Sürdürülebilirlik çağında yaşanan değişim!

Yeşil büyüme, sürdürülebilir kalkınmanın ayrılmaz bir parçasıdır ve bu bağlamda yeşil ekonomi gelişimi, geri dönüşüm odaklı sürdürülebilir mal ve hizmetlerin üretimini artırmayı hedeflemektedir.

İnsan ve fiziksel çevre arasındaki ilişkinin tarihsel evrimini anlamak, sürdürülebilir kalkınma ve yeşil büyüme kavramlarının ortaya çıkışını kavramak için önemli bir adım.

Bu evrim, çevre ile ilgili algıların zaman içinde nasıl değiştiğini üç farklı dönemde açıklıyor.

İlk dönemde, çevre genellikle yeni türlerin hayatta kalma mücadelesi verdiği zorlu bir ortam olarak görülmüştür.

Çevreye duyulan saygı zaman zaman var olsa da, temel olarak insanların daha etkili bir şekilde hayatta kalmalarını sağlamak için yapılmıştır.

İkinci dönemde, insanlar ekonomik büyümenin genellikle çevreyi olumsuz etkilediğini fark etmeye başlamışlardır.

Bu dönemde çeşitli sosyal baskılar, çevreyi iyileştirmek için ortaya çıkmış ve sonuç olarak çevre kalitesi yavaşça iyileşmeye başlamıştır.

Ancak, çevrenin korunması maliyeti ekonomik büyümeyi olumsuz etkilemiştir.

Üçüncü dönemde, ekonomik büyümenin sınırları ve bunun çevre ve toplum üzerindeki etkileriyle ilgili sorular ortaya çıkmıştır.

BU ÜÇ DÖNEMİ ANLAMAK İÇİN KRONOLOJİK OLARAK YAŞANAN GELİŞMELERE BAKMALIYIZ!

Bu sorunları vurgulamak amacıyla, 1973 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nda eko-kalkınma terimi ortaya çıkmıştır.

Eko-kalkınma, biyosfer kaynaklarının uzun vadeli optimizasyonuna dayalı muhafazakar kalkınma ve doğanın korunmasını dikkate alan uygun teknoloji ve üretim sistemini içeren bir kalkınma yaklaşımını ifade etmektedir.

Eko-kalkınma kavramı, ekonomik büyümenin sürdürülebilir olabilmesinin, doğal çevrenin bağımlılığı göz önüne alındığında mümkün olduğu fikrini ortaya koyarak, bu konudaki tartışmaları 1980'lerin başlarına kadar devam ettirmiştir.

1980'li yıllarda, Birleşmiş Milletler, sürdürülebilir kalkınma kavramının oluşmasında ve içeriğinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu'nun 1987 yılında yayınlanan "Ortak Geleceğimiz" adlı Brundtland Raporu, sürdürülebilir kalkınma kavramını ortaya koymak için önemli bir adım olmuştur.

Raporda, sürdürülebilir kalkınma, bugünün ihtiyaçlarını karşılayarak gelecek kuşakların ihtiyaçlarını gözetme prensibiyle tanımlanmıştır.

Sürdürülebilir kalkınma kavramı, 1992 yılında yapılan Rio de Janeiro Dünya Zirvesi'nde "Gündem 21" adlı bir model programın benimsenmesiyle daha fazla ilgi çekmeye başlamıştır.

Zirveden hemen sonra, sürdürülebilir kalkınma ilkesi birçok ülkede hükümetler tarafından benimsenmiş ve çevresel hedeflerin öncelikli olarak ele alınmasında etkili olmuştur.

1993 yılında Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu kurulmuştur.

1996'da İstanbul'da düzenlenen İnsan Yerleşimleri Konferansı-Habitat II, dünya genelinde tüm yerleşimleri insanlar için sağlıklı, güvenli, adil ve yaşanabilir kılmayı amaçlayan bir zirve olarak gerçekleşmiştir.

1997'de New York'ta düzenlenen Rio+5 Zirvesi, 1992 Rio Konferansı kararlarının uygulanabilirliğini değerlendirmiştir.

Eylül 2000'de, 189 ülkenin liderleri New York'ta bir araya gelerek tarihi Milenyum Deklarasyonu'nu imzalamıştır.

2002'de Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde gerçekleştirilen BM Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi Gündem 21 uygulamalarının değerlendirilmesini amaçlamıştır.

Sürdürülebilir kalkınmanın temelini iyi yönetişim, çevresel, sosyal ve ekonomik politikalar, demokratik kurumlar, hukukun üstünlüğü, yolsuzlukla mücadele, cinsiyet eşitliği ve yatırım için uygun bir ortam oluşturmaktadır.

2012'de Rio de Janeiro'da gerçekleştirilen Rio+20 BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı, Küresel Yeşil Büyüme Enstitüsü'nün kurulmasını kararlaştırmıştır.

Zirvenin sonuç bildirgesinde, yeşil ekonomiye geçişle ilgili ülkelere rehberlik edecek uygulanabilir önerilerin oluşturulması vurgulanmıştır.

2015'te BM üye devletleri, evrenselliği ve insan haklarını temel alan 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’ni benimsemiştir.

Bu vizyon, insanlara ve gezegene odaklanan bir sürdürülebilir kalkınma çağına geçişi amaçlamıştır.

SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA İLE YAŞANAN DEĞİŞİM!

Sürdürülebilir kalkınma, dünya genelinde hükümetlerin ve toplumun, toprak altı kaynakları, enerji, geleneksel ve yeni malzemeler, ulaşım gibi mevcut ve gelecekteki ihtiyaçlar arasında denge sağlama sorumluluğunu artırmıştır.

Bu sorumluluk genellikle çevresel ve sosyal sorunları dengelemeye yöneliktir ve ortak kökleri bulunan konuları içermektedir.

Bu durum, sürdürülebilir kalkınma konularında disiplinler arası ve çok taraflı araştırmaların önemini vurgularken, ayrıca yeşil büyüme ve yeşil ekonomi perspektifleriyle ilgili sorulara yanıt arayabilir.

Gerçek bir yeşil ekonomiye geçiş süreci, tüm endüstrilerin sürdürülebilir gelişimini ve üretim ile tüketimin yeşil teknolojilerle desteklenmesini gerektirir.

Bu süreç, sürdürülebilir mal ve hizmetlerin üretimini artıran ve geri dönüşümü temel alan "yeşil büyüme" kavramını içerir.

Yeşil büyüme, sürdürülebilir kalkınmanın ayrılmaz bir parçasıdır ve bu bağlamda yeşil ekonomi gelişimi, geri dönüşüm odaklı sürdürülebilir mal ve hizmetlerin üretimini artırmayı hedeflemektedir.

Yeşil büyüme ve yeşil ekonomi kavramlarının net bir şekilde tanımlanması, sürdürülebilir kalkınma ile olan farkın daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilecektir.