Gezi hükümlüsü Tayfun Kahraman yazdı: 'Kürtleri de kapsadığı oranda iktidar umudunu canlı tutar'

Gezi tutuklusu Tayfun Kahraman, “Kutuplaşma dili ve ahmak davası” başlıklı yazısında, "Altılı Masa, kendi özgün çok kimlikli yapısı ve Saraçhane Mitingi’nde ortaya koyduğu fotoğraf itibariyle Kürt kimliğini de kapsadığı oranda iktidar umudunu ve heyecanını canlı tutacaktır" diye belirtti.

Gezi hükümlüsü Tayfun Kahraman yazdı: 'Kürtleri de kapsadığı oranda iktidar umudunu canlı tutar'

Gezi Davası'nda 18 yıl hapis cezası alan ve Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Tayfun Kahraman, BirGün gazetesine yazdı.

Dr. Öğr. Üyesi Kahraman, “Kutuplaşma dili ve ahmak davası” başlıklı yazısında, "Gücün tek elde toplandığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni sürdürmek isteyen AKP için kutuplaşma dili kaçınılmazdır. Otoriter ve kuvvetler ayrılığını kaldıran çoğunlukçu sistem olmazsa cumhurbaşkanlığı sistemi de işlemeyecektir" dedi.

Kahraman devamında, "Altılı Masa, kendi özgün çok kimlikli yapısı ve Saraçhane Mitingi’nde ortaya koyduğu fotoğraf itibariyle Kürt kimliğini de kapsadığı oranda iktidar umudunu ve heyecanını canlı tutacaktır" diye belirtti.

Kahraman şunları yazdı:

“Kutuplaşma siyasetin doğasında var, siyasiler kutuplaşma üzerinden siyaset yapar” savunması ve ardından Ekrem İmamoğlu’na verilen 2 yıl 7 aylık mahkûmiyet kararı bunu kanıtlar nitelikte. Bu da AKP’nin önümüzdeki seçimde kutuplaştırıcı ve kimliklere dayalı ayrıştırıcı dilini artıracağını gösteriyor. AKP kutuplaşmayı siyasetin özüne yerleştirme gayreti ile yine kavramları bükerek siyasi dilini meşrulaştırma yoluna girdi. Çelik’in otoriter siyasetin araçlarından birini normalleştirme girişimi kullanacakları dili gösterirken, İmamoğlu’na verilen ceza ise karşılarına koydukları kutbu, yani düşman tanımlarını deşifre etti.

Kutuplaşma aslında otoriterliğin enstrümanlarından biri ve bize kuvvetler ayrılığına dayalı demokratik ve özgürlükçü bir siyaset alanı bırakmıyor. Otoriter siyasetin teorisyenlerinden Carl Schmitt’e göre, kuvvetler ayrılığı esasına dayanan bir sistem, siyasal alanı sınırlarken devleti de inkâr etmektedir. Ona göre bir toplumun özgül siyasi karakteri, onu diğer topluluklardan ayıran, karar almaya dayalı siyasal birliği ve düşmanı tanımlama yeteneğidir. Diğer bir anlatımla bu yaklaşımı ile çoğulculuğu reddederken çoğunluk hâkimiyetindeki bir siyasal alanı kutsamaktadır. Bu anlamda ona göre düşmanını tespit edemeyen, yani kutuplaşmayı sağlayamayan otoriter iktidar varlığını da koruyamayacaktır.

Buna göre gücün tek elde toplandığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni sürdürmek isteyen AKP için kutuplaşma dili kaçınılmazdır. Otoriter ve kuvvetler ayrılığını kaldıran çoğunlukçu sistem olmazsa cumhurbaşkanlığı sistemi de işlemeyecektir. Fakat bu şekilde birlikte yaşama ufku hayal olurken bu dil AKP’nin bu ufka hiçbir zaman sahip olmadığını da göstermektedir.

Bu ufku hayalden hakikate geçirecek bir siyasetin dili ancak toplum kesimlerinin uzlaşması ve müzakeresi üzerine kurulu çoğulcu bir yaklaşım ile gelişir. Tarafların müzakere ile karar alarak ve birbirini gözeterek politikalarını biçimlendirdiği, kuvvetler ayrılığına dayalı denge ve denetleme mekanizmalarını içeren bir siyaset alanı için ilerici adımlara ihtiyacımız var. Düşman tanımı ile karşıtını ilan ederek siyasal birliğini kuran AKP, uzlaşmacı bir yaklaşım ile Schmitt’in işaret ettiği gibi kaybetmeye mahkûm olduğundan kutuplaşma dilini tercih etmekte ve bu dili normal siyaset alanının içinde göstermeye çalışmaktadır. Aksi halde, yani kutuplar arası uzlaşmacı dilin hâkim olduğu bir sistemde otoriter siyasetin yaşama şansı yoktur. Otoriter iktidar ancak kimlikler üzerinden toplumu kutuplara ayırarak insanların arkasında toplanmasını sağlar; düşmanını yaratmadıkça taraftar toplayamadığı gibi siyasal birliğini de kuramayacaktır.

Bu nedenle farklı kesimleri temsil eden bileşenler ile çoğulculuğa dayalı uzlaştırıcı siyaset dilini kullanan Altılı Masa karşısında AKP iktidarı, yine toplumu kimliklerine ayırarak taraftar toplamaya çalışacaktır. Çünkü karşısındaki müzakereye dayalı uzlaştırıcı dille gireceği mücadelede başka bir şansı yok. Bu amaçla elindeki iktidarın sağladığı ekonomik güç, devlet kurumları, yasama gücü, yargı mekanizması, medya gibi tüm araçları düşmanı işaret etmek ve taraftarlarını artırmak üzere kutuplaşmayı sürdürmek için kullanması; kendi varlığı için hayati bir önem taşımaktadır. Ancak bu şekilde yarattığı krizler ile olağan koşullarda uygulanması mümkün olmayan kararları hayata geçirebilmektedir.

Sonuç olarak AKP’nin yarattığı bu kriz ve imza attığı bu hukuksuz karar bir yanlışlık eseri ya da gaf değil, evvelce pek çok örneğini gördüğümüz, seçim sürecinde benzerlerini göreceğimiz otoriter iktidarlarını ne pahasına olursa olsun korumak üzere kurgulanmış bir hikâyedir. Bu nedenle AKP Sözcüsü ön alarak olağandışı uygulamalarını normalleştirmek, hukuk dışı kararlarını meşru göstermek üzere kutuplaşmayı siyaset alanı içine alarak kavramları zorlamaktadır. AKP’nin iktidarını korumak üzere elinde kalan tek araç, günlük hayata dokunan somut politikalar yerine ayrıştırıcı söylemler ve uygulamalar ile kullanacağı kutuplaştırma yöntemidir. Görünen o ki, önümüzdeki seçim süreci çoğunlukçu otoriterizm ile çoğulcu siyaset alanı arasında iktidar kaynaklı düşmanlaştırıcı bir dil çerçevesinde sert bir ortamda devam edecektir.

Ekonomik sorunların bu kadar yakıcı olduğu bir ortamda günlük hayatı kolaylaştıramayan AKP iktidarının söylem ve uygulama boyutunda seçim için elinde başka bir enstrüman da kalmadı. Seçime giderken vatandaşa anlatacakları bir projesi kalmayan iktidar ortakları bu süreçte daha birçok hukuksuz uygulamaya imza atmaya çalışacak, siyaset alanını daraltmak üzere kutuplaşma dilini yoğunlaştıracaktır. Buna karşı yapılması gereken müzakere ve uzlaşmayı temel alan çoğulcu siyaset alanının aktörlerini arttırarak toplumsal tabanını genişletmek olacaktır. Siyaseti toplumsal barış ve uzlaşı için bir araç haline getirmek, daraltılan siyaset alanını hayata dokunan somut projelerle vatandaşların sorunlarına çözüm üreterek genişletmek umut ve heyecanı yükseltecektir. İktidarın kutuplaşma diline karşı diyalog ve uzlaşıyı, keyfiliğe karşı hukuku savunmak, muhafazakâr seküler ayrımını ortadan kaldırmak; siyasetin ayağının gerçekliğe basmasını, güven tesis eden bir dil ve ortam oluşmasını sağlayacaktır. Altılı Masa, kendi özgün çok kimlikli yapısı ve Saraçhane Mitingi’nde ortaya koyduğu fotoğraf itibariyle Kürt kimliğini de kapsadığı oranda iktidar umudunu ve heyecanını canlı tutacaktır."

Etiketler
Gezi davası Ekrem İmamoğlu Tayfun Kahraman Altılı masa