10 Ekim katliamının üzerinden 7 yıl geçti: Yaralar hala taze: Suçlu sadece bombanın pimini çekenler mi?

Ankara katliamı üzerinden yedi yıl geçti. Katliamı tasarlayan, hayata geçirenlerin yargılama süreci bitti. Yakınlarını yitirenlerin, kamuoyunun ‘başkentin göbeğinde işlenen katliam’daki ihmali ortaya çıkarma mücadelesi ise sürüyor.

10 Ekim katliamının üzerinden 7 yıl geçti: Yaralar hala taze: Suçlu sadece bombanın pimini çekenler mi?

GERÇEK GÜNDEM - FİLİZ GAZİ

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB) çağrısıyla 10 Ekim 2015 Cumartesi günü Ankara'da düzenlenen Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi'nde IŞİD tarafından canlı bomba saldırısı gerçekleştirilmiş, saldırıda 103 kişi hayatını kaybetmiş, 391 kişi de yaralanmıştı. Katliam Türkiye tarihinin en kanlı intihar saldırısı olarak hafızalarda yerini aldı.

Mitinge gelen binlerce insanın sabah saat 10:00'da Ankara Tren Garı önünde buluşması ve buradan Sıhhiye Meydanı'na yürümesi planlanıyordu. Ancak kitle harekete geçmeden saat 10:04'te iki kişi tarafından eşzamanlı düzenlenen peş peşe iki patlama meydana geldi.

SALDIRININ YARGILAMA SÜRECİ

Olayın ardından yürütülen yaklaşık bir yıllık soruşturma sürecinin sonunda 10 Ekim davası Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, Kasım 2016'da görülmeye başlandı. İddianamede canlı bombaların 1990 doğumlu Yunus Emre Alagöz ile açık kimliği tespit edilemeyen Suriye uyruklu kişi olduğu belirtildi. Saldırı talimatının IŞİD yöneticisi ve Türkiye sorumlusu olarak tanımlanan İlhami Balı tarafından verildiği açıklandı. Saldırıyı planlayanın ise IŞİD'in Gaziantep Emiri Yunus Durmaz olduğu ortaya çıktı. Durmaz, Mayıs 2016'da Gaziantep'te bir eve düzenlenen operasyon sırasında üzerindeki intihar yeleğini patlatarak öldü.

Ayrıca 20 Temmuz 2015’te Suruç'ta 31 kişinin öldüğü, 100'den fazla kişinin yaralandığı intihar saldırısını düzenleyen canlı bomba da 10 Ekim Ankara Garı katliamını gerçekleştiren Yunus Emre Alagöz'ün 1995 doğumlu kardeşi Şeyh Abdurrahman Alagöz'dü.

Saldırıyla ilgili 20'si tutuklu 36 kişi hakkında dava açıldı. Sanıklardan Abdülmubtalip Demir, Talha Güneş, Metin Akaltın, Yakub Şahin, Hakan Şahin, Halil İbrahim Alçay, Resul Demir, Hacı Ali Durmaz ve Hüseyin Tunç hakkında "100 kişiyi kasten öldürme" suçlamasından 100'er kez; "anayasal düzeni ihlal" suçundan ise 1'er kez olmak üzere toplamda 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.

Aynı sanıklar için ayrıca 20'si çocuk 391 kişiyi öldürmeye teşebbüs suçundan da ayrı ayrı 11 bin 730'ar yıl hapis cezası talep edildi.

Dava sonunda 9 sanığa "Anayasal düzeni ihlal" suçundan birer kez, "kasten öldürme" suçundan da 100'er kez olmak üzere toplam 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

KATLİAMLA İLGİLİ İHMAL İDDİALARI

Davanın avukatları yargılamanın başından bu yana ihmalleri olduğu belgelenen kamu görevlilerinin davaya dahil edilmelerini ve yargılanmalarını istedi. Ancak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, kamu görevlileri hakkında yapılan suç duyurularını iki kez işleme koymama kararı aldı.

Saldırıda yaşamını kaybedenlerin yakınları, olay yerine ambulansların geç geldiğini, gösteri alanına girişlerde güvenlik önlemlerinin az olduğunu, katliamdan sonra gaz kullanıldığını ve alanda silah sıkıldığını anlattı.

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, patlamanın meydana geldiği yerin miting alanı değil, miting alanına giden yol olduğu için Ankara Garı'nın önünde güvenlik kontrolü bulunmadığını söylemişti. Aynı şekilde dönemin İçişleri bakanı Selami Altınok da güvenlik zafiyeti olmadığını ileri sürmüştü.

DEVLETİN SORUMLULUĞUNUN ORTAYA KONULMASINI İSTİYORUZ

Ankara katliamı avukatlarından Senem Doğanoğlu, yargılama sürecini şu sözlerle anlattı:

“19 tutuklu IŞİD militanın 9’unun katliam sorumluluğu nedeniyle ceza aldığı, diğerlerinin üyelik yönünden ceza aldığı bir yargılama yapıldı. Yargıtay bir karar verdi ve dosyayı bitirdi. Firari olan 16 sanığın yer aldığı başka bir dosya devam ediyor. Sanık Erman Ekici’nin katliam faili olduğu anlaşılmasıyla bir suç duyurusu yapıldı. Onun hakkında bir dava başladı. Şu an tutuklu olarak yargılanıyor. Halihazırda ise tek sanık yargılanıyor.”

Doğanoğlu, katliamın sadece “9 Ekim 2015 tarihinde Antep’ten iki arabayla yola çıkan üç kişinin ve bunu örgütleyen 6 kişinin gerçekleştirdiği bir eylem olmadığını” da vurgulayarak devletin sorumluluğuna dikkat çekti:

“Yargılama süreci devletin önleyici tedbirler açısından sorumluluğu hakkında bize bir şey söylemedi. Devletin politik ve hukuki sorumluluğunun ortaya konulmasını istiyoruz. Faillerin bir kısmı El-Kaide’de, Afganistan cihatçıları içinde, IŞİD altında örgütlenen isimler. Çok rahat bir şekilde yapılan sınır geçişleri, mali yapılanma, siyasal söylem olduğunun aslında farkındayız. Bütün bunların belgeleri var.”

45 DAKİKA SONRA AMBULANS GELDİ, ALANA GÖZ YAŞARTICI KİMYASAL SIKILDI

İki mülkiye başmüfettişi ile iki polis başmüfettişinin hazırladığı 25 Şubat 2016 tarihli ön inceleme raporunda; saldırının gerçekleştiği tarihteki Ankara Emniyet Müdürü ile TEM, Güvenlik ve İstihbarat Şube müdürlerinin de ihmal suçundan soruşturulması gerektiği belirtildi. Ancak Ankara Valiliği, ihmale ilişkin soruşturma izni vermedi.

Doğanoğlu, katliam günü göz yaşartıcı kimyasal kullanılmasına ilişkin başvuruların da yanıtsız kaldığının altını çizdi.

“Katliam günü göz yaşartıcı kimyasal kullanılması ve silah sıkılması konusunda ise ‘soruşturmalarına gerek yoktur, süreci yönetmeye çalışmışlardır’ gibi inanılmaz bir yorum yapıldı. Valilik her iki soruşturma yönünden izin vermedi. Tek bir kamu görevlisi yargılanmadı, hepsi görevinde kalmaya devam etti.

Doğanoğlu’nun bir diğer hatırlattığı ihmal ise şu oldu: “Saldırıdan 45 dakika sonra ambulans geldi. Onca yaralı, cenaze var ama sadece iki ambulansın gelebildiği bir yönetimsizlik olduğu ortaya çıktı. Buna rağmen takipsizlik verildi.”

“Yargılama devam ederken müvekkillerimizin aklındaki şüphe şuydu: ‘O gün ben oğlumu, kızımı kaybettim, kullanılan göz yaşartıcı kimyasal mı buna etki etti ya da bombalama mı?’ Buna dair inceleme yapılmaktan imtina edildiği için insanların içini sağaltacak bu bilgiyi verecek mekanizma kurulmadı.”

“BENZER İHBARLAR YAPILIYORDU, İHBARI DEĞERLENDİRMEDİK” DENİLDİ

Doğanoğlu, katliamla ilgili gelen ihbarın dikkate alınmadığını ise şu sözlerle anlattı:

“14 Eylül 2015 tarihli bir etkinlikte IŞİD’in canlı bomba eylemi gerçekleştirilebileceği yönünde çok önemli bir ihbar var. Kolluk, ihbarı değerlendirmediğini ‘Bu şekil çok fazla istihbarat vardı, biz diğerleri gibi muamele ettik’ şeklindeki kibirli bir ifade ile açıkladı.”

ETKİN PİŞMANLIK IŞİD ÜYELERİNE BONKÖR DAĞITILIYOR

Doğanoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Bu suçlarda zamanaşımı olmamasının en önemli sebebi zaman geçtikçe delillerin ortaya çıkması, insanların konuşması, iktidarlar değiştikçe ifşaların olması. Dosyaya belgeler gelecek, buna engel olamayacaklar. Çoğu IŞİD’li çıkmaya başladı. Onlar bir yerde konuşmaya başlayacaklar. Yargı mekanizması etkin pişmanlığı IŞİD üyelerine çok bonkör dağıtıyor ve söyledikleri şeyler illaki bizim dosyaya sirayet ediyor.”

DÜNYANIN EN GÜZEL EVLADIYDI GÜNEY

IŞİD'in canlı bomba saldırısında katledilen İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) öğrencisi Güney Doğan’ın annesi Derman Doğan ise şöyle konuştu:

“Güneyim sadece barış için gitmişti. Pırıl pırıl bir gençti, insanları seven, hayatı seven bir gençti. Güney, insanlar için oradaydı. Sevgi doluydu, hayat doluydu, para hırs bilmeyen bir gençti Güney. Güney bambaşkaydı. Dünyanın en güzel evladıydı Güney.”

“Adaletli bir ülke olursa katillerin cezalandırılacağı günü görürüm. Biraz da olsa yüreğime su serpilir. Adaletin gelmesi için ülkenin başına güzel insanların gelmesi gerekir.”

“Gittiğim mahkemede değişen bir şey yok. Sanki bizi oyalıyorlar, amaçları bitirmek, yok etmek. Katiller belli ama hiçbir şey yapılmıyor, birkaç kişi üzerinden davayı yürütüyorlar.”

BELİRSİZLİK VE GÜVENLİK DUYGUSU KENDİ İÇİNE KAPANMAYI GETİRİYOR

7 Haziran- 1 Kasım 2015 arası Türkiye için yıkıcı bir zaman dilimi. Kolektif hafızada yer edinen 5 Haziran’da Diyarbakır, 20 Temmuz’da Suruç ve 10 Ekim’de Ankara Gar saldırıları Türkiye halklarını nasıl etkiledi? Bu etkiler geleceğe nasıl taşınıyor?

Sosyal psikolog Melek Göregenli, Ankara ve Suruç saldırılarından sağ kurtulmuş insanlarla yaptıkları görüşmelerden yola çıkarak iki ayrı başlık altında sonuçları olduğuna işaret ediyor. İlki saldırıdan yaralı kurtulmuş ya da tanıklık etmiş kişilerdeki doğrudan sonuçları ve daha uzun vadede ise politik sonuçları.

“Konuştuğumuz insanlar öncelikle derin bir şok yaşadığını ifade ettiler. Arkasından bir tür suçluluk duygusu, ‘neden ben kurtuldum, en yakın arkadaşım, yoldaşlarımı orda kaybettim’ duygusu geliyor.”

“Peş peşe yapılan saldırılar uzun vadede belirsizlik duygusuna yol açtı. Bu saldırıları kim yapıyor ya da kim destekliyor? Bu soruları çok uzun süre açıklayamadık. Hala daha belki de açıklayamadık. Açıklayamama hali sokağı bir siyaset yapma yeri olarak görenler açısından değil görmeyenler açısından da ve hatta hak ihlallerine pek de uğramayan insanlar açısından da şöyle bir etki yarattı: Ev dışı her yerde yani kamusal alanda kimin yaptığı belli olmayan bir saldırı gerçekleşebilir. Bu belirsizlik duygusu insanları sokaktan alıkoyuyor. Kalabalıktan korkar hale getiriyor. Bu belirsizlik ve güvenlik duygusunun kaybı aslında siyaset yapmama eğilimini getiriyor. Bir tür muhafazakarlaşmayı, kendi içine kapanmayı, güvenli alanlar içinde bulunmayı tercih etmeyi getiriyor.”

“Bakın şimdi seçim arifesindeyiz, en çok ne konuşuluyor? ‘Sokakları karıştıracaklar, dikkat edelim, şu olacak bu olacak…’ Ülke insanının böyle bir kolektif hafızası var. Bir yerde bombalar patlayabilir, birileri öldürülebilir… Biz hep yakın tarihten başlatıyoruz ancak 1915, 6-7 Eylül’e gidin… ‘Belirsizlik ve her şey olabilir’ algısı sadece düşünsel düzeyde işe yarayan bir politik manipülasyon aracı değil. Bu fikrin ya da kabulün tarihsel deneyim anlamında bir karşılığı var.”

YARALARI SAĞALTACAK OLAN ŞEY FAİLLERİN BULUNMASI

‘Evet, bu ülkede her şey olabilir. Her şey olabilir ve ben zarar görebilirim.’ Bu bilgi, siyaset yapma biçimlerimizi, siyaset yapma motivasyonumuzu çok daha önemlisi siyasal iradelerimizle bu ülkeyi değiştirebileceğimizi, daha iyi bir hayat kurabileceğimiz fikrini zayıflatıyor ve siyaset yapmaktan uzaklaştırıyor insanları”.”

Göregenli son olarak kayıp yakınları için “soyut ve genelleştirici” açıklamalara, yaklaşımlara değinerek bu yaralara, acılara az da olsa merhem olabilecek şeyin faillerin cezalandırılması olduğunu vurguladı:

“İnsanların kayıpları var, en yakınlarını kaybettiler. Çok derin ruhsal izler kaldı. Bütün bunlar hepsi biricik deneyimler. Ne yapabiliriz? Herhalde yapabileceğimiz tek şey cezasızlıkla mücadele etmek. Çünkü; ‘anlayabiliyorum’ bile diyemem, böyle bir küstahlık yapmak istemem ama ‘sanıyorum’ diyeyim bu yarayı azıcık da olsa sağaltacak merhem faillerin cezalandırılması. Yoksa hiçbir şey bu acıyı dindiremez, üzerinde çok kolay konuşulup, yorum yapılabilecek bir alan değil.”

Etiketler
Ankara