Ahmet Şık yazdı: Post Truth çağı ve bir linç meydanı olarak sosyal medya

Tesadüfen ortaya çıkmayan Post Truth çağında, söylenen bir yalanla, töhmet altında bırakacak bir ithamla, hakikatin çarpıtılmasıyla herkes bir kurbana dönüşebilir.

Post Truth kavramı, yaşadığımız çağı ya da ülke gerçekliğini en iyi özetleyen tanımlamalardan biri. Türkçeye “hakikat sonrası”, “hakikat ötesi” diye çevrilse de Post Truth, nesnel bir gerçeklik karşısında, kimi zaman kişisel duygular kimi zaman da çeşitli menfaat ilişkileri nedeniyle hakikatin halk nezdinde görünmez olması ve kamuoyunu etkilemesini anlatır. Böylece yalan hakikatin yerini alırken hem söze hem de söyleyene sorumluluk atfedilmesini de ortadan kaldırıyor.

Kişinin, gerçeği ortaya koyan olgularla ve hakikatle kurduğu bağ kişisel özelliklerinden, olaylara bakış açısından, siyasi angajmanlarından, inanç ve ideolojilerinden bağımsız değil maalesef. Yani duruma göre hakikatin çarpıtılabilmesi için çeşitli gerekçeler bulmak mümkün. Bu nedenle bir yalanın, doğruyu gizlemekte kullanılan bir yanlışın, komplo teorilerilerinin doğru kabul edilerek yaygınlaşabilmesi de kolaylıkla olanaklı hale geliyor. İddia edilenlerin yalan olabileceği daha güçlü bir ihtimalken, yalanlara/saldırılara ortak olanların bu olasılığı yok sayması ve doğrulatma çabasına girişmemesi ve konuya dair sözün ifade ediliş biçimi saldırıya maruz kalan kişi/gruplar karşısında aldığı pozisyonla yani angajmanlarıyla da doğrudan ilişkili.

LİNÇÇİ GÜRUH

Halbuki olgulara dayalı bir gerçekten bahsediyorsak hakikat herkes için tek ve değiştirilemez. Ya da hedef gösterici bir söylemin/iddianın gerçekten gerçek olanı anlatıp anlatmadığı doğrulatılabilecekken buna girişmeyip ortak bir histeriye dahil olarak linççi kalabalığına katılmak da daha konforlu. Kişinin sıfatına, angajmanına göre politik/siyasi nedenlerle linççi güruhuna dahil olanlar hakikatin ne olduğunu umursamaz. Çünkü statükosunu korumak için yalanları gerçek gibi sunmak gereklidir.

Kısacası tesadüfen ortaya çıkmayan Post Truth çağında, söylenen bir yalanla, töhmet altında bırakacak bir ithamla, hakikatin çarpıtılmasıyla herkes bir kurbana dönüşebilir. Başta Twitter olmak üzere şehvetli bir toksik alana dönüşen sosyal medya mecraları da kurban arayanların “gücünü” gösterebildikleri, karşısındakine “haddini bildirebildiği” yegâne ve en büyük silah. Doğrunun öneminin kalmadığı, hakikat değil duyulmak istenen söylendiğinde alkış bulunacağı bilinen sosyal medya mecraları bu nedenle grup polarizasyonuna, kutuplaştırma ve kutuplaşmaya en elverişli ortam. Doğru olan değil de üretilmiş/çarpıtılmış bilgiden yola çıkarak edinilmiş fikir ve hükmolunan kanaatlere sahip linç meydanındaki kalabalıkların çıkardıkları “gürültü” hakikatin duyulmasına da engel.

Hakikati aramanın riskli olmasının yanı sıra yoruculuğu, alkış almak yerine hedef haline geleceğini bilmek gibi nedenlerle önüne gelen yalanlara sorgulamadan inanmak, sürüye dahil olmak en kolayı. Hangi inanç, ideoloji ya da siyasi angajmana sahip olursa olsun kendine sürekli bir kurban arayanların, o kurban bulunduğunda ortak bir histeriyle linççi kalabalığının arasına katılmakta tereddüt etmeyenlerin ortak av sahası adeta. Sosyal medya bu haliyle sözcüklerini linçte kullanacağı bir taş ya da sopa olarak gören yığınların arenası.

TİP ile HDP/YSP arasındaki “tartışmalarda” tarafların temsilcisi ya da sözcülerinden çok linççilerin duyulması da bu yüzdendi. Öyle bir gürültüydü ki çıkarılan, söylenen her sözcük hiç kastedilmeyen haliyle ya da niyet okumalarla çıkarılmış manalarla kimi zaman da söylenmeyenler de eklenerek yaygınlaştırıldı. Herkes sevmediğini, tarafı olmadığını, aynı ittifakta olması rağmen düşmanlaştırdığını ilgisi olmadığı çeşitli sıfatlar da takarak anmakta tereddüt etmedi.

BULAŞICI KÖTÜLÜK

Kötülük yapma potansiyelinin, kötücüllüğün sınırsızlığının ve dahi lümpenliğin sadece iktidar ve tabanına atfedilen bir sorun olmadığı muhalefet tabanında da yok edici bir nefrete çok kolaylıkla dönüşecek kadar hırçın, geniş ve derin bir damara sahip olduğu ortaya çıktı. Zedelenen bir ittifak ilişkisi, ağır yara alan bir yoldaşlık hukukunu onarmaya çalışırken mücadele ettiğimize benzediğimizi ortaya koyan bu durumla nasıl başedebileceğimizi ve nasıl iyileşebileceğimizi de konuşmak elzem.

Çünkü kendini düzeltemeyen başkasını nasıl düzeltecek? Yurttaşa umut olabilecek bir demokrasi, eşitlik ve barıştan söz ediyorsak kendimize cevapları hayli yakıcı olan bir takım sorular sormak gerekmiyor mu? Kendini demokratikleştiremeyenin başkasını nasıl demokratikleştireceği, kendi içinde eşitler arası bir ilişki kurmaktan uzak olanın sağlayacağının gerçekten eşitlik mi olacağı ve birbirimizle savaşmaya bu kadar teşne iken sadece talep eden değil aynı zamanda savunuculuğunu yaptığımızın kimler için nasıl bir barış olacağı sorularına verilecek yanıtlar samimiyetimizi de ortaya koyacak.

Bu kadar uzun uzadıya anlatmaya çalıştığımın özeti şu ki, seçim öncesi ortaya atılan bir takım yalanlar ve tutmayacağı bilinen taktiksel stratejik hamlelerin en iyisi olduğu illüzyonu ortaya çıkan başarısızlığın nedenlerine dair ihtiyaç duyulan bahanelerden ibaret. Post Truth çağında elinizde sosyal medya gibi bir araç da varken ne taraftar bulmakta, ne alkış duymakta ne de hakikati gizlemekte başarısız olunuyor.

Konuyla da ilgisi olduğundan hareketle bir düzeltmeyi yinelemekte fayda var. İrfan Aktan’ın kendisiyle yaptığı söyleşide TİP’in seçim stratejisini eleştiren Selahattin Demirtaş, “Erkan Baş’ın beni ziyaretinde de öncesinde de bu görüşlerimi kendilerine iletmiştim. ‘Kürtlerle yan yana durmazsak oy alabileceğimiz kesimler var’ deyip alacağınız oylar, neyi ne kadar çözmeye ve dönüştürmeye yarar ki?” demişti.[1]

Kullanılan ifadelerin tırnak işareti içine alınması üzerine Erkan Baş’ın bu cümleleri ettiğini düşünen, öyle göstermek isteyenler ya da yayınlanan metinden bu anlam çıkaranlar burada bahsetmenin manasız olduğu eleştiri sınırlarını da aşan yorumlar yaptı. Erkan Baş kendisiyle yapılan bir söyleşide sorulması üzerine, “Bana atfedilen o lafı etmedim, zaten Demirtaş da aslında benim böyle bir şey söylediğimi iddia etmemiş. Ancak böyle yansıtılmak ve düzeysiz bir polemik yaratılmak isteniyor. Neyse özetle, Türkiye İşçi Partisi de böyle bir laf etmedi. Zaten pratik olarak biz Emek ve Özgürlük İttifakı'nın içindeyiz, yani Kürtlerle yan yana, omuz omuza duruyoruz” diyerek yanıtlamıştı.[2]

Avukatlarından birisi ve kendisiyle görüş hakkı olanlarla görüştüğümde de Demirtaş’ın bahsi geçen cümleyi Erkan Baş’ın söylemediğini yanlış anlam çıkarıldığını ama bu şekilde algılanan genel bir tutumun eleştirisi olarak söylediği iletildi. Ancak son söyleşisinden sonra sessiz kalmayı yeğleyen Demirtaş tarafından bir açıklama yapılmadı. Hal bu iken, konuyla ilgili hakikatin ne olduğunu öğrenmesi daha kolay olan HDP/YSP Grup Başkanvekili sevgili Meral Danış Beştaş katıldığı bir televizyon yayınında, “Erkan Baş ‘Biz Kürtler’lerle yan yana durmazsak daha fazla oy alırdık’ diyor. Bir nevi Kürtlere vebalı muamelesi yapılıyor. Bu tavrı doğru bulmuyoruz” cümlelerini sarfetti. Konuyu deşen ve herhangi bir şey okumadığı için verilen yanıttan haberi olmadığı halde programın siyasi analistleri olan katılımcıları da Beştaş’ı onayladı.[3]

TİP’in seçim stratejisi, Emek ve Özgürlük ittifakı içindeki pozisyonu ve tutumu elbette herkesçe eleştirilebilir. Ancak TİP’in içinde yer aldığı ittifak politik tutumunun bir göstergesi iken Kürtlerle yan yana durmak istenmediğini iddia etmek hakikati yansıtmıyor. Siyaset sahnesinde yer alan partilerin kurulu düzen içinde pozisyon almaktan ibaret bir siyasi/politik hatta sahip olmaları sistem ve maalesef yurttaş nezdinde “Türkiyeli” sayılması için yeterli görülüyor. Memleketin esaslı sorunlarından biri olan bu anlayışı yansıtan ve hayli geniş bir seçmen desteğine de sahip olan partilerin hiçbiri Kürtleri temsil eden HDP/YSP’ye değil el uzatmak yan yana bile görülmek istemiyor. Ama iktidara kaybettirme stratejisi üzerine bina edilen bir siyasi anlayışla, yola çıkılanla değil de yolda bulunan bu partilerle bile çeşitli iş birliklerinin yapıldığına da hep birlikte tanık oluyoruz. Hal bu iken TİP’e oy veren 1 milyon yurttaşın, Kürt hareketiyle yoldaşlık etmeyi, yan yana durmayı politik tutum olarak benimsemiş bir partinin seçmeni olduğu gerçeğinin görülmek istenmemesinin ne kadar doğru bir tutum olduğunun da hakkıyla tartışılması gerekli.

Yarın: Her şeye rağmen…


[1] https://artigercek.com/makale/selahattin-demirtas-ben-hdpliyim-ve-oyle-de-kalmaya-devam-edecegim-252314
[2] https://www.gazeteduvar.com.tr/erkan-bas-ittifak-olarak-secim-barajinin-dusurulmesi-hamlesine-karsilik-veremedik-haber-1622568
[3] https://kisadalga.net/haber/detay/meral-danis-bestastan-tip-elestirisi-bir-nevi-kurtlere-veba-muamelesi-yapiliyor_71668

Etiketler
Ahmet Şık HDP Muhalefet CHP Türkiye İşçi Partisi - TİP Medya