Bir CHP var, bir Türkiye var

"Bir CHP var, bir Türkiye var”. Atatürk Türkiye’sinin devamı için üye sayısını çeşitlendirerek artıran, güçlü, yurttaşına geniş bir şemsiye açan, sendikalarla, odalarla, barolarla; kırsal kesimle diyalogunu kuran, kendi içinde dayanışmasını ihmal etmeyen bir CHP’ye gereksinim var.

Sözcükleri hiç eğip bükmeyeceğim ve her zamanki gibi kitabın orta yerini açacağım… Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı iken 2023’te (14 Mayıs-28 Mayıs) Cumhurbaşkanı adayı oldu. Daha doğrusu Altılı Masa’ya kendisini ‘dayattı’ ve yüzde 40’a yüzde 60 muhalefetin lehine olan bir iklimde seçimi riske etti. Sonuçta da iki cephede de Altılı Masa seçimi kaybetti. Ancak Kılıçdaroğlu, 40-60 dengesine karşın seçimi kaybettiği halde “kazanmadık ama kaybetmedik” şeklinde yorumladı seçim sonucunu. Oysa kazanabilecek adaylar vardı. Bu seçimin kaybedilmesinde Meral Akşener’in de ağır kusuru var. “kazanacak aday” nakaratını yineleyip duracağına 11. toplantıya kadar beklemeyip Kılıçdaroğlu’na “bir dakika” demesi gerekirdi. Bunu yapmadığı için sorumluluğa ortaktır.

Seçim sonuçları seçmende de CHP tabanında da derin bir hayal kırıklığı oluşturdu. Seçmende protestolar, partide yer yer istifalar başladı. Bu atmosferde CHP 38. Olağan Kurultay’a gitti. Kılıçdaroğlu, ilçe ve il kongrelerinde blok oyla kurultay delegelerini ‘cebine koymaya’ çalıştı ama kurultayda belirleyici etkisi olacak İstanbul İl Kongresi’nde blok oy yöntemi adeta bumerang (geri tepen silah) oldu! İstanbul’da çıkardığı aday yıllar önce de bu görevi yapan, artık postu İzmir’e, Urla’ya seren Cemal Canpolat’tı. Birlikte siyaset yaptığı partililer Kılıçdaroğlu’na gidip, “onunla olmaz” dedi ama dinletemediler. Anlaşılan Kılıçdaroğlu artık gelişmeleri okuyamaz durumdaydı.

Kılıçdaroğlu’nun aslında kurultaya giderken aday olmayacağını açıklaması ve partinin önünü açması beklenirdi. Hele İstanbul İl Kongresi’nin sonucu iyi okuyup hiç olmazsa ondan sonra aday olmayacağını açıklaması beklenirdi. Birlikte siyaset yaptığı yakın çevresinden isimlerden “sen aday olma, ben olayım, olası bir kayıpta siz kaybeden olmayın” dediler ama dinletemediler. Kılıçdaroğlu aday oldu ve seçim ilk kez bir CHP kurultayında beklenmedik şekilde ikinci tura kaldı. Karşısında aday olan CHP Grup Başkanı Özgür Özel önde çıkmıştı ve ikinci turda açık farkla kazanacağı açıktı. Kılıçdaroğlu’nun hiç olmazsa ikinci tur öncesinde çekilip Özel’in elini kaldırması beklenirdi. Onu da yapmadı ve ikinci turda fark açıldı. Deniz Baykal’ın mevcut genel başkan Altan Öymen’i kurultayda geçerek yeniden genel başkan olduğunu saymazsak (delege Baykal’ındı ve Önder Sav durumu onun lehine kontrol ediyordu) resmen ikinci ama fiilen ilk kez bir genel başkan kurultayda kaybetmişti.

“GÖLGE GENEL BAŞKAN” GİBİ…

Kılıçdaroğlu evine geçti. Ancak yine yakın çevresinden bir ismin bana anlattığına göre etrafındaki “kraldan fazla kralcılar” kendisi için çabucak bir ofis organize ederek oraya çektiler. Eski genel başkanının bir ofisinin olmasından daha doğal bir şey yok. Olabilir. Örneğin, önceki genel başkanlardan Murat Karayalçın’ın da Ankara’da, Cinnah’ta bir ofisi var. O ofiste kendisini ziyaret de ettim hatta geçen ay. Mütevazı ofiste iki de görevli vardı, o kadar. Ancak Kılıçdaroğlu’na şaşırdım doğrusu, o ne aceleydi öyle? Ne kaçıyordu ki?.. “Lider”, kraldan fazla kralcılara da dikkat edecek.

Kısa sürede Kılıçdaroğlu’nun ofisi adeta “ikinci bir genel merkeze” döndü’! Ziyaretçi trafiği gittikçe arttı. 7. Genel Başkan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlar ve çeşitli ziyaretlerle de adeta bir “gölge genel başkan” gibi davranmaya başladı. Sanki Özel’in “gölge hükümet” yaklaşımına nazire yapıyordu.

KILIÇDAROĞLU 18 ŞUBAT’TA ÇETİN VE KARAYALÇIN’IN YANINDA OTURMALIYDI

18 Şubat’ta Ankara’da yapılan CHP’nin yerel seçim kampanya başlangıcına önceki genel başkanlar da çağrıldı. Öymen rahatsız olduğu için katılamadı, Çetin ve Karayalçın katıldı. Kılıçdaroğlu ise katılmadı. İstanbul ve Ankara adaylarının tanıtımına katılmamayı anlarım, ama Türkiye ölçeğindeki kampanya ve aday tanıtımına katılmamayı hoş karşılayamam. O da Çetin ve Karayalçın’ın yanında yerini alabilir, en az onlar kadar saygı görürdü.

İKİLİK YARATMADAN KATKIDA BULUNMAK…

CHP’de fikir ayrılıklarına dayalı kanatlar olabilir. Ancak “ikilik” oluşturmak başka bir şeydir. Bundan kaçınmak gerekir. Hele Türkiye Cumhuriyeti’ni kuruluş ayarlarından uzaklaştırmaya fevkalade meyilli bir iktidarın genel seçim sonrasında bir yerel seçim başarısını da itki olarak arkasına alıp mesafe kat etmek amacını dikkate almadan parti içi mücadele çok sakıncalıdır. Parti içi mücadele olabilir ama seçim öncesi ikilik yaratmadan… Buna herkesin, 13 yıl genel başkanlık yapmış birisi olarak Kılıçdaroğlu’nun da özen göstermesi gerekir. Kılıçdaroğlu’nun artık “7. Genel Başkan” olarak, bu özgül ağırlığıyla partiye kol kanat germesini bekliyorum. Çetin gibi, Karayalçın gibi, Öymen gibi… Konumunu, misyonunu abartmadan.

Okurlarım hatırlayacaktır; Kılıçdaroğlu, Karayalçın’a bir ara İstanbul il başkanlığı görevini vermişti. Karayalçın yüksünmeden partisi için o görevi kabul etmiş ve canla başla görevine sarılmıştı. Hatta çok da kıymetli bir tüzük çalışması yürütmüştü o görevi sırasında. Dememişti ki, “Ben eski genel başkanım, eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısıyım”.

1950’de CHP seçimleri kaybedip iktidar DP’ye geçtiğinde CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, o tarihte 1949-50’de Başbakan olan (Atatürk döneminde TTK Başkanı) Prof. Dr. Şemsettin Günaltay’a CHP İstanbul il başkanlığı görevini tevdi etmiş, o da kabul etmişti.

Parti görevleri mütevazı duruşu gerektirir. Hikmet Çetin, Altan Öymen gibi ikilik yaratmadan “önceki genel başkan” olarak da partiye katkıda bulunabilirsiniz… Günaltay, Karayalçın gibi parti görevleri alarak da… Yapılmaması gereken ise ikilik yaratmamak, buna azami özen göstermek. Hele ki kurultayda size karşı aday olup kazanan rakibiniz CHP Genel Başkanı olarak size gerekli saygıyı, özeni gösteriyorsa ki, gördüğüm kadar gösteriyor.

Şöyle noktalayayım: Geçen yazılarımdan birinde “Bir İzmir var” demiştim… Şimdi de diyorum ki “Bir CHP var, bir Türkiye var”. Atatürk Türkiye’sinin devamı için üye sayısını çeşitlendirerek artıran, güçlü, yurttaşına geniş bir şemsiye açan, sendikalarla, odalarla, barolarla; kırsal kesimle diyalogunu kuran, kendi içinde dayanışmasını ihmal etmeyen bir CHP’ye gereksinim var.