Önümüzde Yükselen Duvarlar! Bakmamız Gereken Pencereler...

Okur iletilerinde; “neden tiyatro, sinema, kitap, konserlerden söz etmiyorsunuz?” şeklinde soru ve öneriler de var. Zamlar, görevden alınmalar, gözaltına alınmalar, gözdağı vermeler, tutuklamalar, baskılar ve kadına şiddetten göz açıp sanattan söz etmeye fırsat mı var? Gündem izin vermiyor, biraz sakinleşsin sözzz…

Pek çok konuda araştırma yapan, binlerce köşe yazısına, yüzlerce konuşma, panel ve konferansa katılan, onlarca kitaba imza atan biri olarak kendimi teselli etmek adına göz kamaştırıcı hayalleri olan hemcinslerimi, yarınları adına direnen gençlerimizi görmek beni bugünlerde mutlu eden tek şey diyerek söze başlarsam; Aşık Maksudi Feryadi’nin sözlerini yazdığı, Ardahan Belediye Başkanı Faruk Demir’in seslendirdiği türkünün sözlerinin günümüzü ne kadar yansıttığının altını çizmek isterim; “Memmet emmi devir yaman değişti/ İnsanlarda garip garip huy oldu/ Anlamadım ne dümendi ne işdi/ Yetim yoksul hakkı yiyen bey oldu/ Bu deviri görmediğin ey oldu…”

İftira ve itiraf arasında gidip geldiğimiz bugünlerde tarih böyle bir döneme yine tanıklık eder mi bilmiyorum! Bilinen o ki; duygusal ayrıntıları atlamayanları, kendilerini önce tamamlayan sonra tanımlayanları, kapı ve pencerelerini sımsıkı kapatanları, kendi belini doğrultmak için halkın belini bükenleri, sorumluluk alıp sorunlara sahip çıkanları hep hatırlayıp, hiç unutmayacağız…

Tıpkı her kuşağın kendine düşen ekonomik, siyasi karmaşayı, acıları, savrulmaları yaşadığını, her neslin bir problemi ve derdi olduğunu, bizim dönemde de var olduğunu ancak bizim kuşağın şansının çok değerli cumhuriyet öğretmenlerinin ellerinde şekillenmek olduğunu, onların yol göstererek, örnek ve öncü olarak eğitimimizin ve meslek seçimimizin mimarları olduğunu unutmadığımız gibi…

Yine cumhuriyetin kazanımlarını içselleştiren ailelerimizin ve komşularımızın, hemşerilerimizin bizlere nezaket, duyarlılık, sabır, saygı, iş bölümü vb gibi değerleri benimsettiğini, birlikte yaşamanın, ev arkadaşı olmanın, aynı sınıfta okumanın asgari kurallarını öğrettiğini de unutmuyoruz…

Tıpkı sırtımızı bir kaya gibi dayadığımız ailelerimizin ve cumhuriyetin kürsülerinde bizleri eğiten eli öpülesi öğretmenlerimizin varlığını da, yokluğunu da unutamadığımız gibi…

“Dertli söyleyen olur!” derler. Neler yaşayıp, nelerden etkilendiğimize gelince!

Konuyu kişiselleştirerek ilerlersem; 6 kardeş olmamızın getirdiği yoğun temposuna rağmen benim ilk öğretmenim saydığım, okuma yazmayı öğreten rahmet ve özlemle andığım annemi, beni yazmaya teşvik eden ilkokul öğretmenim Sevinç Akçaylı’yı, ortaokulda Türkçe öğretmenim olan Engin Gödekli’yi, lisede edebiyat öğretmenim olan İbrahim Atlıhan’ı, üniversitede Yeni Türk Edebiyatı hocam olan Prof. Niyazi Akı’yı; hep bana inanan, bir şey olacağıma beni inandıran, ilk tohumları atanlar olarak, minnet duyarak belleğime kazıdım ve hiç unutmadım…

Tıpkı aydınlığı, çağdaşlığı hedef alanları! Kurumlara, kültürlere, yasalara, yaşama hak tanımayanları! Yaşadığımız coğrafyada giderek artan kıyımlara, katliamlara, vurup kırmalara, yaralayıp öldürmelere arka çıkanları, kentin orta yerlerinde bile öldürmelere ses çıkarmayanları unutmadığımız gibi…

Bugünden geriye bakınca insanın inanası gelmiyor. Bizi hep teğet geçen anlayışla dolu yıllarda; kendimizi görünür kılmak, kendimize inanmak, eğitim, birikim ve tecrübeyle öne çıkmak, kişilik ve karakter olarak kendimizi kanıtlamak, itiraz ve onay arasında sıkışıp kalmamak için ne çok mücadele ettiğimizi de unutmayacağız...

Bakmamız gereken pencerelere gelince…

Endonezya Cumhurbaşkanının TBMM’de yaptığı konuşmada; “Türk tarihi bana ilham veriyor. Benim hayranlık duyduğum kahramanım, ikonum Atatürktür. Cakarta’daki ofisimde ve evimde heykelleri var. Tüm ülkelerde Atatürk bir örnektir, cesaretin temsilidir. Vatansever, vazgeçmeme ve azim örneğidir.” şeklindeki sözlerine TRT’nin sansür uygulamasını da hiç unutmayacağız…

6-10 yaş arası 5.6 milyon ilkokul öğrencisine okutulan kitaplarda geçen; “Küfür, argo, alkol kullanımı, küçük yaşta evlilik, kadına şiddet, intihara özendirme” vb gibi 36 ayrı suç içeren kitapların hangi amaçla önerildiğini unutmayacağız…

Tıpkı 23 yılda 65 hukuk fakültesi açılan, sayıları 23’den 88’e çıkarılan, öğrenci sayısı 80 binlere dayanan günümüzde adaletin geldiği ve getirildiği yeri unutmadığımız gibi…

Sürekli belirsizlik ortamı yaratan, piyasaları ve iş dünyasını da etkileyen şok edici kararlarla, yasaldan çok yasaklarla! Bildirdikleri haddin, haddi hesabı olmayan had bildiricilerle! Kurumların ve kuralların değil çıkarların önemsendiği hesaplı kitaplı adımlarla! Liyakatten çok sadakatle, kucaklaşmadan çok kutuplaştırmayla, sonsuz ve sorumsuz çıkışlarla başı hoş olanların döneminde; Tuhaf ötesi olaylarla karşılaştığımızı, artık şaşırmadığımızı, genelde toplumun özelde kadınların ve gençlerin sabır sınavından geçtiğini, gözümüzü artık göz ardı ettiğimiz konulara açtığımızı, geçim derdinin, gelecek kaygısının toplumsal tansiyonu bir türlü düşürmediğini görünce! Bana kalırsa ki bana kalmaz en çok neye ihtiyacımız var derseniz? Akıl, mantık, vicdan terazisi der, noktayı İsmet İnönü’nün; “Önemli olan iktidarda değil, itibarda kalmaktır.” sözüyle koyarım…

Etiketler
Mustafa Kemal Atatürk Endonezya