Sevinmeyi unutan toplum…

Yalnızlığımızı iyice fark ettik! İşin gerçeği şu ki; şişirilmiş rakamlara, aslı astarı olmayan açıklamalara rağmen, toplumsal, duygusal, parasal, çöküntüler...

Yalnızlığımızı iyice fark ettik! İşin gerçeği şu ki; şişirilmiş rakamlara, aslı astarı olmayan açıklamalara rağmen, toplumsal, duygusal, parasal, çöküntüler içindeyiz. İhtiyaç kredisiyle yaşamı çevirmeye çalışanlar, yurttaşın 720 milyara dayanan borcu, kapanan şirketlerin işsiz bıraktığı emekçiler, çalışanın mutsuz, işsizin karamsar, kadınların korktuğu bir ülke! Bitmedi, biter mi?

Umutsuz olduğumuz iyice gün yüzüne çıktı! Çıkmış çivileri yerine çakmak, raydan çıkan demokrasiyi yeniden rayına oturtmak, içi boşaltılan bazı yasaları yeniden tesis etmek varken; Ayasofya’yı gündeme taşımak! İzninizle tam da burada patika değiştirelim ve sözü 18 Temmuz 2020 Cumartesi günü Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan ve Ayasofya’nın yolunu soran birine Kürşat Coşgun imzasıyla çıkan karikatüre bırakalım! “Bak Hacım! Şimdi 300 metre git, karşına yoksulluk çıkacak. Oradan sola dön, işsizliği takip et, 100 metre sonra sağında pahalılığı, solunda enflasyonu göreceksin. 200 metre ilerde bir çıkmaz sokağa gireceksin. Tam karşında Ayasofya!” yorumsuz…

Eğitimle hesaplaşmanın ülkeyi getirdiği yer iyice netleşti! Lise sınav sonuçlarının ortaya koyduğu felaket tablo ülke gerçeklerinin fotoğrafı olduğu kadar eğitimle hesaplaşmanın net resmidir. Kütüphanesinde sıfır e-yayın olan, 2.5 öğrenciye 1 kitap düşen kitapsız üniversiteler, bilimsel araştırma için tek kuruş harcamamış 20 üniversite, “132 yeni üniversite bizim zamanımızda açıldı!” diye övünen bir yönetim.

Cumhuriyetle hesaplaşmanın Türkiye’yi getirdiği yer zaten ortada! (Bu bölümü dikkatle okumanızı rica ediyorum!) Büyük Atatürk’ün, Ortadoğu bataklığından uzak durduğu öngörüsü bilinirken, sırf cumhuriyetle hesaplaşmak adına; Çözülmeyen Suriye meselesi, uzayıp giden Şam, İdlib ve Libya konusu, Yunanistan’la ilişkileri ısıtan Ege kayalıklarına karşı sergilediğimiz sessizlik ve değerli yalnızlığımız…

Yine manidar bir zamanlamayla DİB’in Ayasofya’daki kılıçlı gösterisinin ardından, mahdum beyin Bilal’e anlatır gibi; “İlkokulda alfabemizden dolayı geri kaldığımız bize anlatıldı. Ama Yunanistan, Çin, Japonya gibi ülkeler alfabesini değiştirmediği halde kalkınmışlar. Demek ki gelişmenin alfabeyle alakası yokmuş!” şeklindeki niye dediğini öğrenmediğimiz açıklaması…

Ekonomik verilere girmesek mi? Ekonomi kurmayları; “tarihimizin en kötü 5 yılını yaşıyoruz” diye açıklama yapıyor. Ekonomik kriz nedeniyle ödeyemediği için her bin aboneden 63’ünün gazı kesiliyor. Yerli yatırımcı gidiyor, yabancı yatırımcı gelmiyor. Biz ne yaşıyoruz, daha doğrusu bize ne yaşatılıyor? Samimiyetsizlik, ikiyüzlülük, dediğim dedik, benden olmayanı yok sayma, adam sendecilik, fırsattan istifade, şıp şak ben yaptım oldu, yangından mal kaçırırcasına sabaha karşı parmak hesabıyla çıkarılan yasalar, krizi fırsata çevirmeler, gerilimden beslenme ve tabanı tahkim etme toplumu esir almış gibi…

Mağrur bakışlarla, başımızı dikip, bizi kıskananlara ve nifak tohumları saçanlara müjdeli haberleri versek mi? Mayıs ayında sanayi üretiminin yüzde 17.4 arttığını kaydeden CB; “Bu performansla ABD, Çin, Almanya, Güney Kore ve Rusya gibi ülkeleri geride bıraktık!” dedi. (böyle bir özgüvene dünyanın hiç bir yerinde rastlanmamıştır)

Çevreye şöyle bir dokunarak geçsek mi? Bu güzelim coğrafyayı, ilkel bir yağmacılık adına yaylaları kazıp maden arayarak, dereleri kurutup betonlaştırarak, kupon arazileri yandaşlara peşkeş çekerek, güzelim sahil şeridini ve deniz kenarlarını betona kurban ederek, mimarların feryadını, halkın isyanını görmezden gelerek, memleketi müteahhit cennetine çeviren anlayış ülkenin çok net bir fotoğrafıdır.

Güncel politikayı atlamak olmaz! Gelecek parti genel başkanı eski partisine yönelik olarak; “Gençler dini hayattan soğuyor, Diyanet İşleri Başkanlığı, talimat makamı değildir. Parti içi ve dışı hoşnutsuzluk üst düzeyde!” diyor…

Hiç kimsenin ne hayal ne de tahmin edebileceği COVİD-19 denilen, omuzlarımızı çökerten, bize karalar bağlatan, anılar kadar acılar da bırakan lanet virüsü unutmak hiç olmaz! Özetlersek; Yeni normal çerçevesinde yetkililerin anlattığı başarı hikâyelerine rağmen bugüne kadar ülke genelinde 25, İstanbul özelinde 16 hekim hayatını kaybetti. 5 bini aşkın yurttaşımız yaşamını yitirdi, tüm ülkeler karıştı, işin içine bir de işsizler ordusu katıldı, hizmet sektörü büyük kayba uğradı. İşyerleri kapandı, ünlü markalar iflas etti, küçük- orta ölçekli işletmeler, esnaf büyük yara aldı, ekonomik kriz en büyük darbeyi garson, bahçıvan, kuaför, taksici, kamyon şoförü gibi orta direk sayılan kesime vurdu…

En iyisi başa dönmek! Bu gibi mevzulara girersek derinliğinden ötürü çıkamayız diye(!) kısa başlıklarla yetindik, içlerini uzmanları doldurur artık. Ancak şunu söyleyebiliriz. İnce hesaplar yapılarak atılan bu adımlar hesap hanelerine kâr değil, zarar ve ziyan olarak yazılacak…