İdam cezası geri gelecek mi? Hukukçular yorumladı

Hukukçular idam cezasının geri gelmeyeceği görüşünde.

İdam cezası geri gelecek mi? Hukukçular yorumladı

Alican Uludağ/ Cumhuriyet- BBP lideri Destici, ekim ayında ‘idam’ teklifini sunacaklarını açıkladı. Ölüm cezasının Meclis’ten çıksa bile uygulanamayacağını belirten hukukçular, konunun iç siyaset malzemesi olarak kullanıldığı görüşünde.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son yıllarda sık sık gündeme taşıdığı “idam” tartışması yeniden alevleniyor. AKP sıralarından Meclis’e giren Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, “Hain ve katiller için idam cezasının geri getirilmesi gerekiyor. BBP olarak ekim ayında teklifimizi Meclis’e sunacağız” dedi. Hukukçular Destici’nin idam cezası teklifine tepki gösterdi. İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı ve avukat Öztürk Türkdoğan, bunun yasa teklifiyle değil ancak anayasa değişikliği ile gerçekleştirilebileceğini belirterek, idam cezasını geri getirmek için AKP ve MHP’nin yeterli çoğunluğa sahip olmadığını kaydetti. “İdam cezası getirilse dahi bu Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler nedeniyle uygulanamaz” diyen Türkdoğan, “Adnan Menderes geleneğine sahip çıktığını söyleyen siyasetçilerin idama sarılması çok trajiktir ve geçmişten ders almadıklarını göstermektedir” ifadesini kullandı.

BBP Genel Başkanı Destici, dün Bursa’da yaptığı konuşmada, “Türkiye tüm terör örgütlerine karşı hem içeride hem de dışarıda topyekün mücadele veriyor. Hain ve katiller için idam cezasının geri getirilmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanımız, ‘önüme gelirse imzalarım’ dedi. BBP olarak Ekim ayında teklifimizi Meclis’e sunacağız ve oradaki grupların tavrını da göreceğiz” diyen Destici, iki grup için idam istediklerini dile getirdi. Destici şu ifadeleri kullandı: “Nurcan Karakaya ve 11 aylık bebeğinin hadisesinde olduğu gibi bizzat bombayı patlatıp onların canına kasteden, onları şehit eden ya da dünkü özel harekât polisimizde olduğu gibi, bizzat kurşunu sıkıp benim askerimi, polisimi, öğretmenimi, kundaktaki bebeğimi şehit eden teröristler için idamı istiyoruz. İkincisi de küçük yaşta çocuklarımızı, kızlarımızı, kadınlarımızı kaçırıp tecavüz ettikten sonra öldüren sapıklar için idam cezasının geri getirilmesini istiyoruz. ‘Anayasayı değiştirecek sayımız yok’ diyebilirler. Referanduma götürelim millet ne derse onu yapalım. Bizim teklifimiz bu.”

‘Uygulanamaz’

Destici’nin sözlerini değerlendiren İHD Başkanı Türkdoğan, idamın Türkiye’nin anayasasından çıktığını anımsattı. Türkdoğan, “Türkiye, bu konuda hem BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi Ek 2 nolu İhtiyarı Protokolü, hem de AİHS ek protokolünü onayladı ve yürürlüğe koydu. Bu sisteme tamamen entegre oldu” dedi. İdam için anayasayı yeniden değiştirmek gerektiğinin altını çizen Türkdoğan, “Bu, BBP liderinin dediği gibi yasayla değil anayasa değişikliğiyle olur. Anayasayı değiştirmek için 200 milletvekilinin teklifi şart. Referanduma sunulması için 360, referandumsuz onaylanması için 400 milletvekilinin oyuna ihtiyaç var. AKP ve MHP’nin bunu bulması mümkün değil” değerlendirmesini yaptı.

Türkdoğan, bir şekilde anayasanın değiştirilip idam cezasının getirilmesi halinde dahi bunun uygulanamayacağını kaydetti. AİHM’nin Avrupa Konseyi ülkelerinde idam cezalarının infazına izin vermediğine dikkat çeken Türkdoğan, şöyle konuştu: “AİHM’nin Abdullah Öcalan kararı var. AİHM tedbir kararı verdi. Türkiye, idam cezasını uygulayamadı. Özetle, idam cezasını önce anayasal güvenceye bağlayamazsınız, ikincisi çıkarsanız da uygulamayamazsın. Milliyetçi muhafazakar sağ kesim, geçmişten bir türlü ders almadı. Adnan Menderes, Deniz Gezmiş ve arkadaşları ile 12 Eylül sonrasındaki idamları kavrayamamışlar. O yüzden çok kötü bir şekilde siyasi iç malzeme olarak kullanılıyor. Bunu kullanan siyasiler, meseleyi gerçekleştiremeyeceklerinin farkında.”

‘Topluma tehdit’

İktidar ve temsilcilerinin idam cezasını, “nefret söylemi” olarak kullandığını vurgulayan Türkdoğan, şu değerlendirmede bulundu:

“Oysa siyasilere şuna söylemek gerekir: 16 yıldır siz yönetiyorsunuz bu ülkeyi. 16 yılda bu suçlarla mücadeleyi niye kazanamadınız? Terör ve cinsel suçlar niye arttı? Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarından, IŞİD’in Türkiye’de işledikleri katliamlardan sonra idam sözünü hiç duymadık. Burada aslında toplumun bir kesimi üzerinde baskı, tahakküm kurmak istiyorlar. En son Yüksekova’da sivil araçta yaşamını yitiren Nurcan Hanım ve bebeğiyle ilgili tekrar idamı konuştular. Oysa olay yeri incelemesi dahi yapılmadı bununla ilgili. Olayın neden kaynaklı olduğunu kimse bilmiyor. Sivil aracın askeri üs bölgesine giriş çıkışına kim izin verdi bilinmiyor. Hemen Kürtlere mesaj verilmek isteniyor. Bu da idam biçiminde veriliyor. Siyasetçilerin Türkiye’deki gerçekleri öğrenmesi lazm. Bu gerçekler idamdan değil demokrasiden, çoğulculuktan, nefret söylemini bırakmaktan geçiyor. Adnan Menderes geleneğine sahip çıktığını söyleyen siyasetçilerin idama sarılması çok trajiktir ve geçmişten ders almadıklarını gösterir. İdamı sürekli konuşarak belli bir kesime yönelik nefret, tehdit dili olarak kullanılıyor. ‘Biz size her istediğimizi yaparız’ diyorlar. Yapamazsınız. Uluslararası hukuk var, yargı var. Sürekli bu kavramla siyaset yapmak sorumsuzluktur.”

‘Avrupa’yı unutun’

Türkdoğan, idamı uygulamak için Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkmayı göze alması gerektiğini de belirterek, “Bu da ekonomik olarak ölmek demektir. Ekonomik intihardır. Sermaye istediği için OHAL’i kaldırdılar. AB bakımından ölüm cezasının kaldırılması ön şarttır. Bunu geri getirmeye çalışmak, AB’yi, Gümrük Birliği’ni unutun demektir. İnsan hakları, demokrasi, ekonomi bağı burada ortaya çıkar. Çin, İran uygular çünkü bunların ait oldukları sistemler farklı. İlk on ekonomi arasına girmeyi isteyen bir ülke idam cezasını getiremez” dedi.

İdam edilen için ağlamıştı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2010 referandumu öncesinde, başbakanlığı döneminde AKP grup toplantısında 12 Eylül’de idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu’nun yazdığı son mektubu okumuştu. Erdoğan, konuşmasında, “12 Eylül’cüler kendi ifadeleri ile asılan bir solcu ile denge kurmak için bir de sağcı idam etmek istediler. Necdet Adalı’dan sadece birkaç saat sonra, yine 22 yaşında bir genç, Mustafa Pehlivanoğlu darağacına yürüdü. Ailesi infazdan 3 gün sonra çocuklarını ziyarete geldiklerinde idam edildiğini öğrendi. Mustafa’dan geriye bu satırlar kaldı” diyerek Pehlivanloğlu’nun son mektubunu okumuştu. Mektubu okurken de gözyaşlarına hâkim olamamış, AKP grubu tarafından dakikalarca alkışlanmıştı.

‘Erdoğan’ın imzasını görürler’

Avukat Turgut Kazan, “Anayasanın birçok maddesinin değiştirmeleri gerekir. Kaldı ki uluslararası sözleşmeler var. Uluslararası sözleşmelerden çıkacak sonuçları düşünmeleri gerekir. Türkiye’de gerilimi artırmak için oynanan bir oyun. İktidarı sağlamlaştırmak için, karşı çıkışları bastırmak için idam cezasından medet umuyorlar. İdam cezası ile bir yerlere varılacağını düşünenler, cezayı kaldıran tasarılara baksınlar. Altında Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasını görürler. Yapacaklarını sanmıyorum. Türkiye klasik bir Ortadoğu ülkesine döner” ifadelerini kullandı. İdam cezasının ayrıca belirtilen suçlar bakımından caydırıcı olmadığını dile getiren Kazan, “Bunu herhangi bir kitabı açtıklarında görürler. İnsanlar çok ağır suçları yakalanmayacaklarına kendilerince inanarak işlerler. İdam cezası ile suçların önlenebileceğine samimi olarak inananlar varsa çocukça bir hayal içindedirler” dedi.

‘AB’nin olmazsa olmaz koşulu’

ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Bağcı da, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın idam düzenlemesi ile ilgili olarak “Meclis’ten çıkarsa onaylarım” sözleri için “Aslında topu Meclis’e atıyor. Daha önceki konuşmalarında da böyle bir eğilimi olduğunu belli etmişti” dedi. Ölüm cezasını kaldıran partiler arasında MHP’nin de bulunduğuna, bugün idam cezasını tekrar getirmeye hazırlanan partinin de MHP’nin küçük kardeşi olduğuna dikkat çeken Bağcı, “Bu yapılabilir teorik olarak. Ancak Türkiye’nin uluslararası anlaşmalardan geri çekilmesi gerekir. Bu da demokratik açıdan, insan hakları açısından geri adım atılması anlamına gelir. AB ile müzakerelerde de idam cezasının olmaması, olmazsa olmaz koşuldur. Bu karar alınması Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin durması anlamına gelir” diye konuştu.