'Andımız' Bahane Gaz Alma Operasyonu ve İlanı Aşk Şahane

İlk gündeme düştüğü andan beri, “Andımız” konusu, bir mesaj düellosuna vesile olmaktan öte gitmedi. Hem de ikiyüzlülüğün, riyakârlığın ve tutarsızlığın arz-ı...

İlk gündeme düştüğü andan beri, “Andımız” konusu, bir mesaj düellosuna vesile olmaktan öte gitmedi. Hem de ikiyüzlülüğün, riyakârlığın ve tutarsızlığın arz-ı endam eylediği, zora düşenin sıvışmaya hazır olduğu bir düello…

İktidar mahfilleri, herkesin gözünün içine bakarak, hatta MEB’in “Andımız” marşının okullarda okunmasını yasaklayan işlemini iptal eden yargı kararına rağmen, bu konuda kararlılıklarının gereğini yaparken… Sözüm ona “Andımız da Andımız” diye tutturan sendikacılar, öğretmenler1 ve “Türk milliyetçiliği” dendiğinde mangalda kül bırakmayan parti yetkilileri, bir bardak bile değil, bir kaşık suda fırtına kopartırcasına açıklamalara giriştiler.

Ve her biri bilinçli ya da bilinçsizce kendi rolünü oynadı. Tüm figüranlar gibi, kimi inanarak, kimi de kendini akıntıya kaptırarak… Hem de bir kez değil. Tam üç kez… İlk ikisi hüsrandı. Üçüncüsündeyse kurşunlar da dâhil oldu mesajlara… Elbette yalnızca görsel olarak…

Adressiz “Andımız” Mesajları

Son günlerde bunlardan bazıları, adressiz mesajlar yayınladılar. Örneğin; bunlardan biri, efendi bellediklerinin lütfuna mazhar olarak, iktidarın eteklerinin dibine yerleşmiş ve belediye başkanlığı koltuğuna da oturmuş malum bir şahıstı. “Aman kimseye değmesin” kabilinden bir tweet attı. Tabir-i caizse “Ne İsa’ya ne Musa’ya ne de Firavun’a… Tribünler sevinsin yeter! Başka gayemiz yoktur efendim! Sakın yanlış anlamayın!” dercesine…

Gelen sorular ve yorumlar üzerine hemen sustu! Galiba birilerine karşı zevahiri kurtarmak istemişti, bir mesajla... Ama öte yanda efendi bellediği Cevahir duruyordu. Cevahir mi yamandı? Yoksa zevahir mi? Sanki Cevahir’i düşününce “Kim takar zevahiri” deyip sırra kadem bastı.

Kim Kime Kurşunla Mesaj Verdi?

Bazıları, kabine değişikliğinin konuşulduğu şu günlerde ‘meçhul’ birilerinden talimat mı almışlardı, yoksa bir anda gaza mı gelmişlerdi, bilinmez ama birilerine destek, başka birilerine dirsek gösterircesine “Andımız” yazdıkları kurşunlarla vermeye yeltendiler mesajlarını… Hatta verdiler de… Peki; kurşunların hedefinde kim vardı?

Kurşunlar mecazen de olsa hem hedefe hem de adrese ulaştı! Mesajı alan aldı, alamayan gargara yaptı. Bir anda övgüler, kutlamalar, teşekkürler havada uçuşmaya başladı. Sosyal medya kullanıcıları da kurşunlarla yazılmış “Andımız” sözü görselini, mal bulmuş Mağribi misali paylaşma yarışına giriştiler. Sanki paylaşım yapanların her biri kendi zihnindeki bir hedefe gönderiyordu o kurşunları…

Bunun üzerine, mesajın açık ya da meçhul sahipleri, ipin ucunun hızla kaçmakta olduğunu düşünmüş olmalılar ki kısa bir süre sonra “tesadüf” açıklamasıyla işin içinden sıyrılmaya kalktılar. Tabiri caizse, bir nevi “Biz size bağlıyız efendim. Neylerseniz güzel eylersiniz! Size karşı hiçbir kastımız, “Andımız”la da hiçbir işimiz gücümüz yoktur. Tamamen tesadüf işte! Yalnızca operasyonun adı Andımız efendim!” dediler. Karşı taraf bunu yedi mi? Orasını bir Allah bilir bir de zat-ı şahaneleri artık! Önümüzdeki günlerde göreceğiz gerisini…

Kim Kime ‘İlan-ı Aşk’ Eyledi?

Başka birileri, bir gürledi, pir gürledi! Sanırsınız ki yer gök inledi. Zihinsel ifrazatlarını ortalığa saçarken, ne hikmetse sözlerinin hedefinde, yalnızca yargı vardı. Yalnızca yargı…

Sanki “Andımız” kararı, topluma nifak tohumları saçmak isteyen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu yargıçlarının başının altından çıkmıştı durduk yere... Sanki başka hiçbir kimsenin, hiçbir kurum ve kuruluşun dahli yoktu! Sanki “Andımız”ı yasaklayan Milli Eğitim Bakanlığı değildi. Sanki Danıştay 8. Daire yargıçlarının “Andımız” yasağının yürütmesini durduran kararına karşı dava açan MEB ve “bakan” sıfatıyla onun başında bulunan Ziya Selçuk değildi. Sanki bu karara itirazı MEB ve Ziya Selçuk birilerine rağmen yapmışlardı. Elbette yerseniz!

Ama tüm bunlara rağmen işte bu zevat, nedendir bilinmez. Ya da bilinir de söylenmez. Yasamadan yargıya dek Türkiye Cumhuriyeti’ni, tüm kurum ve kuruluşlarıyla, sembolleriyle birlikte heykellerin ve tabloların ardında can çekişmeye mahkûm eden, hatta adından öte hiçbir şey bırakmayan zat-ı muhteremlere ilişkin tek bir sözcük bile telaffuz etmiyordu.

“Acaba hatırlamıyor mu? Yoksa bellek yitimine mi uğradı?” diye düşünürken, anlaşıldı ki onu unutmamış, onu en sona, en özel an’a saklamıştı. Kısa bir süre sonra, aşklarını tazelemek ve daim kılmak istercesine, tabiri caizse ilan-ı aşk eyledi: “Benim ve erkek-dişi tüm emir erlerimin, tüm kurşun askerlerimin tek aşkı sizsiniz efendim! Yegâne lideri siz!” dercesine seslendi, hem de canlı olarak televizyon ekranları aracılığıyla… Ne mi dedi? Onu da ben söylemeyeyim. Siz bulun artık!

“Andımız Operasyonu” Tamamlandı

Velhasıl bu hengâmede “Andımız Operasyonu” kazasız belasız, hem de tereyağından kıl çeker gibi, ustalıkla kurgulanan, lakin “tesadüf”en olduğu söylenen kurşun soslu görsel mesajlar içeren söz düellosu eşliğinde tamamlandı.

Beklendiği gibi “Andımız Operasyonu”nda bir tek terörist bile yakalanmadı. Çünkü Dünyanın hiçbir yerinde, insanın insanı sömürüsüne dayanan kapitalist sömürü düzeninin efendileri ve onların her soydan ve boydan, her kılıktan hizmetkârı için hiçbir uyuşturucu taciri, hiçbir silah üreticisi ve silah taciri, hiçbir kadın satıcısı, hiçbir insan kaçakçısı, hiçbir mafya örgütü lideri, infazcısı, vb terörist değildi.

“Andımız Operasyonu”nun ardından ise geride bir yandan estirilen milliyetçilik rüzgârlarının giderek dinmeye yüz tutan esintisi, diğer yandan da gazı alınan birileri kaldı. Bu arada birileri de bir kez daha ilan-ı aşk eyleyerek, aşklarını perçinledi!!!

Ve böylece “Andımız” tedavülden kaldırıldı. Tıpkı bir bozuk para misali… Elbette şimdilik! Gerektiğinde yeni bir hassasiyet noktasında yeniden gündeme sokulmak üzere… Tabii ki ondan daha etkili ve işlevsel bir ‘oyuncak’ bulamazlarsa…

Peki; “Milliyetçilik” ya da “Türk Milliyetçiliği” mi dediniz? Sıfatı bir yana, geçiniz efendim! Çünkü sıfatı ne olursa olsun, Dünya kapitalizmine ve onun yerli ve yabancı efendilerine biat ve itaati meziyet bilen her türden milliyetçiliğin kâbesi etnik, siyasal, ekonomik, dinsel, cinsel, sınıfsal olarak insanın insanı sömürüsüne dayanan kapitalist sömürü düzenidir. Ve onlar bu koşullar altında, her daim efendilerinin yazıp sahneye koydukları oyunda kendilerine verilen rolü oynamak, replikleri söylemekle mükelleftirler. Daha ötesi değil.

Bundan dolayıdır ki arada sırada “Biz her türden izm’e karşıyız” nakaratına sarılırlar ki bu cümle, bu nakarat bile Dünya kapitalizminin uluslararası servislerinin elemanlarınca imal edilip bunların önlerine zihinsel gıda olarak sürülmüştür. Elbette milliyetçiler düşünüp de nadide zihinlerini yormasınlar diye… Eee… Efendilerin efendisi dediğin de böyle olur! Ne kölesini yorar zihinsel olarak ne de ayak takımını…


* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 Bunun gereğini yaptığını bildiğim, sözünü eylemiyle taçlandıran, birkaç öğretmen istisnadır.

Etiketler
Operasyon