Yılmaz Özdil: Asıl şimdi gelecek!

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Brunson'ın tahliye edilmesini yazdı.

Yılmaz Özdil: Asıl şimdi gelecek!

Yılmaz Özdil, bugünkü, "Papaz gitti zannedenler yanılıyor, asıl şimdi gelecek!" başlıklı yazısında, "Analiz yeteneği sıfır olan… Algı operasyonu yürüteyim derken, senaryosu çoktan yazılmış algı operasyonuna figüran olan sayın yöneticilerimizi tebrik ederim." ifadelerini kullandı.

Yılmaz Özdil'in bugünkü yazısı şöyle:


1970'li yılların başında ABD'nin en ciddi sorunu, uyuşturucuydu.
Amerikan gençliğinde salgın gibi yayılmıştı, mücadele edilemez hale gelmişti.
Uyuşturucuyu kaynağında kurutmak için, haşhaş üreten ülkelere baskı yapmaya başladılar.
Hedefte Türkiye vardı.
Çünkü o dönemin en büyük haşhaş üreticilerinden biri Türkiye'ydi.

Demirel'e “haşhaş ekimini derhal durdur” dediler.
Demirel kabul etmedi. “Adını afyon'dan alan şehrimiz bile var, çiftçimizin çok önemli gelir kaynağı haşhaş, durduramam” dedi.

Ambargoyla tehdit ettiler.
Demirel havayı biraz olsun yumuşatabilmek için sınırlama getirdi, “haşhaş ekimi sadece yedi şehirde yapılacak” denildi.

ABD tatmin olmadı.
“İlla yasakla” diye yükleniyordu.

Tam o sırada… Amerikalı bir üniversite öğrencisi Atatürk Havalimanı'nda vücuduna sarılmış halde iki kilo esrarla yakalandı.

Tıpkı Amerikalı rahip Brunson meselesinde olduğu gibi “hukuk” ve “diplomasi” üzerinden çok vahim taktik hata yapıldı.
ABD'ye misilleme olarak kullanılmaya kalkışıldı.

Şuursuz medyamız devreye sokuldu.
“Görüyorsunuz işte, bizim uyuşturucuyla alakamız yok, ABD'ye giden uyuşturucuyu bizzat Amerikalılar taşıyor” manşetleri atıldı.

Normalde en fazla dört yıl hapis verilmesi gerekirken, 30 yıl yapıştırıldı.
Aklımız sıra ABD'ye dersini vermiştik yani.

ABD burnundan soluyordu.
Şak…
12 Mart Muhtırası verildi.
Amerikancı generallerimizin güdümünde ara rejim hükümetleri kuruldu.
Bu hükümetlerin ilk icraatı, elbette haşhaş ekimini yasaklamaktı.
ABD muradına ermişti!

1974…
Ecevit iktidara geldi.
İlk icraatı haşhaş ekimini serbest bırakmak oldu.
ABD öfkeden deliye döndü.
Üstüne, Kıbrıs'a çıktık.
Haşhaş için hazırladıkları ambargoyu, Kıbrıs vesilesiyle uyguladılar.

Ecevit düşürüldü.
Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruldu.
Şak…
Amerikalı üniversite öğrencisi hapis yattığı İmralı adası'ndan kaçtı!

Güya İmralı'ya kum taşıyan bir balıkçı motoru gelmişti. Arkasında sandal bağlıydı. Amerikalı gece karanlığından faydalanarak bu sandala saklanmıştı. Motor denize açılınca sandalın ipini keserek, kürek çeke çeke Bandırma'da karaya çıkmış, otobüsle Bursa'ya, oradan İstanbul'a, oradan Edirne'ye gelmiş, Meriç nehrini yüze yüze Yunanistan'a geçmişti!

Buna inanmak için gerizekalı olmak gerekiyordu.

Peki neydi?

ABD'de üniversite öğrencisinin serbest bırakılması için geniş çaplı kampanyalar başlatılmıştı. ABD Kongresi başta olmak üzere, Türkiye'ye büyük baskı uygulanıyordu.
Bu baskılar neticesinde, 30 yıl hapis cezasına çarptırılan Amerikalı üniversite öğrencisi, kapalı cezaevinden alınmış, İmralı'daki yarı açık cezaevine nakledilmişti.
Sonra da, MİT-CIA işbirliğiyle kaçırılmıştı.
Selanik'teki Amerikan konsolosluğuna götürülmüş, Almanya üzerinden uçakla New York'a götürülmüş, medya ordusuyla karşılanmıştı.

Tıpkı Amerikalı rahip Brunson meselesinde olduğu gibi, “hukuk” ve “diplomasi” üzerinden yapılan bir başka vahim hataydı.

Sayın devletimiz pazarlık etmişti.
Bu pazarlık çerçevesinde, Amerikalı üniversite öğrencisi cezaevinden firar etmiş gibi bırakılacak, ülkesine gidince basına konuşmayacak, susacak, hadise kapatılacaktı.

Sayın şuursuz medyamız, bu vahim pazarlığı afişe etmek yerine, yalanlara çanak tuttu. “İmralı'dan müthiş firar” manşetleri atarak, sayın ahalimizi organize yalana inandırdı.

Sonra?

Amerikalı üniversite öğrencisi kitap yazdı.
Hollywood zaten aportta bekliyordu.
“Geceyarısı Ekspresi” adıyla filme çekildi.

Biz Türkleri komple ırkçı, işkenceci, tecavüzcü, iğrenç insanlar olarak gösterdi, Türkiye'yi asla adım bile atılmaması gereken, hukukla alakası olmayan, hırıstiyan düşmanı, ilkel, vahşi, korku imparatorluğu gibi gösterdi.
Tecavüz edilirken fonda ezan okunuyordu.
İşkence yapılırken Türk Bayrağı gösteriliyordu.
Dünyaya Türkiye'yi böyle tanıttı.
Dünyada yankı uyandırdı.
Türkiye'nin imajı tarihte görülmemiş şekilde karalandı.
Kalıcı tahribat yarattı.
Karşılığında iki Oscar aldı!

Misilleme yapalım derken, misillemenin feriştahını görmüştük.
Haşhaş direnişimiz, hukuku eğip bükelim derken, faciayla sonuçlanmıştı.

(Şimdi bu okuduklarımıza kısa bir ara verelim, parantez açalım.)

(1 Mart 2003 tezkeresinin Tbmm'de reddedilmesinden hemen sonra Amerikan dizilerinde ve Hollywood filmlerinde aniden “köktendinci Türk teröristler” peydah oldu.
ABD'nin en çok izlenen istihbarat dizisi 24'e Thomas Sherek adıyla Türk terörist monte ettiler, Türk vatandaşıydı, İzmir doğumluydu, Türkçe bilmiyordu, anadili Arapça'ydı, nükleer santralı havaya uçurdu, ABD savunma bakanını kaçırdı, ABD başkanının uçağını bile düşürdü!
Bu diziye göre, Los Angeles'ta oturan, normal bir aile gibi yaşayan uyuyan hücre vardı, onlar da Türk'tü, elebaşları Habip diye biriydi, Türk'tü, Ankara'dan İstanbul'dan talimat alıyorlardı.
Bu dizi beş dalda Emmy ödülü kazandı!
Bitmedi…
Libya'da ABD büyükelçisinin öldürülmesiyle alakalı film çektiler. “Bingazi'nin Gizli Askerleri” adıyla vizyona giren filmde elçilik binasını yakan terörist, Türk bayraklı tişört giyiyordu.
“NCIS Los Angeles” dizisinde, beyaz takkeli kalaşnikoflu teröristleri taşıyan gemi, Türk gemisiydi, Türk bayraklıydı, adı Hamidiye'ydi.
“Out of Reach” filminde, Polonya'daki Türk konsolosluğu terör yuvasıydı, üstüne, çocuk ticareti yapılıyordu.
“War Dogs” filminde silah ticareti filan anlatılıyordu, Türk tankları ve bizzat Tayyip Erdoğan gösteriliyordu.
En son… ABD eski başkanı Bill Clinton roman yazdı, bir milyondan fazla satan bu romanda Cihadın Oğulları adıyla çok tehlikeli bir terörist örgüt var, ABD'ye savaş açan bu terör örgütünün elebaşı Türkiye doğumlu, adı da Süleyman Cindoruk!)

Vaziyet bu haldeyken…
Türkiye köktendinci terörizmin merkezi olarak sunulurken…
Amerikan düşmanı, hıristiyan düşmanı olarak gösterilirken…

Güya misilleme yaptık, “ver papazı al papazı” diyerek Amerikalı papazı “casus” suçlamasıyla içeri attık, eyy Amerika dedik, bu teröristi asla alamazsınız dedik, bizim Allahımız var filan dedik.
Bilahare, tıpkı esrarkeş Amerikalı öğrenci meselesinde olduğu gibi, yüzümüze gözümüze bulaştırdık, tükürdüğümüzü yaladık.
Yalancı gizli tanıklarla hapse tıktığımız papazı, ABD başkanı devlet töreniyle ağırladı, tüm dünyada birinci haber oldu.

Analiz yeteneği sıfır olan… Algı operasyonu yürüteyim derken, senaryosu çoktan yazılmış algı operasyonuna figüran olan sayın yöneticilerimizi tebrik ederim.

Başrolünde papaz bulunan “Geceyarısı Ekspresi”ne herkes hazır olsun.

Özdil'in yazısını Sözcü'de okumak için TIKLAYIN

Etiketler
Tahliye Yılmaz Özdil