Şafak Akça yazdı: Müfredat değişikliği güven veriyor mu?

Eğitim-öğretim başladıktan sonra ölçme değerlendirme sisteminin değiştirilmesi, yıl içinde müfredatın değiştirilmesi gibi kervan yolda düzülür mantığı ile eğitim sistemi topluma güven veremez. Sürekli değiştirilen eğitim sistemi algısı bu güvensizliğin temelidir.

Sınav odaklı bir eğitim sistemine sahibiz. Zorunlu olan 12 yıllık eğitimim sistemimizin 1 kademesi için sınav resmi olarak uygulanmaktadır. Ortaöğretim okulları için (Fen, Anadolu, Sosyal Bilimler, Meslek Liseleri, İmam hatip Liseleri) sınav yapılmakta ancak bu okulların bazıları için sınavsız ortaokul diploma notuyla mahalli yerleştirmeler de yapılmaktadır. Bakanlık kendi ifadesiyle nitelikli okullarına sınavla, niteliksiz okullarına diploma notuyla öğrenci almaktadır. Örneğin hiçbir fen lisesine, sosyal bilimler lisesine sınavsız öğrenci alınmamaktadır. Eski ismiyle düz lise kalmadığı ve tamamı Anadolu Lisesi yapıldığı için Anadolu liselerinin yaklaşık yüzde 15’i sınavla, diğerleri diploma notuyla öğrenci almaktadır. Ama bu yüzde 15’lik dilime giren okullar, kurulduğundan bugüne Anadolu Lisesi olan, başarılarıyla anılan Anadolu liseleridir. Örneğin Ankara Atatürk Anadolu Lisesi, İzmir Atatürk Lisesi, Gazi Anadolu Lisesi, Cağaloğlu Anadolu Lisesi gibi her ilin en başarılı Anadolu liselerinin mahalli yerleştirme ile öğrenci aldığı görülmemektedir. Diğer sınav ise yükseköğretim kurumlarına giriş sınavlarıdır.

Bu sınavlar kademeler arası geçiş sınavlarıdır ve uzun yıllardır bu sistem değişik adlarla da olsa devam etmektedir. Sınavın eleyiciliği, şekli, süresi, tartışma konusudur ve sınav sistemleri sürekli de değişmektedir. Örneğin 2003 yılından itibaren lise giriş sınavları 6 kez, üniversite giriş sınavları 3 kez değişmiştir. Sınavlara esas olan ise okullardaki eğitim programlarıdır. Programlar sınavlara uygun şekilde ve pedagojik yapıda değişmemiş olmasına rağmen sınav soruları müfredat programlarından farklılık gösterebilmektedir. Bu noktada sınava yönelik yetiştirmeler devreye girmekte ve özel kurslar ve derslerle bu sistem öğrenilmeye çalışılmaktadır. Dershaneler kapatıldı diyenler eğitimin görünür gerçeğinin farkında değiller. Aksine sınavlarda sorulan ve “yeni nesil” diye adlandırılan soru tipleri nedeniyle daha çok dershaneye daha çok özel derse gereksinim artmış ve piyasa olabildiğince ad değiştirerek çoğalmıştır.

Liseye Geçiş Sistemi, PISA ve TIMSS soruları esas alınarak tasarlanmış beceri temelli, mantık muhakeme yeteneğini ölçen bir sınavdır. Kamuoyunda bu sınav sorularının adı “yeni nesil” sorudur. Ancak temeli okuma-anlama ve muhakeme mantığına dayanan bu sorular öğrencileri oldukça zorlamaktadır. Bunun nedeni mevcut müfredatta okullarda bu yöntemin öğretilmemesidir. Yani bakanlık öğretmediğini sınavda çocuklara sorabilmektedir. Gerek okul yazılılarında gerekse ders içeriklerinde ve kitaplarında bu türde sorular yoktur. Bu yıl ölçme değerlendirme sisteminin değiştirilmesi ile bu soruların alt yapısı oluşturulabilir, öğrencilerin buna alışabilmesi de yine zaman alacaktır. Örneğin bu yıl takdir ve teşekkür alan öğrenci sayısı eskisi gibi olmayacak, hattan sınıfta kalmalar bile konuşulacak. Olan yine çocuklarımıza olacaktır. Bu yöntemi uygulayabilmek için müfredat programı bilimsel bir bakışla ele alınmalıdır. Programı ve ölçme değerlendirmeyi bir arada bütüncül bir yaklaşımla ele almak zorunluluk haline gelmiştir.

Milli Eğitim Bakanı “Kasım ayının sonu veya aralık ayının ortası gibi müfredat değişikliği yapılacağını, müfredattaki gereksiz konuların ayıklanacağını ve böylelikle de derslerin sadeleştirileceğini” belirtti. Bu açıklama bizi bundan 20 yıl öncesine götürdü. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in, “Yeni müfredat öğrenci bakış açısı temel alınarak hazırlandı. Eski müfredattaki yoğun bilgi aktarımı kaldırılarak öğrencinin günlük hayatta kullanacağı gerekli bilgiler sunulmaya başlanacak” diye duyurduğu müfredat, 2005-2006 eğitim-öğretim yılında değiştirilmişti. Daha sonra 2012 ve 2017 yıllarında bu müfredata her yeni bakan döneminde eklemeler yapıldı, yeni dersler konuldu. Hatta dünya tarihinde bir ilki yaşayan ülke olduk; Parlamentosunda kanunla ders programı yürürlüğe giren tek ülkeyiz.

Son dönemlerde ise Değerler Eğitimi ve “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” adlı ÇEDES projesiyle okullarda hiçbir eğit-bilimsel yeterliği olmayan din görevlilerinin görevlendirilmesi eğitim sistemine duyulan güveni sarsmıştır.

Şimdi açıklanan “programı sadeleştiriyoruz” söylemine tüm eğitimcilerin inanması bekleniyor. Yapılan değişikliklerin eğitim sistemini başarılı kılmadığı açıktır. Yeni bir yol haritası olan müfredat değişikliğinin uzun erimli bir çalışma ve bilimsel içerikle olmasından başka bir seçenek bulunmamaktadır. Yapılanlar bu gerçeği göstermektedir. Müfredat çalışması salt bakanlık binasında gerçekleştirilen bir yazılı metinden ibaret olmamalı, içerisinde öğretmen, akademi, işgücü piyasaları, meslek örgütleri ve eğitim sendikaları yer almalıdır. Hatta bu konu bir eğitim şurası konusu yapılmalı ve günlerce tartışılarak hayata geçirilmelidir. Eğitim-öğretim başladıktan sonra ölçme değerlendirme sisteminin değiştirilmesi, yıl içinde müfredatın değiştirilmesi gibi kervan yolda düzülür mantığı ile eğitim sistemi topluma güven veremez. Sürekli değiştirilen eğitim sistemi algısı bu güvensizliğin temelidir. Eğitim sistemindeki değişikliklerin toplumsal uzlaşı olmadan yapılması her zaman olumsuz sonuçlanmıştır.

Mark Twain “Eğitim kafayı geliştirmek demektir, belleği doldurmak değil” demiştir. Bu söylem eğitimin çok yönlü işlevlerini ve yöntemine de ışık tutan bir söylemdir. Aslolan aklın özgürleşeceği bir sitemdir.

Etiketler
Milli Eğitim Bakanlığı Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Yusuf Tekin Öğrenci