Ne torbaymış ama! İçinde yok yok…

Uçan ekonomiden, şaha kalkan kalkınmaya, bedelli askerlikten DDK’ya, TMSF’den THY’ye saraya bağlanan bağlanana! Bu arada bi türlü dolmayan ve doymayan torbaya atılan atılana…
Pek çok konuda kendisini dünya markası sayanlar, görenler, gösterenler bunca yetkiye ne der, bu kadar sınırsız yetkiyi nereye koyar bilemeyiz! Bildiğimiz bu kadar çok ve çeşitli konuda karar verici olmak insanı yorup yıpratmaz mı? Yolcu garantili hava limanları, müşteri garantili hastaneler, kek garantili kıraathaneler, araç garantili köprüler, hele de baştan ve peşinen dolar bazında bunca garanti vermeler insanı gerip tedirginliğini artırmaz mı?
Tabii ki bu duruma etkili ve yetkili kurum ve kuruluşlar dururken, gelişmeleri yerinde bulanlara, uygun sayanlara, sananlara, yetinmeyip gece gündüz övenlere sözümüz yok da; sorun da mı yok ona bakalım biraz?
Daha ne kaldı derseniz! Diyeceğimiz şu ki; Elbette dahanın da dahası var. DDK (Devlet Denetleme Kurulu)doğrudan saraya bağlanınca, CB’nın 24 Haziran seçimleri öncesi sık sık meydanlarda dile getirdiklerini yine ve yeniden paylaşmak gerek…
“Bizim yeni dönemde milletimize taahhütlerimiz şunlar olacaktır. Yeni dönem hukuk devleti dönemi, daha fazla refah, daha fazla zenginlik, daha geniş özgürlük dönemi olacaktır. Yeni dönem kalıcı huzurun, kalıcı güven ortamının, daha büyük atılımların dönemi olacaktır. Yeni dönem; yürütmenin daha etkin, yasamanın daha itibarlı, yargının daha bağımsız hale geldiği bir dönem olacaktır.” Bu tümceyi fonda tutarak, bu noktadan yola çıkıp olanı biteni geriye doğru ilmek ilmek sökmeye çalışırsak, göreceğimiz şeyler bizi şaşırtmayacaktır.
Sırayla gidersek; Allah için hukuk devleti (idam konuşulmaya başladı) ve daha geniş özgürlük ufukta belirdi! Daha fazla zenginlik, daha fazla refahın eli kulağında! Kalıcı huzur, kalıcı güven ortamına az kaldı! Daha büyük atılımların, daha etkin yürütmenin, daha itibarlı yasamanın, daha bağımsız yargının temelleri zaten atıldı! Gidişata bakılırsa verilen sözler doğrultusunda doludizgin ilerleniyor…
Yeni Türkiye’de hak, hukuk, adalet, uygarlık, bilinçli toplum mis gibi! Ekonomi dersen parlak mı parlak! Sanayimiz dört dörtlük, tarım harika! Emekçi mutlu mu mutlu, emeklinin yaşam düzeyi AB standartlarında! Eğitim düzeyimiz batıyı solladı! Doğaya saygımız örnek alınacak boyutlarda! Toplumsal ilişkilerimiz mükemmel! Kadın ve çocuklar el üstünde! Hayvanlara eziyet mi o da ne demek öyle!
Ben sıralarken daraldım, siz okurken ne hissedersiniz bilmem! Neden derseniz! Bin bir suratlı, klişeleşmiş, tuzak sözcükler vardır. Özellikle siyasilerce her daim kullanılan ve tedavüle sokulan! Örneğin ülkeyi halden hale mi sokacaksınız ver sözü! (mehteri mi demeliydim?)
Tüm dinamikleri hayata mı geçirmek istiyorsunuz! Boş ver hukuku, muhalefeti, medyayı… Takım çalışmasından mı örnekler vereceksiniz? Gelsin damat, ya da oğulun kızın arkadaşları… Yeni ve eşi menendi olmayan sistemin tüm nimetlerini kendinize mi yontacaksınız? Doldurun meydanları, inmeyin ekranlardan, uzak kalmayın medyadan.
Sorun zaten halkın cebine, mutfağına, yüreğine dokunarak baştan ve çoktan çözülmüşse! Yakacak desteğinden konut yardımına, evde engelli bakımından, barınma yardımına, gıda yardımından eğitim yardımına 16 milyon kişi nakdi yardım alıyorsa! Siz hala biraz o, biraz bu, yok hayır hep ben, koltuk benim kalkmam diye durun. Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş ve gönülleri cepten fethetmiş bile…
Her saat başı bir doktor şiddete uğruyormuş, sağlıkta 6 yıl içinde 68 bin 375 şiddet vakası görülmüş. Rusya ihraç ettiğimiz 85 ton kiraz, 20 ton kayısı, 15 ton çileği sağlığa zararlı maddeleri içerdiği için iade etmiş. Kötülük, ayrımcılık, ırkçılık, yalancılık, ikiyüzlülük, taciz, zulüm, tehdit, baskı, pompalı dehşeti tavan yapmış. Sana ne?
Önemli olan ışık hızıyla kanuna dönüşen kararlarla, her bakana verilen en az 3 yardımcıyla, ben yaptım oldu mantığıyla; yıpratan, kahreden, kör topal ilerlemeye çalışan bir ülkenin durumu ve dramıysa! Kime ne?
Sonrası derseniz? Onu da sonra yazarız. Ya da yazmayız…