Bakanlık Yapısı Hantal, Sistemi İlkel: Gıdada Bizi Ne Bekliyor?
"Yarın ne olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz. Gıda sistemimiz sürdürülebilir değil. Kooperatif sistemimiz yasal karmaşalarla dolu. Tonla sorun ve belirsizlik içinde mücadele ediyoruz."
Bu sorunun cevabını bilmiyoruz. Tarım ve Orman Bakanı’nın da bildiğini sanmıyoruz. Kriz anlarında, sözlü olarak plan ve stratejinin olduğu iddia ediliyor. Fakat henüz gören, okuyan, uygulayan çıkmadı. Tonla belirsizlik ve öngörüsüzlükle geleceğe yürüyoruz.
GIDA STRATEJİSİ YOK
Cumhuriyet tarihinde 1980’e kadar Tarım Bakanlığı’yla Orman Bakanlığı’nın adı ve yapısı hiç değişmedi. 2002’den sonra iki bakanlığın da yapısı üç kez değişti. Darbe hükümetinin ardından AKP iktidarı, bu iki bakanlığı tarihte ikinci defa birleştirdi. İleriye gitmemiz gerekirken onlarca yıl geriye düştük.
Bakanlık yapısı hantal, sistemi ilkel. Personeller, kendilerini sistemin ve bürokrasinin hantallığı altında iş yapamaz halde buldu. Yarın ne olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz. Gıda sistemimiz sürdürülebilir değil. Kooperatif sistemimiz yasal karmaşalarla dolu. Tonla sorun ve belirsizlik içinde mücadele ediyoruz.
Tarım ve Orman Bakanı bile çıkıp “Üç yılda, beş yılda, on yılda bakanlık yapısı kademeli olarak böyle değişecek” diyemiyor. Çünkü kendisi bu alanda fikir sahibi değil, eğitimi de yok. Sayın Cumhurbaşkanı’nın işaret etmesi, uygun bulması gerekiyor. Sorunların nerede olduğunu bilmiyorlar. Bakanlıklar arasında koordinasyon da görülmüyor.
Gıda hammaddelerinde dışa bağımlılığın nasıl azaltılacağı paylaşılmıyor. Hedeflerin, ithalat-ihracat dengesinin, stratejik önemin belirlenmediği çok açık. Dış ilişkiler bakımından, gıda takip edilmiyor. Sorunların bizleri nasıl etkileyeceği hesaba katılmıyor. Ukrayna-Rusya Savaşı öngörülemedi. Buğday krizi bir tarafa, bugün pektin krizi yaşıyoruz. Pektinde de Ukrayna’nın eline bakıyoruz. En önemli pektin üreticisi savaş nedeniyle iflas etti. Şekerde de ayrı kriz yaşıyoruz.
Bu iki ülke 2014’ten beri gergin, 2021’den beri savaş halinde. Türkiye anakarasının jeolojik geleceği de hesaba katılmıyor. Katılmadığı için Konya’da obruklara, Güneydoğu’da toprak yarıklarına karşı bir planımız yok. 17 Ağustos’un üzerinden neredeyse 30 yıl geçti. İstanbul hala gıda işletmelerine ve yönetim ofislerine ev sahipliği yapıyor. Sayıları katlanıyor. İstanbul’dan gidenler sanki hiç etkilenmeyecekmiş gibi Bursa’ya, Balıkesir’e, Sakarya’ya gidiyor.
Bütün gıda işletmelerinin Avrupa Birliği standartlarına ulaştırılması gerekiyor. Ama nasıl olacağını bilmiyoruz. Avrupa Birliği her yıl uyarıyor. Böyle bir aşama kaydetmemize gerek yokmuş gibi davranıyoruz. Daha çözülecek tonlarca da sorunumuz var.
SOSYAL MEDYA VE KEYFİLİKLE GIDA YÖNETİLİYOR
Gıda, birilerinin iki dudağı arasında. Bu alanın sosyolojik tarafı var. Psikolojik, ekonomik, tıbbi tarafı var. Dış ilişkiler boyutu var. Adli, kriminal, akademik çıktıları var. Türkiye zor bir ülke. Bir araya gelmesi gereken meslek mensupları bir araya gelmeyi, konuşmayı ve tartışmayı beceremiyor. Herkes birbirinin üzerinde tepiniyor, televizyonlarda tek bilirkişi olarak dolaşıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı da sorumluluğunu yerine getirip bu tartışma ortamını sağlamıyor.
Sorunlar her birimizin önüne saçılıyor. Her birimiz sosyal medyada tepkimizi dile getiriyoruz. Tepkilerimiz yoğunlaşırsa sorun olduğu kabul ediliyor. Yoğunluğun şiddeti, cezai yaptırımın oranını belirliyor. Tarım ve Orman Bakanı’ndan çok, her birimiz sosyal medyada gıdayı yönetiyoruz.
Nereye gittiğimizi hiçbirimiz bilmiyoruz.