Mutabakat Metni dış politikada fabrika ayarlarını işaret ediyor

Mutabakat Metni’ndeki dış politika bölümü genel olarak muhalefetin restorasyon çerçevesini, başka bir deyimle tekrar belirtmek gerekirse fabrika ayarlarına dönüşü ortaya koyuyor.

Sadık okur hatırlayacaktır; bir önceki yazıya bir not düşerek Millet İttifakı’nın Ortak Mutabakat Metni’ndeki dış politika yaklaşımını değerlendireceğimi belirtmiştim.

Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin “içindekiler” ve “önsöz” dışındaki asıl metni 9 bölüm ve 227 sayfa. “Dış Politika, Savunma, Güvenlik ve Göç Politikaları” başlıklı on bir buçuk sayfalık 9. ve son bölümde “Dış Politika”ya sadece beş buçuk sayfa ayrıldığı görülüyor. Hemen belirteyim; dış politikaya ayrılan bölüm hacim olarak yeterli ancak metnin tamamı açısından bakıldığında yetersiz. Yani, ya metnin tamamı daha dar tutulacaktı ya da dış politikayı da içeren bölüm daha geniş olmalıydı demek istiyorum. Çünkü dış politika da, savunma ve güvenlik de, göç meselesi de AK Parti iktidarında ve özellikle tek adam rejiminde Türkiye’ye en çok tahribatı veren alanlar. Bu bağlamda metnin tamamında da olduğu gibi bu bölümde de restorasyon vurgusu çok açık. Dış politikada “fabrika ayarlarına” dönüleceğinin deklare edildiği bir metinle karşı karşıyayız.

“YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ” VURGUSU BELİRLEYİCİ

Büyük Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” düsturuna vurgu yapılması da zaten fabrika ayarlarına dönüşü ifade ediyor. Dış politikanın iç siyasi hesaplara ve ideolojik saplantılara göre değil, ulusal çıkarlara ve ihtiyaçlara göre şekilleneceği çok da yerinde bir şekilde belirtiliyor. Keza, Dışişleri Bakanlığı’nın dış politika karar ve icrasındaki rolünün hak ettiği düzeye getirileceğine ve liyakata da vurgu yapılıyor. Herhalde liyakattan kasıt, AK Parti döneminde istisnai olan bir uygulamanın genelleştirilerek önüne gelen eski AK Partili vekil veya bürokratın büyükelçi olarak atanmasına son verileceği ve onların görevden alınıp yerlerine kariyer diplomatlarının getirileceğidir. Bu daha açık işlenebilirdi. Umarım seçim vaatleri arasında daha net ifade edilir.

KÖŞELİ DEĞERLENDİRMELERDEN KAÇINILMIŞ

Dış politika bölümü Altılı Masa’da dördü “emekli büyükelçi” olan altı kalemce hazırlandı. Türk dış politikasının birçok dosyasına hakim olan diplomatların dominant olduğunu tahmin etmenin güç olmadığı metne genel olarak bakıldığında -metnin altı partinin uzlaşmasına dayalı olarak hazırlandığı unutulmadan- birçok alt başlıkta köşeli değerlendirmelerin tercih edilmediği kolaylıkla görülebiliyor. Bazı alanlara, konulara ise anlaşılıyor ki özellikle girilmemiş. Ya da dolayımlı olarak şöyle bir değinilmiş. Yoksa unutulması olanaksız. Örneğin, Ukrayna meselesi, Çin’e yaklaşım vb. Suriye ile ilgili değerlendirmeden de Ukrayna gibi kaçınılmış gözüküyor. Oysa Suriye konusu salt göçmen meselesine indirgenecek kadar basit değil. Çok daha karmaşık ve dış politika ayarlarına etki eden, Türkiye için çok ciddi güvenlik endişesi uyandıran boyutları var. ABD ile Suriye’de de çıkarlarımızın çatıştığı bir boyut var.

KIBRIS “MİLLİ DAVA” İSE…

Kıbrıs’ta “iki topluma dayalı egemen siyasi eşitlik” vurgusu dikkat çekici. Bu yaklaşım orta ve uzun vadede iki devletli Kıbrıs’tan, KKTC’den vazgeçilebileceği anlamına mı geliyor? Ya da Annan Planı doğrultusundaki referandumda çoğunlukla “evet” diyen KKTC kesiminin kendi kaderini tayin hakkına mı vurgu yapılıyor, çıkaramadım… Kıbrıs “Milli dava” ise bu davanın önemli bir kilometre taşı da KKTC’dir diye düşünüyorum. Buradan geri dönüşü gerçekçi bulmuyorum. Hatta iki devletli çözümü dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı J. Straw öne sürmüştü ilk olarak yanılmıyorsam. Mutabakat Metni, hükümet programının kendisi değil, bir ana omurga niteliğinde; bu gibi konular umarım hükümet programında ve ilerleyen zamandaki seçim programında geliştirilir ve netleştirilir.

ABD İLE İLİŞKİLER

“ABD” demişken… Türkiye’nin ABD tarafından dikkate alınması için çok konuşmak yerine ve bazı olguları görmezden gelme yerine doğru yerde durarak avantaj elde edeceğine inanıyorum. Örneğin, FETÖ elebaşı ABD koruması altında. ABD, Suriye’nin kuzeyindeki sınırımızda ‘kara gücü’ ile birtakım aparatlar inşa etmektedir. Bunlar yokmuş gibi davranamazsınız. Hele F-35 projesinin devamı isteniyorsa… Ulusal çıkarlar konusunda kararlı duruş gösteren, bölgesinde istikrar adası oluşturabilecek bir Türkiye’yi herkes dikkate almak zorundadır (6. Cumhurbaşkanımız Fahri Korutürk’ün duruşu, Türkiye’nin ağırlığının ABD karşısında nasıl hissettirildiğini ortaya koymaktadır: Korutürk, kabul salonunda ABD büyükelçisini huzura almak üzereyken yaveri gelip kulağına büyükelçinin güven mektubunu getirmeyi unuttuğunu, bilahare göndermek istediğini söyler. Korutürk’ün yanıtı yavere, şöyle olur: “Kabulü gerçekleştirmiyoruz, dönerler, yeni bir randevu alıp güven mektubuyla birlikte gelirler.”). Bu unutulmaz anı bana olayı bir tül perdenin ardından heyecanla izleyen Emel Korutürk anlatmıştı. Şimdi de Millet İttifakı liderleri hükümetin kös dinlediği sırada çıkıp Boğaz’dan dev ABD bayrağıyla geçerek mesaj veren askeri zırhlı ile ilgili bir cümleyi yüksek perdeden kurmalı örneğin. Küçücük bir Türk bayrağı, dev bir Amerikan bayrağı!

DEMOKRASİ, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE LAİK DURUŞ DIŞ POLİTİKADA AVANTAJ OLUŞTURUR

Bunun için Türkiye’nin bölge merkezli, komşularıyla iyi ilişkiler içinde ve küresel çerçevede çok yönlü bir dış politika izlemesi; demokrasi, hukuk, laiklik çizgisinden ayrılmaması yumuşak gücünün artmasını ve bununla birlikte etki gücünün artmasını beraberinde getirecektir. Demokrasi ve laiklik Türkiye’nin dış politikasındaki etkisini, manevra gücünü arttıracaktır. Metinde dış politikada kurumsallığa vurgu yapılması çok yerinde. Dış politika tercihlerinin doğru olduğu takdirde ekonomiye olumlu, yanlış olduğu takdirde ise olumsuz etki edeceği de açıktır. Keza yanlış tercihlerin sonucunda yanımızdaki ya da nötr devletlerin karşı ittifaklara yöneldiği de bir gerçektir.

ATATÜRK DIŞ POLİTİKAYI HANGİ SÜTUNLAR ÜZERİNDE KURMUŞTU?

Mutabakat metninde çok yönlülüğe vurgu var. Yeniden çok kutuplu bir yörüngeye giren dünyada çok yönlülük şart. Türkiye’nin jeopolitik konumu bunu emrediyor. Bu iyi. Şunu hiç unutmamalı; Atatürk’ün Türkiye’nin dış politikasının sütunlarını oluştururken Batı’yı dikkate aldığı, önemsediği açık. Peki niçin? Bunu iyi anlamak ve anlatmak gerekiyor. Atatürk, Türkiye’ye Batı’dan gelecek tehlikelerin farkındaydı ve çok muhtemeldir ki Batı ile ilişkili olmanın bu tehlikeleri otomatik olarak etkisizleştireceğini öngörüyordu. Otarşik bir duruşun zafiyet oluşturacağını biliyordu. Daha sonra da Avrupa Konseyi’ne, NATO’ya girilmesi, AB başvurusunu vb. sadece ‘uygar dünya’nın parçası olmakla değil, kontrol-ilişki bağlamında da değerlendirmek gerekir. AB vurgusunun yerinde olduğunu belirteyim. Bu arada Rusya ile ilgili çekimserliğe gerek yok; Atatürk’ün dış politika anlayışı ki, Cumhuriyet tarihi boyunca çok kısa bir dönem dışında buna uyulmuştur, Rusya ile hep iyi geçinmeyi salık vermiştir. Onun gibi Araplararası ihtilaflarda ve Arapların iç işlerinde taraf olmamak da Atatürk’ün Dışişlerine bıraktığı önemli bir tavsiyedir.

SONUÇ OLARAK…

Kısacası, Mutabakat Metni’ndeki dış politika bölümü genel olarak muhalefetin restorasyon çerçevesini, başka bir deyimle tekrar belirtmek gerekirse fabrika ayarlarına dönüşü ortaya koyuyor. Kimi işaret ettiğimiz noktalar ise inanıyorum ki önümüzdeki süreçte içselleştirilecek ve hükümet programında olsun, seçim sürecindeki propaganda metinlerinde veya sloganlarda dikkate alınacaktır.

Etiketler
Muhalefet