Yoksulluğun En Açık Göstergesi: Gıda Sistemi
Gıda hakkımızı koruyamayan ve yeterli beslenmemizi sağlayamayan bir gıda sisteminin içindeyiz.
Bölgesel düzeyde yaş aralıklarına göre besin eksikliği haritalarını çıkarmıyoruz ve buradan elde edeceğimiz parametreleri gıda üretimi için gıda sistemimize aktaramıyoruz. Gıdalarla bulaşıcı olmayan ve bulaşıcı hastalıklar arasında bir bağ kuramıyor ve önlem alamıyoruz.
Gıda sisteminin ekonomi, hukuk ve eğitim sistemine etkilerini tespit edemiyoruz. Sistemlerimiz arasındaki bağ kopmuş durumda.
Gıda Sisteminin Sağlık, Eğitim ve Hukukla Bağı Koparıldı
Yaşamımızı sürdürebilmek için dört temel sisteme ihtiyacımız var: Gelişimimizi ve hayatımızı devam ettirebilmek için gıda sistemi; hayat boyu sosyal ve kültürel gelişimimizi sağlayabilmek için eğitim sistemi; yaşamsal faaliyetlerimizdeki sorunları önleyebilmek ya da atlatabilmek için sağlık sistemi; haklarımızı koruyabilmek ve toplumsal adaleti sağlayabilmek için hukuk sistemi.
Kendi tercihlerimiz doğrultusunda sağlık, eğitim ve hukuk sistemlerinden uzak durmayı seçebiliriz. Bunun sonuçlarına katlanarak yaşamımızı sürdürebiliriz. Ama beslenme biçimimizde gıda güvenliğini ve yeterli beslenmeyi sağlamak isteriz. Gıda güvenliğine ve yeterli besinlere ulaşamamamız bir tercih değil; gelirimizin yetersizliği, yani yoksulluğumuzun en açık göstergesi. Gıda sistemini çıkarırsak hayatımız sona erer.
Yoksulluk, beslenme yetersizliğine neden oluyor. Bunun sonucunda fiziksel ve psikolojik sağlık sorunları yaşamamıza yol açabilir. Bu sorunlar sağlık, hukuk ve eğitim sistemimize çok büyük yükler bindirebilir. Hatta “neden olabilir” demek bile iyimserlik; doğrudan neden oluyor. Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi ile insanlarının nasıl beslendiği arasında doğru bir orantı var. Gıda siyaset üstü bir alan değil, tam tersine siyasetin ta kendisi.
Bugün Türkiye’de küresel gıda rejimine dahil edilmiş, sermaye lobisine teslim edilmiş, sağ siyasetin siyasal ikbali için tasarlanmış bir gıda sistemiyle karşı karşıyayız. Gıda sistemimizin siyasetle ilişkisi reddedilmiş, neden olduğu sorunlarla arasındaki bağlar koparılmış durumda. Amerika neoliberal politikalarıyla her şeyi serbest piyasaya bırakırken, Sovyetler planlı ekonomide bilimi tek kişinin otoritesine bırakmıştı. Bu iki yaklaşım da sorunları derinleştirdi. Bizim ihtiyacımız olan, tüm toplumu kapsayan karma ekonomiye göre tasarlanmış gıda politikalarıdır. Gıdanın her alanında onu regüle eden kamu iktisadi teşebbüsleri bulunmalı; kamu kurumlarımız şeffaf, adil ve ortak akılla yönetilmelidir.
Neoliberal Politikaların Gıda Sistemine Etkisi
Devlet, her birimizin gıda hakkını korumak ve yeterli beslenmesini sağlamak zorunda. Aynı şekilde eşit ve kapsayıcı düzenli sağlık kontrollerini de yapmakla da yükümlü. Ancak özelleştirmeler, serbest piyasa ve lobiler nedeniyle bu haklarımızdan her geçen gün daha da uzaklaşıyoruz. Bu uzaklık arttıkça ekonomik, fiziksel ve psikolojik tahribat büyüyor.
Hastaneye başvurduğumuzda sağlık sistemimizdeki yük ve özelleştirmeler sebebiyle tetkikler kısıtlı tahlillerle yapılıyor, ileri tetkikler uzun süreler sonrasına bırakılıyor. Sistemi ayakta tutan, çok iyi yetişmiş, krizlere hazır, esnek ve inisiyatif alabilen sağlık çalışanlarımız oluyor. Sağ siyaset ise sağlık çalışanlarımızın kahramanlık hikâyeleri üzerinden sistemin sorunlarını maskelemeye çalışıyor. Oysa biz hastaneye gittiğimizde vitamin ve mineral parametrelerimiz ölçülmüyor. Bölgesel düzeyde besin eksiklikleri haritalanmıyor ve bu veriler gıda üretimine aktarılmıyor. Böylece gıdalarla hastalıklar arasındaki bağ kurulamıyor, önlem alınamıyor. Sistemlerimiz arasındaki bağ kopmuş durumda.
Eskiden Devlet Planlama Teşkilatı periyodik olarak Ulusal Gıda ve Beslenme Stratejisi hazırlardı. Akademisyenler, kamu kurumları, uluslararası kuruluşlar ve kamu iktisadi teşebbüslerinden oluşan çalışma grupları bu stratejiyi belirler, uygulamaya koyardı. 1962’de CHP hükümeti, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da 45-70 yaş arasındaki yurttaşların sağlık tetkiklerine göre bir gıda stratejisi hazırlamıştı. Ancak 1980’den sonra neoliberal ekonomi politikalarıyla birlikte sağlık ve gıda sistemleri arasındaki bağ koparıldı. 2003’ten sonra Ulusal Gıda ve Beslenme Stratejisi hiç hazırlanmadı.
Bugün yoksulluğu ayan beyan ortaya koyan gıda sistemimizin bütün verileri ortadan kaldırıldı, sistemler arasındaki bağlar koparıldı.