Cadı Kazanı: Gerçek hayattan sahneye

İyi tiyatro dediğin sadece eğlence amaçlı olmayabilir. İzlendikten günler sonra bile aklınıza geldiğinde kimi zaman hüzünlendirebilir, kimi zaman gülümsetebilir ama her durumda iz bırakır. Cadı Kazanı düşündürmeye devam ediyor, bence izleyin.

Arthur Miller’in Cadı Kazanı oyunu Sabahattin Eyüpoğlu-Vedat Günyol çevirisiyle ve Yiğit Sertdemir yönetiminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından sahneleniyor.

Oyun gerçek hayatta 1692 yılında ABD’nin Massachusetts eyaletindeki Salem kentinde bir grup insanın cadılıkla suçlanmasını ve yargılanma süreci sonrası idam edilmelerini anlatıyor.

Cadı Kazanı: Gerçek hayattan sahneye - Resim : 1

GERÇEK ÖYKÜ; SAHTE SUÇLAMA

Sahne açılırken arka planda kadınların gerçekleştirdiği bir ritüelin çığlıklarını duyarız. Açılan sahnede ise genç bir kadın kendinde olmaksızın yataktadır. Genç kadın rahip Parris’in kızı Betty’dir ve babası endişeli bir şekilde başında uyanmasını beklemektedir. Köyde aynı durumda başka bir genç kız daha bulunduğunu öğreniriz. Parris köyün zengini Putnam’ların başı çektiği köylülerin ısrarına karşın kızının içine şeytan girdiği ve bunun cadı işi olduğu düşüncesini reddeder. Bu konuların uzmanı olduğu bilinen başka bir rahibi, rahip John Hale’i çağırmıştır. Ancak başta itiraz etse de sonrasında Parris, bu cadılık durumunu lehine kullanmakta zorlanmayacaktır.

Aslında durum çok da karmaşık değildir. Rahibin yeğeni Abigail, aşık olduğu John Proctor’ı karısından ayırıp, onu kendisi elde etmek için bir kaç genç kızla beraber ormanda karısından ayırma büyüsü ritüeli yapmıştır. O sırada babasına yakalanma korkusu yüzünden Betty fenalaşmıştır. Ancak büyü ritüelinin duyulmasından ve cezalandırılmaktan duydukları korku ile bunu itiraf etmek yerine bir cadı avı başlatırlar. Abigail ile bir kaç genç kızın başlattıkları “cadı teşhisleri” “çocukları Allahın söylettiğine hepimiz inanmış bulunuyoruz” diyen Vali Danforth tarafından sorgusuzca kabul edilir. Cadı olduklarını itiraf etmeye zorlanan ama bunu kabul etmeyen onlarca kişi idama mahkum edilir. Rahip Hale ise başlangıçta bu cadı avını şeytana karşı yürütülen savaşın bir parçası olarak görse de idamlar arttıkça tüm bu süreci sorgulamaya, hatta Vali Danforth’u bu idamları durdurmak için ikna etmeye çalışır.

Oynun ana karakteri John Proctor tanrı inancı sağlam, ancak bağnaz olmayan ve rahip Parris’in açgözlülüğü nedeniyle kiliseye düzenli gitmeyen, olayları ve durumları sağduyulu ve gerçekçi şekilde değerlendirmeyi bilen biri. Bununla birlikte Abigail’le aralarında geçenlerden dolayı suçlu hissettiğinden, darağacına giderken gerçekte olduğundan daha iyi görünmek de istemez. “Darağacına bir evliya gibi gidemem, bu dünyayı kandırmak olur. Evliya değilim ben” der. Buna rağmen gerçek olmayan bir itirafı dile getirmeyi de onuruna yediremez.

Cadı Kazanı: Gerçek hayattan sahneye - Resim : 2

Yine aynı şekilde önemli karakterlerden Rebecca Nurse de tüm kent tarafından iyiliği, tanrıya inançla bağlılığı ile tanınan yaşlı bir kadındır. Ancak bu olaylar öncesine dek kimsenin inancından şüphe etmeyi aklından bile geçiremeyeceği Rebecca da bu süreçten kaçamaz, idam sehpası onun da sonu olur.

MCCARTHY’NİN KOMÜNİST AVINDAN GÜNÜMÜZE

Arthur Miller 1952’de gerçek bir olaydan yola çıkarak kitabı yazdığında, ABD’de McCarthy döneminde gerçekleşen “komünist avı” süreci yaşanıyordu. Miller oyunu başta bu süreç olmak üzere, tüm baskıcı dönemlere dönük eleştirel bir çalışma olarak ortaya koymuş. Hatta bu kitap nedeniyle Miller da 1957’de Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi tarafından yargılanmış.

Cadı avı da direniş de devam ediyor.

Muhalif olan, soru soran herkesin komünist olmakla suçlandığı, yargılandığı McCarthy dönemi ile her muhalifin terörist olmakla yaftalandığı günümüz Türkiyesi arasındaki bağı görmezden gelmek mümkün değil. Dolayısıyla oyun 1690’lı yıllardan, 1950’li yıllara, oradan da günümüze doğru bir düşünce akışı yaratıyor: Zaman ve mekan değişse de baskıcı dönemler aynı kodlar, aynı bakış açıları üzerinden ilerliyorlar.

Bununla birlikte oyunun orijinal adı “The Crucible” içinde madenlerin eritildiği büyük kapları ifade eden bir sözcük. Oyun da buna gönderme yaparak John Proctor ve Rebecca Nurse üzerinden ne kadar baskı altında olurlarsa olsunlar geri adım atmayan; Vali ve diğerlerinin isteklerine uymayıp, öleceklerini bile bile direnerek “ben cadıyım” itirafında bulunmayan onurlu insanları anlatır.

GERÇEKÇİ ATMOSFER

Yiğit Sertdemir’i Altıdan Sonra Tiyatro’nun kurucusu ve saymakla bitmeyecek kadar çok sayıda başarılı oyunun yazarı, yönetmeni, oyuncusu olarak tanıyor ve takip ediyoruz. Bu oyunda da yaptığı reji ile oyunun atmosferini çok gerçekçi yaratmış. Ses ve ışık tasarımlarına eklenen iyi oyunculuklarla izleyeni içine çeken, hatta yer yer de kalbini sıkıştıran bir dünya yaratılmış.

İtiraf etmeliyim ki uzun zamandır içinde yer aldığım ve halen devam eden; cadı avı ile Kafka’nın Dava’sı arasında bir yerde ilerleyen davamın da bendeki etkisi ile oyun beni epey sarstı, yer yer de gerip travmatik oldu. Ancak bende yarattığı travmanın oyundaki gerçekçiliğe bir övgü olduğunun altını çizmeliyim. Ayrıca zaten iyi tiyatro dediğin sadece eğlence amaçlı olmayabilir. İzlendikten günler sonra bile aklınıza geldiğinde kimi zaman hüzünlendirebilir, kimi zaman gülümsetebilir ama her durumda iz bırakır.

Cadı Kazanı düşündürmeye devam ediyor, bence izleyin.

Cadı Kazanı: Gerçek hayattan sahneye - Resim : 3

Künye

Yazan: Arthur Miller

Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu-Vedat Günyol

Yöneten: Yiğit Sertdemir

Dekor Tasarımı: Metin Deniz

Kostüm Tasarımı: Nihal Kaplangı

Müzik: Emrah Can Yaylı

Işık Tasarımı: Kemal Yiğitcan

Efekt Tasarımı: Hanefi Topraktepe

Hareket Düzeni: Senem Oluz

Dekor Uygulama: Murat Gökden - Duygu Ateş

Kostüm Uygulama: Hacer Duran-Sibel Usanmaz

Yardımcı Yönetmen: Eraslan Sağlam

Reji Asistanları: Onur Demircan-Salih Şimşek - Özge Kırdı

Oyuncular: Berfu Aydoğan, Berna Adıgüzel, Burak Davutoğlu, Canan Kübra Birinci, Ceren Kaçar, Emre Çağrı Akbaba, Eraslan Sağlam, Ersin Sanver, Ezgim Kılınç, Fatma İnan, İbrahim Can, Mehmet Bulduk, Nilay Yazıcıoğlu, Onur Demircan, Ozan Gözel, Rozet Hubeş, Selçuk Yüksel, Selen Nur Sarıyar, Zeki Yıldırım