Süleyman Sarılar'dan duygusal Mehmet Ali Birand yazısı

Süleyman Sarılar, Mehmet Ali Birand'ı ve gazetecilik tutkusunu anlattığı yazıda "Asla pes etmemeyi, umutsuzluğa kapılmamayı hepimiz ondan öğrenmiştik." ifadelerini kullandı.

Süleyman Sarılar'dan duygusal Mehmet Ali Birand yazısı

Türk basın tarihinin unutulmaz isimlerinden, Kanal D Haber Grup Başkanı Mehmet Ali Birand’ın ölümünün üzerinden 8 yıl geçti.

Olay TV eski Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar, Mehmet Ali Birand'ın ölüm yıl dönümünde duygulandıran bir yazı kaleme aldı.

Süleyman Sarılar'ın TV Haberi sitesinde yayınlanan yazısı şöyle oldu:

“Ustam Mehmet Ali Birand "gazetecilik tutkusu" dediğimiz o büyük tutkunun yürüyen temsilcisiydi. Karşısındaki kim olursa olsun sorulması gereken soruyu sorardı. Kral, başkan, başbakan, bakan, şöhretli, şöhretsiz hiç farketmez...

Hiçbir zaman kendisini bir davaya, bir gruba, bir ideolojiye, bir partiye ait hissetmedi. Aidiyetsizlerdendi... Tek bir aidiyeti vardı: Gazetecilik.. Yaşama da en az mesleğine bağlı olduğu kadar bağlıydı. Hep hayatın zevklerini keşfetti. Dünyayı gezdi.

Kendisini dünya vatandaşı olarak görürdü. Yerel hayhuylardan sonuna kadar uzak dururdu. Bu yaklaşım nedeniyledir ki Türkiye'nin tartışmasız en büyük uluslararası gazetecisi olmayı başarabildi. Geçmişteki büyük başarılarının hiçbirini kimsenin gözüne sokmadı. Hep yeni başarıların peşinden koştu. Belki de bu yüzden hep genç kaldı...

Ölümünün hepimize zamansız gelmesi işte bundandır... Beş yıldır yokluğuna alışamamamız işte bundandır... Beş yıldır hep o varmış gibi gazetecilik yapmaya çalışmamız işte bundandır...Bugün 17 Ocak 2018. Bugün özlemle anıyoruz”

Tam üç yıl önce Kanal D Haber’deyken yukarıdaki satırları yazmıştım.
Ustamızı andıktan üç ay sonra Kanal D’ye veda edeceğimizi bilmeden…
Kanlıca Mezarlığı’nda toplanmıştık.

Kış soğuğuna rağmen en yakın kafede oturup Kanal D, CNNTÜRK ve 32. Gün anılarımızı hatırlamıştık.

Arkadaşlarım esprili, kaygılı, kızgın onlarca hatırayı dillendirmişti.
Ben ölümünün birinci yılında (2014) yazdığım şu satırları okumuştum yüksek sesle...

“SEN YOKSAN BİZ EKSİĞİZ

“Show must go on” derdin hep.
Evet hayat devam ediyor.
Ama sen yoksan biz eksiğiz
Sensiz bir yılı devirdik.
Ama ne yıldı.

Sen olsan “ne yıldı aga” derdin
Sahiden ne yıldı be Mehmet Ali Abi
Bilmiyorsun, bilemedin
Öyle şeyler yaşadık ki inan sen de şaşırırdın

En baştan anlatayım.
O meşum 17 Ocak var ya hani senin bizi bırakıp gittiğin gün.
O gün biliyor musun ben Kanal D ekranında canlı yayına çıktım.
Eğer izlemiş olsaydın beni haşlardın.
Çünkü konuşamadım.
Cümleler boğazımda düğümlendi.

Çünkü seni, senin aramızdan göçüp gitmeni anlatmam gerekiyordu.
Anlatamadım
Anlatamazdım..
Oğlun Umur yanımdaydı.
“Süleyman Abiyle hep gelecek planları yapardı” dedi
Sahi ne oldu planlarımıza

Hani 2013 haziranında mı yoksa temmuzunda mı sezona ara vereceğimizi konuşuyorduk

Hani Ali Kırca’yla konuşacaktın da aynı tarihte izne ayrılacaktın

Ali abi “medyadaki yeni dizaynla” çoktan süresiz izne çıkarıldı Mehmet Ali abi senin haberin olamadı

Hani 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde hangi şirketle çalışacağımızı konuşuyorduk.
Hani yerel seçimlerde yaptıracağımız stüdyoyu konuşuyorduk.
Hatta bana “2015 genel seçimlerinde sonuçları çok anlaşılır bir grafikle verelim” dediğinde çok gülmüştüm “ooo aman be abi çok zaman var. Kime öle kim kala” demiştim ya.

Dilimi eşek arısı soksaydı
Hepsi hayalmiş abi
Hepsi yalan oldu
Sen yoksan biz eksiğiz
Sen yoksan Türkiye eksik
Sen 1 yıldır yoksun
Hepimiz 1 yıldır eksiğiz
Ama şu kadarına emin ol
Bayrağını düşürmedik.
Düşürmeyeceğiz”

Birinci ölüm yıldönümünde ne kadar umutluymuşuz.
Gazetecilik bayrağını dimdik taşıyacağımıza ne kadar çok inanmışız.
Oysa 2018’de Kanal D, CNNTÜRK ve gazeteler, iktidar marifetiyle el değiştirdiğinde taşıyacak bir bayrağımız kalmamıştı.

2001’de CNNTÜRK’te Manşet programına başladığımda, Birand’ın hayatının sonuna kadar birlikte çalışacağımızdan elbette habersizdim. Bir televizyon habercisi olarak ne çok şey öğretiyordu ekibine. Ayaklı öğretmen gibiydi. Haber merkezindeki herkese, her gördüğü yerde gazetecilik dersleri verirdi. Asla pes etmemeyi, umutsuzluğa kapılmamayı hepimiz ondan öğrenmiştik.

Aynı zamanda bir “şöhret yaratma” sihirbazıydı. Ekibinden insanları öne çıkarmayı sever, onlarla tatlı bir haber rekabetine girmeye bayılırdı. “Yaşşa” nidasını işittiğimizde, başarılı bir habere imza atan arkadaşımıza övgüler yağdırdığını, cesaretlendirdiğini bilirdik. Ali Kırca ile başlayan ilk 32. Gün’den sonra onunla haber koşusuna çıkan ne çok gazeteci bir yıldız gibi parladı. Can Dündar’dan Çiğdem Anad’a, Ahmet Sever’den Mithat Bereket’e, Deniz Arman’dan Cüneyt Özdemir’e Rıdvan Akar’a kadar burada adını sayamadığım onlarca gazeteci, 32. Gün okulundan yetişmişti.

Birlikte çalıştıklarıyla, yanında yetişenlerle hep haber rekabetini sürdürür ama hepsiyle gurur duyardı. Örneğin son dönemde Kanal D Haber’de birlikte çalıştığımız Fatih Portakal, Ahmet Arpat, Seda Öğretir’i ekranda gördüğünde nasıl sevindiğini hep görürdük. Bir de saydığım tüm isimler kendisini atlatan önemli bir haber verdiğinde hafif kıskançlık ama çokça gurur ifade eden “Vay piç kurusu” demesine hepimiz çok gülerdik…

Bugün yine ustamızı anacağız. Yine bir avuç arkadaşımızla, Cemre hanımla, Umur’la, belki torunu Umberto Ali ile yine Kanlıca’da mezarlıkta buluşacağız.
Ama ben ona 2018’in 1 Mayıs’ında Kanal D’de son ana haber bülteni yaptığımızı, Doğan Grubu’nu iktidarın Ziraat Bankası’ndan sağladığı krediyle bir kuruş dahi koymadan satın alan Demirören’in tüm haberci ekibi işten çıkardığını anlatamayacağım.

Aynı habercilik ruhuyla 2020’nin 30 Kasım’ında yeniden yayına geçirdiğimiz Olay TV’nin de 26 gün sonra iktidar baskısıyla kapatıldığını da anlatamayacağım.
Ama yaşasaydı eminim “Aga bir yol bul” derdi.

Tıpkı 2007-2018 arasında iktidarın baskısıyla 5 kez Kanal D Haber’den kovulduğumuzda yeniden yeniden yeniden bir yol yarattığımız gibi.
Ustam söz.
Bize bıraktığın habercilik bayrağını hep birlikte taşıyabilmek için, Kartacalı komutan Hannibal alıntısıyla söyleyeyim
“Ya bir yol bulacağız.
Ya bir yol yapacağız. “
Ruhun şad olsun.

Minnetle, rahmetle, hasretle anıyoruz.