Hilmi Hacaloğlu yazdı: Cumhuriyet sahipsiz değil: Biz varız

“Biz buradayız”, iki kelimelik bir cümle ama bir asırda mücadelesi verilmiş binlerce, milyonlarca sözcüğü, deneyimi, kavgayı, kazanımı içeriyor!

Cumhuriyet’in 100. yılını kutluyoruz.

Ama kim kutluyor? Kimler mecburiyetten kutlamış gibi yapıyor. Dahası ‘neden böyle’ diye sormuyorum çünkü her şey gözümüzün önünde cereyan etti, ediyor.

Az önce (29 Ekim sabahında) büyük kızım Mira’nın Cumhuriyet Bayramı töreni için Kadıköy Nurettin Teksan Ortaokulu’ndaydım. Törenin neden kapalı salonda yapıldığını çok anlayamadım ama muazzam bir coşku vardı. Laf olsun diye söylemiyorum, hakiki bir heyecanla herkesin kalbi çarpıyordu.

Çocuklarda da öğretmenlerde de ailelerde de Cumhuriyet sevdası ve sahiplenmesi vardı. İzmir Marşı’nı, 10. Yıl Marşı’nı büyük bir aşkla hep birlikte söyledik.

Ama törene bence bir öğretmenin yaptığı duygusal konuşma damgasını vurdu. Özellikle de son cümlesi çok kıymetliydi: “Biz buradayız.”

“Biz buradayız”, iki kelimelik bir cümle ama bir asırda mücadelesi verilmiş binlerce, milyonlarca sözcüğü, deneyimi, kavgayı, kazanımı içeriyor.

Bir kere “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” tam da bu nedenle hiç kimse ulusa, millete, halka ve bu Cumhuriyetin yurttaşlarına canı öyle istediği için haksız hukuksuz parmak sallayamaz demek.

Elbette tartışılmaz bir şekilde Cumhuriyet'in ruh ikizi, olmazsa olmazı laiklik demek.

Kadın-erkek eşitliğini savunacağız; kadınların, kız çocuklarının önünü sonuna kadar açacak mücadeleyi vereceğiz demek.

Nitelikli, güçlü, iyi eğitim hakkı demek.

Çocuklarımızı KYK yurtlarında kötü koşullarda yaşatmayacağız demek. Onları özerk ve özgür üniversitelerde eğitim vermesi için uğraşacağız demek.

Onların Türkiye Cumhuriyeti’ni hiçbir bireyini Türk-Kürt, Çerkez-Laz, Alevi-Sünni, dindar-modern, ‘şucu bucu’ diye ayırmadan “muasır medeniyet seviyesine” çıkaracak çabayı vermesi için uğraşacağız demek.

Mahkemelerde yazdığı gibi “Adalet mülkün (devlet) temelidir” demek.

Yerel mahkemenin -hukuka aykırı bir şekilde- Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararını uygulamak yerine adliye koridorlarında köşe bucak saklanmaması demek.

Sivas katliamı hükümlüsünün Cumhurbaşkanı kararıyla yaşı nedeniyle salıverilirken 28 Şubat davasından hükümlü komutanları cezaevinde tutma çifte standardını kabul etmiyoruz demek.

“Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir” demek.

Bugün geleceğini yurtdışında arayan hayal kırıklığı yaşayan çocuklarımıza özgürlükçü, bağımsız, adil, müreffeh umut dolu bir ülke vaat etmek için elinden geleni yapmak demek.

Hiçbir şey yoktan var olmadı ve hiçbir şey vardan yok olmaz demişti Lavoisier.

Bugün kimilerinin yarım ağız kutlarmış gibi yaptıkları Cumhuriyet hiç kolay kurulmadığı gibi çok zor yollardan yürüdü ve biraz değil çokça örselenerek bugüne geldi.

Hataları eksikleri yok muydu? Gırla… Onları konuşmak, bu destansı yüzyılla yüzleşmek de elbette gerekiyor. Onları da tartışmak zorundayız. Ama kazanımlarına dudak bükemeyiz.

Bugünkü siyasi manzara, medyanın hali kimseyi yanıltmasın.

Fetullahçıların Türkçe Olimpiyatları için günler öncesinden hatıra parası bastıran Darphane’nin belki de sosyal medya baskısıyla son dakikada “100. Yıl Hatıra Parası” basması durumun vahametini gösteriyor. 100. yılda bir devlet için bunun daha önceden düşünülmemesi, velev ki düşünüldüyse ve uygulamaya konduysa bunun kamuoyuna duyurulmaması başka bir felaket. Ama bu gibi şeylerin kanımca hiç önemi yok.

Çünkü Cumhuriyet artık halkın Cumhuriyeti. Tekrar yazıyorum; Çünkü Cumhuriyet halkın Cumhuriyeti.

Bugün 70’lerden ve 80’lerden ve kesinlikle 90’lardan çok daha güçlü bir Cumhuriyet sahiplenmesi var. Görüyor, duyuyor, hissediyor ve yaşıyorum. Cumhuriyet’in kıymeti 100 yaşında çok daha iyi anlaşılıyor.

Ama döne döne yazacağım. Üstüne koymamız gerekiyor, geçmişi silip atmadan hatalarıyla yüzleşerek Cumhuriyetin kazanımlarını olabildiğince demokratikleştirmek mecburiyetimiz var. Mesela Gezi iyi bir fırsattı. Hiç kimse belki de 30-40 yılda kendisini o kadar özgür hissetmedi. Ama büyük bir fırsat Gezi şeytanlaştırılarak kaçırıldı.

Daha güzel bir Cumhuriyet için öncekilikle daha adil bir bölüşüm şart.

Çalışanların, emekçilerin, emeklilerin haklarını koruyan bir değerler sistemine ihtiyacımız var.

Kurumlarımızı gözden geçirmeliyiz.

Hakkı olanın üzerine çizen paraşütle makamlara erkek kadın atayan bir sistem bizi ülkemizi çocuklarımızı iyi bir geleceğe götüremez. Biat kelimesini lügatten söküp atmalıyız.

Sadakat hakkı verildiğinde önemli bir kavram ama kişilere ve zümrelere değil, Cumhuriyet’e ve demokrasiye sadakat olacak.

Cumhuriyet tarihimizde ana kırılma 12 Mart’la geldi, 12 Eylül’le zirveye çıktı. Kürt Sorununu çözemedik. Merkez siyaset çöktü, savrulduk. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Sendikalar büyük ölçüde işlevsiz hale geldi, öğrencilerin talepleri bastırıldı. Türkiye’nin en çok talep edilen yüksek öğretim kurumu Boğaziçi Üniversitesi’nde hocaların iki yıldan fazla sürdürdükleri eylem bile dikkate alınmıyor.

Cumhuriyetimizi ikinci yüzyıla taşırken sorunlarımız çok. Ama Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa, Fevzi Paşa ve arkadaşları en yakınları Ali Fuat, Rauf, Refet Paşalar dahi kendilerine sırt çevirdiklerinde daha iyi durumda değillerdi. Kıt kaynakla, yıkılmış bir Anadolu’yu yıllarca işgal altında kaldığı halde kendilerine mesafeli İstanbul’u ayağa kaldırmayı başardılar. Eğer gerçekten istersek, eğer cesaretimizden eminsek, eğer yüzleşmeye razıysak Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını birinci yüzyıldan aldığımız, çıkardığımız derslerle daha yukarılara taşımak zorundayız. Çünkü;

“Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan

Bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
Bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu,
Bu dâvet bizim.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine,
Bu hasret bizim”

Ve evet “biz varız”.

Vardık, varız, var olacağız.

Bu Cumhuriyet bizim, hepimizin.

Etiketler
Cumhuriyet Mustafa Kemal Atatürk