezgi Balaban diyor ki; “Beni siz okutmadınız. Sınavı torpilsiz mülakatsız hakkımla kazandım. Devletin en temel görevlerinden biri olan eğitim hakkımı kullanarak okudum. Varsa bir borcum beni okutan anne ve babamadır.”

Yurtdışına gitmek isteyen hekimler diyor ki; “Konu sadece ücret değil, sağlıktaki şiddet ve iş yükünün ağırlığıdır. Bizler şiddetin gölgesinde görev yapıyoruz. 24 saat çalıştıktan sonra yerlerde uyumaya çalışıyoruz. Covid süresinde 78’i eczacı olmak özere 500’e yakın sağlık şehidi verdik. Gitme nedenimiz daha iyi yaşam ve çalışma koşulları, gelecek kaygısı, tükenmişlik, yorgunluk, şiddet, sözlü ve fiziksel saldırı, hedef gösterilen ve aşağılanan sağlık personeli, toplumun doktorlara düşman edilmesine neden olan açıklamalardır!”

Kadın Doğum Uzmanı diyor ki: “Poliklinikte günde ortama 60-70 hasta muayene ediyorum. Bu oran saatte 10 hastaya tekâbül ediyor. Bir gün acilde sistem çöktü, hasta sahibi bana; “inşallah senin çocuğun ölür!” dedi. Tekmelerin, yumrukların normalleştirildiği kaç meslek biliyorsunuz? Karısını hastaneye götür dediğimde “benim hayvanlarım var, götüremem ölecekse burda ölsün diyen eşler var. Kanaması olan bir hastanın daha donanımlı bri hastaneye gitmesi gerektiğini söylediğim de bana; “Sen doktor değil misin? Yap işte ameliyatı” diyen hasta yakınları var. Bu meslek için 11 yıl okuyan birine eline sağlık demeyi, teşekkür etmeyi, gülümsemeyi çok görenler var. Ve tüm bu koşullarda biten bir iş günü var.”

Beni Türk hekimlerine emanet ediniz!”

Diyen Büyük Atatürk’ten; Biz sadece dünyayı, vatanı sevmeyi, bu uğurda ömrünü vermeği değil, ülkenin dert babalığı nasıl üstlenilirmiş, çözüm yolları nasıl bulunurmuş, çok yönlü bir lider nasıl olurmuş? Onu da öğrendik…

Uzun yazımı sessiz sedasız aramızdan ayrılan ve insan yaşamına ders niteliğinde bir vasiyetle veda eden Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atila Oğuzhanoğlu Hoca’yı selamlayarak ve onu rahmetle anarak sürdüreceğim. 61 yaşında hayatını kaybeden Atila Hoca bedenini bilime ışık tutmaya devam etsin diye kadavra olarak üniversitesine bağışladı. Çalıştığı üniversitenin Anatomi Laboratuvarı önünde düzenlenen törende konuşan meslektaşı Prof. Dr. Esat Adıgüzel; “Bir hocanın vücudunu öğrencilerine adaması çok önemli. Kendimi çok zor tutuyorum. Atila hocam bilime ışık tutmaya devam edecek. O çok derin bir insandı. Onunla bazen Sivas’ın türkülerini, bazen Roma’nın gezilecek yerlerini konuşurduk. Bu töreni aynı zamanda sosyolog da olan değerli meslektaşımın hocalık hayatının son dersi olarak görüyorum. Öğrencilerimizin en büyük dersi aldıklarını sanıyorum” dedi…

Törende ikinci konuşmayı, Atila Hocanın eşi PAÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nalan Oğuzhanoğlu yaparak şunları söyledi; “Sana hoşça kal demiyorum, sen içimdesin, ben, senin engin bilgeliğinden çok şey öğrendim. Öğrencilerin senden çok şey aldı. Her şey için sana teşekkür ediyorum. Çocuklar! Hocanız sizindir alabilirsiniz! Hocanızın ne kadar titiz olduğunu biliyorsunuz. O ders saatini geçirmez, geç kalmayı sevmezdi. Ders başlıyor, lütfen hocanızı alıp derse girelim.”

Bu anlamlı, iç acıtan, göz açan sözlerin ardından beyaz önlüklü tıp fakültesi öğrencileri, hocalarının Türk bayrağına sarılı na’şını omuzlarına alarak, son ve en zor dersi işlemek üzere laboratuvara götürdüler. Varlığında ve yokluğunda bilime ışık tutan Atila Hocam ışıklar içinde yatsın.

Özetle! Hastanelerden randevu almanın televizyon reklamlarındaki gibi olmadığı, böbrek satışlarının internet üzerinden yapıldığı, doktorların hasta yakınlarınca öldürüldüğü ülkemizde hala 14 Mart kutlanabiliyorsa! Kutlu olsun…

Soru Notu: Şimdi siz söyleyin! Çok sancılı, çok zor, çok yorucu, heyecanlı, gelgitli, iniş çıkışlı, nöbetli, bir eğitim sürecinden geçen bir başka meslek dalı var mı? Yaşam boyu öğrenmeyi, araştırmayı, yenilikleri takip etmeyi gerektiren başka bir meslek var mı? Sorumluluk yükü ağır olan, bakışlarında umut aranan, elleri ve sözleri mucizeler yaratan başka bir disiplin var mı?

Kutlama Notu: Mesleğine; yüreğini, deneyimini, aşkını, sevdasını, bilgisini, birikimini, deneyimini, emeğini koyan tüm hekimlerin, kapanmaz vicdan yaraları taşımadan hekimlik yapan tüm doktorların 14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun…

Dilek Notu: Umutsuz bakışlarla kapıyı çalanlara ilk tanıyı koyan, çaresiz bırakan bir süreçte hastayı ve hasta yakınlarını rahatlatan, izlenecek yol haritasını kırmadan, incitmeden, göze sokmadan, ürkütmeden anlatan hekimler! Gününüz kutlu olsun…