Solunum makinesi, işitme cihazı, baston, 12 ilaç! Emekli General Hakkı Kılınç halen cezaevinde

28 Şubat davası nedeniyle tutuklu bulunan 85 yaşındaki Emekli General Hakkı Kılınç cezaevinden adalet çağrısı yaptı.

Solunum makinesi, işitme cihazı, baston,  12 ilaç! Emekli General Hakkı Kılınç halen cezaevinde

CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Sincan Cezaevi'nde hak ihlaline uğrayan mahkumları ziyaret etti.

HAKKI KILINÇ'IN SAĞLIK DURUMU GİDEREK KÖTÜLEŞİYOR

Sağlık durumu giderek kötüleşen 28 Şubat tutuklusu emekli General Hakkı Kılınç, cezaevinden Çakırözer aracılığıyla kamuoyuna seslendi.

28 Şubat davası hükümlülerinden Hakkı Kılınç Sincan Cezaevi’nden şunları aktardı:

“Cezaevine girerken de rahatsızlıklarım vardı. Burada hem sayıları, hem de acısı daha da arttı. Şu anda 15 rahatsızlığım var: Vertigom var. Ciddi işitme kaybım var. Sağ kulağım hiç duymuyor, sol kulağım çok zayıf işitiyor. İşitme cihazı kullanıyorum. Prostat başlangıcı teşhis edildi. Parkinson burada başladı. Uyku apnesi var. Son bir ayda bacağımda ödem oluştu. Baylıma var. Burada kaldığım bir buçuk yıl içinde 5 kez bayıldım. Gözümde katarakt yine burada çıktı. Baş dönmesi var. Cezaevinde iki kez fıtık ameliyatı oldum. Sürekli bir yorgunluk,bitkinlik hali, kilo kaybım, demir eksikliğim ve ellerimde sürekli üşüme var. Tüm bunlar için her gün tam 12 ilaç kullanıyorum. Bir avuç içiyorum. Uyku apnesi için geceleri solunum cihazı kullanıyorum, duyabilmek için de işitme cihazı. Sol kolumda da protez var.”

“TEDAVİMİZİ ENGELLEMEK DE BİR BAŞKA CEZALANDIRMA”

“3 kez adli tıba gönderdiler beni. Son olarak yılbaşında eşimle görüşme sırasında bayılmışım. Şehir Hastanesi’ne ve İstanbul’a Adli Tıp’a götürdüler. Tüm bunlara rağmen neden ceza ertelemesi yapılmıyor anlamış değilim. Nasıl ki geciken adalet adalet değilse, ceza ertelemesi yapılmadan burada tutulmamız de bir tedavi değildir. Tam tersine ağır bir cezalandırmadır. Daha birkaç hafta önce bizimle aynı koğuşta kalan arkadaşımız Vural Avar gözümüzün önünde vefat etti. Daha önce tuvalette düşüp kaburgalarını kırmıştı. Cezaevinde kalamaz denmesine rağmen tuttular. Tuvalete onun için tutamak yapıldı. Ama yine tuvalette hayatını kaybetti.

“BİZİ YARGILAYAN FETÖCÜLERLE AYNI CEZAEVİNDEYİZ”

“Bizi sadece Fetö’nün savcı ve hakimlerinin kurduğu kumpas davası cezalandırmıyor. Anayasa Mahkemesi önünde her birimizin başvuruları bir buçuk yıldır bekliyor. Görüşmeyip uzattıkça bir ceza da onlar veriyor. Adli Tıp Kurumu’na üç kez gönderildim. Üçünde de cezaevinde kalabilir sonucu çıktı. Böyle ağır cezalandırma oldukça tutukluluk azalmıyor artıyor Türkiye’de. Tutuklu sayısına bakın. Her yıl yeni yeni cezaevi yapılıyor. Demek ki bir sıkıntı var bu işte. Elden geçmesi lazım bu tedbirlerin.”

“BERAAT EDEREK ÇIKMAK İSTERİM”

“Arkadaşlarım arasında Dik Hakkı diye bilinirim. Buradan sağlık nedenleriyle tahliye olursam üzüleceğim. Çünkü ben beraat ederek çıkmak istiyorum. Karıncaya bile zarar vermeyen insanlar olarak büyük bir haksızlıkla, bir kumpasla karşı karşıyayız. Ergenekon, Balyoz’dan hiç farkı yok bize yaşatılanın. Bizi neyle suçluyorlar: TC hükümetini yıkmak ile. Ama dönemin Cumhurbaşkanı Demirel diyor ki ‘Ortada darbe yok. Siz darbenin ne olduğunu bana sorun’diyor. Dönemin Başbakan’Biz yıkılmadık’ diyor. O hükümetin hiçbir üyesinin şikayeti de yok bizle ilgili. Bizi yargılayanların yüzde 80’i FETÖ’cü. Savcıların hakimlerin bir bölümü ile burada aynı cezaevinde yatıyoruz. Bu dava da aynı Balyoz, aynı Ergenekon gibi TSK’yı yıpratma, güçsüz hale getirme amacıyla yargının sopa olarak kullanıldığı kumpas davalarından farksız. Bu da bir kumpas.”

UTKU ÇAKIRÖZER: “BU AYIBA DERHAL SON VERİN”

“83 yaşındaki bu insanı hala cezaevinde tutma ısrarı vicdansızlık değil de nedir! Hakkı Paşa ve yaşları 80-90 aralığındaki diğerleri her an cezaevinde ölebilirler. Bunun vebali bu büyük ayıba ses çıkarmayanlara aittir. Adalet Bakanlığı’nın 3 Ocak’ta cezaevlerindeki hasta ve yaşlı hükümlüler için yayımladığı genelge var. Bu genelgeye göre Hakkı Kılınç’ın bir gün bile cezaevinde tutulmaması gerekiyor. Derhal bu işkence bitmeli, emekli komutanlar tahliye edilmelidir.”

DİREN YURTSEVER: “HABER VE TİVİTLERİMİZ NEDENİYLE TUTUKLUYUZ”

Ankara merkezli operasyonlar kapsamında Ekim 2022’de tutuklanan ve 3 aydır cezaevinde tutuklu bulunan 9 gazeteciden biri olan Diren Yurtsever’de kendisi ve gazeteci arkadaşlarının tutukluluğuna ilişkin şunları aktardı:

“Diyarbakır’da 16 gazeteci sonra da Ankara’da biz 9 gazeteci tutuklandık. Onlar 7 aydır biz de üç aydır iddianame bekliyoruz ki neyle suçlandığımız görebilelim. Dosyamızda gizlilik kararı var. Ama tutuklanırken önümüze delil diye yaptığımız haberler ve attığımız tivitler kondu. Diyarbakır’daki gazeteci arkadaşlarımız tutuklanınca onlarla dayanışma için mektup kampanyası başlattık. Terör örgütüne destek diye önüme suçlama olarak koyuyorlar. İHD’nin hasta tutuklular listesini, Demokratik Modernite Dergisini delil diye topladılar. Hatta Azınlıklar, Ötekiler ve Medya diye bir kitap vardı evde. İsminde ’azınlıklar‘ geçiyor diye onu da aldılar! Gazeteciler toplumun haber alma hakkı için çalışır. Bunun bedeli cezeaevi olmamalıdır. Haber alma hakkına, ifade ve basın özgürlüğüne önem veren herkesle dayanışma bekliyoruz. Üç görüşmeci hakkımız var. Ama verdiğimiz isimler reddediliyor. Bizi burada izole etmeye çalışıyorlar. Tutuklu ve hükümlülerin sosyalleşebillmesi için spor saati var. O spor saatinde yürümemizi engelliyorlar. Çünkü yürürken konuşuyormuşuz. Hiç konuşmadan sadece top oynamalıymışız. Böyle sosyalleşme olur mu!“

SİBEL TEKİN: “İŞİM BELGESEL ÇEKMEK!”

Belgeselci, akademisyen Sibel Tekin tutukluluğuna ilişkin şunları aktardı:

“Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesiyim. Sinema, belgesel, video çekim ve kurgu dersleri veriyorum. 2013’ten bu yana da toplumsal eylemleri çekip filmleştirmeye çalışıyorum. Birçok belgesel çektim, birçoğuna da katkı sağladım. Birkaç yıldır bu kalıcı yaz saati uygulamasının kış döneminde toplum psikolojisini nasıl olumsuz etkilediği üzerine bir belgesel çekmeyi düşünüyordum. Pandemi sonrası kısıtlamalar kalkınca harekete geçtim, planladım. Ankara’nın farklı yerlerinde gün aydınlanırken insanları, hareketliliği çekmeye başladım. 13 Aralık’ta Kızılay’da şehrin en hareketli noktası diye ilk çekimleri yaptım. 15’inde Tuzluçayır’da çekim yaptım. İşçi sınıfının sabah hareketliliğini çektim. Sonraki günler küçük sanayi çalışanları için Ostim’e ve öğrenci ağırlıklı 100. yıl Mahallesi’ne geçecek ve 21 Aralık’ta yılın en uzun gecesinin olduğu gün çekimleri Beşevler’de tamamlayacaktım.”

“YÜZLERCE ÇEKİM İÇİNDEN TEK BİR KARE İÇİN TUTUKLANDIM”

“Tuzluçayır’da otobüs duraklarında bekleyenleri çektim. Sonra Dikimevi’ne kadar yürüdüm. O yol esnasında da çekimler yaptım. Metroya binip okuluma gittim. Gece 2’de eve polisler geldi. Yıllardır yaptığım tüm çekimleri topladılar. 15 SD, 7 Harddisk, 2 bilgisiyar ve kamerama el koydular. Gözaltı ve tutuklanma gerekçem çekim yaptığım yerlerden biri ceza infaz memurlarının servis bekleme noktasıymış. Bir de görüntüler arasında bir okul bahçesindeki polis ya da bir başka güvenlik kuvveti arabası varmış. Asla kastım yok. Olmadığı belli çünkü yüzlerce dakikalık başka çekimler var. Caddeler, parklar sokaklar var. Ama sanki sadece onları çekmişim gibi bir algı yaratıldı ve bir aydır sadece bu nedenle buradayım. Yıllardır belgesel çekiyorum. Tarihe not düşebilmek için özellikle toplumsal eylemleri çekiyorum. Bu sefer de sembolik olarak karanlığı yaşadığımız bir dönemde, gerçekte de karanlıkta güne başlamak nasıl bir etki yaratıyor onu aktarmak istedim. Ama kendimi cezaevinde buldum.”

UTKU ÇAKIRÖZER: “AKIL TUTULMASI YAŞANIYOR”

Milletvekili Utku Çakırözer de ziyaretleri sonrasında şu değerlendirmede bulundu:

“İşi belgesel çekmek olan, bugüne kadar binlerce öğrenciye sinema, belgesel çekimi öğretmiş olan bir akademisyen olan Sibel Tekin‘in çekim yapıyor diye tutuklanması ve bir aydır cezaevinde tutuluyor olması akıl alır gibi değil. Tam bir akıl tutulması. 23 Şubat’ta hakim karşısına çıkacak ama bu arada özgürlüğünden, derslerinden, ailesiden mahrum edilmesi büyük adaletsizlik. Sibel Tekin bir an önce serbest bırakılmalıdır. Öte yandan tutuklu gazeteci ayıbı da sürüyor. Diyarbakır’da 16, Ankara’da 9 gazeteci aylardır tutuklu. Dosyalarında gizlilik var. Hiçbirinin iddianamesi hazır değil. Gazetecilerin terörü, şiddeti teşvik etmedikçe yazısı, yorumu, paylaşımı nedeniyle özgürlüğünden mahrum bırakılması insan hak ve özgürlüklerine aykırıdır. Ankara ve Diyarbakır’da tutuklu gazeteciler bir an önce hakim karşısına çıkarılmalı, yargılamaları da tutuksuz sürdürülmelidir.”

Etiketler
Hakkı Kılınç Emekli Ağrı Cezaevi