Hatice Turhan Yazdı: Basın İlan Kurumu ve Algoritma Sıkıntısı
Basın İlan Kurumu (BİK), gerekli koşulları taşıyan tüm medya kuruluşlarına resmi ilanları yönlendirmekle görevli kurum. Ancak, acaba bu iş yeterince sağlıklı yapılabiliyor mu?
Birkaç bölümlük bir yazı dizisine başlamak istedim. Basın İlan Kurumu. Haciz, mahkeme vesaire gibi resmi ilanların Türk matbuatında yayınlanmasının düzenini oluşturmak amacıyla oluşturulan kurum. Genel kurul falan filan yönetim yapısı bir hayli karışık.
Bu kurum 1961 yılında başladığı zamanlar 1960 darbesini yapan cunta iş başındaydı. Amaç kendince belli. Adnan Menderes döneminde örtülü ödenekten yapılan ödemelerin düzenlenmesi, matbuatın düzgün ve düzenli bir gelir elde etmesi, dış etkilerden arınması. Bu görünür hedef. Ancak gerçekte kimi yayın organları her zaman daha ayrıcalıklı oldu.
Öyle ki sadece resmi ilan ile geçinen gazeteler vardı. Bin yıldır çıkmasına rağmen kimsenin görmediği sırf resmi ilan yayını için çıkarılan gazeteler. Gazete tiraj raporlarına dikkatli bakınız lütfen. 10 bin 150, 50 bin 305, 100 bin 451 gibi hep bir yuvarlak rakamın ardındaki küsuratlardan oluşur. Çünkü Basın İlan’dan resmi ilan almak için gereken baremleri aşmak gerekir. Tahmin edeceğiniz gibi bu baremler de 10 bin, 50 bin ve 100 bin ile başlar.
Bu düzen on yıllarca devam etti. Aslında hiç basılmayan gazeteler kendilerini baremleri aşmış gösterdi. Devletten para aldı. Anadolu basını ise hepsinden beterdi. Orta boyutta bir Anadolu ilinde 40 tane gazete çıkar mı yahu. Hepsi Basın İlan'dan yerel kotaya girip para almak için kuruldu. Yerel politikacılar ki bunlar hangi partiden olursa olsun hep bunların baskısı ile merkeze taleplerde bulundu. “Falanca şehrin falanca gazetelerine daha çok resmi ilan” diye. Basın İlan hakkı olan gazeteler, Nişantaşı’nda köşe dükkan gibi işlem gördü. Büyük hava paralarına satıldı.
Derken devir değişti. Korona falan derken artık kimse kağıttan gazete okumaz hale geldi. Kimsenin okumadığı gazetelerin yerini internet siteleri aldı. Yeni yönetim müthiş kritik bir karar alarak önce bu sadece ilan için sözde çıkarılan gazeteleri temizledi. İnternet sitelerine izlenme oranları kadar pay ayırıldığını açıkladı.
İŞTE SIKINTININ KAYNAĞI
Peki hangi internet sitesinin ne kadar okunduğu nasıl belirlenecekti? Öyle ya bütün dünya bunu Google aracılığıyla yapıyordu. Tüm dünya reklam verenleri Google’ı referans kabul ediyordu. Bizde de öyle olabilirdi. Ancak eğer öyle olursa George Orwell’ın ünlü romanında Napolêon’un ağzından söylettiği gibi “Bazıları nasıl daha eşit” olabilirdi. Bu soruna özel bir yazılımla çözüm bulundu. Teoride fikir iyiydi. Google bir ticari şirketti ve parayla işler karıştırabilirdi. Ancak bu kez de tüm dünyanın kabul ettiği bir uygulama ile BİK’in yerli uygulaması büyük farklılıklar gösteriyordu. Ve inanın tam da bu noktada benim burnuma hafiften bir koku gelmeye başladı.
Şimdilik burada noktalayalım. Ki gelecek yazılara malzeme kalsın.