Sinan Ateş cinayeti ve Gezi’den bu yana katillerinin hikayesi

Katledilen kırmızı fularlı çocuk hala 21 yaşında. Ama mahalleye uyuşturucu sokanların, onu katledenlerin isimleri işte orada. Ortada duran fil, hatta kral çıplak. Katil uşak, ama tesadüf sadece tesadüf.

Yıl 2012. Yoksul bir semtin sokaklarında önce bir genç, yanında bir kadın muhabir, onların arkasında mahallenin yoksul ve çilekeş halkı. Yoksul gecekonduların bacası tüten damları, bordo renkli duvarları, uzun etekleri, uzun paltoları, kırlaşmış saçlarının birazını örten eşarpları ile kadınlar, ellerinde poşetleri ile kasketli amcalar... Ardından yürüyorlar. Miras bir parka ve kırmızı fularıyla konuşuyor genç, hatta bir çocuk: “Gelip yerleşmişiz buraya. Deniz derdimiz değil, duvar örseler önümüze umurumuzda olmaz. Bir gün denize dönüp bakmamışız, yaşamak için buradayız. Dedem emekli parasını yatırmış buraya.” Daha ilkokuldayken, -aslında birkaç sene evvel yani- yıkmaya gelmişler Küçükarmutlu’nun kondularını. Bir çocuk düşünün şimdi. Varı yoğu evi olan bir ailenin oğlu ve evini devasa güçleri, polisleri, panzerleri, iş makineleri ve kepçeleri ile yıkmaya gelmişler. Ve çocuk tanık olmuş halkın direnişine. Birlik olunca, halkın dayanışmasıyla püskürtülmüş yıkıcılar. Bu genç daha çocukken almış dersini. “Biz burada milletlerin kardeşliğiyiz” diyor, “Türk, Kürt, Alevi Çerkez, Laz... Kimi evlere temizliğe gidiyor kimi simit satıyor, kimi kahvehane işletiyor, kimi konfeksiyon atölyesinde ömür tüketiyor.”

Bu çocuk 21 yaşında 2013 Eylül’ünde, gezinin artçıları devam ederken, yine bizim insanlarımızın aynı koşullarda yaşadığı başka bir mahallede Gülsuyu Mahallesi’nde sokak ortasında 6 kurşunla katledildi.

Röportajı yapan IMC TV kapatıldı.

Mahalle hala “rantsal dönüşümün” tehdidi altında. Peki katillere ne oldu?

KİMİN HİKAYESİ?

Bu yoksul mahalleleri kontrol altında tutmanın en kestirme karlı ve ucuz yoludur uyuşturucuyu ve çetelerini salmak oralara. Ertelenmiş, yaşanmayan, yaşanamayacak olan hayatların acısını dindirmek, direnmekten daha kolaydır çünkü. Çünkü direnmenin bedeli ağırdır. Hayat ile ödetilir. Ama eğer çarka girersen hayalini bile kuramayacağın bir hayat ayaklarına serilir. Biz ölümlülerin tabii olduğu yasalar adeta buhar olur uçar. Belirli bir bedel karşılığında tabii. Uyuşturucu bu hayatı şehvetle arzu eden Gencoların eliyle güzellikle, olmazsa zorla sokulur. Tehditle, kundakçılıkla, yaralama ve cinayetle. İşte Gülsuyu’nda Hasan Ferit Gedik’in katledilmesi tam olarak budur bir yandan. Tekere çomak sokmaya kalkan çocuklar, solcular, devrimciler ölümle susturulmuştur. İşte bu hikaye, ölümle susturulmuş çocukların derinden akan nehirlerinin ve Gencoların haykıran rezilliklerinin hikayesidir.

KATİLLERİN YARGILANMASI

Hasan Ferit Gedik’in katillerinin, Gülsuyu-Gülensu çetesinin yargılanmasında mahkeme sürecindeki rezaletlere ayrıca girmeyeceğim ama, Hasan Ferit’in cinayet sırasında üzerinde bulunan kıyafetlerin, yani delillerin çalınması, MOBESE kayıtlarının ortadan kaldırılması, Maltepe Emniyeti’nin aylar önce bu çeteye dair yolladığı uyarı, cinayet işlendiği sırada polisin zaten telefonu dinliyor oluşu, sanıkların çocuğu öldürülen anneyi kafa kesmekle tehdidi… Saymakla bitmiyor. Tutuklu yargılanan sanıklar hakkında fikir versin diye anlatayım: Bunlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mektup yazmışlar. Mektupta örgüt ismi sayarak, “bunları yaralamaktan içerdeyiz,” diyerek adeta referans göstermişler. Afrin’de savaşmaya hazır olduklarını belirtmişler. Davaya dönersek, mahkeme, sonunda tutuklu sanıklardan Doğukan Çep’e kasten öldürmek suçundan ceza verdi. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, cezaları 2021’de onadı. Çep’e suç örgütü üyeliği, öldürme, üç kez öldürmeye teşebbüs, tehdit, mala zarar ve dört ayrı yaralamadan toplamda 62 yıl hapis cezası verildi. Peki kaç yıl yattı?

Hiç! Sıfır! Zero!

Şurada “Kahrolsun BaĞzı Şeyler” diye pankart açsak 3 saniyede dibimizde bitecek olan, telefondaki mesajına, teröristin ayakkabı numarasına kadar bilen polisimiz karar davasından önce salıverilen Çep’i bulamamış çünkü. Tam da bulunamadığı dönemlerde 2017-2018 yıllarında Suriye'deki meşhur Türkmen Dağı bölgesine giderek Türkiye'den bölgeye gelen gruplarla birlikte rejime ve YPG güçlerine karşı "savaştı." Hani şu hapishaneden yazdıkları mektuptaki gibi. Savaşsız olmaz. Dışarıda olmazsa içeride. Yıllar önce Susurluk’ta asfalta dökülen abileri de bir iç savaşın kanlı toprağından doğrulan vampirler gibiydiler. Devletimiz Türkmen dağındaki o gruplara silah da gönderdi yalnız. A bunu da tabi başka bir mafyadan öğrenmiştik değil mi? Sedat Peker. Devletimiz Doğukan Çep’i bir yandan ararken bir yandan eline silah mı vermiş? Yok canım olmamıştır öyle şey! Yoksa olmuş mudur?

Doğukan Çep kaçak olduğu dönemde özellikle İstanbul Ataşehir ve Çekmeköy, Alemdağ bölgesinde sık sık görülmüş. Çok da ayrılmamış mekandan. Ama polisimiz bulamamış işte.

Ama neyse ki Çep yalnız değil, biri daha var: Ufuk Köktürk. Çok da uzak olmayan bir mahallenin çocuğu. Yıl yine 2013. Çekmeköy Ülkü Ocağı başkanı iken kendinden epey küçük çocukların lisedeki kavgasına dahil olmuş. Kahraman Kaya’yı bıçaklayarak öldürmüş ve çocuk öldürmekten 20 yıla mahkum edilmiş. Haksızlık etmeyelim dava görülürken 20 ay tutuklu kalmış. Çep’le orada tanışmış. Karar duruşmasından önce salıverilmiş ve bir daha asla hapse girmemiş. 20 yılın ne kadarını yatmış peki?

Hiç! Sıfır! Zero!

Çocuk öldürmekten mahkum ama ne hikmetse dışarıda. Hatta yabancı bir yerde de değil, üstelik MHP il yöneticisi.

PEKİ BU İKİSİNİN ORTAK YANI NE?

Bunlara sahip çıkanlar olmuş. ÖDP’li devrimci öğretmen Bahadır Grammeşin’i öldürenlere sahip çıkanlarla aynı kişiler. Adeta biri demiş ki nerede bir mafya bozuntusu var, nerede bir katil var git savun, sakın kaçırma Serdar Öktem! Serdar Öktem bu çekirdekten yetiştirme katillerin avukatı. Katil diyorum zira mahkeme kararı ile sabit. Kim demiş bu adama git bunları savun diye peki? Bilmem, ama Serdar Öktem, 2015’te MHP’den İstanbul Milletvekili adayı. İstanbul Ülkü Ocakları Hukuk İşlerinden Sorumlu İl Başkan Yardımcısı. Hukuk işlerinden sorumlu. Ülkü ocaklarında hukuk işlerinden sorumlu.

SİNAN ATEŞ CİNAYETİ VE KİMİ TESADÜFLER

Şimdi başa saralım: 26 Aralık günü saat 14.00 civarında MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz, Süleyman Soylu’yu ziyaret ettiğine dair bir tweet paylaşıyor. Demek ki bir öğle yemeğinde, en azından saat 14.00’den önce görüşmüşler. Tıpkı Çağrı Ünel’e saldırılmasından 5 gün önce görüştükleri gibi. Ama belli ki tesadüf. Hatırlarsanız Sinan Ateş’e destek veren Mersin Ülkü Ocakları’nın eski başkanı Çağrı Ünel’e 10 kişi bıçakla saldırmış, Ünel silahla karşılık vermiş saldırganlardan biri olan Kadirli Ülkü Ocağı Başkanı Emrullah Kaplan’ı vurup öldürmüş ve hapse girmişti. Bakın bu durum enteresan, vurup hapse girmiş. Dedikodulara bakarsanız bu saldırıyı bir Mersin milletvekili organize etmiş. Ama belli ki tesadüf.

27 Aralık günü ise yine aynı saatlerde, belki biraz daha geç Hasan Ferit Gedik davasından 60 yıl alan, ve sıfır yıl yatan, ve firari bulunan Doğukan Çep, devletimizin Türkmen Dağı’ndan muhtemel ki eline pek de hafif olmayan silahlardan da verdiği şahıs, dönüp dolaşıp aynı mekanlara dönen şahıs, birkaç gün evvel İstanbul’daki bir otoparktan Eray Özyağcı’yı bir otomobile bindiriyor ve adeta iki kişiye emanet ediyor. Bu iki kişi özel harekat polisleri Muratcan Çolak ve Aşkın Mert. Yine belli ki elim bir tesadüf bu iki polis firari Doğukan Çep’ten Eray Özyağçı’yı emanet alıyorlar velakin Çep’i tanımıyorlar. Kanıksadığımız için tuhaf gelmiyor olabilir ama, nasıl yani? Yoksa çok mu iyi tanıyorlar? Bir kontrol noktası da atlatılarak Ankara’ya varılıyor çakarlı çakarlı. İşte demek akacak kan damarda durmadığı için yine bir tesadüf.

Diğer bir tesadüf ise, 28 Aralık gecesine denk geliyor. Doğukan Çep bir gece yarısı Ufuk Köktürk’ü arıyor. Kendi ifadesine göre 2013 yılından Maltepe Cezaevi’nden tanışıyorlar. Birinin liseli bir çocuğun, diğerinin bir çeteyle beraber Hasan Ferit Gedik’in kanına girdiği yıldan. Tutuklu yargılanıyorlar ve fakat giydikleri hükmü yatmıyorlar hani. İkisinin de avukatı Serdar… Evet! Çep, Facetime’dan arayıp “bana para lazım” diyor. Aralarında nasıl bir hukuk varsa, miktarı muhtelif ifade edilen parayı eşinin üzerinden çat diye Doğukan’ın hesabına yatırıyor. Yine bir tesadüf.

Ve fakat, Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nin eski yöneticisi Tolgahan Demirbaş için Ankara’yı kılavuzluk edecek kadar iyi bilir derlermiş. Polis diyor. Biz diyenlerin yalancısıyız. Eray Özyağçı ve onu motosikleti ile gezdiren şahıs bundan kılavuzluk almış. Bizi ilgilendirmezdi kılavuzluğu, hangi pavyonda sabahladıkları, eğer kılavuzluk ettikleri birini öldürmese idi.

30 Aralık günü, öğle saatlerinde Sinan Ateş, Çukurambar semtinde Eray Özyağçı’nın saldırısına uğruyor ve hayatını kaybediyor. Ve bir motosikletli arkadaşı ile kaçıyor. Motosikletli Vedat Alkaya yakalanmış ama Eray Özyağçı’dan haber yok.

Sinan Ateş kim peki? 9 Ocak 2019'da Ülkü Ocakları'nın genel başkanlığına atanmış. Ülkü Ocakları'nın, akademisyenlik yapan ilk Genel Başkanı. Tiyatro kurmuş orada, iki yeni dergi çıkartmış, nutuk dağıtmış. Belli ki bünyeye fazla ve ters işler yapmış. İşleyişi sıkıntıya sokmuş. 2 Nisan 2020'de istifa etmiş. Ayrılığa dair söylenti muhtelif. Ayrıca Ateş, ülkücü camiaya oldukça yakın duran Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz’la “sabah yürüyüşleri” yapacak kadar yakın arkadaş.

Sinan Ateş’in öldürülmesinin ardından kılavuz Tolgahan Demirbaş yine bir tesadüf eseri asıl kılavuz Olcay Kılavuz ile, MHP Mersin Milletvekili -evet limanı olan Mersin- bir evde buluşuyor. Buluşuyor diyoruz, çünkü ev ikisinin de değil. Niye buluşuyorlar? Ben duymadım asıl Kılavuz’dan bir açıklama? Yaptı mı? O esnada, polis ne bilsin tabii, Tolgahan Demirbaş’ı şüpheli olarak arıyor. Evin kapısını Olcay Kılavuz açıyor. “Milletvekiliyim siz gidin sahibiniz gelsin” türü efelenmeler sonrası nasıl oluyorsa Tolgahan Demirbaş gözaltına alınıyor. Siz de hayrete düştüyseniz çok da şey etmeyin. 8 saat sonra salıveriliyor.

İşte yine burada bir tesadüfe ihtiyaç olsa gerek dedik, o tesadüf geldi: Polisin, "gecikmesinde sakınca bulunan hâl" kapsamında soruşturma savcısının sözlü talimatıyla gerçekleştirdiği gözaltı işlemine esas olacak dosyanın içi boş. Yani, Demirbaş'ın gözaltına alınmasını sağlayacak gerekçeye evrakta yer verilmemesi, şüpheli Demirbaş'ın salıverilmesinin önünü açmış.

KATİL KİM?

Vurularak öldürülen ilk Ülkü Ocakları Genel Başkanı (Eski)’nın ardından, MHP lideri Devlet Bahçeli, yardımcısı Semih Yalçın, Devlet Bahçeli’nin kahramanı Kürşat Yılmaz katillere dair bir kelime etmeden soru soranlara ateş püskürüyorlar. Süleyman Soylu ise dut yemiş.

Gerçi Kürşat Yılmaz, Fetö’cü CIA’cı dedi, Sinan Ateş için. Gerçi CIA’cılığı en iyi bu gelenek bilir. Kendisi Devlet Bahçeli’nin danışmanı olması dışında Kuşadası Belediye Başkanı’nın 1995'te öldürülmesi olayını düzenlemekten ve çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, nitelikli yağma, tehdit, kasten yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma gibi suçlardan 66 yıl hapis cezası almış biri. 30 Ekim 2021 tarihinde tahliye edilmiş. Ama bildiğiniz gibi bu hikayede katillerin aldıkları cezayı yatmak gibi bir huyları yok. Terfi ediyorlar.

‘MHP'yi suç örgütleri ile ilişkilendirip Türkiye üzerinde hain projelerini uygulamaya heveslenmek’ ve ‘not almak’ gibi olmasın ama aşağıda cinayetten adı geçenlerin listesi var. Şimdi düşünün bu listede adı geçen başka bir parti olsaydı ne olurdu?

Serdar Öktem 2015’te MHP’den İstanbul Milletvekili adayı. İstanbul Ülkü Ocakları Hukuk İşlerinden Sorumlu İl Başkan Yardımcısı. Hasan Ferit Gedik’in katili mafyöz Doğukan Çep ve katil Ufuk Köktürk’ün avukatı-Ufuk Köktürk MHP İstanbul İl yöneticisi -Tolgahan Demirbaş Ülkü Ocakları Genel Merkez Yöneticisi-Çağrı Ünel Saldırıya uğrayan Mersin Ülkü Ocakları Eski Başkanı-Emrullah Kaplan Çağrı Ünel’e saldıranlardan biri olan ve vurulup ölen Kadirli Ülkü Ocağı Başkanı-Muratcan Çolak ve Aşkın Mert. Özel Harekat Polisleri-Olcay Kılavuz MHP Mersin Milletvekili, cinayetten beş gün önce Süleyman Soylu görüşmecisi.-Sinan Ateş, maktul, Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı-Servet Yılmaz ‘ülkücü camiaya oldukça yakın duran Ankara Emniyet Müdürü’

21 yaşında katledilen miras parkalı, kırmızı fularlı çocuk hala 21 yaşında. Ama mahalleye uyuşturucu sokanların, onu katledenlerin isimleri işte orada. Ortada duran fil, hatta kral çıplak. Katil uşak, ama tesadüf sadece tesadüf.

Etiketler
Uşak Sinan Ateş Uyuşturucu